gocoolan1
profili

  • askerde zimmetli silahı kaybetmek

    anksiyete hastası eder. etti de.

    silahlıkta görevliydim. bilen bilir; her ne kadar rahat bir yer gibi görünse de sorumluluğu büyüktür. bölükteki diğer askerlerin üzerine zimmetli olan silahların tamamı sizin üzerinize de zimmetlidir.

    içtima alanı, bölüğümüze yaklaşık 15dk mesafedeydi. o gün, 13.45 içtimasının silahlı olduğunu öğrendiğimde, en geç 13.30'da,yaklaşık 150 askerin aynı anda silah almaya geleceğini tahmin etmek hiç de zor olmadı.

    normalde silahlıktan silah çıkışı, karşılıklı imza alışverişi ile olur. üzerine zimmetli silahı almaya gelen askere silahını verirsin. tutanak defterine imzasını alır, silahın alındığı saati yazarsın. silah geri gelince de aynı prosedürü uygular, silahı mazgala yerleştirirsin. her akşam 20.00'de nöbetçi subay gelir, mazgaldaki silahları sayar. eksik yoksa günlük sayım tutanağını imzalar ve sen de rahat bi uyku çekersin.

    silah almaya aynı anda 150 asker gelirse ve o silahla içtimaya yetişmek zorundaysa bu prosedürü uygulamak imkansızdır. hele ki içtimada sizi avlamaya hazır, gözü dönmüş bir bölük komutanı bekliyorsa... (ben, içtimaya geç kalan bir askere, o kaba postallarıyla uçan tekme attığını gözlerimle gördüm)

    150 askere, silahlarını gönül rahatlığıyla teslim ettim. imza almadım çünkü verdiğim her silah, teslim alan askerlerin kendi silahlarıydı. yani üzerlerine zaten zimmetliydi.

    ancak o gün, benim de beklemediğim bir şey oldu. acemiliklerini bitirip usta birliği bizim bölüğe çıkmış 8 asker, silahlığa geldiler. ben kısa dönem askerlik yapıyordum. onlarsa uzun dönem askerlerdi ve benden en az 5 yaş küçüklerdi. birliğe o gün teslim olmuş olmanın şaşkınlığı yüzlerinden okunuyordu. birbirlerinden başka hiç arkadaşları yoktu. birbirleriyle de birkaç saat önce, birliğe teslim olurken tanışmışlardı...

    saate baktım. 13.40'tı. yani içtimaya yalnızca 5 dakika kalmıştı. o acımasız bölük komutanının gazabından nasiplerini almamaları, geldikleri ilk gün kallavi bir dayak yememeleri için yapmamam gereken bir şey yaptım. henüz zimmetlerine almadıkları 8'er silahı, imzasız bir şekilde teslim ederek "koşun" dedim. koşun, yoksa unutması zor bir dayak yiyeceksiniz...

    gittiler. koşarak gittiler. bense silahları düşünmekten ziyade dayak yemeden içtimaya yetişmeleri için dua ediyordum.

    saat 15.00'te içtima bitmiş, 158 kişi, bir an önce silahlarını bırakıp boş vakit kazanmak için, yine aynı anda silah getirmişti. demir parmaklıklı kapıdan tek tek aldım g-3'leri. kontrol için saydığımda 1 silah eksikti.

    kantine ya da telefon kulübesüne uğramıştır, birazdan gelir dedim içimden. saat 16.00 oldu, kimse gelmedi. 17.00 oldu, yok. 1 silah eksikti. envanterden silah ve kasatura numaralarını kontrol ettiğimde, eksik olan silahın, 8 askerden birine verdiğim silah olduğunu tespit ettim. ancak sıkıntı şuydu; silahı, o 8 askerden hangisine verdiğimi bilmiyordum... dayak yememeleri için rastgele tutuşturmuştum ellerine...

    8 askeri de ayrı ayrı buldum. lan olm nerde silah? hepsi de "biz getirdik abi silahı" dediler. ulan getirdiyseniz kayıp silah nerde?

    saat 19.00 olmuş, nöbetçi subayın silah saymaya gelmesine 1 saat kalmıştı. tabi ben kafamdaki sorulara cevap bulamıyordum. silah nerde, yok. kime verdin, bilmiyorum. imza, o da yok...

    dedim olm belanı s*kecekler. g*tunden kan alacaklar. son birkaç saattir ciddi bir korku ve travma yaşamıştım.

    saat 19.15'te, çivi.çiviyi söker mantığıyla, yine yapmamam gereken bir şey yaptım. silahlığı terk ederek içtima yapılan alana hareket ettim. bu kez koşan bendim. ama korkudan içime doğru sıçıyor gibiydim. silahı bulamazsa, verecek hiçbir cevabı olmayan yitik bir askerden başka bir şey değildim, o tellerden dışarı bir daha asla çıkamayacaktım...

    içtima alanına vardığımda kan ter içimdeydim. hava kararmaya yüz tutmuştu ve içtima alanının kenarında park halinde duran unimog kamyonların önündeydim. kamyonların arasında, gözüme bir gölge çarpmıştı. yaklaştım. bir karaltı silüetiydi. biraz daha yaklaşınca aradığım silahı gördüm. şerefsiz evladı (artık o 8 kişiden hangisiyse o) silahı kamyonun tekerine dayayıp orda bırakmıştı.

    o silaha sarıldığımı hatırlıyorum. yemin ederim ne anama, ne karıma öyle sarılmadım. hatta kasaturanın ucuna bi öpücük bile kondurmuş olabilirim.

    işte o gün, benim panik atak ve anksiyete hastalığımın başladığı ilk gündür. ertesi sabah, uykumdan ağlayarak uyanmamla başladı her şey. yaklaşık 12 yıldır da fasılalı olarak yakalar, hayatı zindan eder.

    siz siz olun silah kaybetmeyin. ben kaybettiğimi sandım, anksiyete hastası oldum. ya bir de bulamasaydım?