bir ilkbaharda asırlık bir kavak ağacının dibinde küçük zayıf bir kabak fidesi filizlenir. kavakla dost olurlar, aylar geçtikçe sarmaşık türde bir bitki olan kabak kavağın gövdesine tırmanır, yaz mevsimi gelir güneşi gören kabak o kadar boy atar ki kavağın gövdesine dolana dolana taa en tepesine kadar çıkar ve şımarmaya, kavağa ukalalık etmeye başlar "senin bu boya gelmen ne kadar sürdü?" diye sorar. kavak "tam yüz yılımı aldı" der. kabak "bak senin yüzyılda geldiğin yere ben birkaç ayda geldim. bu konuda söylemek istediğin birşey varmı?" der. kavak sadece tebessüm etmekle yetinir ve zaman gelir yaz biter güz gelir, havalar soğur. kabağın yaprakları dökülmeye, kavağa sarılan sürgünleri bir bir kuruyup asırlık kavağın dibine dökülmeye başlar. kabak büyük bir korkuyla "ne oluyor bana böyle" diye haykırır. kavak bilgece bir tebessümle cevaplar "ölüyorsun" kabak dehşet içinde "ama niye?" diye sorar. kavakta "benim yüz yılda geldiğim yere birkaç ayda geldiğin için" der.
kıssadan hisse bir insan bulunduğu konuma hak etmeden geldiyse orada tutunamaz. ya birşey olur ve bunla mücedele edemeyip devrilir yada kendisi bir hata yapar ve kendie kendinin mahfına sebep olur
nickinede sanada1 profili
-
elif aslı yıldız tunaoğlu