ss'nin, 15 temmuz'dan itibaren el altından çok sayıda kayıtsız silah (kalaşnikof) dağıttığını iddia etmektedir.
edit: normalde çoğunlukla okumayı tercih ediyorum ama bu konuya ilgisizlik gerçekten hayret verici. adam 1 saat önce yazdı bunları, kimsenin yazmadığını görünce başlık hareketlensin diye yazdım.
sedat peker'in bulunduğu konum ve şu ana kadar olan iddiaları düşünülünce, böyle bir haberde yer yerinden oynaması lazım, adam elinde çekirdek, "keşke video çekse böyle tat vermiyor" diyor. muhalif diye geçinen twitter baykuşlarında tık yok...
beter olalım.
camel soft3 profili
-
8 temmuz 2021 sedat peker tweet'leri
-
2 aralık 2019 uludağ'da kaybolan dağcılar
efe sarp ve mert alpaslan...
efe'yi tanırım, adı gibi efedir, yiğittir, mücadeleyi bırakmaz. ona yoldaşlık ettiğine göre arkadaşı da eminim öyledir.
dilerim tez zamanda sağ salim bulunurlar.
edit: işkembeden sallayan dallamalar. kimse kaybolacağım diye yola çıkmaz. makina mühendisi iki koca adamdan bahsediyoruz, aranıyor olmak durumuna düşüp, memnum olacaklarını, keyifle saklandıklarını filan mı sanıyorsunuz? ayrıca öyle instagramda buldumculuk oynayacak görgüsüzlükte insanlar da değiller, herkes kendisi gibi biliyor tabi. -
kaz dağları siyanürlü altın madeni direnişi
sanırım bazı acı gerçekleri de dile getirmek lazım. öncelikle, madenlerin işletilmesine şu ya da bu şekilde karşı olmak günümüzde sahip olduğumuz her türlü alet, edavat ve teknolojiden mahrum kalmayı gerektirir. bugün etrafınızda gördüğünüz, kullandığınız istisnasız her nesne yer kabuğundan çeşitli yöntemlerle elde edilikten sonra türlü işlemlerden geçerek önünüze geliyor. evinizi yapan, tuğladan, demirden, yemek yediğin porselene, çaktığın çividen, elinden düşürmediğin iphone’a kadar modern dünyada vazgeçemeyeceğiniz herşeyin kökeninde madenler var ve üzülerek söylüyorum sahip olduğunuz refahtan, teknolojiden mahrum kalmadan madenciliğe tü kaka demek basitçe saçmalık. hem karnım doysun hem pastam dursun olmuyor...
başka bir acı gerçek, madencilik faaliyetinin çevre dostu olanı yoktur, hele günümüzde hiç mümkün değildir. merak eden varsa detaylarını nedenleriyle açıklamaya gayret ederim. yine basitçe örneklemek gerekirse, 1900’lerde %4 tenörlü bakır madenleri işletilirken bugün ekonomik seviyeler %1 lere kadar gelmiş durumda. altında tonda 40 gramlardan bugün 2 gramlara geldik. 100 yıl önce ağaç dibinden toplanan malzemeyi almak için bugün kilometrelerce derine inmek gerekiyor, öyle ki petrolü, doğalgazı taşları sıkıp yağını çıkararak üretir hale geldik. parmağına takacağın tek taş yüzük için milyonlarca ton kayayı patlatıp sağa sola deviriyoruz. suyu, tozu, titreşimi, asit maden drenajı derken anasını ağlatıyoruz her şeyin. mutfak tezgahın şekilli olsun diye ortadan kaybolan dağ gördü bu gözler...
özet olarak sen alıcı olduğun sürece birileri satacak, satmak için herşeyi yapacak. azaldıkça, zorlaştıkça daha değerlenecek, sen tükettikçe var olacak. ha derseniz ki atalım telefonları, buzdolaplarını, arabaları, diş dolgularını, mr cihazlarını, bambu barakalarda yaşayıp avcı toplayıcı olalım eyvallah... sofrana koyduğun tuz bile buna dahil.
sözün özü, bu işin iyisi, güzeli yok.
bir de sürecin işleyişinden bahsedelim. kanun diyor ki,
-sen bu madeni faaliyete geçirdiğinde bunun etkileri ne olacak bana anlat yazıyorsun çevre etki değerlendirmeyi
-bu maden için şu kadar ağaç keseceğim, orman izni alıyorsun ağaç başına devlete para veriyorsun
-nerede ne kadar üretim yapıyorsun, milim milim rapor veriyorsun, kaç ton çıkardın, kaç ton gönderdin, hangi koordinattasın
-ürettiğinin % bilmem kaçını vergi olarak veriyorsun
-attığın pasa / çöp kadar cezanı veriyorsun, çıkardığın taşı toprağı, bitkiyi habitatına uygun istifliyorsun
-işin bitti madeni kapatacak mısın? o içine sıçtığın araziyi rehabilite edeceksin, eski haline ge...ti...re...cek...sin!
acı gerçeğe gelelim.
muz ülkesinde işler öyle yürümüyor. çed kopyala yapıştır, faaliyet raporu yalan dolan, üretim palavra, rehabilitasyon yok, eşin, dostun, mevkili dayın, paran varsa ruhsat senin al götür. koy cebine parayı, hepsi halloluyor. rehabilitasyon, çevre zaten yalan dolan. ayağının altındakini alan arkasına bakmadan gidiyor, taşını, toprağını, ağacını alıp gidiyor hem de. liyakat, kanun, hukuk, olmazsa, rüşvetle, rantla aha bele. bir de medeniyet lazım... zaten olsa diğerleri olur gibi.
bir de walkthrough yazayım bak.
elindeki imkanlardan feragat etmiyorsan, madene hayır demeyeceksin. takipçisi olacaksın, bunu yapanlar hakkıyla mı yapıyor, doğru yöntemleri mi uyguluyor, verimli mi çalışıyor denetleyeceksin. rüşvete, ranta, peşkeşe mahal vermeyeceksin. kanunlara uyacak, uygulatacaksın. madencilik faaliyetleri bitince sahayı aldıkları gibi teslim ettirecek her adımı atacaksın, adamların götünden kan alacaksın. işe başlamadan bu işi yapacak sermayesi, yeterliliği var mı diye bakacaksın, kimin amcasının oğlu diye değil... sen de bireysel olarak azla yetineceksin, tasarruf edeceksin, bilinçli tüketeceksin, geri dönüşüme katkıda bulunacaksın, teşvik edeceksin, takipçi olacaksın.
beğenmediğin altından sadece bilezik olmuyor, o bilgisayar, o telefon nasıl öyle on yüz çikobayt oluyor acaba? son model arabana binip kaz dağlarında lay lay gezeceksen, akçay’a, ayvalık’a gidip cam şişede bira içip camış gibi yatıp instagrama story atacaksan yanlış taraftasın...
ilave;
bazı teknik detayları hatırlatmakta da fayda. siyanürün altının aranmasında kullanılması safsatadır. altının aranması faaliyeti herhangi bir madenden daha farklı değildir. siyanür, altının birlikte bulunduğu diğer minerallerden ayrıştırılması amacıyla maden çıkarıldıktan sonra büyük tanklarda ya da geçirimsiz özel hazırlanmış zeminlerde uygulanır. altını çözerek, diğer katılardan ayırır, altın çözeltiden alındıktan sonra çözelti tekrar kullanılır. siyanürlü çözelti tesiste sürekli sirkülasyon halindedir ve küçük bir kısmı (genellikle) ağır metal tuzları şeklinde atık barajlarına gider. kompleks bir yapıda geçirimsiz olarak inşa edilen bu barajlardaki siyanür miktarları genellikle doğaya zarar vermeyecek ölçüde düşüktür. basitçe formülü cn (karbon ve azot) olan siyanür, güneş ışınlarının etkisiyle doğal yollardan karbon ve azot gazları türevlerine bozunur. kolunuza taktığınız bileziklerin, düğünlere götürdüğünüz altınların, yüzüklerin imal edildiği, şehirlerin göbeğinde bulunan rafineri ve kuyumcularda siyanür çok daha kontrolsüz bir biçimde kullanılır ve kanalizasyon şebekelerine atık olarak dökülür. madencilikte kullanılandan önce bunu kafaya takmanızı tavsiye ederim.