bijibjkli4
profili

  • kajuyu kimler yiyor sorunsalı

    düğünümde çereze kaju katmıştım, daha zengin hissettiğim çok az şey vardır.

  • yapıldığında havalı hissettiren sıradan şeyler

    otobüs yolculuğunda ikramı geri çevirmek.
    çok derin manalar içerir.
    yani bakın işte ne kadar tok gözlüyüm, üç kuruşluk keke tenezzül etmiyorum, muavinin sepetinde ne olduğu umrumda değil, bu bayat keki yiyeceğimi, yemesem bile sırf parasını vermişim diye alıp çoluk çocuk sevindirmek için cebime koyacağımı mı sandınız sizi budalalar ? asla almam bakmam bile ikram sepetine, muavin beni rahatsız bile etsin istemem, çünkü şu an midem elit bir restoranda yediğim oldukça pahalı menüyle tıka basa dolu, hergün çok daha iyisini görüyorum bunlar ne ki, bakmayın burda sizin gibi fakirlerle yolculuk yaptığıma, aslında uçağa binecektim de bilet bulamadım işim de acil olunca mecbur kaldım.
    bunu görüp de hala etkilenmediysen yazıklar olsun sana arka karşı koltuktaki kumral kız.

  • atakan kayalar

    kendisinin kameralar karşısındaki hali bana şu hikayeyi hatırlattı ;

    vaktiyle şark sulatanlarından birini evladı olmuyormuş. yıllarca dualar edip adaklar adamışlar.nihayet müneccimler sulatana bir oğlunun dünyaya geleceği müjdesini vermişler. ne var ki vakt ü zamanı tama olduğunda ortaya bir tosuncuk teşrif etmiş.

    güneş doğup batarken sultan ihtiyarlamış, şehzade delikanlı olmuş. ancak haylaz oğlan hiç terbiye kabul etmez, ilim öğrenmez, hükümet ilmine ilgi duymazmış. bir çok hocalar eskitilmiş; türlü lalalar tutulmuş nafile! nihayet sultan ülkenin en ünlü alimini huzura çağırıp ferman eylemiş ki;

    -bak a molla! artık bir ayağım çukurda. sana iki sene mühlet! şehzademizi tahtımıza layık bir veliaht yaptın yaptın; aksi takdirde başını vurdururum.

    hünkar emri bu, karşı çıkmak ne mümkün! ‘emriniz başım üzre sultanım!’ deyip işe koyulmuş alim. binlerce meşakkat ve çile içinde elinden geleni yapmış. sayılı gün çabuk geçer derler, iki yıl da hemen sonuna gelivermiş.

    sultan hem şehzadeyi halka takdim etmek; hem de onun nasıl yetiştiğini görmek için bir şölen tertiplemiş. tellallar çıkartıp muayyen bir günde herkesi şehir merkezine toplatmış. uygun bir mahalle taht kurulmuş. yanına da bir kürsü. bu kürsüden şehzade halka hitap edecek ve böylece alim de imtihandan geçirilmiş olacaktır.

    söylemekten söz uzar artar
    söyleyenden dinleyen arif gerek

    nihayet şehzade kürsüye çıkmış. herkes pür dikkat, müstakbel sultanlarının ne tür bir yiğit olduğunu görme çabasındalar. herkes bu günü bekliyor

    şehzade olup bitenin farkında mı bilinmez önce bir öksürmüş, ardından sağ elini havaya kaldırıp haykırmış:
    -ey halkım! bir ok attım kebap oldu!..
    -?!..

    önce büyük bir sessizlik olmuş. herkes bunun ne menem bir nutuk olduğunu düşünürken şehzadeye hocalık yapmış olan alim yerinden doğrulup kürsüye gelmiş.

    -değerli vatandaşlar! şehzademiz veciz konuşmayı sever. ben size izah edeyim. geçenlerde şehzademizle bir ava çıkmıştık. şehzademiz uzaktan bir ceylan gördü. ben ok menzilinin dışında diye düşünürken şehzademiz kemanını gerdi ve okunu fırlattı. ne görelim tam isabet! ceylan yerde. o akşam bir şölen yaptık. ceylanı kebap eyledik. öyle nefis bir eti vardı ki!

    bu açıklama ile halkta büyük bir sevinç. ok atılınca kebap olmanın şerefine çığlıklar, alkışlar, ıslıklar!.. bu hale şehzade de şaşırmış. birkaç dakika sonra halkın coşkusu sakinleşmiş. herkes karşılarında böyle veciz konuşan, ok atmakta mahir, yiğit bir şehzade görmekten memnun, nutkun devamını dinlemek üzere yine dikkat kesilmiş. şehzade !meğer ben neymişim!’ diye kendini keşfetmenin memnuniyeti içinde halkına bakmış. büyük bir hatip edasıyla yine sağ elini havaya kaldırmış:
    -bir ok attım göl oldu! deyivermiş.

    herkeste yine bir şaşkınlık. manayı kavrayamamanın sıkıntısı ile gözlerini hocaya çevirmişler. hoca yine kürsüye çıkmış ve açıklamış:

    -ey ahali! şehzademiz veciz konuşmalarına devam etmekteler. bendeniz açıklayayım. bir gün kırlarda geziyorduk. birde ne görelim. büyük bir kaya , ırmak yatağını tıkamış; sular yanlış mecralara akıyor. ilerideki göl ise kurumak üzere. şehzademiz yine yayını eline aldı. okunu gerdi ve fırlattı. ok gitti, gitti, kayaya tam isabet! kaya bu okun şiddeti ile parçalandı ve ırmak yatağını buldu. ardından kurumak üzere olan göl sularla doldu. etrafta tarlası bulunanlar bir bir gelip şehzademe teşekkür ettiler!

    bu açıklama ile halkta evvelkinden daha büyük bir coşku, sevinç. yine çığlıklar, alkışlar!.. hükümdarın keyfine diyecek yok. oğlunun başarısını gördükçe içi içine sığmıyor. her ne kadar, veciz sözün bu denli tercümeye muhtaç olanı devlet işinde zaid addedilse de hocasının maharetine ve bunca yıldır yanlış tanıdığı şehzadesine başarısına tahsinler okumakta.

    bir müddet sonra alkışlar susmuş, halk veciz nutukları dinlemeye teşne, şehzade elini yine havaya kaldırmış:
    -bir ok attım aşure oldu?
    -?!..

    halk hiç vakit kaybetmeden gözlerini hocaya çevirmişler. hoca bakmış içinden çıkılır bir söz değil. bunu nasıl şerh etsin, ne yolla açıklasın? zırva te’vil kabul eder mi? yerinden doğrulmuş. ağır adımlarla hünkarın huzuruna varıp etek öpmüş ve boynunu bükerek:

    -hünkarım, demiş, işte kılıç, işte kelle. boynumu vurdurunuz, lakin ben de öğrenmek istiyorum, şu eşşeoğlu eşeğe sorun bakalım nasıl aşure olmuş?!..

  • 18 mayıs 2016 liverpool sevilla maçı

    yeter amk, her sene aynı terane uefayi al, o sayede şampiyonlar ligine direkt katıl, gruplarda 3. ol uefayi git, yine uefa kupasını al amk adamlar devirli ondalik sayılar gibi bu böyle böyle sonsuza kadar gider.