edebli sizofren5
profili

  • askerlik yaparken en çok zorunuza giden şey

    kayseri komandoda batarya yazıcısıyken başıma gelen bir olayı anlatayım.

    bingöllü bir onbaşı vardı, kıl bi tipti. hani sivilde denk gelsem allah yarattı demez ağız burun dalardım askerlik sonrası :)

    neyse; bu onbaşı benim devreleri topladı (13-15 kişiydik). anladım bu bi' boklar yiyecek. bende katıldım aralarına, yazıcı sen gelme diyor. bu yazıcı sen gelme dedikçe beni iyice kıllandırıyor. yok yok geleyim bende dedim, tamam sen bilirsin dedi. devrelerimden biri “devrem sen git bu bizle uğraşacak” dedi. iyi ya oğlum uğraşsın bakalım dedim gidiyorum bende :)

    eğitim alanın oraya geldik, yola dökülen yapraklar toplanacak. iki süpürge iki kürek getirdi bu onbaşı. ee 13-15 kişiyiz, kalan 10 kişi ne yapacak?

    bu tip tekrar “yazıcı sen ayrıl” diyor. yok olm ayrılmıcam ben, çünkü sen belli yani benim devrelere eziyet edeceksin, benim de bunu başçavuş yazıcısı olarak görmem lazım ve deneyimlemem lazım :)

    başladık yolu elimizle süpürmeye, evet evet herkese yetecek kadar süpürge ve kürek olmasına rağmen bildiğin yolu elimizle süpürüyoruz. bu onbaşı devresiyle bana mesaj yolluyor, yazıcı sen ayrıl :)

    süpürdük mü biz bi güzelce yolu elimizle. lan düşün, askerdesin, kayseri komando tugayı, bi tane onbaşı çıkmış yer süpürtüyor.

    çok zoruma gitmişti. hala aklıma geldikçe sinir uçlarım hopluyor.

    şimdi ben yazıcı olarak böyle bir şeyi yapmak zorunda değilken yaptım mı? evet yaptım. e karşılığı olmayacak mı? :) altında kalırmıyım, sen onbaşıysan ben yazıcıyım mk.

    haftasonu çarşılar yazılacak. kim yazacak? ben tabii ki. askerlik yapanlar bilir, üst devreler genelde cumartesi çarşıya çıkar, pazar koğuşta dinlenir. bu yazılı olmayan kural gibi bir şeydir. cumartesi gez eğlen, pazar içtima yok komutan yok, alt devre çarşıda kafana göre takıl yani koğuşta. bu işin raconu bu çünkü. neyse, ben bu onbaşını ve devrelerini cumartesi değil pazar gününe yazdım. yine askerliğini yapanlar bilir, bölük komutanı o çarşı listesini imzaladı mı iş biter.

    çarşı listesini koğuşa gidip astım, üst devreler bi baktı hepsi pazar günü, alt devre cumartesi günü çıkıyor. hayda işe bak ahsksnsls. bunlar toplandı üzerime falan yürüyorlar, dövecekler mk beni. dedim gidin onbaşınıza sorun :) tabii bi yandan beni tehdit ediyorlar falan, hani tehdit şey işte; devrelerine eziyet ederiz nöbetlerde falan. 2-3 hafta böyle devam etti bu iş, tabii bunlar boş durmayıp harbiden devrelerimle uğraşmışlardı. nöbette tek ayak üstünde bekletme mi dersin, çapraz tutuş iki saat bekletme mi dersin aklına ne gelirse. ben hepsini terbiye ederdim ama devrelerim bu işin sonu yok diyince bırakmıştım.

    bu da böyle bi anımdır.

  • çaresizliği anlatan en iyi cümle

    tüm cevapları bulduğunu düşünürsün; sorular değişir.

    yaşamak bir çaresizlik, bir can sıkıntısıdır.

  • 23 aralık 2018 trabzonspor çaykur rizespor maçı

    kurtuluş savaşında toprakları sıfır direnişle ruslara teslim eden rizelilerin (ki zıtlaşma buradan başlar ve bu olaydan sonra kendilerine kınalı göt lakabı takılmıştır) 4 yiyerek evine geri döneceği maçtır.

    edit: imla

  • migros'ta muzun kilosunun 14 lira olması

    dün akşam iki muz alıp 5.5 tl vermemle keşfettiğim durumdur. ama ben söylemiştim; banane oy verenler düşünsün.

  • ekşi itiraf

    babamı kaybettim.
    bir itiraf değil, iç döküş.. insan konuşmak istiyor, içini dökmek, bir nebze olsun yükünü hafifletmek istiyor.

    babalar gününde çekilen reklamları izlerken gözleri dolan bir insanım. bazen empati kurmaya çalışırdım, sonra babam hayatta olduğu için dua ederdim. empati kurarken "çok zor olurdu be hayat" derdim, hepsi bu... aslında "çok zor" kelimesinin bir hiç olduğunu gördüm. inanılmaz berbat bir şey, dünyanın en boktan durumu. bir o kadar da dünyanın sonu değil.

    babamla yaşadığım güzel şeyler, kavgalar, tartışmalar bir yana; o'na şöyle sarılıp "baba, seni çok seviyorum" dememiş olmanın eksikliği içimi kemiriyor. babamla yaşamak istediğim, yapmak istediğim çok şey vardı. en çok üzen bu zaten... yaşanmışlıklar neyse de yaşanması gereken ama yaşanmamış olan çok şey kaldı içimde.. en büyük pişmanlık bu...

    bakın, babanız yaşıyorsa ve onunla birlikte yapmak istediğiniz ne varsa yapın, sakın ertelemeyin. hayat çok kısa, inanın çok ama çok kısa...

    kardeş payı dizisinde "bir insanın babası ölür mü doktor saçmalama" repliğini hiç unutmam. sahiden, bir insanın babası ölür mü? ölemez, o koca çınar göçüp gidemez.

    bu acı nasıl tarif edilir, hangi kelime hangi cümle ile anlatılır bilmiyorum. şu an bir orman cayır cayır yanıyor ve benim gözlerimden başka hiçbir yerde su yok...

    baba, seni çok seviyorum...
    biliyorum, duyuyorsun beni.