80 darbesi sırasında hapse giren bir erotik film oyuncusu/yönetmeni
/yapımcısının hapisten olgunlaşmış, ama kesinlikle durulmamış bir şekilde çıktıktan sonra, değişen sinema piyasası ve ülke şartlarına uyum sağlamaya çalışarak ayakta kalma çabasını anlatan muazzam bir dönem dizisi. herkesin erşan kuneri'den tekrar seks filmi yapmasını beklemesine rağmen kuneri'nin "normal" film çekme isteği ve bu ısrarından dolayı yaşadığı hem sanatsal hem maddi kaygılar izleyici için eğlenceli maceralara dönüşmüş. bu ikilem acaba herkesin yeni bir g.o.r.a. çekmesini istediği cem yılmaz'ın yaşadığı ikilemin yansıması olabilir mi?
cem yılmaz dizi için çok detaylı çalışmış ve muhteşem ayrıntılar hatırlamış. diziyi beğenmeyenlerin çoğunluğunun bu ayrıntıların orjinallerinden haberdar olmayan kuşaktan olduğuna neredeyse eminim. 80'lerin filmlerini, o filmlerin klişelerini, 80'lerin klişelerini bilmeyenlerin bunların parodisinden keyif alması beklenemez zaten. o dönemde taner şener diye bir şarkıcı olduğunu bilmeyen birisinin, taner ve şener adında ikiz kardeşleri komik bulmasını bekleyemezsiniz. veya boş içki şişelerine çay doldurarak kaçak içki diye satan dolandırıcıların olduğunu, bu tarz sahtekarlıkların çeşitli filmlerde ayrıntı olarak kullanıldığını bilmeyenler mami'nin* sürekli boş viski şişelerine çay doldurmasına anlam veremeyebilir. yahu, kendi başına cin menta ayrıntısı bile efsanevi bir ayrıntı benim gözümde. red bull vodka'yı kokteyl diye içen bir kuşak bunu anlayamaz. nane likörü o yılların barlarının ve hatta içki içilen evlerin demirbaşıydı.
sürekli 80'ler diyorum, ama aslında erşan kuneri karakteri 50'lerin, 60'ların, 70'lerin türk filmleri ile yetişmiş bir sinemacı. o yüzden idealist köy öğretmeni hikayesini çok güzel işlemiş. bu hikayenin yeni kuşaklarda karşılık bulamamasına şaşırılmamalı. sonuçta öğretmenleri gömmek için fırsat kollayan, onlara her fırsatta saldırmaya çalışan bir kuşak bu. aynı şekilde o dönemin polisiye filmi ayrıntılarını da çok güzel yakalamış. o bölümde kadir inanır'ın, cüneyt arkın'ın defalarca oynadığı komiserleri net bir şekilde gördüm. hep erşan kuneri karakterini övüyorum, ama asıl övgüyü hak eden tabii ki cem yılmaz. adam türk sinemasını yemiş, yutmuş, hazmetmiş, özümsemiş. arif v 216'da zaten bunun işaretlerini vermişti, sadri alışık hayranlığı ve sevgisi de ta doritos reklamları zamanından beri alenen biliniyordu, ancak bu dizi ile pastaya çileği kondurmuş.
son olarak da cem yılmaz'ın anlayacağı şekilde bitirmek istiyorum. sevgili cem yılmaz, dizi boyunca güldükçe, tarihin derinliklerinden çıkartıp çıkartıp önmüze koyduğun ayrıntıları gördükçe söylediğim şeyi tekrarlamak istiyorum; "ha, yaşa!"
james choice2 profili
-
erşan kuneri
-
kitap satın alma hastalığı
eşimle birlikte muzdarip olduğumuz hastalık. evlenmeden önce de hatırı sayılır bir kütüphanem vardı, evlendikten sonra da (kayın validemin tüm "kütüphanemi bozuyorsunuz" itirazlarına rağmen) eşimin anne evindeki kitaplarını peyder pey taşımaya başladık, ama o okumaya benden daha da meraklı olduğu için birikmiş kitap sayısı oldukça fazla, haliyle evdeki kitaplık yetmemeye başladı. kitaplara yer açmak için duvardan duvara, yerden tavana bir kitaplık yaptırdık. bu sefer de iki kütüphane birleştiği için, elimizde hangi kitapların olduğuna emin olamadığımızdan, zaten bizde olan kitapları tekrar almaya başladığımızı fark ettik. bunun önüne geçmek için üşenmeden bütün kitapları yazar adı, kitap adı, yayın evi şeklinde bir excel dosyasına kaydettim.* her yeni alınan kitabı ekliyorum, ve sahafta ilgimi çeken bir kitap gördüğümde almadan önce listeden kontrol ediyorum. henüz eşimin bütün kitaplarını eve taşıyamadığımız için hala arada çift alımlar olabiliyor tabii. tek üzüldüğümüz şey, merak edip aldığımız onca kitabı okumaya yeterince vakit ayıramamak. ama her şeye rağmen kitaba verdiğimiz paraya üzülmüyoruz, neticede kitap dediğin şey son okuma tarihi geçebilen bir şey değil. akmaz, kokmaz. elbette her kitabın okunma sırası gelecek.
bir de benim antin kuntin obje biriktirme ve onları kitaplığın raflarında sergileme hastalığıma ket vurmayı başarırsam evin tüm duvarlarını kitaplığa dönüştürmek zorunda kalmadan, gül gibi yaşayıp gideriz. bi' saniye... iron giant'taki robotun figürü mü o?*