onlarca siparişim oldu bir kere bile mağduriyet yaşamadım. burada yazılanlar pr çalışması değil bizzat müşteri deneyimi. gece 1'de boxer sipariş ettim birader ne kadar kritik olabilir sabah 10'da geldi. ben bu hızdan tedirgin oldum kuryeye abi akşam getirseydiniz sıkıntı yoktu demek geldi içimden. alışmışız yan mahalleden 25 günde gelen ürünlere bu hizmet bu ülkeye fazla gelir benden söylemesi
kendilerini tebrik ediyorum
eskiramazan5 profili
-
amazon.com.tr
-
sözlükçülerin ihtiyacı olan nakit para
1 bitcoin iş görür
-
şişman olduğu halde saygı bekleyen insan
insan düşünüyor toynaklarıyla nasıl bu başlığı yazdı
-
tanrının ekşi sözlük'te alacağı nick
zaten 99 tane nick sahibi kendisi seçer birini girer hocam. işine karışmayın
-
arapça düşmanlığı
biliyor musunuz?
“1923' te türkiye'de;
nüfus 13 milyon civarıydı, 11 milyon kişi köyde yaşıyordu.
40 bin köy vardı, 38 bininde okul yoktu.
traktör sıfırdı, karasaban’dı.
5 bin köyde sığır vebası vardı.
hayvanlar kırılıyor, insanlar kırılıyordu.
iki milyon kişi sıtma, bir milyon kişi frengiydi, verem, tifüs, tifo salgını vardı, üç milyon kişi trahomluydu,
bebek ölüm oranı yüzde 48’di, yani her doğan iki bebekten biri ölüyordu.
memlekette sadece 337 doktor vardı.
sadece 60 eczacı vardı, sadece 8’i türk’tü.
diş hekimi, sıfırdı.
dört hemşire vardı.
40 bin köy, sadece 136 ebe vardı.
ortalama ömür 40’tı.
yanmış bina sayısı 115 bin, hasarlı bina sayısı 12 bin. ülkeyi yeniden inşa etmek gerekiyordu.
kiremit bile ithaldi. adı; marsilya kiremidiydi.
limanlar, madenler, demiryolları yabancıya aitti.
toplam sermayenin sadece yüzde 15’i türk’tü.
osmanlı’dan cumhuriyet’e miras kalan sadece dört fabrika vardı, hereke ipek, feshane yün, bakırköy bez, beykoz deri…
elektrik sadece istanbul, izmir ve tarsus’ta vardı.
otomobil sayısı bin 490’dı.
sadece dört şehirde özel otomobil vardı.
veremle boğuşan halk, ahırda yatarken…
bugün bazılarının yere göğe sığdıramadığı abdülhamid’in 16 tane eşi vardı: nazikeda, safinaz, dilpesent, peyveste, nazlıyar, bidar, mezide, emsalinur hanım... 16 tane… yaş itibariyle, tamamı çocuktu.
abdülmecid’in 22 eşi vardı. ahali ineğine verecek saman bulamazken, o sarayında iki futbol takımı kadar kadınla yatıyordu.
kadın, insan değildi.
tiyatro yok, müzik yok, resim yok, heykel yok, spor yoktu.
arkeolojik eserler, öyle gizli saklı değil, padişahların hediyesi olarak, trenlerle çalınmıştı.
kimisi alaturka saat’i kullanıyor, güneşin battığı anı 12:00 kabul ediyordu.
kimisi zevali saat’i kullanıyor, güneşin en tepede olduğu anı 12:00 kabul ediyordu.
kimisi güneş batarken grubi saat’i esas alıyordu,
kimisi güneşin tamamen battığı ezani saat’i esas alıyordu.
“saat kaç birader?” diye sorduğunda, her kafadan ayrı bir ses çıkıyordu.,
kimisi hicri takvim kullanıyordu, kimisi rumi takvim kullanıyordu. kimisinin şubat’ı kimisinin aralık’ına denk geliyordu. herkes aynı zaman dilimindeydi, ama farklı aylarda yaşıyordu!
dirhem, okka, çeki vardı. arşın, kulaç, fersah vardı. ne ağırlığımız dünyaya ayak uydurabiliyordu, ne uzunluğumuz… ölçülerimiz ortaçağ’dı.
erkeklerin sadece yüzde yedisi, kadınların sadece binde dördü okuma yazma biliyordu.
okur-yazar erkeklerin çoğunluğu, subay veya gayrimüslimdi. okul yaşı gelen her dört çocuktan üçü okula gitmiyordu.
toplam, 4894 ilkokul, sadece 72 ortaokul, sadece 23 lise vardı. türkiye’nin tüm liselerinde sadece 230 kız öğrenci kayıtlıydı.
öğretmenlerin üçte birinin, öğretmenlik eğitimi yoktu. tek üniversite vardı, darülfünun, medreseden halliceydi. ülke bilim’den çoook uzaktı.
600 sene boyunca türkçenin ırzına geçilmiş, osmanlıca denilmişti. arapça, farsça, fransızca, italyanca kelimeler, levanten terimler dilimizi istila etmişti. karşılıklı sesli-sessiz harfleri olmayan arapçayla türkçe yazmaya çalışıyorlardı.
“harf devrimi yapıldı, bir gecede cahilleştirildik, köpekleştirildik” deniyor ya…
ibrahim müteferrika’dan itibaren 150 sene boyunca basılan kitap sayısı kaçtı biliyor musunuz? sadece 417’ydi. bunların da çoğu gayrimüslimlerin matbaasından çıkmıştı. ki zaten, müteteferrika da devşirmeydi, macar’dı.
bu topraklara kitap gelene kadar, avrupa’da 2.5 milyon farklı kitap basılmış, 5 milyar adet satılmıştı.
voltaire, bir kitabında şu ağır tespiti yapmıştı: “istanbul’da bir yılda yazılanlar, paris’te bir günde yazılanlardan azdır!”
ve neymiş efendim, mezar taşı okuyacakmış…
sen önce iki tane kitap oku da, dünyadan haberin olsun biraz!.”
(alıntıdır)