asla mutlu olamayacak demeyelim de hayatında hep bir mutsuzluk, huzursuzluk mevcut olacak insanlar diyelim. öyle ki, bu insanların istisnaları mutluluk, kaideleri mutsuzluk olacaktır. tabii, bu bir adi karinedir, aksi ispatlanabilir. ancak, hem kendimde hem de çevremde gözlemlediğim bir şey var ki; nispeten mutsuz bir çocukluk geçirmişseniz, sorunlu/sevgisiz/ilgisiz bir ailede büyümüşseniz ileride kendinizle dürüstçe yüzleşmediğiniz müddetçe genel olarak hoşnutsuz, tahammülsüz, mutsuz hissediyorsunuz. çoğunlukla incir çekirdeğini bile doldurmayacak şeyleri sorun ediyor ve bunlardan şikayetçi oluyorsunuz. kimse de çıkıp “sanki biraz abartıyorsun/büyütüyorsun” demiyor ya da dese bile tarafınızca ciddiye alınmıyor. işte, tam da bu yüzden, kendimizin ya çok geç farkına varıyoruz ya da farkına varmadan mutsuz bir yaşam sürüp, göçüp gidiyoruz. arada sırada mutlu olsak bile bu uzun sürmüyor. arkadaş çevresinde haddinden fazla mutlu olan kimseleri şımarık, anne/baba kuzusu ilan ediyoruz, karşı tarafın her bir hareketini gözlem altına alıp hoşnut olmadıklarımızı kendimize/şahsımıza yapılmış birer hakaret olarak algılıyoruz. bolca kırılıp, üzülüyoruz, kendi kendimizi yiyip bitiriyoruz. hayır, sebebi neydi ki? aileydi, boşa geçip giden belki de hiç yaşanmayan çocukluktu, mutluluk nedir, mutsuzluk nedir, bunları çarpık bir şekilde öğrenmemizdi. her halükarda, geçmişimizdi. değiştiremeyeceğimiz, bizim kontrolümüzde olmayan şeylerdi ki geçti, gitti. önümüze bakalım. farkındalığı yakalarsak, değişim kaçınılmaz olarak arkasından gelecektir.
edit: farkındalık/yüzleşme ile ilgili çok fazla mesaj geldi. netleştirmek gerekirse; farkındalıktan kastım, bir şeye/kimseye aşırı ya da gereksiz kızdığımızda/üzüldüğümüzde, bazı şeyleri gereğinden fazla büyüttüğümüzde/abarttığımızda göstediğimiz tavrın ve tepkinin ne kadar bilincinde olduğumuzdu. üzülmüş/öfkelenmiş/aşağılanmış hissettiğimizde direkt karşı tarafı/dış etkenleri suçlama eğilimindeyiz. aslında üzüntümüz/öfkemiz karşı tarafın hal ve hareketlerinden ziyade bizim bu hareketlere yüklediğimiz anlamlara göre şekilleniyor. aynı bir türkçe sözlük (ya da ekşi sözlük) gibi zihnimizde de bizim de saklı bir sözlüğümüz var ve çocukluktan bu yana her hareketin/davranışın/sözün ne anlama geldiğini kendi tanımlarımızla bu sözlüğe kaydediyoruz. biri bize kötü mü davrandı, üzgün/öfkeli/aşağılanmış mı hissettik? hemen zihnimizdeki saklı sözlüğümüzü açıyoruz ve bize yöneltilen davranışın/sözün/tavrın oluşturduğumuz sözlüğe göre ne demek olduğuna bakarak ne hissedeceğimize karar veriyoruz. işte, bu sözlüğümüzde yalan yanlış, çarpık, saçma sapan o kadar çok tanım var ki, güncellememiz lazım. ilk önce, farkına varmamız lazım, sözlüğünüzü açın ve bakın, çocukken size öğretilen ve mantıklı/doğru bulduğunuz şeyleri şimdi ne kadar anlamsız, acımasız, taraflı bulacaksınız! işte, size yöneltilen haklı/haksız davranışları/eleştirileri ne kadar çarpık, anlamsız, acımasız olarak yorumladığınızı/tanımladığınızı görmek bir farkındalıktır. aile, arkadaş, akraba vs. başkaları yazdırdı o sözlüğü aslında. sizin tanımlarınız, doğrularınız, düşünceleriniz değil onlar. atın gitsin o sözlüğü. öfkeli/üzgün hissettiğinizde içinize dönün, sorgulayın kendinizi. dürüst olun ama kendinize yakıştırmadığınız, asla, mümkün değil dediğiniz soruları sormaktan ve bunlara dürüstçe cevap vermekten korkmayın. kolay olmayacak çünkü aslında olduğumuz kişiyle, olduğumuzu sandığımız kişi birbirinden ne kadar farklıysa o kadar çok üzüleceğiz ama sonunda kendimizi bilip tanıyabileceğiz ki buna değer. bu süreç ömür boyu süren bir süreç olacak: kendini tanıma süreci. acelemiz yok zaten, yavaş yavaş gidin ve yolun tadını çıkarın :)
ben oyum ki2 profili
-
asla mutlu olamayacak insanlar
-
herkesle aram iyi olsun insanları
üşengeç insanlardır. herkesi zannedildiği kadar önemsemiyorlardır. tartışmakla uzun uzun laf anlatmakla hiçbir şeyin değişmeyeceğini, imamın yine bildiği duayı okuyacağını, bunun kendilerine sadece eziyet olacağını biliyor ve boşuna zamanlarını harcamak istemiyorlardır. hem bir olayda taraf tutup ne yapacaksın ki? bir süre sonra birbirlerine girenler barışacaklar ve suçlu da siz olacaksınız. hiç gerek yok, herkesle aram iyi olsun ve aramızda da biraz mesafe olsun.