chocolatechipcookie4
profili

  • en son gerçekten mutlu hissedilen an

    eskiden köprüden geçerken manzara beni mutlu ederdi. artık dönüp bakmıyorum bile. çok sevdiğim bu şehir bile gözümde bitmiş. en son ne zaman gerçekten mutlu hissetmiştim hatırlamıyorum. babam gideli beri hep böyle...

  • ekşi itiraf

    babam için

    biliyor musun baba, hastaneye her gittiğimde kapıdan çıkarken yüzüne bakmaya çekinirdim. hoşça kal derken bana söyleyeceğin sözün güzel bir şey olması için içimden dilekte bulunur, bunun aramızdaki son sözler olmaması için dua ederdim.

    hatirliyor musun? son gün, odada gergin bir hava vardı. ben çıkmak üzereydim, annem bizimkilerden biri ile tartışıyordu. çaresizce birbirimize baktık.

    -sen çık kızım, dedin bana. bu tartışma bitmez, trafik vardır şimdi, öğrencine geç kalma.

    -emin misin, dedim.

    -evet , dedin. haydi yolun açık olsun, diye ekledin.

    o an, bunun gerçekten son konuşmamız olduğunu bilmiyordum.
    bilseydim trafiğin ortasında bunalmışken geri döner, ellerini tutar o odadan hiç çıkmazdım. bilseydim son altı ayımı hiçbir şey yapmadan yanında geçirirdim. bilseydim seni sevdiğimi söylemeden yanından ayrılmazdım. bilseydim bana anlattığın hikayelerin yüz katını anlatman için sana yalvarırdım.
    bilseydim hastanede kaldığım akşamlar, sen uyuyamayıp televizyonu açtığında, kalkıp o televizyonu kapar, bana gençlik günlerini anlatmanı isterdim.

    bilseydim ah bilseydim…

    o gün o odadan çıkarken, seni sen olarak, son kez gördüğümü bilmiyordum, bilemezdim.

    gecenin bir yarısı çalan telefonda, ifadesiz bir sesle “babamın tansiyonu çıktı, yoğun bakıma kaldırdık” dediklerinde de bilmiyordum. “gelmene gerek yok, biz de çıkıyoruz zaten” demelerine rağmen gözyaşları içinde deli gibi arabaya atlayarak hastaneye geldiğimde de bilmiyordum. gecenin ikisinde hemşirelere yalvarıp yoğun bakıma girdiğimde de bilmiyordum. biraz solgun, biraz yorgun yüzüne bakıp, artık ışığı solmak üzere olan gözlerinin içine gözlerimi diktiğimde de bilmiyordum.

    -bak ben geldim, baba demistim. haydi çabuk iyileş, yukarda bekliyoruz seni, hatırlıyor musun?

    yüzüme baktın. şaşkın bir ifade vardı feri sönmek üzere olan gözlerinde. kafanı sallayıp senin olmayan bir ses tonuyla bir şeyler mırıldandın.

    yukarı çıkıp ağladım, ağladım. sabah; bilinç kapandı, uyuttuk dediler. hep uyanmanı bekledim. doktor; “ameliyat edemeyiz, durumu ağır, masada kalır” dediğinde “etmezseniz ne olur” dedim, “değişen bir şey olmaz” dedi, ben hala ümitle bekledim. yirmi gün boyunca uyanacağın gün neler söyleyeceğini hayal ettim.

    hatırlıyor musun son gün yanına geldiğimde bildiğim duaları okudum, sana sessizce verda ettim. yanında o kadar uzun kaldım ki görevli çıkmam için uyarmak zorunda kaldı. aslında sana veda etmiyordum baba, sadece artık öylece yatmanı istemiyordum. burada veya başka bir alemde uyanmanı istiyordum.

    uyanmadın be baba, uyanamadın. yoksa uyanmak mı istemedin.? acı çektiğin, artık bir şey beklemediğin bu hayata dönmek mi istemedin?

    seni yazdan kalma bir mart günü çok sevdiğin boğazın sularını seyredebileceğin, denizin sesini duyabileceğin, geçen gemilere selam verebileceğin bir tepeye çok sevdiğin annenle babanın yanına bıraktık. gitmeden önce rüyama gelip bana veda etmiştin ya, seni öyle hatırlamak istiyorum artık. o hastane odasını hatıralarımdan silip; seni, sağlıklı, neşeli günlerindeki gibi hatırlamak istiyorum.

    şu an hep aklımdasın, okulda öğretmenler odasına inmiyorum. çünkü hiç kimsenin gözlerimin içine bakıp bana teselli sözcükleri söylemesini istemiyorum.

    derste solunum konusunu anlatırken gözyaşlarına boğuluyorum, çocuklar şaşkın yüzüme bakıyor. çünkü son yirmi gün soluk alıp vermek için o makineye bağlı kalmanı hatırlıyorum.

    hastaneye gelirken dinlediğim müzikleri, odada okuduğum kitapları elime bile almıyorum. sessizliğimin arkasına sığınıp, sana daha yakın davranmadığımı düşünerek vicdan azabı ile kıvranıyorum.

    sana veda etmiyorum baba, biliyorum bir gün bir şekilde tekrar bir araya geleceğiz. o güne kadar bulunduğun yerde rahat etmen için dua ediyorum.

  • ekşi itiraf

    bu gece nasıl biter, sabah nasıl olur?
    babamın bu sözleri üzerine okuduğum kitaptan başımı kaldırdım. gün bitiyor, gece oluyor, sabah oluyor ama hastane odasında zaman farklı işliyor.
    geçmiyor, geçmiyor. annemin geçen içimi burkan sorusu gibi.
    -buraya geldiğimizde yazdı, şimdi kış mi geldi?
    evet anne, kış geldi. bahar da gelecek. bahar ümit demek ya hani. bize de ümit getirsin. buraya guzellikle veda edebilmeyi lutfetsin.

  • öğrenciye 12 yılda ingilizce öğretemeyen sistem

    sınav kağıdı okuyorum. çocuklar 6.sinifta. elimden geldiğince kolay sordum. bir yerlerden puan verebilmek için. bir soruda çocukların türkçe kelimelerin karşılıklarını yazması gerekiyor. her sınıfta en az 10-15 kâğıt şu şekilde;
    anne: çocuklar annesinin adını yazmış (ayşe, fatma gibi)
    baba: aynı şekilde
    nerelisin: çankırı, niğde
    sayıları sordum. ilgilerini çeksin diye resimler var. bi ağaçta 5 elma mesela veya kardan adam elinde 8 rakamını tutuyor. yine çocukların yarıya yakını boşluklara kardan adam, elmalar yazmış. fakat koptugum cevap şu;
    öykü: ayaz
    tabi ben önce bağlantıyı kuramadim ama mesele şuymus.
    kiraz mevsimi diye bir dizi varmış, o dizide öykü adlı kızın sevgilisinin ismi ayaz imiş.
    bilemedim şimdi, öğretmeye nereden başlasam? önce okuduklarıni anlamayı öğretmek daha iyi sanki...
    edit: imla