winstoncodeaqua6
profili

  • ışık hızından daha hızlı bir şeyin olma ihtimali

    ışık hızı aşılamaz. en azından şimdilik keşfettiğimiz kadarıyla evren, buna müsaade etmez. bu doğanın yapısıyla alakalıdır. şöyle düşünün; sürahide su var ve siz boş bardağa su doldurmak istiyorsunuz, sürahiyi daha eğmeden su, bardağı dolduruyor. nedensellik kuramına göre bunun mümkün olması bu evrende mümkün değil. ya da olma durumunun getirdiği sonuçlarda neler olur? hiç düşündünüz mü?
    işte bu yüzden teorik olarak ışık hızı bu evrende aşılamaz.

    bir cismin kütlesi ne kadar artarsa, hızını artırmak da o kadar zor olur. bu çok basit bir fizik kuralıdır. einstein bunu defa kez anlatıp ispatlamıştır da. çok az kütleye sahip olduklarını bildiğimiz protonlar bile ışık hızını geçemez, ancak o hıza ulaşmakla yetinir. ışık hızına yaklaşan cisimlerin kütlesinin sonsuza yaklaşıyor olması, bahsettiğiniz o küçücük değerdeki hızlanmayı dahi bu evrende imkansız kılar.

    kabaca anlatmak gerekirse;
    fotonlar yani ışık kütlesizdir. (temel fizikte kütlesiz olarak varsayılır ancak işin diğer boyutu biraz daha karmaşık olduğu için buna girmiyorum) buna rağmen hızları dolayısıyla ancak bir kinetik enerjiye sahip olurlar. . bildiğimiz evrendeki bütün cisimler higgs alanı denen bir alan içerisinde hareket eder, ışık yani fotonlar da dahil. ancak fotonları diğer cisimlerden farklı kılan kütlesiz oluşlarıdır. cisimler bu higgs alanı içerisinde hareket ederken ekstra kütle kazanırlar ve bu hızlarını azaltır. ancak fotonlar higgs alanıyla hiç etkileşime girmeden direkt içinden geçerler. fotonlardan daha az kütleye sahip bir şey olmadığı için, bu şartlar altında fotonların hızını geçebilecek bir cismin ya da parçacığın olabileceği düşünülemez. en başta da dediğim gibi buna evren müsaade etmez, çünkü evrenin hız sınırına ulaşabilen tek parçacık fotonlardır. zaten o hızın sınırını geçecek bir başka parçacık olsaydı bu yine fotonlar olurdu demektir bu.

    e=mc2 formülünde de ispatlandığı gibi kütleli bir cismin kütlesiz bir cismin hızını geçmesi mümkün değildir. istediğiniz teknolojiyi geliştirin ancak bu yine mümkün olmaz. çünkü ışık hızını geçmemiz için gereken enerji düzeyi çok yüksektir ve evrendeki enerji sınırlıdır.

    cern deneylerinde yapılan şey c'ye en yakın hıza ulaşılmasıdır. bildiğiniz üzere cern'de iki proton, ışık hızına çok yaklaşık bir hızla birbirine çarpıştırıldı. bunu cern'de mümkün kılan tek şey; higgs bozonunun en çok cern'de olmasıydı. bu şekilde yapılan deneylerde ışık hızının %99,9999999988'i hızında bir hıza ulaşılabildi. bu şu demek, cern'de ulaşılan hız ışık hızından saniyede 3,6 milimetre yavaştı.

    ışığın durdurulması ya da yavaşlatılması gibi şeyler söz konusudur ancak bunlar konu dışı olduğu için girmiyorum. sonuç olarak ışık hızı aşılamaz. fizik profesörü değilim ancak ilgimi çeken konular olduğu için bu konuda çok araştırıp okudum. en basit anlatımıyla ışık hızının geçilemeyeceği zaten her yerde yazılıp çiziliyor. çünkü buna evrenin doğası izin vermiyor.

    ekleme: proton örnekti sevgili sözlük, çok yorgun ve uykusuzken öylesine yazılmış bir girdide atomun klasik fizikteki üç parçağından birinin örneğini verdim sadece. yani en az kütleye sahip olan bir parçacık bile ışık hızını geçemez anlamında.

    yine de teşekkür ederim uyarılarınız için. bu sayede şunu da anlamış olduk ki, sözlükte fularlarını hakkıyla takan çok yazar varmış. minnettarım.

  • bülent ortaçgil'i kimin dinlediği sorunsalı

    varsınlar teyze desinler, varsınlar sözlüğün şaka maka 30’luk teyze kaynaması başlığına adımı mıhlasınlar yine de yazacağım.

    bu başlık ben’siz olmaz.

    bu da;
    sensiz olmaz!

  • öldürmeyip süründüren şeyler

    özlemek.

    ya ölen birini, ya olmayan birini, ya da artık hiç olmayacağını bildiğin birini.

  • telefonunun karıştırılmasını istemeyen sevgili

    herkes telefonunun karıştırılmasını istemeyen sevgiliye kızmış da bir de şu taraftan bakın;

    telefona bakmak isteyen sevgili kafadan zaten karşı tarafa karşı güvensiz olmuyor mu? bu güvensizlik ya kendinden kaynaklıdır ya da karşı taraftan. kendinden kaynaklıysa bence bu daha ciddi bir sorun ama karşı taraftan kaynaklıysa yine bir sorun. sonuç olarak ilişkide bunlar dile ve eyleme dökülüyorsa bana kalırsa o ilişki zaten olmamıştır.

    hayatımda o günden sonra prensip edindiğim bir olay yaşadım bununla ilgili;

    bir erkek arkadaşım vardı üniversite zamanlarımda. herkesten kıskanırdı beni. bir problemi vardı kendiyle ilgili biliyordum ama bunu açıklayacak net bir şey yoktu elimde.

    bir akşam otururken telefonuma bakmak istedi. vermedim. bilerek vermedim. ısrar etti. o ısrar ettikçe ben yine vermedim. olay iyice büyüdü. bana hakaret etmeye başladı. kafasında kurduklarını bir güzel söyledi. gülerek dinledim onu. çünkü tam da istediğim şeyi yapıyordu. içindeki ruh hatasını bana açık açık aktarıyordu.

    sinirini boşalttı. yanına oturdum. al dedim şimdi telefonu. bir şey bulacağını umarak aldı. çünkü vermemek için çok direnmiştim. baktı. karıştırdı. hiçbir şey bulamadı.

    içindeki şüphenin hala bitmediğine emindim. al dedim bu telefonu. birgün boyunca sende kalsın. yok dedi, ısrar etti. almazsan bir daha görüşmeyiz diye tehdit ettim onu. ertesi gün akşama doğru eve geldi. yüzünde binbir utançla. kapıdan içeri girecekti. ver dedim telefonumu. verdi. hoşça kal dedim suratına kapıyı kapattım.

    bana kalırsa telefonunun karıştırılmasını istemeyen sevgiliden çok telefonu karıştırmak isteyen sevgili bir problem olarak görülmeli bir ilişkide. nefret ediyorum sizin şu ‘ her şeyim ona ait, özelim yok’ romantizminizden. neden olmasın yahu özeliniz? belki telefonunda kendini saçma sapan bir şekilde çektiği ve karşı tarafın görmesini istemediği bir fotoğrafı var. ya da ailesiyle özel bir görüşmesi var. ya da patronuyla, iş arkadaşıyla. yani biri sizi hayatına aldı diye neden bu kadar hüküm sürmek istiyorsunuz o insanın hayatının her saniyesine? niye sürekli vıcık vıcık yaşayıp bir şeyleri tüketip sonra tutku arıyorsunuz?

  • bir insan bir insanı ne kadar sevebilir

    sorma bana ne kadar seviyorsun diye,
    o kadar işte!
    tavanı kadar sokağın,
    dibi kadar cehennemin..

    nazım hikmet

  • bekar kalıp yalnız ölmek

    küçükken evimizin en üst katında bir abi vardı. ismi erkan’dı.
    bir akşam üzeri yukarıdan bir bağırış duyduk. sakin geçen akşam üzerinin o mahmurluğunda o çığlıklar hala kulağımı yırtar. hepimiz kapıya koştuk, annem bizim çıkmamıza izin vermedi. biz tabi merakla kapıdayız acaba ne oldu diye.

    beş on dakika kadar sonra erkan abiyi gördüm.
    birilerinin omzundaydı, kaskatı kesilmişti. üzerinde havlu vardı. saçları da ıslaktı. öylece apar topar geçtiler önümüzden. biz ne olduğunu anlayamadık.
    meğer şofbenden zehirlenmiş. akşam arkadaşlarıyla maçı varmış. o zamanlar cep telefonu yok. ev telefonu da yoktu erkan abi’nin. ailesinden uzakta çalışmak için gelmişti. arkadaşları merak etmişler niye gelmedi diye. kapısını çalmışlar, açmamış. o zamanlar şofben mevzuları çok tabi. hemen anlamışlar ve çilingire kapısını açtırmışlar. erkan abi’yi banyonun içinde öyle görüp acele bir şekilde hastaneye götürmüşler.

    evinin yedek anahtarı bizdeydi. annem hastaneye gitti, giderken de bize tembih etti gidip evi kapatın diye. yukarıya basan her basamakta ölümün ürpertisini omuzlarımda hissettim. korkuyordum ama söyleyemiyordum. açık kapıyı gördük önce ablamla. erkan abi’nin hayatını hep merak ederdik, nasıl oluyor da yalnız yaşıyor diye. işte o merak bizi çocuk aklımızla içeriye kadar sürükledi.

    o odaların yalnızlığını hala unutmam. belki saçma bulacaksınız ama odalarda gri bir ton vardı sanki. ya da çocuk aklımla bir renk biçmiştim o yalnızlığa. boğulacak gibi oldum. içeride bir şeyler sanki boğaz’ıma yapıştı. hem korkuyordum hem de tuhaf bir ürperti hissediyordum. o an yalnızlık için kafamda bir resim belirmişti. hala daha aynıdır yalnızlığın resmi kafamda. soluk beyaz ışık’lar, dağınık odalar, gri renkli eşyalar, ıslak zemin, açık kalmış bir dış kapı, üzerine basılmış ayakkabılar, bulaşıkların hala tezgahta olduğu mutfak.

    erkan abi öldü. kurtaramadılar. sonra o evi yine biz toplamak için girdik birkaç gün sonra. ailesi buna dayanamayacaklarını söyledi. tekrar girdim o eve. bu defa daha kötü bir şey daha vardı o odaların içinde;
    yalnızlığın içinde ölmek..
    ona ait her şey battı bana, traş köpüğü, kirli çamaşırları, kitapları, dağınık yatağı, elbiseleri. hiçbirinin duruşunu bile hala unutmam. ne zaman yalnızlık ve ölüm bir arada anılsa erkan abiyi anımsarım, ıslak saçlarıyla kaskatı kesilmiş bedeniyle önümden geçerken.

    o yüzden evimde hiç beyaz ışık bulundurmam. tavan lambası da asla kullanmam. evimi de hiçbir zaman dağınık bırakıp çıkmam. annem her gün arar beni belirli periyotlarla. dış kapımın anahtarı da hem annemde, hem de komşumda vardır. korkum ölüm falan değil, sanırım kafamdaki o ‘yalnız ölmek’ tanımındaki erkan abiye benzemek..