ilkokulda uzun süre sınıf başkanlığı yapmıştım. her sene, sene başında verilen oylarla başkan olur, sonra da mutlak bir otoritesi olan despot öğretmenimizin isteği üzerine, konuşanlara tahtaya yazmak, sınıfta ne olup bitiyor, tenefüste kim kavga ediyor, hatta mahallede top oynarken kim kime küfür ediyor bunları öğretmene iletmek gibi görevleri olan bir başkanlık yürütüyordum. ancak 4. sınıfa gelip biraz da büyümenin getirdiği itaatsizlik ve daha da önemlisi arkadaşlık olgusunun, öğretmene yaranma duygusundan daha ağar basmasıyla, eskisi gibi arkadaşlarımı öğretmene satmamaya, bir çok şeyi kendi aramızda çözmeye çalışmaya başladım. öğretmen bunu fark edip 1-2 defa uyarsa da çok sallamadım ve sonunda 4. sınıfın ikinci döneminde öğretmen yeni bir sınıf başkanı seçeceğimizi söyleyip bana da "sen zaten bu sene başkanlık yaptın başka arkadaşların da yapsın" diyerek, adaylığımı engelledi. bu yeni bir uygulamaydı daha önceki senelerde sene başında bir kez seçim yapılır ve seçilen isim sene sonuna kadar başkan olurdu. çok da umursamadım ve sınıfın bir başka başarılı öğrencisi levent başkan seçildi.
ilk bir iki ay, o da öğretmene yaranmak için, öğretmenin her dediğini yaptı, her sorduğunu cevapladı ancak özellikle bahar gelip sınıf iyice azıtınca, o da arkadaşlarının yanında yer alıp öğretmenin istediği profilden uzak bir görüntü çizmeye başladı. o seneyi bu şekilde bitirip 5. sınıfa başladığımız eylül ayında, öğretmen sınıf başkanlığı görevini daha fazla kişinin üstlenip sorumluluk sahibi olmanın ne demek olduğunu öğrenmesi adına "bu sene seçim sonuçlarına göre en yüksek oyu alan 7 kişi birer aylık dönemlerle, dönüşümlü olarak başkanlık yapacak" diye bir kural koydu. daha önce başkanlık yapan beni ve levent'i de yine bizim zaten bu sorumluluğu aldığımız gerekçesiyle aday listesine almayarak kendi belirlediği 10 kişilik listeyi oylamaya sundu ve 7 kişiyi sıraya koyarak başkanlık yaptırdı. sınıfın en başarılı ve bir o kadar da egosu yüksek 2 öğrencisi olan levent ve benim yanımda bu 7 kişi nispeten daha sessiz sakin ve ezik tiplerdi. haliyle, bu baskanlar da kendi 1 aylık dönemlerinde öğretmene yaranmak adına öğretmenin her istediğini yaptı ve öğretmen de bu anlamda rahat bir yıl geçirip bizi mezun etti.
özetle, kendisine ilkokul öğretmenimi danışman olarak önerdiğim insandır, iletişim bilgileri bende mevcut, zaten facebook'tan takip ettiğim kadarıyla, kendini iyice dine imana da vermiş, umreye falan gitmiş. daha iyisini bulamaz bence kaçırmasın.
yasar yasamaz2 profili
-
recep tayyip erdoğan
-
mario gomez
son yıllarda beşiktaşımıza gelen en efektif futbolcu olduğu yetmezmiş gibi tam bir karakter abidesi de olan topçumuzdur. seneye tolga'nın durumu ne olur bilinmez ama eğer kalırsa kaptanlık bandını da kendisine takmamız lazım. ayrıca bildiği diller sayesinde takımda en fazla futbolcuyla anlaşıp iletişim kurabilen oyuncu da mario gomezdir muhtemelen. ana dili almanca olan almancılarımız ve vatandaşı beck malum zaten, geri kalan yabancılarımızdan kanadalı-arjantinli-brezilyalı-portekizli-ispanyol olanlarla da zaten ikinci dili olan ispanyolca ve advance ingilizcesiyle (maç sonu röportajlarını inigilizce veriyor zaten) çok rahat iletişim kuruyordur. geriye bir tek mustafa pektemek falan kalıyor, onla da muhatap olmasın zaten, ne gerek var, pektemek gitsin almanca öğrensin peşinde gezsin gomez'in.