sam crow5
profili

  • ev ile iş yeri arasındaki mesafe

    1.5 metre.

    yataktan masaya kadar. *

  • brüt maaş

    vergi vermenin ne olduğunu bilmeyen necip türk milletine yapılan en güzel iyiliklerden olmasına rağmen "görünce kaçın" denilen maaş türü. hesaplama da bilmiyor zaar.

    bak koçum, aylık 6000 lira net maaş ile 9121 lira brüt maaş almanız arasında en ufak fark yoktur, ikisinde de aylık 6000 lira ortalama maaş elinize geçer. ayrıca brüt maaşınızı bilirseniz her ay verdiğiniz 3121 liranın nereye gittiğini sormak için sebebiniz olur, bilinçli vatandaşlar olursunuz.

    ödediğiniz vergiyi bilin, elinize geçen hakettiğiniz rakam değil, onun en az %40'ını devlete yolluyorsunuz, artık devletinizden karşılığını isteyin.

    yemin ediyorum ilkokulda vatandaşlık dersi verilmesi gerek ya.

  • sabire meltem banko

    (bkz: ya sabire)

    ulan askere gittik geldik, 6 ay geçti, sivil hayatta hiçbir şey değişmemiş; sabire hala sildiriyor. bana sivil hayata döndüğümü tam olarak hissettirdiğin için teşekkürler sabire.

  • türkiye'den siktir olup gitmek

    başlığın ilk entry'si 2012'de yazılmış.

    türkiye'nin tepetaklak dibe doğru dalış yapması da yaklaşık olarak 2011 seçimlerinden sonrasına denk geliyor. 2011 seçimlerine kadar kör topal da olsa yaşanabilir bir ülkeydi türkiye, bunun sebeplerinden biri de her ne olursa olsun bol doların getirdiği ekonomik rahatlık idi, seküler kısım yine de kurtarılmış bölgelerde kendi gibi insanlarla bir arada bulunabiliyordu, çomarlar yine çomardı ancak bu kadar gemi azıya almış, kana susamış değillerdi.

    2011 seçimlerinden sonra son iki yılı sallantıda geçen tayyip %50'yi çakıp "tamam lan bana bişi olmaz artık" dedi. ama yanlış düşünmüştü, yardakçısı fetullah beklediğinden fazlasını istedi ondan, öküz ölünce ortaklık da bozuldu.

    sonrası çözüm(!) süreci, 17-25 aralık, pkk-ışid-öso-el nusra, 400'ü alamayışı, kaosu seçen millete "bak kaos böyle olur" diyişi, 1.5 senede 1000'den fazla insanın teröre kayıp verilmesi, 15 temmuz darbe girişimi, ohal...

    memleketin en son halini hepimiz görüyoruz. erken farkedenlerden gidebilen gitti, gidemeyen de gitmek için varını yoğunu koyuyor ortaya. geç farkedenler de bu güruha katıldılar, bir göç havası oluştu.

    "siktir git"çi çomarları anlayabiliyorum, onlar istedikleri herşeye kavuştular zaten.

    peki "pembe götlü apartman çocuklarısınız, gidin siz, biz savaşçaz" diyen arkadaşlar son 5 senedir ne yaptılar? gezi diyenin ağzına fırıncı küreğiyle vururum, hani gezi ruhu "istanbul united"da birleşmişti lan? bütün futbol başlıklarında ana bacı birbirinize sövmekten geri durmuyorsunuz, bu ne perhiz bu ne lahana turşusu?

    ne yaptınız savaşmak için? "zoru görünce kaçıyorsunuz yha.s" diyorsun da çözümün, önerin nedir sayın amına koduğum? hangi cephede kime karşı savaşacağız? ben hazırım, hadi çıkalım sokağa? atatürk'ün gençiğiyiz ya, hangi cepheye koşacağız onu da söyle bana.

    eğer sen sorunu tayyip ya da ak parti olarak görüyorsan, onlar gidince türkiye iskandinav ülkelerine parmak ısırtacak sanıyorsan zaten dil dökmeme bile gerek yok, ortada çomar çomar diye gezme hiç. bir farkın yok çünkü.

    bana gelince, ben gidemedim henüz. evet, bu kadar sana kızmama rağmen utanıyorum da bunu istediğim için. bir canım var, çocuğum olmasa torunum iyi bi hayat yaşasın diye feda etmeye hazırım.

    ama burada ölü istatistiğine +1 olarak değil, gurbete giderek, dilini, kültürünü, bilmediğim bir ülkeye gidip herşeye sıfırdan başlayarak bu fedakarlığı yapmayı göze alıyorum, aramızdaki fark bu.

    çünkü cehaletle savaş silahla savaştan binlerce kat daha zor.

    umarım anlatabilmişimdir.

  • recep tayyip erdoğan

    az önce ntv'de olayları yorumlayan bir abi şöyle söyledi;

    "cumhurbaşkanı erdoğan*, ak parti il ilçe başkanlıklarıyla, kabineyle, diğer üyelerle istişare ederek yeni adayı belirleyecektir, biliyorsunuz ak parti kongreye tek adayla girer, geleneği budur bla bla bla..."

    cumhurbaşkanı.

    iktidar partisinin genel başkanı, dolayısıyla başbakan olan bir kişiye görevden el çektiriyor.

    yerine gelecek kişiyi ise yine kendi belirliyor, "istişare" ile.

    cumhurbaşkanı.

    hani şu partiler üstü makam olan yerden bahsediyoruz. hani şu bir siyasi parti bağının olmasının anayasal bir suç olduğu yerden bahsediyoruz.

    bunu ulusal bir kanalda, bir yorumcu, gayet normal bir olaymış gibi yorumluyor.

    mide bulantısını geçtim, başım dönmeye, gözüm kararmaya başladı.

    biz ne yaptık da bunu hakettik?