1999 yılında tanıdığım en harika insan olan kuzenimi kaybettim. 27 yaşındaydı. ailesi köylüydü. anne , babası okuma yazma bilmezdi bile. on kardeşi vardı. ondan büyükleri okuyamamıştı imkansızlıktan.
ailesi, bizim yanımıza yollamıştı ortaokul çağında. aşırı çalışkan ve zekiydi. sınavlarda birinci olarak dershaneye ücretsiz gitti. iyi bir üniversitede endüstri mühendisliği bitirdi. bir yandan çalışıyor, kardeşlerine destek oluyordu. iyi bir işe girdi, hayatını erkenden kurmuştu, başarılıydı.
inanılmaz azimli, merhametli, kibar, tevazu sahibi biriydi. aşırı kibar biriydi. beş yaşında bir çocukla konuşurken bile o kibarlığı korurdu. insancıldı. paylaşımcıydı. daha yirmili yaşlarındayken, hem ailesine, hem toplumuna, hem kendine inanılmaz yararlar sağlamıştı.
ailedeki çocukları toplar, sinemaya tiyatroya götürür ; en uzaktaki akraba çocuklarına kitap yollar, kendinden ufaklara harçlık verirdi. büyükler bile ona danışırdı bazı konularda. sinirlenirken bile sesini yükseltmezdi.
bu harika insan, tam yaşamını kurmuş, topluma da inanılmaz faydalar üretecekken, ne yazık ki denizde boğuldu tatilde. deniz fobisi varmış, iyi yüzme de bilmezmiş. ben 13-14 yaşındaydım. haberini aldığımda.
yaşasa şimdi 45 yaşında olacaktı. o 45 yılı da azimle, sevgiyle, başarıyla, insancıllıkla donatacaktı. olmadı, yaşayamadı. kaderin karanlık elleri aldı onu aramızdan. sonra başkalarını da kaybettik tabi.
şimdi, bazen boş bir gün geçirdiğimde, biraz bencil veya duygusuz olduğumda , hatırıma onu getiririm. acaba bu hayata ne verdim, ne bekliyorum, isyan etmeye hakkım var mı diyorum. o harika insan yaşasa, bana kızardı. daha fazla çabala derdi, karamsar olma derdi. ona borçlu hissediyorum. ben de de emeği vardı.
bu tarz harika insanların, böyle anlamsızca kayıp gitmesi, insanda bir boşluk duygusu uyandırıyor evet, ve aynı zamanda onların misyonunu devralmamız gerektiği de ortada.
desperate houseman2 profili
-
ekşi itiraf
-
kemal kılıçdaroğlu
tam ümidimizi yitirmişken, küllerinden doğdu kılıçdaroğlu. aslında hepimiz kızdık ona, referandum sonrası pasif tavrına, halkı protestolara davet etmemesine ama o daha doğru bir şey yaptı.
halk o an sokağa dökülse, kontrolsüz olaylar olabilir ve kan dökülebilirdi. o ise, planlı ve organize bir yürüyüş başlattı. tüm sorumluluğu aldı. bireysel bir çıkış gibi başladı aslında ama önce partisi, sonra tum muhalif kesim tarafından sahiplenildi.
ve gerçekten gezi protestolarından sonra, sıradan halkın dahil olduğu türkiye tarihinin en büyük mitingi gerçekleşti. miting diyerek küçümsememek de gerek, aslında kılıçdaroğlu; prometeus gibi ateşi tekrar buldu, getirdi ve yerine koydu.
kılıçdaroğlu bu sefer kendinden daha da emindi çünkü arkasındaki muazzam kitleyi gördü. bir adım attığı zaman, dağları devirebilecek kadar gücün arkasında olduğunu farketti. aslında biraz geç farketti çünkü o güç onun hep arkasındaydı. biraz göz ardı etmişti, artık o dalgayı farketti ve üstünde sörf yapmaya başladı.
bundan sonrası da çok önemli, gerek chp gerek diğer partiler ve sendikalar asla birliği elden bırakmamalı.
öldü, bitti, yok oldu dediğimiz kılıçdaroğlu bizi utandırdı, umarım utandırmaya devam eder. güçlü ve iradeli olduğu sürece arkasında milyonlar olacak.