sen kendini yalnız bırakma yeter ki. gelen gelir, giden gider hiiiççç kafana takıp da gül cemalini ekşitme, yüreğini darlama. her şey olur bu hayatta. geçmez bor'un pazarı döner de geriye, yeni bir yolda da terkedenlerle gidilir ileriye... dünyadan göçmüşse gidenler , gözden ırak gönülden de mi ırak olur? sarıl anılarına sıkı sıkı limanın hatıraların olur. yeter ki ruhun yalnız bırakmasın bedenini.... şu hayatta her şey yaşanabilir sadece bunu unutma.
kedigen4 profili
-
en ihtiyacın olduğunda yalnız bırakılmak
-
2 yaşındaki kızı için yaşamak isteyen anne
proton terapi hakkında bilgi vererek yardımcı olmak istediğim anne.
"bunun türkiye'de tedavisi yok mu?" diye soranlar olmuş. yok diyerek cevap verebilecek ehliyete sahibim zira radyoterapi teknikeriyim.
yumuşak doku sarkomları agresif ilerleyen, prognozu kötü kanser tiplerindendir. konservatif yani klasik yöntemlerle kemoterapi, radyoterapi ya da konkomitan kemoterapi ile şeyda anne'nin sağlık durumunda iyileşme gözlendiği haberde verilmiş. ancak verilen bir diğer bilgi ise yeni bir neoplazmanın omurilik yakınında cereyan ettiği.
proton terapi çok ama çok pahalı bir cihazla gerçekleştirilen ve kullanılan diğer radyoterapi cihazlarına göre sağlıklı dokuyu en iyi koruyan yöntem. buna en yakını cyberknife. ancak onda da tümör önü ve arkası dokularda ciddi hasarlar meydana geliyor. proton ışını ise tümör bölgesine gelene kadar ve tümörün arkasında bulunan bölgelerle hiçbir etkileşime girmeden sadece hasta dokuya ulaşan muazzam bir radyoterapi yöntemi. omurilik gibi hayati bir organın yakınındaki bir tümörü omuriliğe hiçbir zararlı etki vermeden tedavi edecek ne cerrah, ne ilaç ne de başka radyoterapi yöntemi var. o yüzden şeyda anne'nin tedavi için proton cihazı olan bir hastaneye nakli şart! bu hastane de ülkemizde olmadığına göre el birliği ile annemizi almanya'ya yollayalım derim. kanser tedavisinde zamanlama çok önemli. umut varken değerlendirilmezse oluşacak sonuç, bu haberden ve annemizden haberi olup da kılını kımıldatmayan bizlerin boynuna... böyle biline... -
ekşi itiraf
çocukluğumdan beri biliminsanı olmak istedim. hep bir buluş yapacağım ve insanlığa katkıda bulunacağım hayaliyle büyüdüm. lisans eğitimimi tamamladığımda hocalarım araştırma görevlisi olarak okulda kalmamı istediklerinde kardeşlerimin de yükseköğrenim görebilmesi için çalışma hayatına atılıp biliminsanı sevdamdan vazgeçtim. ikisini de üniversite mezunu yaptığımda mezun olalı 10 yıl olmuştu. eğitimim zaman aşımına uğramıştı. ben de içimdeki bilim aşkını besleyebilmek için ilgi duyduğum alanlarda öğrenim görmeye karar verdim. şu an 5. üniversitemi okuyorum.
geçen yıl okuduğum bölümü okul 2.si olarak bitirdiğimde ise hocalarım yüksek lisans yapmam için ısrar etmeye başladılar. kendimi yeni mezunlarla bir görmediğimden bu fikre şiddetle karşı çıktım. şu an okuduğum bölümün hocaları da aynı ısrarla karşıma dikildiklerinde yüksek lisans başvurusu yapmak için anlık bir cesaret geldi bana. ales, yökdil derken kendimi yüksek lisans sınavına kabul edilmiş olarak buldum. sınava 10 gün kala thomson'ın tıbbi genetik kitabını yalayıp yuttum. sınav günü geldiğinde 24 saat uyumamış son ana kadar ders çalışmıştım. sınavda ve mülakatta ise tek bir bilimsel soru sorulmadı hatta mülâkat hocalarından biri benimle aynı yıl aynı okuldan mezun olmuş bir profesördü. koca kitabı hatim etmekle kaldım. ancak zaten yüksek lisansta o kitabın okutulduğunu öğrenince rahatladım.
ben kedigen... biyoloji bölümünü bitireli 20 sene olmuş bir lisans mezunu olarak, kendime inancımı tazelememe vesile olan akademisyenler sayesinde, istanbul ünivesitesi aziz sancar deneysel tıp araştırma enstitüsü genetik anabilim dalında yüksel lisans yapmaya iki gün önce hak kazandım. kendimle övünmek için değil, hayallerinin peşinden giden birinin mutlak suretle başarılı olabileceğine dair bir örnek olması açısından kelimelere dökmek istedim bu heyecanımı.
yüksek lisansımda inflamasyon genetiği çalışacağım. ömrüm yeter de doktora yapabilirsem otizm genetiği çalışmak istiyorum. belki bir nebze de olsa bu hastalıklarla mücadele edenlere ışık olabilmek için...
kafamda günlerdir nazım hikmet'in yaşamaya dair şiiri dönüp duruyor.
"......
yaşamayı ciddiye alacaksın,
yani o derecede, öylesine ki,
mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda, yahut kocaman gözlüklerin,
beyaz gömleğinle bir laboratuvarda
insanlar için ölebileceksin,
hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
hem de en güzel en gerçek şeyin
yaşamak olduğunu bildiğin halde.
..." dizeleri özellikle.
en sonunda kimbilir, belki de bir buluş yapar ve artık otizmin, porfiria'nın ya da çalışma alanımdaki başka bir hastalığın tedavisi için kesin bir çözüm üretebilirim... belki çocukluk hayalimi gerçekleştirerek bu dünyadan huzurla göçebilirim. kimbilir... -
1 temmuz 2017 katliam yasasına hayır eylemi
istanbul ayağının buluşma yeri kadıköy iskele meydanı olarak belirlenmiş, katılımın yüksek olmasını umduğum, hayvanların yaşam hakkı için yapılacak olan eylem.