1. barış alıcı'nın kiralık verilmesi doğru. oyuncu daha henüz kendi 'oyununa' karar verememiş. çalkantılı bir kulüpte oyununa karakter katması, kafasının rahat olması çok zor. öyle ya da böyle oyun karakteri oturmuş, belli bir sisteme bağlı olan takıma kiralanması: ++
2. yiğithan güveli'yi çok seviyorum ve a takıma çıktığından beri de fiziksel yapısı ile çok fazla umut veriyordu ancak oyuncunun natural fitness özelliği: 1. doğru idman yiyerek, belki yoga ve pilates yaparak vücudunu eğip bükmesi, kas grubunu en baştan eğitmesi lazım. yani kısacası oyuncuya zaman lazım. eğer sözleşmesine 3 milyon euroya geri alma bedeli gibi bir madde konduysa ++, konmadıysa -
3. malatya barış alıcı'nın 6 aylık kira sözleşmesini %100 artı değer olarak hesaba katmamıştır. yiğithan'ı da göze alınabilir bir risk olarak değerlendirmişlerdir. bu bakımdan nakit istemeleri de doğal. ama sözleşme bitimine 6 ay kalan bir oyuncu için bu iki ismin yanında fenerbahçe +1 milyon euro'dan fazla verdiyse: -
4. fenerbahçe'nin göbeğinde özellikle topal ve roman'dan kaynaklanan hamlesizlik yüzünden geriye kaçarak oyun had safhada. roman rakibine neredeyse faul yapma konusunda bile yetersiz, geleni geçeni döndürüyor. tüm bu değerlendirmeler ışığında hamleli bir oyunu olan ve hem yatarak müdahalelerde hem de hava topu kazanmada yüksek başarı sağlayan bir oyuncu profilinden dolayı mevcut şartlarda kesinlikle olumlu bir transferdir.
ek olarak 3 ocak 2019 manchester city liverpool maçındaki topun çizgiyi geçip geçmeme konusunda ''abi top geçti ya hakem golü yedi'' goygoyu yapan, çizgi teknolojisinden bi' haber olan, son 1 senede neredeyse hiç premiere lig maçı izlememesine karşın bilir kişi kesilen bir güruhun olduğu yerde sadık'a, ''aahaha 2. lig topçusu bu'' çekilmesi çok normal. malatya'nın iki senedir sadece büyüklerle oynadığı maçların özetine şöyle bir göz atsaydınız transfere böyle yaklaşmazdınız.
oyuncuyu malatya'nın sistemi iyi göstermiş olabilir ve oyuncu istanbul takımlarında olur-olmaz orası ayrı bir konu.egemen korkmaz da ağır bir isim olmasına karşın hatırlayın bakalım takımı nasıl ileri çekiyordu, tüm defansı orta sahaya yaklaştırıyordu. yanal sadık'tan da bunu yaratmayı amaçlayacak. oyuncu başlangıçta sırıtabilir -mevcut malatya planından dolayı- ama bu plan tutabilir de. bu açıdan adamı neredeyse hiç izlemeden burada boş yapmak da başka bir kafa yapısı cidden. sadık 1. lig seviyesinde 1.5 sezondur gayet olumlu bir grafik ortaya çiziyor ve fenerbahçe ya da başka takımın bu hamleyi yapması kadar doğal bir şey yok. mevcut finansal durumları, denizlerin bittiğini falan hesaba katmadan ezber yorumları yapmayın artık.
adam ''okochalardan, ortega ve anelkalardan nerelere geldik'' yazmış. e yuh artık! plansız programsız oralara gittiğin için buralara gelmedin mi zaten? ben de isterim fenerbahçe'de van dijk oynasın ama senin seviyen bu. artık mevcut durumu yukarı çekmeye çalışacaksın, hazıra konmayacaksın. türk futbolunun''o olmadı bunu deneyelim, bu olmadı şuna dönelim'' gibi bir lüksü yok. herkesin kendi mevcut durumunu yukarı çekmesi, adımlarını ona göre atması elzem.
kamerasizadam3 profili
-
sadık çiftpınar
-
black mirror bandersnatch
bundan tam 7-8 yıl kadar önce istanbul üniversitesi iletişim fakültesinde yeni multimedya teknolojileri adlı bir ders almıştım. aslında içi çok dolu olabilecek ve sektörde belki de sizi ön plana çıkaracak bir ders gibi müfredata eklenmesine rağmen oldukça bomboş işlemiştik dersi. ama final sınavı için hocamız bir proje geliştirmemizi söylemişti ve bu projede tamamen bağımsız çalışabileceğimizi, varolmayan ya da varolması yakın gelecekte imkansız olan, tamamen kurmaca teknolojilerden de yararlanabileceğimiz, yeni bir yayın, yayıncı, multimedya teknolojisi geliştirmemizi söylemişti.
sinema yeni doğduğu dönemde edebiyattaki anlatı tekniklerini birebir nasıl kopyalayıp, görüntülerle kodladıysa ben de aynı yolu seçmiştim. hatırlayan hatırlar eskiden öykünün gidişatını etkileyebildiğiniz hikaye kitapları vardı, benim de en sevdiğim edward packard'ın yazdığı batık defineadlı kitaptı. ilkokuldayken bu kitabı evirir çevirir sürekli farklı yollar deneyerek okurdum. not: kitabı hala kütüphanemde tutarım.
1
2
3
buradan yola çıkarak,
daha önce yapılıp yapılmadığından tamamen emin olamadan bir proje geliştirmeye başlamıştım ben de; izleyicinin direkt katılımcı bir role büründüğü, interaktif yayın anlayışı. klasik televizyon yayıncılığında bunu uygulamanın zorluğundan dolayı projeyi iki tabana yaydım.
1. sinema salonunda oy tabanlı bir yayın: izleyicilere a,b ve gerekirse c şıklarını oylayabileceği sıradan bir kumandayı koltuklara entegre ederek çoğunluğun tercihine göre interaktif hikaye anlatımı. ama burada bir takım problemler vardı, olası seçeneklere göre en az 5-6 saat kurgulanmış bir sinema filmi gerekliydi. yani maaliyeti oldukça yükseltiyordu bu durum. ama diğer yandan da istediği seçenekleri deneyimleyemeyen izleyiciye bileti çoklu satma imkanı sunuyordu. yine de minimal yaklaşımı ve gelişen internet yayıncılığını tercih ettim. bu minvalde,
2. youtube üzerinden interaktif yayın: işleme prensibi çoklu değil tekil oylama üzerine kuruluydu; sıradaki farklı video seçeneklerinden birinde karar kılıp hikayeye o açıdan devam ediyordunuz.. ayrıca bir sinema filmi kalitesi beklenmeyeceği, bilet satma gibi derdi olmadığı için daha küçük boyutlu projelerin bu mecraya daha uygun olduğu kararına varmıştım. kontrol kısmen ''tekil'' izleyicideydi ve bunu sinema salonunda yapmak genel holywood, klasik anlatı ve katharsis alışkanlıklarından dolayı daha zordu. muhtemelen topluluk çoğunlukla aynı sonuçlara yönelecekti.
o dönem hocamın da bu proje çok hoşuna gitmiş, beraber kafa patlatmıştık. hatta kendisi netflix'ten de bahsetmiş, ''aslında maddi bir beklentiye girilecekse ya da büyük bir yatırımla bu iş yapılacaksa youtube doğru adres değil. ama bak amerika'da netflix diye bir platform var, oraya daha uygun. gelecek platformların olacak'' demişti. ben de o zaman netflix falan bilmediğimden avel avel bakmıştım kendisine.
daha sonra youtube üzerinden böyle bir projeye kalkışmaya çalışmış iyi bir oyuncu kadrosu ve kaliteli bir mekan tasarımı yaratamadığımız için vazgeçmiştik. belki arada yapan olmuştur ya da çok küçük sermayelerle 10 yıl önce bu işe girişen de çıkmıştır ama bugüne kadar böyle büyük bir projenin gerçekleşmemiş olması benim çok garibime gidiyordu.
''hiç kimsenin artık diğerleri tarafından tanınmadığı bir toplumda, her birey kendi gerçekliğini tanıyamaz hale gelir. gösteri
kendi bütünlüğü içinde, seyircinin aynadaki imajıdır'' * **
bu yüzden dizinin bölümünden, hikayesinden bağımsız olarak bu yenilikçi yaklaşımı değerlendirmek lazım. zira çok büyük bir kapıyı araladılar ve aslında sosyalleşme üzerinden bireyselleşen bu dünyada kitlesel içeriği en azından algımızda bireysele indirgeyerek de bam başka bir öykünme yolu açtılar. biz tabi üniversitenin ilk yıllarından sonra fransızlara sardığımız, yeni dalga hastası olduğumuz ve godard'ın peşinden koşup, ''klasik anlatı kahrolsun, yaşasın yabancılaşma'' diye haykırdığımız için bir daha bu mecralara bulaşmadık.
uzun lafın kısası bu projeyi ne kadar yenilikçi bulsam da, özellikle sosyal medyanın gelişimiyle pararlel olarak geç geldiğini düşünsem de uzun vadede sinema sanatı için oldukça sakıncalı bir kapı araladığı kanaatindeyim.
not: dizinin bu bölümünü henüz izlemedim. tam manasıyla sindirip tecrübe ettikten sonra belki daha detaylı bir durum analizi yazabilirim. -
fenerbahçe
biz burada sabırdan, değişimden, olası sancılardan bahsediyorken troll ordusu ''ali koç başkan fenerbahçe şampiyon'' naraları atıyordu. o zaman dedik, bu kafa yapısı bu beklenti yanlış diye. değişim istiyoruz söylemini yineledik ve bunun sancı getireceğini de sık sık dile getirdik. (bkz: #77687070) getirdik ama.. ama...
o tarihlerde ''transfer'', ''ali başgan boynuma dola'', ''parayı koy yap transfer'', ''arsene wenger abiii xd'', ''başlık altını dolduran tinerciler ve fetöcüler defolun geliyoruz oluum'', ''ali koç başgan fenerbahçe şampiyon'' diyen adamlar, bugün en çok eleştirenler doğal olarak. çünkü tam anlamı ile troll olmak bunu gerektiriyor. bazılarınız bunu bilerek yapmıyor ama günümüzün en büyük sorunlarından biri de bu; düşünmeden, söylemin arkasını doldurmadan konuşmak.
geçen sene aykut kocaman'ı en çok eleştiren adamlar bugün cocu'ya defol çekiyor. e madem böyle olacaktı o neden gitti deniyor. bir bakıma haklılar. ama aykut eleştirisi yaparken de bir çoğunuz arkasını doldurmuyordu, bugün konuşanlarda. - buyrun benim kocaman dönemi eleştirim ve bu sezon başlarken ''kocaman kalsa da ben olumsuz bakmıyorum'' yaklaşımım (bkz: #75138174) (bkz: #78038169) - bir çok entry'ye bakıyorum, hatta spor yazarlarına da bakıyorum... bir şeyler diyorlar, haklılık payları da var ama dedikleri, istedikleri şeylerin arkasını doldurmuyorlar ya da dolduramıyorlar. her yerde aynı populist yaklaşımlar.
evet arkadaşlar başlık altında eğlenmeniz bitti ise takım hakkında iki kelam da ben etmek isterim:
öncelikle takım yeni kuruldu, kabul. bazı şeylerin oturması zaman alacak bunu biliyorduk. dönemin sancılı geçeceğini de biliyorduk ama her şeye rağmen tüm kötü senaryoları üst üste koysanız dahi sahada oynanan futbolun pek mantıklı bir açıklaması yok. kadro çok mu iyi? değil. ama çok mu kötü? çok kötü de değil. en azından bu kadar değil. peki nedir sorun? gerçekten problemin ana kaynağı cocu mu?
oyuncuları hafta içi teknik direktör hazırlıyor, kadro seçimini o yapıyor. tabikide sahadaki oyuna baktığımızda birinci sorumlu olarak teknik direktörü görüyoruz ama cocu oynanan oyundan gerçekten %100 sorumlu mu? şimdi bugün yenilen gollere bakıyorum hepsinde çok büyük bireysel hatalar var. geçen sene yenilen gollere bakıyorum yine çok büyük bireysel hatalar var. hemen aykut kocaman'ın dediklerini hatırlayın derim ben.
yani sorunun temelinde yatan şeylerin başında şu var: fenerbahçe'nin defans hattının kalitesi bu takımın beklentilerinden çok uzak. bakın bu formla da alakalı bir şey değil, bu adamların en üst düzey form tuttuğunu düşünün yine de fenerbahçe seviyesi için yeterli değiller.
ilk golde top neredeyse 50 metreden geliyor. pozisyon almak için çokça zaman var yani. hatta reyes pozisyonun başında hasan ali kaldırım'a git git işareti yapıyor, vedat'a yapış diyor. ama hasan ali kaldırım ne yapıyor? 50 metreden gelen topun nereye düşeceğini kestiremeyen harun kalede nasıl pozisyon alıyor? gol güzel mi? güzel. ama fenerbahçe seviyesi için komik bir gol.
gelelim ikinci gole daha doğrusu roman neustadter'e ; bana sorarsanız dünyanın en kolay işini yapan kişi roman neustadter. maçları dikkatli izleyin yanında oynayan stoper hem sağ hem sol stoper olarak oynuyor, kendisi asla hamle yapmıyor. yaptığı az sayıdaki hamle de genelde faul ile sonuçlanıyor, sorumluluk almıyor. sağda rakibi karşılayan reyes, solda karşılayan reyes. peki bu arkadaş ne yapıyor, elleri aşağıda serbest serbest sahada dolaşıyor. daha küçücük yaşımda ali çoban ile idmanlara çıkarken kendisi bizi devamlı azarlardı: ''defans yapan adamın elleri belinde olmaz, devamlı hareket eder, parmakları ucunda konumlanır, boksör gibi durur'' diye. böyle durmayan olduğu zaman düdüğü ile oyunu durdurur azarlardı. bakın bu 12-14 yaş grubunda ortaköyspor kulübündeki bir antrenman seviyesidir. roman bu kadar kötü bir oyuncu değil normal şartlarda ama kendisi artık futbol oynamayı kafasından çıkarmış, rahatlamış ve dünyalar yansa umrunda değil. saçma sapan bir pas tercihi ile takımı kolsuz, kanatsız bırakıyor. geçen hafta iyi oynadıktan sonra taraftara dayılanan hasan ali kaldırım da tekrardan rakibi arkadan izliyor. harun ne yapacağını şaşırmış bir şekilde pozisyonla karşı karşıya kalarak akıl tutulması yaşıyor.
üçüncü gol ise fenerbahçe'nin takım savunması ve psikolojisinin özeti niteliğinde. üzerinde çok durmaya gerek yok.
şimdi bu üç gole cocu'nun pek yapabilecek bir şeyi yok. bunlar futbolun temel kuralları ve fenerbahçe seviyesine gelen adamlara bunları baştan öğretemezsiniz. hani popülist yaklaşımlar hep diyordu ya ''fener'in defansı iyi yeaaa hücum sorunlu'' işte şimdi oraya geliyoruz.
iyi hücum edebilmenin önceliği iyi savunma yapabilmektir. liverpool bu anlamda dünyanın en formda takımlarından birisi. liverpool'un oyununu överken ilk olarak ''çok iyi savunma yapıyorlar ya'' söz öbeği aklınıza gelmez ama bu takımın bel kemiğinin topu kapma hızı olduğunu biliyoruz... savunmasını rakibin sahasının 10-15. metresinden itibaren başlatıyor, acayip bir seviye. bu minvalde fenerbahçe'de şöyle bir sorun var;
defans hattı kalitesiz olduğunun bilincinde ve psikolojisi de iyi sayılmaz. mehmet topal ise ersun yanal dönemi temposundan çok uzakta olduğunu biliyor. bu bakımdan savunma hattı sürekli geri kaçarak oynuyor, aman önde yakalanmayayım gol yerim diyor. bloklar arası açılıyor ve jailson, islam slimanive yassine benzia'nın yapmaya çalıştığı ön alan baskısı da piç oluyor. maçları dikkatli izleyiniz en az 4-5 defa slimani arka alan oyuncuları ile tartışma yaşıyor çünkü oyuncular plana sadık kalamıyor. rakip takım oyuncuları da hücum ile savunma arasında kalan o boş blokta istediği gibi oyunun yönünü değiştirip rahat rahat fenerbahçe kalesine gelebiliyor. yani ana problemlerden birisi bu. teknik direktör istememesine karşın defans geri kaçarak oynuyor. ama 7 hafta oldu adamların seviyesi de bu işte, artık başka bir şey düşünmek gerekiyor.
peki şimdi ne yapılması gerekiyor? cocu'nun bu soruna kadro üzerinden bir çözüm üretmesi gerek. geçen yıl galatasaray maçlarını izlediyse de ''ulan bu tolga keşke sakat olmasaydı'' diye içinden geçiriyordur. çünkü yapılması gereken asıl konu defansın ileride başlayabilmesi, orada tempo uygulanabilmesi ve bir an önce martin skrtel'in takıma dönmesi. fenerbahçe'nin 1. alan oyunundaki problemi çözerse 2. ve 3. alan oyunu da oturacaktır ama bu sorun kadro içinden çözülebilir mi işte orası çok büyük bir soru işareti. transfer dönemininin de en büyük eksikliği buydu. ama bir anda da üstelik ffp varken 15 oyuncu alıp 11'ini de takıma monte etmek olanaksız.
bu durumda fatih terim olsaydı ne yapardı?
ben size söyleyeyim: şener özbayraklı, mehmet topal, harun tekin, roman neustadter, aatif chahechouhe direkt kesik yerdi. yerlerine volkan demirel, yiğithan güveli, eljif elmas, mehmet ekici ve mauricio isla oynardı. yapılması gereken bu mu ya da bu hamle doğru mu bilmiyorum ama terim olsa bunu yapardı. ve medya da ''hoca kulak çekti'' şeklinde yorumlanırdı. ama bunu cocu yapsa ''çıldırmış, tazminat peşinde'' diye manşet atılır. kendisi ne yapacak bilmiyorum ama bu oyunculara acilen neşteri vurması gerekiyor. cocu eğer sahiden 3 yıllık bir plan dahilinde bu takımın başına geldiyse bize bunu gösterebilmesi gerekiyor. daha önce de çokça dediğim gibi ben kısa vadede zaten fenerbahçe'den bir şey beklemiyordum, hatta beklemememiz gerektiğini de savunuyordum ama artık bu doğrultuda bir şeyler görmemiz gerektiğini de düşünüyorum. çünkü daha önce de çok vurgulamıştım fenerbahçe'de 2-3 yılını doldurmuş oyuncularda öğrenilmiş çaresizlik var ve her şeyi çabuk kabul ediyorlar, sahada kavga etmiyorlar. bugün bir topun direkten döndükten sonra yenen golden sonra takımın hemen düşmesi ve ardından 2 gol yemende bununla alakalı. ne yazık ki kadrodaki 4-5 kişi böyle davranınca diğerlerini de aşağıya çekiyorlar. yani şuan en önemli şey transfer yapamayacağına göre takımın psikolojik seviyesini yukarı çekmek. eğer bu konuda zayıf bir teknik adamsa zaten uzun vadeli bu ilişki yürümez...
sayın ali koç da 3 yıllık plan yaptık, hemen başarı gelmeyecek noktasından buraya geliyorsa ona da diyecek bir söz bulamıyorum. kendisi çok iyi bir fenerbahçe taraftarı olabilir ama şuan bu takımın yöneticisi ve taraftar gibi düşünmemesi gerekiyor. gider özür diler, geçersin. yaptığı şeyi aklım almıyor ve kendimi ne yazık ki kandırılmış hissediyorum. çünkü ben uzun vadeli bir plana inanmıştım ama kendisi bu akşam böyle bir beklentisi yokmuş gibi davranarak beni hayal kırıklılığına uğrattı ne yazık ki.
amaç bu sene şampiyon olmak değildi. he olursak tadından yenmezdi ama kimse yola bu şekilde çıkmadı. bu bakımdan cocu'yu gönder, ersun'u getir doğru bir yaklaşım değil. çıkar şunu dersin anlarım: ''3 yıllık plan dahilinde cocu bence doğru isim değil, nedeni de şu, şu ve şu'' ama sen bana bunu demiyorsun. fenerbahçe'nin önüne koyduğu hedefler uzun vadeli ve cocu kararını da bu açıdan vermesi gerekiyor. aksi halde yapılan her hamle hatalı olacak ne yazık ki.
özet: cocuman , aziz başgan , bıyıklı comolli , çare ersun söylemlerini dile getiriyorsanız lütfen arkasını doldurunuz.
edit: bkz'daki hata giderildi.