exxen'de yıllar sonra geri geldiğinde çok heyecan duymuştum. ama hiçbir geri geliş kolay değildir. bir şeyler eksik olur. aynı yer aynı insandır belki karşında duran ama bir gariplik hissedersin.
elin tutmaz, ayağın basar da havada gibi hissedersin. exxen'in ilk sezonu da böyleydi. sonra biraz olsun topladılar ama bu sefer de geçmişi yeniden olduğuna benzer şekilde ele almak güç oldu. dizinin güçlü yanları yerine (bu son sezonda görülen bakkal önü muhabbetleri) konu arayışına girdiler.
zaten burada leyla ile mecnun'un akışkan kitlesi elendi. geriye kemik kitlesi kaldı. o kemik kitleye de harika iki sezon izlettiler. özellikle son sezon neredeyse trt ilk sezonun kendisi kadar güzeldi.
leyla ile mecnun, bitti. üzücü. oyuncuların kararı. yapacak bir şey yok. ilk iki sezonda bitseydi ama derdim ki denediler ve olmadı. ama tam da başladığı yerden en iyi olduğu sezondan sonra bitince insan bir tuhaf hissediyor.
denediler, oldu, ve bitti.
yapacak bir şey yok.
onlar mahalleden gitti.
ben de exxen üyeliğimi iptal ettim.
zira gibi olsun konuşanlar olsun güzel ama onları izlemeyince çok bir kaybım olmaz. ama exxen leyla ile mecnun'u hatırlatan bir yer. l&m olmadan exxen'e girmek hep böyle bir yarım kalmışlık hissi uyandıracaktır.
son bir şey:
keşke mecnun o sahnedeki masadan kalksa,
yolda giderken kravatını çözse,
sahile inse öyle ismail abi'yi düşündükten sonra bakkaldan yukarı çıkarken şemsiyeli kızı görseydi.
son sahne, kız şemsiyesini indirse, kızın yüzünü görmeye dahi gerek yok. mecnun sadece leyla deseydi dahi efsane bir final olurdu.
yeni enginar5 profili
-
leyla ile mecnun
-
ruhi çenet
bizim insanımız ne kadar kavgacı yahu. hazımsız, her şeyi bilen, kavgacı, dedikoduyu seven, eleştirmeyi seven, tebrik etmekten korkan, özür dilemeyi bilmeyen insanlar her yerdeler.
ben ruhi çenet nedir, bilmezdim. sahiden dört beş ay önce yolda görsem tanımaz, bilmezdim. sonrasında bir gün tesadüfen bu adamın yakutsk videosunu buldum.
kendim -28 derecede minsk’in akılalmaz rüzgarlarında donarken acaba yakutsk şehrinde insanlar nasıl yaşıyor diye ingilizce, rusça videolara baktım. derken bu arkadaşın yakutsk’a gittiğini gördüm.
bakın, sizi bırakın güvenilmez, eski uçaklarla, rusya’nın insan hayatına değer verilmeyen kafasıyla kışın ortasında yakutsk gibi bir şehre götürmeyi; erzurum’a götürelim deseler aman dersiniz.
bu arkadaş kendi gitmiş, tek türkçe video içeriği de çekmiş. hem gurur duydum hem de takdir ettim. ben de çok istedim yakutsk’a gitmeyi ama minsk’te olmama rağmen üç uçak yolculuğu gözümü korkuttu. kaldı ki -28 derecede donarken orayı hayal edemedim.
sonra bu youtuber arkadaş gördüm ki koronavirüs ilk çıktığında direkt çıktığı yere gitmiş. bu bir deli cesaretidir. kendim şu anda karantinada kalan biriyim. orta yer yer ağır sayılacak ölçüde geçirdim. virüsün ikinci senesinde benim yaş grubumda tüm etkilerini ve tehlikesini bilirken dahi insan çekiniyor. sonuçta bu yeni bir virüs ve neler olacağı bir noktada piyango. bu youtuber daha virüs ilk çıktığında korkuyu geçtim, dehşet içinde insanların hareket ettiği zamanda pandeminin kaynağına gitmiş.
sonrasında bakıyorum bu adam ermenistan’a gitmiş. bugün youtube’da kaç tane güncel türkçe ermenistan videosu var? kaldı ki ingilizlerin, rusların ermenistan gezisi ile bir türk’ün ermenistan gezisi bambaşka.
sonra bu youtuber arkadaş tutmuş dünyanın en kirli şehrine gitmiş. videoyu izlerken benim ciğerlerim tıkandı. kaldı ki gittiği yerler can ve mal güvenliğinin de çok riskli olduğu bölgeler.
bugün ise oldukça tehlikeli bir geçitten geçmiş. bunu çok güzel belgelemiş.
hala burada yazarlar yok öyle yok şöyle diyorlar. buna çekememezlik denir. neymiş video taklit ederek zamanında ünlü olmuş. o zamanları bilmem. öyle yaptıysa etik dışı ahlaken sorunlu bir şeye imza atmış demektir. ama şimdi yayınladığı videolara bakıyorum hepsi özel içerik. bu videoları çeken eskaza bir ingiliz bir avustralyalı gezgin olsaydı burada insanlar el üstünde tutardı.
biz ise rezil olsun perişan olsun istiyoruz. yerlere kapansın, sürünsün, ömrü boyunca tek ayak üzerinde dursun istiyoruz. neden? eskiden şunu şöyle yapmış da ondan…
türkiye’de özgün olmak başarılı olmak aykırı işler yapmak cesaret meselesidir. çünkü sizin başarılı olmanızı kimse istemez. isterler ki youtube gelip hesabınızı kapasın, kapasın ki millet de oturduğu yerden kahkahasını atıp “ben demiştim” desin.
zaten biz ne yazık ki en çok “ben demiştim” demeyi seviyoruz. keşke biraz da teşekkür etmeyi, özür dilemeyi, sabit fikirli olmamayı, tüm dünyayı siyah ya da beyaz görmemeyi, takdir edebilmeyi sevebilsek… -
italyanların yapıp türklerin yapamadığı şeyler
kültürel inşa. biz bunu yapamıyoruz. tarihimize baktığımız zaman ya oryantal bir tat görüyoruz bolca arabesk duygularla ya da savaşları fetihleri görüyoruz.
müzelerimiz çürürken şehrin dokusuna karışmıyor. adeta koleksiyon değeri olan ama kullanım değeri olmayan binalar şeklinde müze inşa ediyoruz.
müziğimize sırt çeviriyoruz. bugün osmanlı saray sergi müziğini kim biliyor? ya diğer güzel eserler? mecidiye marşını kim biliyor? veya abdülaziz’in bizzat bestelediği bu eseri kim biliyor?
biz daha osmanlı padişahlarının eserlerine dahi sırt çevirmiş durumdayız. padişahlara bakınca halife, tarihe bakınca gaza ve cihat görüyoruz. bugün fatih’in imzasına (roma hükümdarı) dahi sahip çıkamıyoruz. bizanstan aldığımız geleneği biz yok sayarken iki bin kilometre kuzeyde sırf bir bizans gelini aldı diye rusya kendini üçüncü roma ilan ediyor.
tarihimizin plastik sanatlardan, resim ve minyatürlere kadar uzanan geçmişi ülkede ancak bir avuç kişinin bilip ilgi duyduğu bir alanda heba oluyor. suya birkaç boya damlatan ebru yaptım diye dolaşıyor.
meydanlarımızı çirkin binalarla kapatıyoruz. şehirlerimizin ruhunu alıyoruz. bugün türk evi dediğimizde gösterebildiğimiz sağda solda kalmış birkaç ev. bırakın osmanlı mimarisini erken dönem cumhuriyet mimarisini dahi terk etmiş durumdayız. mimari anlayışımız ya toki konutları ya da abuk tasarımlarla üzerine nazar boncuğu kondurulmuş bilmemneoğulları apartmanlarından ibaret.
kültürel hazinemiz tarihte dururken bizler tarihsiz ne olduğu belirsiz şekilsiz bir kültür dahi denilemeyecek bir yaşam biçimini kavga dövüş yaşamaya devam ediyoruz.
yani işin özü italya yapılması gerekeni yapıyor. biz ise bizde olanı değerlendirmeyi geçtim kendi kültürümüzün farkında dahi değiliz. ülkenin insanları ya batı medeniyetleri hakkımızda ne buyurursa ona iman eder gibi inanıp katılıyor ya da “destur” çekip yedi düvele meydan okuma kafasına giriyor. bu hengameden bunalanlar ise sadece yaşamaya çalışıyor. -
erol bulut
sergen hoca değil erol bulut hoca değil, kimse hoca değil. getirin oradan klopp’u yazar arkadaşlarımızın gönlünü yapsın.
fenerbahçe şampiyon olursa bu sırasıyla başkanın, acun’un, taraftarın, özil’in, maç için totem yapan ekşicilerin, maç günleri düzelen hava durumunun, takım otobüsü şoförünün sonra da hocanın başarısı olacakmış. neden? öyle buyurmuş ekşi yazarları.
güldürmeyin arkadaşlar kendinize. bu takım ne kadrolar gördü de ligde ancak ikinci veya üçüncü oldu.
barcelona’nın kadro kalitesinin biraz daha iyi olduğu geçen senelerde ispanya’dan latin amerika’dan kura ile hoca getirdiğinde nasıl çöktüğünü futbol seyircisi gördü.
fenerbahçe’nin kadrosu da iyi değil. bir kere yaşlı. tempolu oynamak istesen, oynayamazsın. sonra çıt kırıldım bir kadro. oyuncuların fiziksel durumlarından ötürü genç bir kadroyu zorladığın gibi zorlayamazsın.
oyuncular beş sene önce iyiydi ama şimdi eh işte. ayrıca yirmi tane oyuncu alıp kimyayı bir günde tutturmak mümkün olmuyor. fm oynamıyorsunuz aynı taktiğe yüklenince kimya artsın veya fıfa oynamıyorsunuz aynı ülkeden olunca iki oyuncu arasında yeşil çubuk yansın.
ama konuşmaya gelince konuşmayı çok iyi biliyorsunuz. ama bildiğiniz de bir şey yok. kuru eleştiri.
o gitsin bu gitsin hepsi gitsin, ersun geri gelsin, sonra o gitsin, kocaman gelsin, sonra o gitsin, bu yaşta daum gelsin, sonra o gitsin, yok hata emre’de o gitsin, başkası gelsin, ali koç gitsin, başkası gelsin, sonra o gitsin.
taraftarı böyle takımına çok fazla zararlı olan iki kulüp var. trabzonspor ve fenerbahçe.
istiyorlar ki sürekli birileri gitsin gelsin. erol bulut iki anadolu takımını fenerbahçe’nin önünde avrupa’ya götürmüş, fenerbahçe’de neredeyse maç başına 2 puanı tutturmuş hiç önemli değil.
zaten oynatan erol bulut değil emre kadroyu veriyor volkan antrenman yaptırıyor, gustavo taktiği belirliyor.
türkiye’de takımların işi zor. böyle bir taraftar profili varken gelişmeyi, kalkınmayı kendi taraftarına rağmen yapman lazım yoksa elli sene aynı yerde debelenir durursun. -
2020 belarus cumhurbaşkanlığı seçimleri
duruma yabancı olanlar için kısa bir özet:
- belarus'ta seçimlerde aday olmak için imza toplanması gerekli. şehirde birçok merkezde mayıs ayının başlarından beri bu imzalar toplanıyordu.
- haziran ayına gelindiğinde viktor babariko (muhalif kesimden en öne çıkan adaydı) tutuklanınca çeşitli eylemler başladı.
- bu eylemler genelde bisiklet sürüşleri, araçların korna çalarak protesto etmesi veya toplanan kalabalıkların alkış tutması şeklinde gerçekleşti.
- bu gösterilerde yer yer özel polis birliği olan amon'ların müdahalesi oldu. kimi zaman daha sert müdahaleler de oldu.
- yine babariko ile hemen hemen aynı dönem tutuklanan bir başka adayın eşi svetlena tsikhanouskaya bu duruma tepki göstermek için başkanlığa adaylığını geçen ay bu zamanlarda açıkladı.
- bununla birlikte tutuklanan adaylar svetlana tsikhanouskaya adına desteklerini dile getirdiler. svetlana tsikhanouskaya ise seçimleri kazanması durumunda birkaç ay içerisinde seçimleri yenilemeyi vaat etti.
- seçimden bir gün önce meydana gelen protestolarda birçok kişi gözaltına alındı. bu şu ana değin protestoculara karşın en sert tepkiyle söz konusu oldu.
- yine seçimlerden yaklaşık iki hafta öncesinde özel polis amon birlikleri minsk'in dışındaki bir otele baskın yaptı. bu otelde wagner paralı askerleri gözaltına alındı. askerlerin libya'dan geldiği ve istanbul'a gidecekleri belirlendi. devlet başkanı lukaşenko bu paralı elit askerlerin rusya tarafından kendisine müdahale edilmesi için gönderildiğini iddia etti.
- rusya bu iddiaları yalanlarken, wagner'in bağımsız bir kuruluş olduğunu vurguladı. ve burada aslında sanıldığı gibi lukasenko ile putin çok da sıkı arkadaş değiller.
belarus bu durum altında seçimlere gitti.
bugün olan seçimlerde:
- öncelikle bazı kişiler ölü insanların seçmen listelerinde göründüğünü fark etti. kimi yetkililer bunun bir hata olduğunu kimi yetkililer ise bunun ölenlerin son arzusu / vasiyeti olduğu için yerine getirildiğini söyledi.
- bazı seçmenler seçim için oy kullanacakları merkezlerin (genelde okullar) önünde saatlerce beklediler. bekleyenler bunun bir yıldırma taktiği olduğunu öne sürdü.
- seçmenlerin kimisi sandıkların değiştirildiğini iddia etti.
- seçmen gözlemcilerinden bazıları sonuç belgelerini doğru olmadığı iddiasıyla imzalamayı reddettiler.
- ülkede saat akşam sekiz civarı internet bağlantısında geniş çaplı sıkıntılar yaşanmaya başlandı.
- lukasenko %79 ile başkan olduğunu açıkladı.
- bazı kişiler onaylı sonuç belgelerini göstererek ve hatta köylerden dahi muhalif kanadın önde olduğunu göstererek bu sonuçların doğru olmadığını iddia etti.
- aynı zamanda belarus halkı tepki amacıyla sokağa çıktı. ülkenin her şehrinde sokağa çıkan insanlar ile özel polis birliği amon tarafından arbede ve daha sert anlar yaşandı ve yaşanıyor.
- şehirlerin birbiri ile bağlantıları birkaç saattir kapatılan otoyollar nedeniyle kesilmiş durumda.
an itibariyle durum bu şekilde. bunun dışında:
- lukasenko'nun ailesinin uçakla türkiye'ye, ege yahut akdeniz bölgesinde bir şehre tatil için geldiği iddia ediliyor.
- halk sonuçları kabul etmediği için lukasenko'yu istifaya çağırırken sokağa çıkan eylemcilerin sayısı an be an artmakta.
son olarak:
- belaruslu birisini aşağılamak için en kısa yol onlara rus olduğunu söylemektir. gerçekte ayrı bir tarihe ve kökene sahiplerdir. bu nedenle bu denklem üzerinden burada yorum yapanlar henüz baştan fiyasko hâline düşüyor.
belarus hakkında birkaç bilgi eklemek istiyorum. zira çoğu yorumda yanlış yahut gerçek dışı söylemlerin söz konusu olduğunu gördüm. birkaç not daha eklemek gerekirse:
- öncelikle belarus oldukça yeşil bir ülke. şehirlerinin hepsi parklar ve bahçeler ile sarılı haldedir. herhangi bir şehrinde yine o şehrin neresinde yaşarsanız yaşayın on dakika yürümeniz halinde karşınıza mutlaka büyük bir park çıkacaktır.
- belarus aynı zamanda oldukça güvenli bir ülkedir. şahsen şu ana kadar, herhangi bir saatte, sokakta dolaştığı için tedirgin olan bir kadına ya da erkeğe denk gelmedim. geceleri insanlar parklarda sokaklarda özgürce yürürler. ve özgürce istediklerini giyerler. herhangi bir güvenlik endişesi söz konusu değildir.
- belarus için aynı zamanda orta sınıf için dizayn edilmiş bir ülke de denilebilir. örneğin bir markette kasiyer olarak çalışan kişi `en düşük maaşlardan biri olduğu için bu örneği veriyorum` aşağı yukarı 2100 tl maaş alır. şehrin en göz alıcı, merkez diyebileceğimiz yerde kahve içmek isterse en fazla vereceği 15 liradır. ana yemek ve iki kadeh şarap alırsa bu ortalama 70 lira tutar. yani şehirde bizde olduğu gibi şehir merkezi veya turistik mekanlar sadece iyi gelir seviyesine sahip kişiler için dizayn edilmemiştir. herkes için ulaşılabilir durumdadır.
- yine belarus tarıma son derece önem veren bir ülkedir. bu sebeple hem kendi yetiştirdiği ürünler hem de ithal gelen ürünler son derece sıkı bir denetimden geçer.
- tarım alanında olduğu gibi hayvancılık alanında da sıkı denetim vardır. genelde şehirlerin çevresi fabrikalarla sarılıdır ve buralardan taze, günlük süt ve süt ürünleri marketlere gelir.
- marketlerde inanılmaz zengin bir ürün çeşitliliği söz konusudur. aynı zamanda denetim sıkı olduğu için ürünlerin ekseriyeti tat olarak oldukça iyidir. uluslararası firmalar dahi bu kurallara uyduğundan üzerinde dondurma yazmayan dondurma görme şansınız yok gibidir:)
- yine şehirler sakin bir hayatı da destekler. gürültü kirliliği yoktur. şehrin neredeyse her noktası bisikletle ulaşıma imkan tanır. trafik kurallarına ciddi derecede uyulur.
- belarus'ta sağlık sistemi yine ücretsizdir. ülkede turistler ve uzun süreli kalan yabancılar da sağlık sigortasına sahip olmalıdır. aksi durumda ülkeye giriş yapamazlar.
- üniversite eğitimleri iyidir ama ücretlidir. devlet üniversiteleri ortalama 750-1200 dolar arasında yıllık ücrete sahiptir. halkı ise bu eğitimin ücretsiz olmasını istiyor.
- yine emeklilik sistemi gözlemlediğim kadarıyla başarılı değildir. benim kısıtlı gözlemlerime göre çalıştığı süre içerisinde birikim yapamayan kimi yaşlıları ya düşük maaşlar ile işlerde ilerleyen yaşına rağmen çalışmak zorunda ya da hoş olmayan bir hayat yaşamak zorunda gibi durmakta.
- avrupa ile entegrasyonu aslında iyi olan bir ülke. gençlerinin çoğu avrupa ülkelerine kolaylıkla gidebiliyor. vize ücreti 25€ ve uçak bileti de aşağı yukarı bu fiyatlarda.
- iş imkanları bir gelişmiş avrupa ülkesi kadar olmasa da zannediyorum ki bizim ülkemize göre daha iyi durumda. işsizlik oranı %4.6. ne var ki, çalışan kesimin çoğu işinden tatmin değil.