laikçi tayfanın ıslak rüyası, akape seçmeninin kabusudur.
not: laikçi tayfa.
büdüt: konuyla pek ilgisi olmasa da başka bir provokasyonu daha gündemde tutmak adına sizlerden özür dileyerek aşağıdaki başlığa bir göz atmanızı rica ediyorum.
(bkz: şehit ailesinin zeydan karalar'dan özür dilemesi)
babamukuru3 profili
-
1 nisan 2019 kılıçdaroğlu'nun istifa etmesi
-
2 aralık 2018 yds
1998 yılından beri bu işin içinde olan, bir üniversitenin yabancı dil hazırlık okulunda 11 yıldır ingilizce eğitimi veren, yüksek lisansı odtü ingiliz edebiyatı olan ve doktorasına aynı alanda devam eden bir öğretim görevlisi olarak belirtiyorum:
bu bir hangi seviyedesiniz sınavı değildi. aksine, dur bakalım sen acaba advanced seviyede misin sınavıydı. sınava girerek içeriden bildiren birisinin sözüne güvenirseniz eğer, canınızı sıkmayın derim suserlar. ösym’nin ağır saçmaladığı başka bir sınav daha olmaktan öteye gidememiştir. -
ölüm fikrinin insanları çıldırtmıyor oluşu
katılmadığımdır. kesinlikle çıldırtmaktadır. ya çabucak, ya da yavaş yavaş. fakat kesin çıldırtmaktadır.
bir zamanlar shakespeare'in hamlet'i ile necip fazıl'ın bir adam yaratmak piyeslerini çalışırken, zaten kafayı fena halde bu meseleyle yemiş birisi olarak necip fazıl'ın karakterlerinden birisi olan hüsrev'in tiradıyla beni öldürmekten beter etmiş, içimde, aklımda ne varsa hepsini dile getirmiş, var olan manyaklığımı arşa çıkarmıştır:
hüsrev- bu adamı tanıdın mı osman?
osman – tanımaz mıyım efendim? beni yalıya o aldı, bana ekmeğimi o verdi.
hüsrev- hiç babamın elini tuttun mu osman?
osman- elbette beyim kaç kere tuttum ve öptüm.
hüsrev- (deli edasıyla) sıcak mıydı elleri?
(osman cevap vermez. başı kesik bir baş gibi göğsüne düşer.)
hüsrev- ne sorarsam cevap ver!
osman- tabi sıcaktı efendim.
hüsrev- şimdi o eller nerede? şimdi onlar belki bileğinden kopmuş, buzdan soğuk beş tane kemikten kalem!
(müzik hüsrevi sesiyle mutabakat halinde. cümle duraklarında müzik yalnız kalır ve daha iyi duyulur.cümle başlangıçlarında hüsrev’le birleşir. hüsrev marazi tavırlarla resme doğru işaretler yaparak konuşuyor)
hüsrev- bu gözler, baktığı zaman gören, gördüğü şeyin hayalini ayna gibi içine aksettiren bu gözler nerede? onlar birer fincan renkli suydu, toprağa döküldü. bahar olup bulutlara karıştı. (sesi birden coşar. gitgide kendisini kaybediyor) nerede bu adam osman? gözünü, yüzünü, ellerini, ayaklarını bırak bütün terkibiyle terkibinin tek ve yegane manasıyle nerede bu adam? eridi, dağıldı, kurudu, ufalandı, silindi değil mi? ya erimek, dağılmak, kurumak, ufalanmak, silinmek de ne demek? her şey erir, dağılır, kurur, ufalanır, silinir. fakat bu adamın terkibinden çıkan, terkibinin mihrak noktasından fışkıran hayat alevleri, varlık şevk ve kudreti, var olmak haz ve emniyetin nasıl silinir? bu haz ve emniyet iradesi nasıl olur da miskin eczamızı birbirine lehimlemez? leşimizi ensesinden kavrayıp ayağa kaldırmaz. yoksa asıl giden silinen o mu? (sukut, müzik.) hayır! o silinmiyor. belki değil yüzde yüz silinmiyor. çatlarım yine inanmam. silinemez. fakat nereye gittiğine, nerede gezdiğine nasıl olduğuna aklımız ermiyor. osman! aklımız yetmiyor. onun için çıldırıyoruz. şu resme bak! bir takım nebatlardan çıkarılmış boyasıyla, muşambası ve çerçevesi karşımızda. o bir şeyin kendisi değil taklidi. o şeyin kendisi yok taklidi var. bu nasıl güneş ki kendisi yok, dalgalarda aksi var? (sukut, müzik.) yaşamıyoruz. resimlerimiz, fotoğraflarımız kadar yaşamıyoruz. mendilimiz, gömleğimiz, potinlerimiz kadar yaşamıyoruz. (hızla dönüp masasını gösterir.) bir sigara kağıdını şu masaya koy üstüne bir taş bırak, kapıları kapa ve git! üç yüz sene sonra gel yerinde bulursun. belki sararmış, belki buruşmuş, fakat yine o! bir sigara kâğıdı kadar yaşayamıyoruz, kefenimizden evvel çürüyoruz. duyuyorum! kulak ver, sen de duyarsın! toprak altında milyarlarca kurdun çıtır çıtır dut yapraklarını yiyen milyarlarca ipek böceği gibi milyarlarca ölüyü yediğini duyuyorum.( çılgın) ölüler! gözsüz kulaksız kurtların içtiği köpüklü şampanya damlaları! tozun toprağın mezeleri! korkunç bir saklambacın korkunç oyuncuları. kurtarın beni ebedilikten! öldüm sizi araya araya… kurtarın beni düşünmekten!
(hüsrev susar. müzik fevkalade sürükleyici ve düşündürücü. hüsrev tam bir deli. dizleri üstünde yere çömelir gibi yaylanmış, eliyle meçhul bir şeyi gösteriyor. osman, efendisinin arkasında, başı göğsünde sessiz ağlıyor. hüsrev hep o. müzik devam ediyor.)
hüsrev- allah’ım ben yok olamam! her şey olurum yok olamam. parça parça doğranabilirim. nokta nokta lekelere dönebilirim. tütün gibi kurutulabilir, ince ince kıyılır, bir çubuğa doldurulur, içilir, havaya savrulabilirim. fakat yok olamam. madem ki bu kadar korkuyorum yok olamam. eczahane camekanlarında ispirto dolu bir kavanoz içinde düşürülmüş bir çocuk ölüsü gibi, yumruk kadar bir et parçasına inebilir, bir şişeye hapsedilebilirim. fakat şişenin camından yine dışarıyı seyreder, önümden geçenleri görür, kendimi bilir ve duyar, kendimi ve allah’ımı düşünebilirim.razı değilim allah’ım yok olmaya, kalmamaya, gelmemiş olmaya, mevcut olmamaya razı değilim. (sukut, müzik.) bu dünyada bırakamıyacağım hiçbir şey yok. ne deniz, ne ağaç, ne şehir, ne ev, ne kadın, ne de ben.( eliyle göğsüne çarpar) bu kalıbım, bu zarfım, bu kafesimle ben, onların hepsini bırakabilirim. fakat şuurumu bilmek, duymak, var olmak şuurumu bırakamam. razıyım bir toz parçası olayım. insanlar üzerime basarak geçsin. canım acısın duyayım. canımın acıdığını duyayım. razıyım bir kertenkele olayım. kızgın yaz günlerinde bir bahçe duvarına tırmanayım. tırnaklarımı tuğlalara geçireyim. yeşil ve ıslak sırtımı güneşe vereyim. fakat güneşle sırtım arasındaki öpüşmeyi duyayım. tuğlaların incecik zerrelerini sayayım. kovuklardaki böceklerin, bir boru içinden bakar gibi bana baktıklarını göreyim ve düşüneyim. razıyım bir nokta olayım. fakat o noktaya bütün kainat bütün mevcuduyle dolsun. ben yok olamam. ağlarım, tepinirim, çatlarım, çıldırırım, ölürüm, fakat yok olamam. (sukut, müzik.) her şey benim olsun, vereyim, gökler, yıldızlar, gökteki samanyolu, ay, dünya vereyim. fakat aklım bana kalsın.(acı acı ulur) aklım bana kalsın! aklım!...”
(bkz: necip fazıl kısakürek)
(bkz: bir adam yaratmak)