dise kabin2
profili

  • 10 ocak 2016 barış için akademisyenler bildirisi

    yapılan tam anlamıyla şu.

    kendi mekanizmanı kur;

    polis birlikleri oluştur,
    geceleri asayiş soruşturmaları yap,
    yol kes, kimlik iste, durmayanı tara öldür (bkz: abdullah biroğul)
    mahkeme kur,
    devletin savcısını bile mahkemeye sanık olarak çağırttır,
    sokak aralarında elinde silahla poz ver, buralar bizden sorulur de.
    35 kişi toplan, hiçbir şeye dayanmadan, kendi kafana göre,
    biz varya biz, biz halk olarak özerklik ilan ettik de.
    artık burada devleti tanımıyoruz de.
    müzakere de neymiş sikerim devletini çek.
    vekilin biri çıksın pkk varya tükürüğünde boğar sizi desin.
    aynı vekil kışla önüne gelip askeri akıllı olun ha aklınızı alırız şeklinde tehdit etsin.
    16-17 yaşında çocukları gazla gazla sokağa sal,
    okulları yaktır.
    sorun olursa te-ce okullarının kürdistan topraklarında ne işi var dersin.
    mahalle mahalle hendek kaz,
    evleri tünellerle birbirine bağla,
    yüksek binalar siper yap,
    belediyelerin sana kum taşısın, siper yapmana yardım etsin.
    müzakere yapmam demeye devam et.
    meydan okumaya devam et.
    sikeriz lan siz kim oluyorsunuz de.
    kandil açıklama yapsın, 30000 adamımız var, bak yığarız oraya dağıtırız orayı desin.
    ha bu arada iki üç vekilin çıksın sürece dönülmeli diye cılız cılız konuşsun.
    bak tekrar yazıyorum 16-17 yaşındaki çocuklara keleşle atış talimi yaptırt.
    sonra videolarını paylaş, de ki; kürdistan bu çocuklar sayesinde kurulacak.
    kobane'de bu işi öğrendik de,
    türkiye kim ki de,
    aynı kobane gibi dağıtırız burayı de,
    meydan oku.
    vekillerin resmi plakalı araçlarıyla erzak taşısın.
    diğer vekilin silah taşısın.
    hazırlıklara devam.
    özerk kürdistan için hazırlıklara devam...

    sonra ne mi oldu?

    asker-polis o aylarca yaptığın hazırlığı başına yıkmaya başladı.
    telsizlerinde cayır cayır ağlayan gerillaların! oy anam yandım kurtarın demeye başladı.
    teslim olmayacağız diye bağıran, özerklik ilan eden stk başkanların ortalık toz duman olunca başka şehirlere kaçtı.
    medet umduğun halk sandığın gibi sana siper olmadı.
    ha kaçanlardan birkaçını taradın göz dağı vermek için ama yine olmadı.
    kaçan kaçtı.
    kobane gibi destan yazacağız diye kandırdığınız çocuklar telef oldu taş duvarlar arasında.
    devlet ezdi geçti.
    devlete koridor açın teröristleri geri çekelim diye yalvardın,
    devlet kabul etmedi.
    yapacak bir şey kalmadı.
    tükürüğünde boğar diyen vekilin bile ortalıkta yok.
    eş başkanın diyarbakır'ın merkezinde yürüyüş yapacam diye bas bağırıyor,
    ev ev geziyor,
    ama 100 kişiden fazlasını toplayamıyor.
    çare yok kurtarılmalı teröristler.
    peki hangi mekanizma devreye girmeli bu durumda?
    barış kapsamlı propaganda mekanizması.
    cümlenin başına "barış" kelimesini koyunca geri kalan tüm anlamlar masumlaşır çünkü.
    -devlet halkını öldürüyor...
    -devlet oradaki halkı açlığa mahkum etti...
    -olaylar çok farklı yansıtılıyor...
    -barış istiyoruz...
    -süreç yeniden başlasın...
    -30 yıldır silahla neyi çözdünüz ki...
    mekanizma işledikçe kendine yandaş buluyor.
    önceki süreç tamamen unutulup şu an ortaya çıkan durum göz önüne geliyor.
    pkk'nın çorçuğun sırtında devleti tehdit etmesi,
    birkaç kuklaya özerklik ilan ettirmesi es geçiliyor.

    şehit olan askerler unutuluyor.
    yanında arkadaşını kaybetmiş polis unutuluyor.
    evladını kaybedip ben de kürdüm diye haykıran baba unutuluyor.
    polis olduğu için köyünde vurulan kürt vatandaş unutuluyor.
    yığın yığın silah kan ve göz yaşını şehrin göbeğine taşıyanlar unutuluyor...
    yüzlerce olay, yüzlerce hikaye unutuluyor.

    pkk'ya tek kelime etmeden,
    tüm suçu devlete yıkarak,
    iğrenç bir propaganda başlıyor.

    daha yazılacak çok şey var.
    ama insan yazarken tiksiniyor bu adilerden.
    yüzlerine yüzlerine haykırsan da fayda etmiyor.
    sen ne dersen de, o "barış isteyen masum insan evladı"
    sense "savaş isteyen faşist bir mahluk"sun.

  • beşiktaş

    bakın medya gücü yok diyoruz kızıyorsunuz.

    alın size basit bir örnek göstereceğim; şimdi habertürk denen gazete bir haber yapıyor, konu cüneyt çakır'ın hataları hakemlik seminerinde gösterilmemiş ve bu sayede cüneyt çakır'a torpil geçilmiş. konunun bu kısmı beni hiç ilgilendirmiyor; ama haberin içeriğinde cüneyt çakır'ın yaptığı bariz hataları örneklendirmişler, örneğe bakın;

    "3 düdükle paşa'yı yaktı
    çakır, beşiktaş-kasımpaşa maçında 3 kritik hataya imza atmıştı. siyah-beyazlı beck’in ayağından çıkan topta taç atışını kartal’a vermiş ardından atiba’nın elle oynamasını es geçmişti. son olarak da görmediği ve olmayan penaltıda beyaz noktayı gösterip maçın kaderini değiştirmişti."

    aynen kopyalayıp yapıştırdım. neymiş büyük hatası beck'in ayağından çıkan topta taçı yanlış vermiş. belki yıl boyunca 1500 defa yapılıyordur bu hata, atiba'nın elle oynamasını es geçmiş, maçı hatırlayanlar o pozisyonu hatırlar, türkiye'deki hakemlerin yarısı el vermez o pozisyona... son örnek daha da komik. oğuzhan'ın şutuna donk bodoslama atlamıştı hatırlarsanız ve top önce vücuduna sonra eline temas etmişti. hatta birçok yorumcu pozisyona penaltı demişti, bu haberden anlıyoruz ki o pozisyon penaltı değilmiş. görmemiş çakır ve olmayan penaltıyı vermiş. yani torpil geçmiş beşiktaş'a, hani açık açık yazamamışlar ama ben yazayım cümlelerinin devamını.

    ayıp be ayıp şu haber. her türlü haberde gizliden gizliye fener yalakalığı yapmalar. beşiktaş taraftarlarını kaybetmemek için küçük sütunlara çirkefçe ve sinsice yalan yanlış haberler sokuşturmalar. sonra biz beşiktaş'ın üzerindeki medya baskısından dem vurunca eziklik yapmış oluyoruz. siz şeytanı ayrıntıya gizleyin, bulması bizden.

    http://www.haberturk.com/…cakirin-hatalari-unutuldu