kötülügün hiç bir zaman yok olmadığı, sadece sekil değiştirdiğini gösteren çok acı olay.
bana ilk okulumdaki sara hastası bir arkadasi hatırlatmistir. belli ki sara hastalığı dışında farklı bir zihinsel durumu da olan bir çocuktu, herkes ondan uzak durmaya çabalardi, çünkü ağzı yüzü üstü başı hep sümük, kir, pas içinde olurdu, erkek çocukları sürekli iter kakarlardi, her seferinde düştüğü yerden kalkar çaresizce kendine sığınacak bir yer arardı. biraz da agresif bir çocuktu, durduk yere insanlara saldırdığı olurdu, ne kadar itisip kakissak da gözümüz, en azından benim gözüm üstünde olurdu, başına bisey gelmesinden korkardım, sorumlu hissederdim. o zamanlar nerde kavga gürültü ben orda olduğum için arada bana da saldirirdi. bir gün bir hır gür sırasında yere düştü, sara krizi tuttu, yerde zangır zangır titremesine hiç unutmam. çocuğun çevresinde giderek büyüyen cemberden ona bakan hiç kimse birsey yapmadı, öylece bakakaldık. bu arkadaş sürekli cebinde bir adet soğan taşırdı, bi kere annesinin okula gelip bir sey olursa soğan koklatin dediği aklıma geldi, cebindeki soğanı bulmaya çalışırken bir iki tekmesine kurban gitmiştim ama soğanı bulup koklatmayi başardım. ama ne yazık ki ise yaramadı. dili çoktan boğazına kaçmıştı, nefes almakta git gide zorlaniyordu. o an düşünemedim bile ama elimi ağzına soktum dilini kurtardığım an nefes almaya kendine gelmeye başladı. kısa bir sure sonra meraklı bakışlar arasında kendine gelip tekrar kalabalığı yararcasina kosmaya başladı. bu çocuk nasıl hissederdi, korkar miydi, üzülür müydü, kırılır miydi, etrafındaki dünyayı nasıl algılardi hep merak ederdim. dünyaya onun gözleriyle bakmak hep çok korkunç gelirdi.
o çocuk farkliydi, kendi dünyası vardı. insanları dünyalarına göre yargılamak yerine o dünyaları birleştirip zenginliğinden faydalanmak özellikle otizmli çocukların sonsuz, karşılıksız, safca sevebilme yeteneklerinden öğrenmek çok mu ütopik?
potatoseverywhere1 profili
-
aksaray'da otizmli öğrencilerin yuhalanması