yaşattığını yaşamadan, tükürdüğünü yalamadan ölmezsin.
sevne2 profili
-
ankara'da sebze kuyruğunda oluşan 1.5 km'lik sıra
-
dini inancını kaybetmeye başlamak
önemli ek: bu giri uzun süredir tanıdığım, tanımaktan mutlu olduğum bir insana ait. iyi biridir, iyi bir öğretmendir. örneğin ben müslümanım, ancak birbirimizin inançları ile ilgilenmedik, çünkü inanç kişisel bir durum, arkadaşlıkları, ilişkileri etkileyecek bir durum değil, olmamalı. belki söyleyecek çok şey var, yine de gerekli olduğunu düşünmüyorum.
girinin sahibi aylakligi oven kedi https*
bilirsiniz, insanların mensup olduğu din, kaderin cilvesinden başka bir şey değildir. bu kader vesilesiyle ben de müslüman oldum. çünkü yaşadığım toplumun çoğunluğu müslüman'dı ve ailem dinlerine yürekten bağlı inançlı insanlardı. dedemin beni her cuma ve bayram namazları'nda camiiye götürmesi, oruç tutmaya küçük yaşlardan heveslendirmesi, anneannemin kuran'ı arapça okutma hevesleri haliyle benim de onların istediği gibi düşünen ve yaşayan bir insan olmamda son derece önemli adımlardı. artık katışıksız bir müslüman'dım. onlar hayırlı evlat yetiştirmeleriyle gurur duyabilirlerdi.
oruçlarımı hiç aksatmadan 30'da 30 tutuyor, hastalansam ya da önemli sınavlarım olsa dahi geri adım atmıyordum. kafamda allah baba'yı canlandırıyordum. huzurluydum. iyi bir insan olmaya çalışıyordum. cennete gideceğimi düşlüyordum. benim görmediğim ölmüş babama her kıldığım namaz sonrası dualar ediyordum. allah'ın bana bahşettiğini düşündüğüm her şeye teşekkür ediyor, zor durumlara düştüğümde " beterin beteri var" diyerek şükrediyordum.
kuran'ı okumaya çalışıyordum ara sıra, mealinden anlamaya çalışıyordum. güzel ayetler vardı elbette, içimizi ısıtan doğru yolda olduğumuzu hissettiren. ama tüm okuduklarım böyle miydi? değildi aslında. birçok emir ve yasakları belirten kısımlardan sonra, eğer bu emirleri yerine getirmezsek bizi cehennemde kor ateşlerin, büyük azapların beklediğinden bahsediliyordu. korkuyordum. elimi yakan soba ateşini düşlüyordum. ama sonra düşünüyordum ve biliyordum. bize söylenen neydi? islam, hoşgörü diniydi. ve ardından gelen onlarca hadis. en ünlüsü de peygamber efendi'mizin zamanındaki fahişe kadının susuz kalmış bir köpeğe su vermesinden dolayı cennete gitmeseydi. evet, belki de insanları doğru yola sevketmek için biraz olsun korkutmak gerekirdi. allah, her şeyin en doğrusunu bilirdi.
ben bilemezdim elbette. yaradana ihtiyacım vardı. aciz kaldığımda, mutsuz olduğumda o zamanlar tek dayanak noktam allah'tı. ona iman ediyordum ve güzel günlerin gelmesi için dualar ediyordum. yanlış yaptığımda tövbeler ediyordum. biliyordum, allah bolca esirgeyendi, allah adaletliydi, allah merhametliydi.
inanıyordum sanki adımın umut olması gibi ya da kendimi öyle motive ediyordum. belki de dinin hep güzel yanlarını görmüştüm. dedem ve anneannem ve elbette annem ne güzel insanlardı. onların inandığı bir dine inanmak, olmazsa olmazdı. her ayeti, her emiri anlamlandıramıyordum ve açıkca mantıksız gördüklerim de vardı ama biliyordum, insanların algılayamayacağı şeyler vardı.
kuran'da ne güzel derdi. hiç mi yaşadığınız hayatı sorgulamazsınız? hiç mi allah'ın sizlere verdiği aklı kullanmazsınız? bazen çok hoşuma giderdi bu ayetler. müstesna olduğumu hissederdim. evet, derdim, ben aklımla , sorgulayarak doğru yolu buldum. son ve hak dini olan islam'a inanıyorum. mutluydum. aklımla bulamadığım sorulara da cevap vermiş gibi yapar, içimdeki şeytanın sesini bir güzel sustururdum.
antik yunan'da ellerindeki var olan bilgiyle açıklayamadıkları tüm doğa olaylarını mucize olarak adlandırırlarmış. ben de öyleydim. allah beni çok severdi, ona dua edip, birine beddua ettiğimde hemen de oluverirdi. romantizmin doruklarında yaşıyordum. mucizevi olaylar yaşadığımı zannediyordum. allah'ın sevgili kuluydum, beni takip ettiğini düşünüyordum.
kendimden çok emindim ama aslına bakarsanız bildiğin cahildim. cahil insan cesur olurdu, ben de aynen öyleydim. tüm olayları kendi işime gelen şekilde yorumlardım, sorsan "umutizm" diye yeni bir mezhep dahi kurardım.
sonra yavaş yavaş hayatın gerçekleriyle, doğa kanunlarıyla yüzleştim . kitaplar girdi hayatıma. onlarca filozof, yüzlerce yazar tanıdım. farklı hayatlar gördüm. matematik okudum. vizyonum çok daha farklıydı artık. gerçeklerle acı da olsa yüz yüze gelmek üzereydim.
acıydı gerçekler. ortaya çıktığında da insanın içini acıtırdı. kabullenmek zordu. ama bu kadar mükemmel yazarlar, filozoflar, bu kadar akıllı adamların söylediklerinde hiç mi gerçeklik payı yoktu? her şeyi biz mi anlayabiliyorduk bu hayatta? onlar, sadece kibirleri yüzünden mi şirk koşmaya yeltenmişlerdi? cevap veremiyordum. bazılarına göre müşriklerdi. ama kimsede göremediğim dürüstlükleri, insanlıkları o adamlarda görmüştüm ben. cehennemlik olmayı haketmiyorlardı.
sırf müslümanlığa biat etmediler diye nasıl olur da cehenneme giderlerdi? albert einstein, bento spinoza, jean paul sartre bu kadar kötü adamlar mıydı? eleştirdikleri mistik hikayeler suç muydu? rasyonel ve bilimsel düşünmek hakları değil miydi? insanı sınırlamak doğru muydu? din yoksa sadece bir gereksinim miydi?
cevap bulamadığım sorular ardı ardına çoğalıyordu. küçüklüğüm aklıma geliyordu. kabullenemiyordum. ben de mi yoldan çıkmıştım? tanrı beni terk mi etmişti? artık bir lanetli miydim? kalbim ağrıyordu. sanki her "allah bize böyle emretti, allah her şeyi bilir, o'nun bize değil, bizim o'na ihtiyacımız var" lafları yüreğimi dağlıyordu. tepki vermek geliyordu içimden. müthiş paradoksal bir durumla karşı karşıyaydım. dinde güzel gördüğüm şeyler de vardı ama bir o kadar da göremediğim. karar vermek zorundaydım. zor bir karardı.
ya her şeyi kabullenerek ölümsüz olacaktım ya da reddetmem gerektiğini düşündüğüm şeyleri redderek azap çeken bir fani olacaktım.
ben spinoza'nın yolunu seçtim. onun gibi cherem'e tabi tutulacaktım. çünkü, müslümanların tanrısı'nın yolundan gitmeyi seçmedim, onu yeterince inandırıcı bulmadım, ya da yeterince kanıt bulamadım. lakin şuna biat ettim. iyi bir insan olacaktım. dindarların bile kıskanacağı türden bir insan. okumaktı beni hayata bağlayan, bilgiydi. bir de sevmek her şeye rağmen sevebilmek insanları. sonrası?bilmiyorum. hayatın kendisine bırakıyorum sonrasını.
önemli ek: bu giri uzun süredir tanıdığım, tanımaktan mutlu olduğum bir insana ait. iyi biridir, iyi bir öğretmendir. örneğin ben müslümanım, ancak birbirimizin inançları ile ilgilenmedik, çünkü inanç kişisel bir durum, arkadaşlıkları, ilişkileri etkileyecek bir durum değil, olmamalı. belki söyleyecek çok şey var, yine de gerekli olduğunu düşünmüyorum.
girinin sahibi @aylakligi oven kedi