çok doluyum sözlük çok.
arkadaşlar öncelikle blade runner 2049 çok yavaş, çok karanlık durağan, aksiyon yok, müzikler çok kötü vs demek "dondurma çok soğuk" ya da "ateş çok sıcak" demekle eş değerdir. bu saydıklarınız ilk blade runner'ın kült olmasının, bu denli hayran kitlesine sahip olmasının, bilim-kurgunun en önemli filmlerinden biri olmasının temel nedenlerinden biridir. blade runner'ın alameti farikası zaten bu saydıklarınızdır. bir filme girmeden o film hakkında en ufak bir araştırma yapmadan, bir kaç satır okumadan giderseniz böyle alakasız ve mantıksız yorumlar yaparsınız. en azından ilk filmi izleyin neyin ne olduğunu neyle karşılaşacağınızı bilin.
blade runner sinemadaki cyberpunk sınıfının belki de yaratıcısı, en önemli mihenk taşıdır. birazcık sinema hakkında araştırma, okuma yaparsanız göreceksiniz ki o şikayet ettiğiniz karanlık atmoster, ta 1930'larda ortaya çıkan film noir temellidir. bunu bilm kurgu ve detektiflik öyküsüyle birleştirerek muazzam bir sinematografi ile yepyeni bir tür yaratmıştır. distopik bir geleceği retrofutüristik bir pencereden, film noir türünün iç karartıcı, baskılayıcı atmosteriyle birleştirmiştir. bir sanat eseri kıvamındaki sinematografisi, vangelisin inanmılmaz uyumlu müzikleri, ağır felsefik alt metinleriyle zamanının on yıllarca ötesinde bir filmdir. kendinden sonra gelen - evet bir çoğunu ayıla bayıla, ağzınızdan sular aka aka izlediğiniz- total recall, judge dredd, ghost in the shell, tron, dark city, robocop, terminator, matrix gibi filmlerin önünü açmıştır.
blade runner'ı sevmeyebilirsiniz. bilim-kurgu, cyberpunk gibi türler size göre olmayabilir. lütfen izlediğiniz filmin ne olduğunu öğrenin araştırın. komik durumlara düşüyorsunuz.
ilk filmi izlemişsinizdir, bir beklentiniz vardır ve bu nedenle olumsuz bulduğunuz yanlar olabilir buna herkesin saygısı var. saatlerce tartışalım fikir alış verişi yapalım. ancak bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmayın ne olur.
film hakkındaki söyleyeceklerime geçmeden önce belirtmek isterim ki filmdeki bazı noktaları anlamak adına yayınlanan 3 adet kısa filmi izlemenizde yarar var. o noktalarda bilgi sahibi olmak bazı olayların arkasını daha güzel dolduruyor.
bundan sonrası komple spoiler baştan uyarayım
--- spoiler ---
öncelikle roger deakins, akademi senin daşşağını yesin. bu filmle resmen çıkarıp masaya vurmuş alın size sinematografi demiş. sinematografi açısından aşmış, sanat eseri kıvamında bir iş çıkarmıştır. filmin içinden en az 10 tane duvara asmalık kare çıkabilir. her sahnede arka planda sağda solda muazzam detaylar sekanslar vardı. bazen onlara dikkat etmekten filmi kaçıracak oldum. filmin blu-ray'i çıksın sırf sinematografiye dikkat etmek için tekrar tekrar izleyeceğim. akademi umarım utanır artık bu sene ama hiç umudum yok.
ben açıkcası ilk filmin karanlığında siyahlığında beklemiştim filme girmeden önce renk temasını. ancak roger deakins farklı bir renk teması ile yine aynı atmosferi vermiş. ki zaten filmin iinde bile iki dönem arası 30 sene var ve dokunun renklerin değişmiş olması -ki black out gerçeği de var- çok olası. üzerine düşündükçe bu renk seçimi mantıklı geliyor.
film eski filme saygı duruşunu es geçmemiş. ilk filme göndermeler gayet güzel ve yerli yerindeydi. yakaladıkça tebessüm ettim . rachel ve gaff'ın gözükmesi, ilk filmdeki test sahnesinin ses kaydının dinlenmesi hoş detaylardı. unicorn yerine koyun origamisi de güzel bir detaydı. deckard'ın replicant mı yoksa insan mı olduğu mevzusu hala tam bir yanıtlanmamış. wallace ile olan sahnede herşeyin bir plan dahilinde mi olduğu yoksa gerçek bir duygu mu olduğu ikilemi filmin ruhuna temsil ettiği şeylere çok uygundu. akıllıca bir manevrayla deckard ile ilgili soru işaretlerini aynen korumuşlar.
senaryoya gelirsek k karakterinin deckard'ın oğlu olduğuna inanmak istememiştim. çok klişe ve basit olurdu. sırtını buna dayayacağını ve filmin hemen başından bunu belli edeceğini düşünmemiştim. bir twist bekliyordum ama twistin dr. ana olacağını düşünememiştim. senaryo bir baş yapıt olmamakla birlikte bence bir devam filmi için çok çok iyi. hele ki ilk filmde devamı için açık kapı bırakılmamış sonraki filmlere hikayenin gidişatı ve sonucu ile ilgili sorular sorulmamışken bu kadar eli yüzü düzgün tutarlı bir senaryo görmeye alışık olmadığımız türden.
replicantlar fiziksel açıdan olgun bir birey hatta bir insandan bile daha üstün ve kuvvetli iken duygusal açıdan ancak yaşadıkları yıl kadar gelişmiş karakterler. fiziksel olarak 30 yaşında gösteren bir replicant 10 senedir yaşıyorsa duygusal açıdan 10 yaşında bir çocuk kadar gelişmiş durumda. bu da replicantların donuk, anlamsız duygusal tepkiler vermesine yol açıyor. ilk filmde bu detay çok iyi işlenmişti. oyuncular karşılaştıkları olaylara aşır, abartı tepkiler vermiş ve oyunculuk açısından çok detaylı ve muazzam bir iş çıkarmıştı. bu filmde ise ryan gosling bu havayı çok iyi veriyor. duygusal tepkileri sorunlu bir karakteri öyle güzel canlandırmış ki. özellikle kendisinin "the one" olmadığını öğrendiği sahne -ki burada yönetmenin de payı büyük- çok vurucydu. bu sahne ve sonrasındaki reklam olan joi ile karşılaştığı sahnedeki oyunculuğu harikaydı.
birde film sinema tarihinin en acayip sevişme sahnesini barındırıyor olabilir. ağzım açık izledim. muazzam bir hayal gücü bu. nasıl böyle bir şey düşünüp çekmişler aklım almıyor bir türlü. bu sahnenin kamera arkasını öyle merak ediyorum ki. ancak sağolsunlar sansür yüzünden bu sahneyi izleyemediğimizi düşünüyorum. çünkü bu kadar kısa olmamalıydı.
ayrıca bazı kızlar çok güzel. (bkz: ana celia de armas)* o nasıl gözler o nasıl bakışlar. imax ekranında kocaman kocaman. insanın aklı karışıyor.* ayıp.*
son olarak müzikler. ilk blade runner'in blade runner olmasındaki en büyük etkenlerden biri vangelis'ti. başka bir müzik kullanılsa ben filmin bu vuruculuğa erişemeyeceğini düşünüyorum. atmosterin karanlık iç karartıcı basık olmasında sinematografi kadar vangelis'in de payı var. bu filmde ise vangelis olmamasına rağmen benjamin wallfisch ve 'hans zimmer' vangelis tadında bir soundtrack ile ilk filmin temasına sıkı sıkı bağlı kalmış ve atmosferin korunmasında pay sahibi olmuş. ilk filmin seviyesinde olduğunu düşünmüyorum. o seviyeye çıkabilmek zaten güç. ancak çok çok iyi olduğunu söyleyebilirim.
--- spoiler ---
sansür meselesine gelecek olursak bu kararda emeği geçen, uygulayan, aklına gelen kim varsa boyu posu devrilsin. en çok bekledikleri filmin spoilerini alsınlar. tuutkları takım küme düşşün. ıslak tuvalet terliğine çorapla bassınlar. (buraya siz daha tatmin edici küfürler koyabilirsiniz. malum gg). ya o kadar acemice ve ne halt yedikleri o kadar belli ki sinema ekranında neredeyse 240p görüntülü sahne var. hani fragmanlarda görmesek o sahneleri yine ayıkırdık bu ne lan diye. kaldı ki ulan fragmanlarda çarşaf çarşaf var o sahneler. gudik zoomlar ile saçma sapan bir hale gelmiş. zoom meselesinin ötesinde diyalog olmayan sahnelerde ise direk makaslama olduğundan şüpheleniyorum. zira replicant bedenleri ve replicant doğumu sahnelerinde diyaloglar olduğu için aptal zoomlar ile duvarları falan izledik. diyalogları feda edememişler. sevişme sahnesinde olduğu gibi diyalogun olmadığı yerlerde ise makaslama olduğundan şüpheliyim. filmin dvdleri düşene dek bilemeyeceğiz bunu sanırım.
ben ayrıca çıplaklığın ötesinde tanrı ve yaratıcılık alt metinleri yüzünden bu sahnelerin sansürlendiğini düşünüyorum. zira 2 sahnede de replicant yaratma ve jared letho'ya atfedilen tanrı imgesi vardı. sevişme sahnesi dışındaki bu sahnelerin ben sansürlenme sebebinin çıplaklıktan ziyade bu olabileğini de düşünüyorum.
ancak ne olursa olsun tüm zevkimizin içine etmiş durumda. ulan acaba burayı da kesmişler midir diye düşünmekten filme kendimi veremedim.
özetleyecek olursam denis villeneuve olağanüstü bir iş çıkarmış. bir devam filmi nasıl olur, nasıl çekilir, nasıl her açıdan doyurucu olur dersini vermiş. son dönemde izlediğim en iyi film diyebilirim. mother!'dan bile bir tık öteye koydum sanırım. içimdeki bilim-kurgu aşkı bambaşka *
çok yazdım. ama çok doluydum sözlük*
indio1 profili
-
blade runner 2049