bizdarsokaklarinda2
profili

  • ekşi itiraf

    iyileşmeyi herkesten çok istedim.

    7-8 yaşlarındaydım. o yaştaki her çocuk gibiydim. okula git gel, okuldan kalan zamanlarda sokağa çık arkadaşlarınla oyun oyna. güzel günlerdi. herkesin olduğu kadar. bir arkadaşım vardı adı erkan. severdim de, iyi anlaşırdık. yan apartmanımızda otururlardı. iki de abisi vardı bizden baya büyük. büyüdüğüm yer küçük ve mütevazi bir ilin yine derece küçük bir ilçesinde birbirinin aynısı onlarca binanın olduğu bir site. apartmanların bodrum katlarında her dairenin kendisine ait kömürlükleri( o zamanlar henüz doğalgaz gelmemişti bulunduğumuz yere) ve beşerden on daire olan apartman sakinlerinin yine beş beş ortak kullandıkları iki tane sığınak vardı. fazlalık eşyalar, odun kömür vs. sürekli kullanılmayan ama atmaya da kıyılamayan bir sürü daha eşyanın koyulduğu bir yer. tabi bu sığınaklar saklambaç oynayan bizler için bulunmaz nimetti. karanlık, izbe, pislik içinde yerlerdi ama umurumuzda değilki. saklanacak bir sürü yer var. bu sebeple çok kez azar işitmişimdir annemden, ne işin var orada, pisletmişsin yine üstünü vs.

    yine bir gün saklambaç oynuyoruz, kalabalığız ama. yaşıtlarım haricinde bizden büyük abiler falan da oynuyor bu sefer. arada bir oynarlardı bizle. neyse saklanmak için koşuşturmaya başladık tabi. sınır da iki binaydı. diğer binaların sığınakları sayılmıyordu. herkes koşuştu yine sığınaklara kömürlüklere. bazıları dışarda bir yerlere saklandı. nasıl denk geldi bilmiyorum, çoğu arkadaşım yan binaya doluşmuş. ben, o erkanın abilerinden birisi, ve galiba yanlış hatırlamıyorsam bir iki çocuk daha bizim binanın sığınağına saklandık. bir müddet sonra dışarıdan sesler gülüşmeler gelmeye başladı. sonra o bir iki çocuk dediklerim galiba sobelenmemek için çıkıp gittiler. ben karanlıkta duruyorum. yanımda o var. arada konuşuyoruz falan ama benim aklım oyunda. gitmeye yeltendim bir kaç kez, izin vermedi. gitme, görür seni ebelenirsin falan. e tabi bizden büyük, abi, sözü bizim için dünyanın en güvenilir sözü. gitmedim. burada araya giriyorum, her insanın hayatında büyük pişmanlıkları olur, herkesin vardır. irili ufaklı. benim de bu andı işte. çok kızdım sonraları kendime. çok. sırf bu sebeple kendime zarar vermek istedim, verdim de. hala tam anlamıyla suçlu muyum değil miyim kendime itiraf edemem.

    nerede kalmıştık? gitmedim. gitmediğim her an, sohbet değişmeye başladı. bir yerden sonra sarılmaya falan başladı. ama en ufak bir kötü düşüncem ya da korkum yok. e abim o benim neden olsun? aralarda gitmeye çalışıyorum, izin vermiyor tutuyor. abinim ben senin bana güvenmiyor musun? bekle beraber çıkarız falan diyor. tamam diyorum ben de. haklı. çok detaya girmek istemiyorum, ne kadar da burada anonim bir şekilde içimi döküyor olsam da fazla gelebiliyor. keşke en başta girmeseydim buraya dediğim anı hatırlıyorum. o an mesela şimdi gözümün önünde yazarken. aradan geçmiş yirmi küsür sene. çok net. ağladım. fiziksel acı neyse de psikolojik acıyı elimle tuttum neredeyse...

    sonra bir şekilde çıktım dışarıya, güneş vurdu yüzüme. ama ağlıyorum. suçluyum çünkü ben. saklanmam lazım herkesten. koşarak eve gittim. tabiki her çocuk gibi, günün henüz o saatinde eve gitmemden dolayı annem şüphelendi. kavga mı ettin ne oldu neden geldin oğlum tarzı soru bombardımanı. yok anne dedim geldim işte. üstüme gelmedi, çocuktur kavga etmiştir diye herhalde. takip eden üç beş gün anlatamadım. arada ağlıyorum evde. belirli aralıklarla soruyor annem babam, oğlum anlat ne oldu? anlatamadım. sonra bir gün annem zorla dışarı çıkarttı beni, yaz tatili bu, evde mi geçireceksin, hadi çık arkadaşlarınla oyna diye. dayanamadım baskısına, çıktım. gittim bir köşede oturdum yalnız başıma. uzak duruyorum herkesten. sonra ağlamaya başladım yine. içli içli. yan binamızda oturan bir deniz abla vardı, o gördü beni ağlarken. burada yine ara veriyorum, çünkü deniz abladan bahsetmem lazım. o zamanlar sanırım üniversite okuyordu deniz abla. mahallenin güler yüzlü, okumuş, kendisini geliştirmiş, çocuklarla arası ultra iyi, herkes tarafından sevilen biri. çok severdim. neyse, o gördü beni yanıma geldi. ne oldu ablacım dedi. bir anda bir boşaldı sinirler, ne var ne yok döküldüm. sımsıkı sarıldı bana hiç unutamam o anı. sonra tabi aileme gidip anlattı doğal olarak. buraları hızlı geçiyorum. çünkü büyük travma. ev basmalar, kavgalar kıyametler, o’nu ve babasını dağa kaldırmalar, kalabalık bir baba ve arkadaşları grubu içerisine benim de o ortama getirilmem, dayak, çekilip kafaya dayanılan silahlar, yalvarmalar yakarmalar. o günlere dair tek iyikim, babamın ‘abi bunlar buradan sağ çıkmayacaklar, ya sen vur biz üstleneceğiz ya da al çocuğu git biz yaparız’ tekliflerine hayır, öldürmek yok diyebilmesiydi. neden dedi, nasıl dedi bilmiyorum. kendimi şimdi onun yerine koyuyorum, ben yapabilir miydim? zor karar. ama doğru karar.

    neyse, türlü tehdit sonucunda hemen ertesi gün apar topar mahalleden taşındılar. bir kamyon geldi kapının önüne, yüklediler eşyaları, çektiler gittiler. öyle bir gidişti ki o, bir daha yirmi küsür yıl daha konusu dahi geçmedi bizim evde. muhtemelen benim iyiliğim için. tekrar üzülmesin, konuşmayalım bile dendi muhtemelen. aileme kızdığım tek konu bu. bir psikoloğa bari getirin dime. ama cahillik, çok da bir şey diyemedim.

    aradan geçti yirmi küsür yıl. artık kaderin oyunu mu yoksa evrenin bana kötü bir şakası mı bilmem, normalde yıllardır orada yaşamamama rağmen iş için tekrar o büyüdüğüm ilçeye yolum düştü. yeni iş yerim oradaydı. e tabi aklımda bu kötü hatıralar yok. geçti gitti diyorum çoğu zaman. hatırlamıyorum bile. öyle böyle 5-6 ay kadar gittim geldim işe. hiç bir sorun olmadı. hayatım da güzeldi o günler bakma sen. mutluydum az da olsa. bir gün o orospu çocuğu karşıma çıktı. işte o gün benim hayatımın ellerimden kayıp gitmesinin başlangıcıydı. buraları yine hızlı geçeceğim, kaldıramıyorum tekrar yaşamayı. takip eden günlerde o da beni gördü. çalıştığım yere gidip geliyordu şans eseri. sonra iş çıkışı takip edip karşıma çıktı bir gün. tehdit etti beni, bana dedi para vereceksin dedi. yoksa yayarım herkese rezil olursun, benim kaybedecek bir şeyim yok nasılsa dedi. şimdi her aklı başında , mantıklı insan bu tehdide pabuç bırakmaz doğal olarak. ama ben bıraktım. bana bir köle gibiymişim gibi konuşup tehditlerde bulunurken bırak vurmayı, küfür etmeyi, suratına tükürmeyi sesimi bile yükseltemedim. kimse duymasın istedim. tamam dedim.

    sonrasında benim için yorucu bir süreç başladı. sürekli maddi talepler, elimden geldiğince karşıladım. yetmedi borca girdim, yetmedi kredi çektim, bir yerde tıkandım, tefeciye bulaştım. korku insana her şeyi yaptırır derlerdi, bana mantıklı gelmezdi. o kadar da değil derdim. o kadarmış. aileme anlatamadım, korktum, çekindim. ama en çok utandım sanırım. öğle tatillerinde iş yerinden çıkamadım bir ay, karşılaşırım korkusuyla. akşam iş çıkışı otobüse binmeye giderken koşar adım yürüdüm. çok yorucu bir süreçti. neyse, bir gün artık vücut dayanmadı. bayıldım. yığıldım kaldım işteyken. sonrasında bir iki kez daha oldu. dedim artık söyleyeyim evdekilere. anlattım. ağlamalar, sızlanmalar, neden bize anlatmadınlar. neyse hızlı geçiyorum, bir şekilde olayı da tam anlatmadan, bir polis tanıdığım vasıtasıyla gayri resmi tehditler sonucu peşimi bıraktı. uzun zaman oldu hala bulaşmadı. yine bulaşır mı? belki.

    bu süreçte iş yerimde tamamen bu yaşadıklarımla alakalı sorunlar yaşadım, işten çıkartıldım. sağlığımı kaybettim, ruh ve sinir hastalıkları hastahanesine yattım. avuç avuç ilaçlar kullandım. bir sürü psikoloğa ve psikiyatriste gittim. intihara kalkıştım. belki 60-70 tane antidepresanı, kana hızlı karışır diye birayla beraber içtim. mucize eseri hayattayım. yetmedi, şu hayatta en çok sevdiğim, istese şu an dahi canımı vereceğim insanla aram bozuldu, yaklaşık bir yıldır görüşmüyoruz. kendimi siktir ettim, ailemi maddi yönden resmen uçuruma sürükledim. bir gün olsun bana bunu hissettirmediler belki ama biliyorum. bir dünya boktan durum yani. öyle zor bir süreç ki ben burada sayfalarca yazayım anlatayım, yine eksik kalır. üzerinden aylar geçti, hala toparlanamadım. çabalıyorum ama. valla bak.

    bazen dönüp bakıyorum son bir yılıma, diyorum ki ulan nasıl dayandın bu kadar şeye? bilmiyorum. he arada bir iki tökezledim belki ama hala ayaktayım, hayattayım. çabalıyorum. hayat şu saatten sonra benim için çok ama çok zor biliyorum, ama iyileşmeyi herkesten çok istiyorum. yemin ederim istiyorum.

    he bir de unutmadan, otuz yaşında, -şu son yaşadıklarıma kadar- hayat dolu, komik, eğlenceli bir adamdım. en garibi de bu değil mi?

  • netflix'te şimdiye kadar izlenen en iyi dizi

    after life ve when they see us arasında gidip geliyorum. ikisi de muazzam. ama bıraktığı etki olarak galiba when they see us daha önde.