puyule3
profili

  • öğretmenleri gözaltına aldıran savcının savunması

    gözaltına alınan öğretmen sayısı 14 idi bildiğim kadarıyla. içlerinden biri hakaret etmiş olsa -ki nedense pek inandırıcı gelmedi bana- geri kalan 13 kişi neden götürüldü? suç işleyenin arkadaşı olmaktan mı? ayrıca hakaret derken neyi kastettiği de önemli. kimi kibirli bünyeler hakaretin tanımını kendi canının istediği şekilde genişletebiliyor. mesela "sen savcısın diye bizi buradan çıkarma hakkına sahip değilsin" gibi bir cümleyi de hakaret saymış olabilir. 23 yıllık devlet memuruyum. bu gözler kaymakamlığın web sitesini güncellemesi istenen bir öğretmenin bilgisayar başında işini yaparken yanına gelen kaymakam tarafından ayağa kalkmadığı gerekçesiyle suçlandığını da gördü. adam senin verdiğin işi yapıyor ve yaptığı işe kendini kaptırmış. ayağa kalkmadı diye tutturmak neden? aynı adam öğretmenevine okey oynamaya gittiğinde öğretmenlerin -mesai saati dışında- kendisini görünce ayağa kalkmadıklarını da söyleyip okul müdürlerine uyarı yapmıştı. insanlar akşamları dinlenmek ve sosyalleşmek için gittikleri yerde neden seni görünce ayağa kalksınlar ki? sen de oraya çalışmaya değil dinlenmeye gitmişsin sonuçta.

    sonuç olarak bu işin altından kibirden başka hiçbir şey çıkmayacaktır.

  • anneye yumruk atmak için istenecek para miktarı

    anneme asla el kaldırmam ama bu soruyu sorana okkalı bir yumruk atabilirim. hem de bedava! hem de uçan tekme bonusuyla!

  • karabük denince akla gelenler

    1989 yılında iskenderun ve karabük demir çelik işletmelerinde çalışan yaklaşık 24 bin işçi grev kararı almış idi. bu işçilerden biri de benim babamdı. turgut özal hükümeti tarafından grev kararı engellenmeye, işçiler susturulmaya çalışılıyordu. o zaman ortaokulu bitirmiş liseye gitmeye hazırlanıyordum. karabük'te yer yerinden oynuyordu. işçiler haklarını korumak için vardiya çıkışı el ele gösteri yapıyorlardı. en sonunda grev kararı uygulamaya kondu. 139 gün boyunca babam hiç maaş almadı. ayrıca hayatında hiç yapmadığı için bana çok tuhaf gelen sakal bırakma eylemine de katıldı. öyle ki grev bitip de babam sakallarını kestiğinde bana çok farklı gelmişti yüzü.

    grev devam ettiği zamanlarda karabük'te inanılmaz bir dayanışma örneği sergilendi. marketlerin kapılarına yazılar asıldı, işçi kardeşlerimizden para talep etmiyoruz, fabrika hepimizin ekmek kapısı, diyordu esnaf. köylerde bahçeleri olan komşularımız bize sebze meyve getiriyordu belli aralıklarla. hatta o zamanlar şişli belediye başkanı olan fatma girik bile bize erzak göndermişti.

    günler geçiyor grev bir türlü bitmiyordu. hükümet diretiyor metin türker çadırda açlık grevi yapıyor, sakalları babamınkine benziyordu. sonrasında özal'a gazeteciler aracılığıyla mesaj gönderip kendini çadırın önüne asacağını ya da bu işi bitireceğini söylüyordu. şehirdeki insanlarda acayip bir ruh hali hakimdi. bu iş herkesin namus meselesi olmuştu sanki. sokakta gezen herkes duyarlı ve sakallıydı:)

    ortalıkta birçok dedikodu dolaşıyordu. grev devam ederken neredeyse sıfırlanan demir çelik üretimi birtakım kanun değişiklikleri yapılarak ithalat yoluyla "tamamlanıyordu". hükümete yakın firmaların ciddi kâr ettiklerinden bahsediliyordu, zaten iğne üstünde olan şehrimizde.

    sonuçta çelik işçisi istediğini aldı. 139 gün süren grevimiz birmişti. sakallar kesilmiş, yüzler gülmüştü. ama dedikodulara bakılırsa bu grev aslında karabük'e hiç uğramamış ve uğramayacak olan birilerini ihya etmişti. hem de öyle böyle değil.

    ben mi, babamdan aldığım söz vardı. sakallarını kestiği gün müzik çalarımı eve getirmişti. hayatımda hissettiğim, mutluluk denen duyguya en yakın şeylerden birisiydi o an. hayal ettiğim müzik seti ve onu bana getiren yakışıklı, jilet gibi babam.