zeusiye1
profili

  • kedilerin bu kadar sevilme nedeni

    ben 17 yaşıma kadar kedilerden çok korkardım hatta dışarıda yemek yerken kedi geldiğinde kalkar giderdim. mezun yılımda bir sevgilim vardı ve kedilere tapıyordu. antakya'da bilenler bilir atatürk parkı vardır. saray caddesindeki dershaneden çıkıp parka giderdik. hep oturduğumuz bankın yanında da hep bir kedi olurdu. biz her gün onu beslemeye başlamıştık hatta adını da "reis" koymuştuk. benim ilk okşadığım kedi reis'tir. böyle o muhteşem tüylerini okşadığınızda sanki bütün dertleriniz uçup gider. birkaç ay sonra sevgilimle ayrıldık, ondan sonra da ben kedilere yine mesafeli oldum. sınava bir ay kala evimizin balkonunun hemen yanında bir bahçemiz vardı. orada bir kedi yavrulamıştı, ben yine çok umursamamıştım. eylül ayında çok iyi hatırlıyorum bizim asmaların altında bir kedi pinekliyordu. ama bir görseniz nasıl güzel. interneti açtım kediler ne yer diye arattım. kızarmış yumurta yerlermiş, kırdım yumurtasını da güzelce pişirdim verdim önüne. afiyetle yedi. o gün dedim ki sen benim kedim olacaksın ve ismin de incir. çünkü rüyamda bir kedimin olduğunu ve adını incir koyduğumu görmüştüm aylar önce. ben bu kızı her gün beslemeye başladım. bir gün dayım, ben, annem balkonda otururken incir'in kardeşi geldi bahçeye. dayım da "niye onu da beslemiyorsun? hadi onu da besle, ben de mama yollayacağım onlara. adı da attun olsun." dedi. attun arapça'da siyah zeytin demek. ben onları iki ay boyunca her gün sabah akşam bahçede besledim. iki ay sonra evimizin üçüncü katına taşındık, haliyle o bahçeyi artık kullanamazdım. ben de onları kapı önüne alıştırmaya başladım. onları besledikçe sokaktaki diğer kediler de gelmeye başladı. her gün bir yenisi ekleniyordu. evimizin ön tarafında bir bahçemiz vardı, orada sebzeleri sularken ıslak toprağa yatar yazın keyfini çıkartırlardı. ben onları iki buçuk yıl aralıksız besledim. iki buçuk yılın ilk altı ayında yirmi kedi olmuşlardı bile. normalde annem de babam da hayvanları pek sevmeyen insanlardır. ama onlar da besledikçe çok sevmeye başladılar. hatta mangal yaptığımızda yediklerimizin arta kalanını hemen aşağıya inip yedirirdik. ben "incir, attun." diye seslendiğimde hızlıca bir koşu başlar, on saniyede kapıda biterdi yirmisi de. komşular başlarda rahatsızlardı, çünkü her gün kapının önünde yirmi kedi. ama onlar da çocukları da alıştı. sokakta mangal yakan herkes incir diye bağırırdı ve beslerlerdi. ta ki deprem gününe kadar. deprem olmadan önce kuzenlerimle buluşmuştuk. ve kuzenim bana artık sadece yavru kedileri beslememiz gerektiğini söyleyince çok sinirlendim. zaten sabahına da deprem oldu. ne ev kaldı, ne bir sokak, ne de kedilerimiz. antakya yerle bir olmuştu bile. o günden sonra incir'i görmedim. babam görmüş sadece depremin üçüncü günü. ağlamayan babam incir bacaklarına dolanınca ağlamaya başlamış. ben her evimizin yanına gittiğimde seslendim incir'e. hiçbirinde gelmedi. pes etmedim, her sokağı karış karış gezdim, bağırdım. gelmedi. attun vardı ama o hiç gitmedi. birkaç ay önce evimiz yıkıldı. henüz yıkılmış halini görmemiştim. eve gittim, yoktu zaten. attun diye seslendim, yanıma geldi. çok mutlu oldum çünkü bir yıldır mahallede kimse olmamasına rağmen gitmedi ve hala bizi tanıyor. ben incir'e ve attun'a her baktığımda çok mutlu olurdum. incir'in bakışları hele. o kadar içten bakardı ki bana. bazen öyle bakışırdık. ilk doğumunu yaptığında beni yavrularına götürmek için bacaklarıma dolanıp benimle gel dercesine peşinden sürükledi, geliyor muyum diye de hep arkasından baktı. ilk kez anne olmuştu benim güzel kızım ve ilk bana göstermişti. incir benim için çok özeldi çünkü ben onunla korkumu yenmiş, hayvanları sevmeye başlamıştım. bana sevmeyi, emek vermeyi öğretti. onu o kadar çok özledim ki. nerede olduğunu bilmiyorum. ama umarım iyisindir güzel kızım. güzel kızım attun. seni de çok, çok seviyorum. onlar muhteşemler, sevmemek ise mümkün değil. eğer bir kediniz varsa bir de incir ve attun için bir kez daha öpün, koklayın. sizi çok seviyorum güzel kızlarım.