peşin üst edit: yazıya niye macbook alınmaz diye başladım ama hakkaniyetli olsun diye artılarını da yazayım diyince baktım konu uzadı ben de alttaki kısmı yukarı taşıyorum. çizgilerden sonraki yer aslında konunun başı.
macbook pro ve air laptopların çok büyük bir kaç sorunu var gözden kaçmasın. hele ki profesyonel takılıyorsanız. ilk sorun tamir zorluğu ve hatta imkansızlığı.
örneğin ssd dediğinizin aslında bayağı kısa bir ömrü var, fizik kuralları gereği. modern apple laptoplarda (m1-m2-m3) ssd ile anakartın üzerindeki bir özel çip eşleştiriliyor, bir nevi her boku kontrol ve güvenlik ünitesi gibi tasarlanmış bu çipin adı t1-t2 olarak geçiyor.
https://en.wikipedia.org/wiki/apple_t2
garanti dışındaysanız bozulan ssd'nin üçüncü kişiler tarafından değiştirilmesi imkansıza yakın, çok meşakkatli ve ancak bu alanda uzman bir profesyonel elektronik tamircisinin yapabileceği bir iş. bundan da türkiye'de ya bir tane vardır ya yoktur. normal garanti süresinde bile kullanıcı hatası bahanesiyle apple'ın onarmayı reddettiği veya çok fahiş fiyatlar istediği durumlar sıklıkla oluşuyor.
ram de benzer şekilde sıkıntılı, tamiri geçtim, yetersiz kaldığı noktada arttırmak teorik olarak mümkün de olsa pratikte aşırı zor, masraflı ve meşakkatli bir süreç o da bulunduğunz şehirde uzmanına ve insaflı tamircisine denk gelirseniz. iki sene sonra uğraştığınız işler için yetersiz bellek sorunu yaşarsanız, tek yapabileceğiniz şey ürünü aldığınızın yarı fiyatına satıp yenisini almak. herhangi bir laptopta bu genellikle yeni bir ya da iki ram alınıp takılarak çözülen ucuz bir sorun.
anakart bozuldu diyelim, dur şu ssd'yi alayım başka bilgisayara takar işime devam ederim olayı yok. tamire gönderdiğiniz makinedeki ssd'nin içindeki bilgilerin size geri gelme garantisi de yok. ram/ssd bozuldu diyelim, dur şunu söküp beş dakikada yenisini takayım şansınız yok. belki aylarca tamir bekleyeceksiniz.
profesyonelim diye ortalıkta geziniyorsanız bunları hesap etmek zorundasınız. kimse sizin kişisel meselenizi siklemez bu yüzden gerçek profesyoneller için cihazın sorun çıkarması durumunda (ki istatistiksel olarak apple bu konuda bir çok başka önde gelen markadan yaygın kanının aksine daha iyi bir pozisyonda değil) ortaya çıkan zaman maliyeti aynı zamanda maddi kaybı da tetikliyor.
apple zaten sorun çıkarmaz diyenler için: apple sadece üst seviye (1200 usd üzeri) laptop üreterek %8 tamir oranına ulaşırken, hp-dell-lenovo %10 civarlarında dolaşıyorlar ve bu firmaların piyasada yüzbinlerce 600-700 usd giriş seviye ucuz laptopu dolaşıyor. thinkpad, zbook, precision seviyesine gelindiğinde bu firmaların %8'in altında olduğu kesin.
bir başka sorun yazılım maliyeti sorunu, tamam mac os tamamen kapalı bir ekosistem değil ios gibi kullanıcıyı zorlamıyor ama yine de apple kültürü böyle olduğundan windows/linux tarafında ücretsiz kullanmaya alıştığınız bir çok küçük kullanışlı programcığın apple tarafına geçince 20-30 dolardan başladığını göreceksiniz.
mac os'un sadelik mantığıyla bir çok fonksiyondan yoksun bırakıldığını da hesaba katarsak windows alışkanlıklarınızı sürdürmek bile bir maliyete yol açıyor. düşünün windows'da 1985 yılından beri olan, mouse sağ tuşuna tıklayıp klasörde yeni boş bir dosya oluşturma fonksiyonunu 2023 yılında ücretli bir yazılım ile elde ediyorsunuz ve bu yazılım 2 dolar filan. 2 dolara ucuzundan iki adet oyun satın alınıyor epic dükkandan.
bir de ofis vs. boyutunu düşünün, windows için uygun fiyatlı oem anahtar satan ve bunu yasal olarak yapan bir sürü site var. apple için bu ürünler her zaman bulunamadığı gibi bulunsa da en az bir %40-50 daha pahalı oluyor.
------------------------------------------------------------------------------------------------
la bir sorun niye alacak öyle tavsiye verin...
örneğin birileri macbook pro/air demiş gerisini söylememiş.
bu apple kullanınca kendini profesyonel zanneden ileri zekalıların üstünü örttüğü önemli bir kaç meseleyi anlatalım da öyle karar verin söylediklerinin elle tutulur bir yanı olup olmadığına ve hatta iddia ettikleri sektörleri ile ilişkilerinin ne boyutta olduğuna.
üstelik, nargile cafeye sipariş yazılımı geliştiren kendisini torvalds/stallman filan zannediyor, bu tür insanların "ben şuyum buyum" diye başlayarak alt mesajda "benim fikrime değer verin, saksı değilim ben" yakarışlarını bunun ışığında değerlendirin.
her neyse. gelelim meseleye, herhangi bir şekilde içerik üretimi (video montajı, grafik tasarım, modelleme) veya programlama/veri analizi işiniz varsa yani ram ve ssd'yi bu uğraşlar açısından makul seviyelere yükseltecekseniz ortalama seviye bir intel/amd (x86-64) işlemcili laptopa göre bir kaç misli fazla parayı gözden çıkarmanız gerekir.
mevcut laptopumda (iki senelik) 128gb ram var, ssd'yi gereksiz yoracak veya yavaş kaldığı yoğun random r/w işlemlerden kaçınmak için ramdisk olarak 64gb (kimi zaman 96gb) ayırılmış durumda. bunu bir macbook pro'da yapmaya kalkmanız size sadece ram yükseltmek için 1700 dolar (tr'de +kdv) maliyet çıkaracaktır, hiç işinize yaramasa bile apple sağolsun giriş seviye m3 macbook pro'da rami 36gb ile sınırlamış olduğundan bir de 700 dolar işlemciyi yükseltmek için talep ediyorlar.
son nesilde (m1/m2/m3) apple'ın avantajlı olduğu nokta yük altında düşük enerji tüketimi. bu sayede laptop işlemci ve grafik işlemcisi hızlarını düşürmeden prize takılıymış gibi performans veriyor ve yük altında pil ömrü x86-64 cihazların bir kaç misline çıkabiliyor.
yalnız bu demek değildir ki düşük güç tüketimi seviyesinde arada böyle bir fark var. macbook pro günlük kullanımda (internet, müzik, video izleme vs.) 16-18 saat gibi bir pil ömrü sunuyor, kıyaslarsak amd 7. nesil işlemcilere sahip laptoplar arasında da bu seviyelerde pil ömrü sunan bir çok model mevcut.
macbook air/pro genel kullanım için çok iyi laptoplar lafım yok, en iyiden çok en optimuma yönelik tasarlanmışlar. hadi ayıp olmasın önce nesi iyi oradan başlayalım.
1- çok iyi ama en iyi olmayan bir ekrana sahip çünkü microled halen oled'in bariz gerisinde ama enerji tüketimi daha makul. 120hz fena değil ama sonuçta oled'in sınırsız kontrast ve düşük tepkime süresinin yakınından bile geçemez. çözünürlük olarak da, tazeleme hızı olarak da piyasada daha iyisi mevcut, yine elbette daha yüksek güç tüketimi karşılığında.
yine de ekran genel özellikleri itibariyle ilk %4-5'lik dilime girer, oyun oynamaya kalkmadığınız veya oled ile yanyana film izlemediğiniz sürece de kusursuz bir ekran olduğu izlenimiyle yaşamaya devam edebilirsiniz.
2- ses kalitesi sanırım eşsiz, piyasanın rahatlıkla bir-iki tık üstünde ama günümüzde hemen herkesin kablosuz kulaklıklara bir dünya para saydığı ortamda eskiden olduğu gibi önemli bir fark yaratmıyor bence. hem ne kadar iyi olursa olsunlar, odanızda-evinizde kulaklıksız müzik dinlemek istiyorsanız iyi bir harici hoparlörün yanına bile yaklaşamaz. dell'in güncel xps serisinin ses kalitesi mba/mbp'lara çok yakın.
3- trackpad, yine yıllar içinde apple'in çok iyi yaptığı işlerden biri. sanırım bu ayarda bir trackpad sadece thinkpad z16 serisinde var ve bu sizin için çok önemliyse z16 aynı zamanda daha iyi bir klavyeye ve bir trackpointe sahip yani bir tık üstünde.
4- sessiz çalışma, apple yıllar içinde işlemcilerini hep limitlerinde çalıştıracak şekilde fan profilleri ve soğutma sistemleri tasarlıyor bu da genel olarak mbp/mba laptopların sessiz cihazlar olmalarını sağlıyor ancak windows alışkanlığı ısı seviyelerini gösteren yazılımlar kurarsanız içinize bir kurt düşebilir çünkü yük altında istisnasız 100 derece civarlarında seyreden bir ısı grafiği var.
güncel üretim teknolojisinde silikon kalitesinin uzun vadede gerçek termal sınırı mı budur yoksa apple ısı ölçüm noktalarını agresif bir şekilde çiplerin en sıcak noktalarına mı yerleştiriyor bilemem ama 100 derece psikolojik olarak rahatsızlık verecek bir sınır olmasının yanı sıra aynı zamanda apple'ın işlemcinin saat hızlarını ve voltajını düşürmek için uygun gördüğü kısıtlama sınırı. bu apple'a özgü bir durum değil, bir çok amd/intel laptop üreticisi de işlemciyi önce ısı sınırına sonra güç sınırına takılacak şekilde soğutma sistemini tasarlıyor.
özetle: apple'ın bir çok iyi özelliği var ama bunların bazıları ortalama kullanıcılar açısından hiç bir artı ifade etmeyen şeyler, örnek olarak hiç bir blender kullanıcısı rtx 4090 mobil ekran kartlı laptop fiyatına gidip m3 max almaz prize takmadan hızlı render alabilmek için. ya evinde işini görür ya da gittiği yerde priz bulur ama sonuçta en hızlı cihaz hangisiyse onu satın alır.
allahsizligiyaymakursusucaycisi2 profili
-
laptop alacaklara tavsiyeler
-
dövmeli insan görmekten midenin bulanması
dövmeden dolayı değildir o mide bulantısı... bende de oluyor memlekete geldikçe ara ara.
dövme burada bir şeyin sembolü. insanların kendilerinde görmek veya göstermek istedikleri kişilik özelliklerinin, karakter veya entelektüel vasıflarının, ucuz, kısa yoldan dışa vurulmasının, reklamının, pazarlanmasının sembolü. bu satılan imaj kişinin kendine sattığı uyduruk bir alter-egonun hayali bile olsa durum bu.
dövme yaptıran insanların %99'u ilk yıllarda dövmesinin anlamını anlatmak için adeta fırsat kolluyorlar. birisi "bu dövmenin anlamı ne" diye soracak, cevaben aldığı derin yanıt üzerine de dövme sahibi hakkında bir fikir oluşturacak, daha doğrusu kendisiyle ilgili düşündürmek istediği imaja dair bir yönelime girecek. kısaca amaçlanan bu.
sadece dövme değil, kılık kıyafet de bu milyonlarca insanın yaşadığı şehirlerde kendini önemsiz mikrop gibi hisseden özgüven yoksunu insanların kendilerini kalabalıktan ayrıştırarak farklı bir yere koyduklarına inanmalarına giden araçlar.
kimsenin birbirini tanımak için zamanı yok, insanların sosyal, mesleki ilişkileri anlık varılan yargılar üzerinden işliyor bu yüzden yarattığınız imajın kendinizle ilgili vermek istediğiniz mesajla örtüşmesi için harcadığınız zaman, kendinizi geliştirip insanlar sizi tanıdıktan sonra özelliklerinizi takdir etmeleri için harcadığınız zamandan daha kısa sürede fayda sağlıyor. orta ve uzun vadeyi kim siker, burası (orası) türkiye, fake it till you make it.
ben mesela henüz türkiye'de herhangi bir pub veya barda az biraz normal kılıklı bir barmene rastlamadım. hepsi ne kadar uçuk, aşırı, marjinal tipler olduklarını gösterebilmek için sabahın altısında gömlek ütüleyen plaza insanlarından daha fazla üstlerine başlarına yönelik bir çaba içerisindeler.
uç örnekleri geçtim, hiper-kapitalist düzende insanların kendilerini tüketikleri üzerinden tanımlaması olgusu yeni bir şey değil. öncül görevi tüketicilik olan bireyin temel içgüdüleri, örneğin sosyal onaylanmak, saygı görmek gibi istek ve arzuları bu tüketim kanallarına yönlendirerek kısa vadeli tatminler yaşamasının sağlandığı ve bu mikro-hazlara bağımlılığın ilerlemesiyle alışveriş/tüketim üzerinden endorfin salgılandığı, kısır döngünün böyle işlediği hep bilinen şeyler.
bu ortamda insanlar kişiliklerinin yerine tarzlarını koymaya başlıyorlar. ne bileyim, marjinal bir çevrede bir adam eşcinsel ise, eşcinselliğini tüm karakteri haline getirip geriye kalan benliğini hiç göstermiyor, bunun üzerinden karikatür gibi, dizi karakteri gibi bir şey olup çıkıyor. vegan ise tüm dünyası veganlığı üzerinde kurulu oluyor, dünyada başka bir şey yokmuş gibi hiç bir meseleyi "bir vegan olarak" başlamayan cümlelerle tartışamıyorsunuz.
bu örnekler aslında en masumları, çünkü ortalamadan saptıkları için tespit edilmesi kolay ancak örneğin ortalama bir türk beyaz yakalısı kendisini sikindirik plaza insanı imajına ve yaşam tarzına o kadar daha adanmışlıkla bağlıdır ki, işini elinden alırsanız hayatına dair geriye pek bir şey kalmaz. bunların sayıları o kadar çok olmasa daha fazla göze batarlardı ama karınca sürüsü gibi olunca tek tek seçmek zor oluyor.
adeta insanlar kendilerine taklit etmek istedikleri bir veya birkaç dizi karakteri seçip dışavurdukları kişiliklerini bunun üzerine kurguluyorlar ve taklit edebildikleri bu karakterin ancak gözle görülür özellikleri olduğundan sözkonusu karakterin tarzı, bu insanların kişiliklerinin yerine geçen bir ikame ürün görevi görüyor.
dövme bu işin en kısa, en basit yolu. bütün dövmeler böyledir demiyorum, gözlemlediğim kadarıyla böylesi daha çok diyorum. göze doğrudan çarpmayan dövmeden çok daha saçma şeyler var mesela tadını beğenmediği halde viski içen götverenler, fusion mutfak adını magazin programında duyduğundan beri başka restorana gitmeyen özentiler, arabanın bir üst modelini alırsa sonunda işyerindeki yeni hatunun dikkatini çekeceğine inanan hababam sınıfı artıkları vs.