Ekşi Sözlük Debe Listesi

Rastgele
Hepsini aç
  • 1. 8 ekim 2017 abd'nin vize başvurularını durdurması

    tam 15 dakika önce istanbul - los angeles uçak bileti aldım. şansımı sikiyim.

    .

    edit: arkadaşlar mesaj kutum kanadı :) iyi dilekleriniz ve çözüm önerileriniz için teşekkürler.
    vizem yoktu, promosyon biletti, nasılsa vize alırım diye düşünmüştüm. eskiden amerika'da work and travel ile 4 ay yaşamıştım. ingiltere vizem var, bir sürü de şengen var, uzakdoğu giriş çıkışlar var defalarca. o yüzden problem olacağını sanmıyordum.

    şimdilik beklicem gelişmeleri takip edicem. biletim mart ayına, o zamana kadar bu durum çözülür diye düşünüyorum.

  • 2. seks yaparken eşekler gibi soyunmayın

    (bkz: meleklerin evi surekli terk etmesi)

  • 3. aldatma görüntülerini düğünde yayınlayan damat

    sözlükte bu adamı da eleştirecek ne bulacaklar diye merakla takipte kaldığım başlık.

  • 4. ya borçlanacağız ya vergileri arttıracağız

    imf'ye verdiğimiz borçlardan biraz kıssak?

  • 5. uber

    geçen gün yaklaşık 45 dakikalık yolu uberle gittik, taksiyle döndük.

    gidişte ubere adresi girdik, 8 dakika sonra son derece terbiyeli bir insan evladı geldi bizi aldı, gideceğimiz yere bıraktı, parasını ödedik.

    dönüşte taksiye bindik. bindikten 5 dakika sonra taksici trafik vardır diye mızmızlanmaya başladı. inin başka taksiye binin muhabbeti başladı. istanbul'un en orta semti beşiktaşa gidicez, yolu bilmiyorum telefonunuzdan bakın diye tutturdu. yolda küfür kıyamet, makaslar, hatalı sollamalar falan, 3 adet kaza atlattık. telefondan yola bak, trafiğe bak, şoforü bilgilendir, dikiz aynalarından arkadaki araçları kontrol et, kendini sağlama al, yola savrulma falan mevzu uzadıkça uzadı.gideceğimiz yere 2 km kala ileride trafik var burda inin yürüyün tantanası, yol boyunca magandalıklar, gerginlikler falan derken gideceğimiz yere zar zor vardık.

    gidiş, dönüş benzer para ödedik.

    o yüzden emek hırsızlığına koyim çok afedersiniz.

  • 6. yazarların en çok nefret ettiği ses

    şımarık çocuk ağlaması. ama böyle acıktığı için veya canı yandığı için ağlayan çocuk değil. canı sıkıldığı için ibneliğine ağlayan çocuk. o ibneyi gözünüzde canlandırın hak vereceksiniz.

  • 7. istanbul insanının başkasına akbil vermemesi

    genelde bu gerginliği yaşamamak için boş akbille asla otobüse binmemeye çalışırım ama insanlık hali işte bazen bakiyesiz kalabiliyosunuz. geçen gün son dakikada güç bela otobüse bindim. kartım boştu ama bir umut basayım dedim ve o malum ses... sonra ilerlemeye başladım umutsuzca akbil sormak için. tam sordum ki abinin biri seslendi ben sizin yerinize de bastım diye. adam benim kartım boş çıkınca sessiz sedasız halletmiş. ben talep dahi etmeden. istanbul gibi bi yerde böyle şeyler yaşayınca insan bi mutlu oluyor. hâlâ şaşkınım.

  • 8. yeni volvo xc60 reklam filmi

    aracın vergisiz fiyatı 153.000 tl iken vergiyle beraber 380.000 tl.

    kendi milletini bu kadar siken bir devletin evlatları ölsün gitsin zaten.

  • 9. amerikan mallarını boykot ediyoruz kampanyası

    "bu yazıyı yazdığın bilgisayardan, işletim sisteminden başla."

    edit: mesajlar alıyorum "ben samsung kullanıyorum, işletim sistemim de android" diye. yapmayın arkadaşlar :(

  • 10. abd'nin vize kararına yapılabilecek politik hamle

  • 11. pazar sabahı erken kalkmak için bir neden

    kedinin götümü ısırması

  • 12. geç boşalan erkek

    kadınların en sevdiği erkek türü olduğu doğrudur.

    özellikle de cüzdanı geç boşalıyosa. hahaha.

  • 13. batı'nın bilimi dinden aldığı gerçeği

    yanlış önermedir. her ne kadar sunulan kanıtlarda bilimle uğraşanlar dindar insanlar olsa bile, ulaştıkları sonuçlar bizzat din tarafından yasaklanmıştır. yani dinden değil dine karşı gelişmiştir.

    avrupa'ya geçmeden önce islamiyet'e bakalım. yunan metinlerinin arapça'ya çevrilmesinden sonra başta astronomi olmak üzere gelişen bilime karşılık, yamulmuyorsam gazali'nin başını çektiği kelamcılar bayrak açar.

    kelamcıların karşı çıkış ilkesi basit ve matıksaldır. eğer allah her şeyi bilense ve kuran-ı kerim bunun aracısı ise kuran'da yazandan başka gerçek olamaz. diğer her şey allah'a karşı çıkmak anlamına gelir.

    bilimin önüne sadece dini değil siyaseten de set çeken kelamcılardan sonra bilim araplar'da gerilemeye başlamış, avrupa yunan kaynaklarını araplardan alarak bilimsel ilk ışıkları göstermeye başlamıştır. peki ilk sonuçlar ne: giordano bruno'nun yakılması, kepler'in sonuçlarının yasaklanması, galileo'nun yargılanması. bunları yapan da klise.

    yani özetle kardeşim git önce bilim felsefesi oku, bilim tarihi oku. bilim dinle değil dine karşı gelişmiştir.

    ha son not. işi semavi dinlerden çıkaralım: (bkz: sokrates'in savunması). bir aç oku bakalım sokrates neden yargılanmış.

    yeter la bu kadar cahilliğiniz. bilmiyorsunuz, okumuyorsunuz, sonra araştırma yaptığınızı sanarak uzun uzun argüman sunuyorsunuz. açıkça söylüyorum. bu başlıktaki ilk entrydeki bilgiler tamamen yanlıştır.

    ondan sonra batı'nın bilmini islamiyet daha önce bulduydu da, kuranda zaten yazıyor geyiğine sarılıyorsunuz.

    ha daha da önemlisi. bilimi geliştiren kapitalist ticarettir. tam olarak olmasa da marx ya da engels şöyle der: ticaret olmasaydı bilimin hali nice olurdu.

    ve nolur allah aşkına islamiyet'teki feylezoflar ve kelamcılar ayırımını önce bir öğrenin. kaynak mı ahmet arslan- islam felsefesi

  • 14. 9 ekim 2017 dolar kuru

    saat birden sonra tırmanış başlar. bir de bu çıktı aq. abd vizelerinin askıya alınması ne demektir lan? suriye mi burası ırak mı? nato üyesi bir ülkenin vize başvurularını nasıl askıya alırsın?

  • 15. erkeklerin %96.5'i aynı anda üç kızı idare ediyor

    benim payıma düşen 3 kızı hangileriniz idare ediyor lan? söyleyin valla kızmam. sadece birini bana verin, yeter.

  • 16. nazlı ılıcak'ın cezaevinde yer silmesi

    nereden nereye?
    zekeriya öz'le kartopu oynamaktan, cezaevinde yer silmeye.

  • 17. insanın zoruna giden şeyler

    hayatınızı mahvetmiş insanların, hiçbir şey olmamış gibi hayatlarına mutlu mesut devam etmeleri.

  • 18. anlatmayan erkek

    kimsenin özel hayatını merak etmeyen ve kendi özelinin de merak edilmesini istemeyen erkektir. her insan anlatınca rahatlamıyor. bazıları anlatırken yeniden yaşıyor, morali bozuluyor.

  • 19. ekşi itiraf

    bu sefer bir itiraf değil, sizden yardım isteğimdir. yaklaşık 1.5 senedir lösemi illeti ile uğraşıyorum, olayı kısa özet geçersek, ilk teşhisimden sonra ege üniversitesine yattık kemoterapi başladı hemen. ilk kür cevap vermemiş benim haberim yoktu, sonra ilik aranmaya baslandı çünkü ilik nakli tek tedavimdi. abi, anne, baba, akrabalar derken %100 uyumlu ilik bulunamadı ve türkiye'den aranmaya başlandı maalesef sonuç vasat çünkü arkadaşlar türkiye'de donör sayısı çok komik bir rakamda. akabinde dünya genelinde de bir bok çıkmadı bana uygun. türümün tek örneğiyim sanırım, bu sırada 3. kemoterapinin sonuna gelmiştik, saç sakal ve kemoterapinin bokluğundan bilare bahsederim. kanseri atlattığım söyleniyordu, fakart bi bok bitmemiş genlerimdeki mutasyon yüzünden ilik nakli olmam gerekmişti, ve bilin bakalım ne lazım uygun ilik yok. eğer nakil olmazsam öleceğimi söyledi doktor. e uygun donör yok nakil lazım ölecen dediler napalım derken istanbul'da yarı uyumlu (haploidentik) nakilin olduğunu öğrendik ve tek şansım artık buydu, abimden %50 uyumlu %80 riskli bir şey yapılacaktı ve bu riski aldık, 3 kürde aldığım kemoterapiyi 5 günde aldım hareket edemez oldum nakil iyi geçti. sonrası sancılı.. ama atlattık dedik, geldi 6 ay sonra doğum günümde beynimdeki enfeksiyon olduğu düşünülen şeyin lösemik hücreler olduğunu öğrendik. tekrar lösemiyim. tedavisi nasıl olacak prosedür nedir ne değildir belli değil..

    sözlük senden iki ricam var lütfen en yakın zamanda kızılay'a uğrayarak 3 tüp kan vererek ilik bağışcısı olun. lütfen benim için değil ama ilik bekleyen yüzlerce hasta var onlara bir can olabilirsiniz. ikinci ricam tavsiyeniz olacak, sadece ege üniversitesinde yattığımda 3 ayda 18 kişi vefat etti kanser yüzünden, ben kemoterapiye alıştım, kilo verdim ateşlendim havale geçirdim ama alıştım. annem benle 1.5 senedir saçma sapan bir yatakta kalıyor sırf bana bakabilmek için, bi nevi artık onun için yaşıyorum, var mıdır böyle durumu olan bilmiyorum ama ben acıya dayanabilirim de o kadın bana bir şey olursa nasıl dayanır?

  • 20. türk zombi dizisine isim önerisi

    rezidans sevil.

  • 21. mandalina soyduktan sonra yarısını verebilen insan

    komşumuzun 7 yaşındaki kızının yaptığı aşırı sevimlilik. beni her gördüğünde koşarak sarılıyor, bu aralar bir de yarım mandalinasını veriyor.
    stres beni mahvetmiş olacak ki bu harekete aşırı duygulanıyorum. 2 yaşındaki kardeşi de kestane verdi geçen gün, ağlatacak bunlar beni

  • 22. zencilerin çirkin olması

    zenciler çirkin değil paşam, senin bilinçaltın kirli sadece.

    bir insan grubu; türk, kürt, alman, zenci, çekik gözlü, kadın... çirkin, ilkel, vahşi, iğrenç, pis, aptal, kurnaz, zeki, akıllı... gibi sıfatlarla tanımlanıyorsa bu, ayrımcılığa, önyargıya dayanan, temelsiz bir yargıdır.

    abd'de 1969’da martin luther king'in bir suikastle öldürülmesinden sonra, ıowa eyaleti riceville kentinde kendi öğrencilerine (3. sınıf) ırksal ayrımcılık konusunu deneyimsel olarak öğretmek ve onları ayrımcılığa karşı duyarlı bir hale getirmek isteyen ilkokul öğretmeni jane elliot, bir gün sınıfa gelip öğrencilerini göz renkleri üzerinden iki gruba ayırır; mavi gözlüler ve kahverengi gözlüler. elliot, mavi gözlülere bazı özel ayrıcalıklar tanır; daha fazla öğle yemeği yiyebilme, daha uzun teneffüsler, öğle yemeğine daha önce gidebilme vb. "çünkü mavi gözlü insanlar kahverengi gözlülerden daha iyi, daha üstün, daha akıllıdırlar. benim de diğer zeki insanlar gibi mavi gözlerim var." der.

    dahası kahverengi gözlüler, daha "akıllı" olan mavi gözlülerden kolayca ayırt edilebilsinler diye daha geniş yakalar takacaklar ve sınıfın en arka sıralarında oturacaklardır. elliot, mavi gözlülerin daha akıllı, diğerlerinin daha unutkan ve tembel oldukları yönündeki cümleleri sık sık tekrarlar. dakikalar içinde, mavi gözlüler kahverengi gözlülere aşağılayıcı sıfatlar takmaya, alay etmeye, onlar aptalmış gibi davranmaya başlarlar; kurallara uymadıklarını düşündüklerinde kahverengi gözlüleri cezalandırmak için çok hevesli olurlar.

    deneyin ikinci gününde, elliot sınıfa gelip, önceki gün yanlış yapmış olduğunu, aslında kahverengi gözlülerin mavi gözlülerden daha akıllı ve üstün olduklarını söyler ve ayrıcalıkları bu sefer kahverengi gözlülere verir. geniş yakaları da bu sefer mavi gözlüler takmak zorundadır. yine dakikalar içinde bu sefer "üstün" olan kahverengi gözlüler mavi gözlülere aynı aşağılayıcı, ayrımcı muameleleri yapmaya başlarlar.

    bu deneyin sonuçları genel olarak şöyle özetlenebilir;

    -her iki durumda da "üstün" olarak etiketlenen çocuklar daha güvenli, daha buyurgan davranmaya başlamışlar ve ödevlerde, sınavlarda daha başarılı olmuşlardır.
    -her iki durumda da "aşağıda" olarak etiketlenen çocuklar yaklaşık 15 dakika içinde özgüven erozyonuna uğramışlardır. bu çocukların hal ve tavırlarında depresif işaretler gözlenmiştir. kimi çocuklar "aşağıda" oldukları için ağlamışlardır. bu genel mutsuzluk, derslerine de yansımış ve "aşağıdaki" grup, derslerine odaklanamamış ve daha başarısız olmuştur.
    -"aşağıdaki" grup üyeleri arasında saldırganlık artmıştır. kavgalar, alay etme, vurma, kindarlık, suçlama ve çeşitli antisosyal davranışlar gözlenmiştir.
    -her iki durumda da "üstün" diye nitelenen çocuklar hiyerarşik sınıflandırmayı sevmişlerdir. sonradan "üstün" olanlar intikam peşinde koşmuşlardır.
    -sonuç olarak, birbirleriyle arkadaş olan ve deney gününe kadar göz rengi üzerinden bir gruplaşma yaşamamış 9 yaşındaki 3. sınıf öğrencileri, otorite olarak gördükleri öğretmenlerinin yönergesi sonucu, dakikalar içinde göz rengi üzerinden saflaşabilmiş ve bu saflaşma üzerinde ciddi derecede önyargı ve ayrımcılık üretebilmiştir. bu deney, her tür ayrımcılığın kristalleşmiş bir prototipini gösterir.

  • 23. idlib operasyonu

    bu ülkenin dostu kim düşmanı kim belli değil..
    bir kaç duygusal müslüman / deaşa operasyon

    dolmabahçe mütabakatı / pkk operasyonları

    feytullah gülen dön bu hasret bitsin / fetö operasyonları

    israil yahudi dölü / mavi marmara davalarının düşürülmesi

    rusya tezek yakarız / özür dileriz biz ettik sen etme

    esad kardeşim beraber tatil / esed 2 gün de namaz kılmaya geliyoruz

    abd terör destekçisi ypg fetö dostu darbenin arkasındaki / 11 milyar dolara uçak anlaşması

    ırak devlet başkanı sen kimsin yaa /
    ırak bayraklarıyla tatbikat

    barzani alkışlarla bayrağıyla karşılanan adam / bir gece ansızın gelebiliriz

    lan olumm tutarlılık namına 2 gün sabit durun.

  • 24. cinsel ilişki günahtır

    bilim kurgu hikayesi. sene 2017.

    bölünerek çoğalan bir grup organizma bilgisayar kullanmayı başarmış ve birer twitter hesabı açmıştır...

  • 25. düdüklü tencereden hafif tırsmak

    ev yeni boyanmış, mutfak dağınık diye komşumuz yemeği evin ortasında pişirmek istemiş. düdüklü tencere birden bir patlamış. o yeni boyanmış beyaz duvarların hepsi tavana kadar kurufasülye olmuş.

    şimdi sıkıyosa tırsma.

  • 26. ekşi sözlük dertleşecek insan veritabanı

    (bkz: düşüyo mu böyle)

    görüyorum ki abazalığını yüzüne vurduklarım içerlemiş, yıkık herifler sizi. ağkwdkğadkğ

  • 27. 9 ekim 2017 dolarlarımızı bozuyoruz kampanyası

    kardeşliğimiz hep bu tarz * zamanlarda aklınıza geliyor. cebimdeki son kuruşa kadar dolar alacağım kampanyadır.

  • 28. o ses türkiye

    arada sırada youtube'dan diğer ülkelerin öne çıkan yarışmacılarını izlemenin verdiği gazla ilk defa bu akşam acun versiyonunu baştan sona izleyeyim dedim, buraya kadarmış. tamamen jürinin sululukları üzerine kurulu, kaldı ki onlar da bunun farkında olduğundan doğru düzgün yorum da yapmıyorlar. gökhan neden dönmediğini açıklamaya çalışıyor araya acunun leblebisi giriyor, konu kapanıyor. kakara kikiri. hadise neden döndüğünü ve yarışmacıyı neden ekibinde istediğini "şebnem ferah şarkılarını çok severim, bayılırım şebneme" olarak açıklıyor. cem yılmaz'ın "spor yapıyor musun? evet galatasaraylıyım" esprisi gibi. bir de her şarkı hadiseye göre çok zor...kapasite meselesiyse demek...

    her neyse, takip eden biliyordur ama önce ingiltere sonra amerika başta olmak üzere (hem her türden "yıldız" çıkarabiliyorlar, hem de şarkıların bazen inanılmaz versiyonları oluyor) italya, hollanda, polonya (iyi rock sesleri çıkıyor) videoları izlenebilir kaliteli sesler için. youtube zaten derya deniz, rock performansları derlemesi, tek bir şarkının farklı yorumları falan derken müziğe doyuyorsunuz.

    ama o ses türkiye çöp.

  • 29. blade runner 2049

    çok doluyum sözlük çok.

    arkadaşlar öncelikle blade runner 2049 çok yavaş, çok karanlık durağan, aksiyon yok, müzikler çok kötü vs demek "dondurma çok soğuk" ya da "ateş çok sıcak" demekle eş değerdir. bu saydıklarınız ilk blade runner'ın kült olmasının, bu denli hayran kitlesine sahip olmasının, bilim-kurgunun en önemli filmlerinden biri olmasının temel nedenlerinden biridir. blade runner'ın alameti farikası zaten bu saydıklarınızdır. bir filme girmeden o film hakkında en ufak bir araştırma yapmadan, bir kaç satır okumadan giderseniz böyle alakasız ve mantıksız yorumlar yaparsınız. en azından ilk filmi izleyin neyin ne olduğunu neyle karşılaşacağınızı bilin.

    blade runner sinemadaki cyberpunk sınıfının belki de yaratıcısı, en önemli mihenk taşıdır. birazcık sinema hakkında araştırma, okuma yaparsanız göreceksiniz ki o şikayet ettiğiniz karanlık atmoster, ta 1930'larda ortaya çıkan film noir temellidir. bunu bilm kurgu ve detektiflik öyküsüyle birleştirerek muazzam bir sinematografi ile yepyeni bir tür yaratmıştır. distopik bir geleceği retrofutüristik bir pencereden, film noir türünün iç karartıcı, baskılayıcı atmosteriyle birleştirmiştir. bir sanat eseri kıvamındaki sinematografisi, vangelisin inanmılmaz uyumlu müzikleri, ağır felsefik alt metinleriyle zamanının on yıllarca ötesinde bir filmdir. kendinden sonra gelen - evet bir çoğunu ayıla bayıla, ağzınızdan sular aka aka izlediğiniz- total recall, judge dredd, ghost in the shell, tron, dark city, robocop, terminator, matrix gibi filmlerin önünü açmıştır.

    blade runner'ı sevmeyebilirsiniz. bilim-kurgu, cyberpunk gibi türler size göre olmayabilir. lütfen izlediğiniz filmin ne olduğunu öğrenin araştırın. komik durumlara düşüyorsunuz.

    ilk filmi izlemişsinizdir, bir beklentiniz vardır ve bu nedenle olumsuz bulduğunuz yanlar olabilir buna herkesin saygısı var. saatlerce tartışalım fikir alış verişi yapalım. ancak bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmayın ne olur.

    film hakkındaki söyleyeceklerime geçmeden önce belirtmek isterim ki filmdeki bazı noktaları anlamak adına yayınlanan 3 adet kısa filmi izlemenizde yarar var. o noktalarda bilgi sahibi olmak bazı olayların arkasını daha güzel dolduruyor.

    bundan sonrası komple spoiler baştan uyarayım

    --- spoiler ---

    öncelikle roger deakins, akademi senin daşşağını yesin. bu filmle resmen çıkarıp masaya vurmuş alın size sinematografi demiş. sinematografi açısından aşmış, sanat eseri kıvamında bir iş çıkarmıştır. filmin içinden en az 10 tane duvara asmalık kare çıkabilir. her sahnede arka planda sağda solda muazzam detaylar sekanslar vardı. bazen onlara dikkat etmekten filmi kaçıracak oldum. filmin blu-ray'i çıksın sırf sinematografiye dikkat etmek için tekrar tekrar izleyeceğim. akademi umarım utanır artık bu sene ama hiç umudum yok.

    ben açıkcası ilk filmin karanlığında siyahlığında beklemiştim filme girmeden önce renk temasını. ancak roger deakins farklı bir renk teması ile yine aynı atmosferi vermiş. ki zaten filmin iinde bile iki dönem arası 30 sene var ve dokunun renklerin değişmiş olması -ki black out gerçeği de var- çok olası. üzerine düşündükçe bu renk seçimi mantıklı geliyor.

    film eski filme saygı duruşunu es geçmemiş. ilk filme göndermeler gayet güzel ve yerli yerindeydi. yakaladıkça tebessüm ettim . rachel ve gaff'ın gözükmesi, ilk filmdeki test sahnesinin ses kaydının dinlenmesi hoş detaylardı. unicorn yerine koyun origamisi de güzel bir detaydı. deckard'ın replicant mı yoksa insan mı olduğu mevzusu hala tam bir yanıtlanmamış. wallace ile olan sahnede herşeyin bir plan dahilinde mi olduğu yoksa gerçek bir duygu mu olduğu ikilemi filmin ruhuna temsil ettiği şeylere çok uygundu. akıllıca bir manevrayla deckard ile ilgili soru işaretlerini aynen korumuşlar.

    senaryoya gelirsek k karakterinin deckard'ın oğlu olduğuna inanmak istememiştim. çok klişe ve basit olurdu. sırtını buna dayayacağını ve filmin hemen başından bunu belli edeceğini düşünmemiştim. bir twist bekliyordum ama twistin dr. ana olacağını düşünememiştim. senaryo bir baş yapıt olmamakla birlikte bence bir devam filmi için çok çok iyi. hele ki ilk filmde devamı için açık kapı bırakılmamış sonraki filmlere hikayenin gidişatı ve sonucu ile ilgili sorular sorulmamışken bu kadar eli yüzü düzgün tutarlı bir senaryo görmeye alışık olmadığımız türden.

    replicantlar fiziksel açıdan olgun bir birey hatta bir insandan bile daha üstün ve kuvvetli iken duygusal açıdan ancak yaşadıkları yıl kadar gelişmiş karakterler. fiziksel olarak 30 yaşında gösteren bir replicant 10 senedir yaşıyorsa duygusal açıdan 10 yaşında bir çocuk kadar gelişmiş durumda. bu da replicantların donuk, anlamsız duygusal tepkiler vermesine yol açıyor. ilk filmde bu detay çok iyi işlenmişti. oyuncular karşılaştıkları olaylara aşır, abartı tepkiler vermiş ve oyunculuk açısından çok detaylı ve muazzam bir iş çıkarmıştı. bu filmde ise ryan gosling bu havayı çok iyi veriyor. duygusal tepkileri sorunlu bir karakteri öyle güzel canlandırmış ki. özellikle kendisinin "the one" olmadığını öğrendiği sahne -ki burada yönetmenin de payı büyük- çok vurucydu. bu sahne ve sonrasındaki reklam olan joi ile karşılaştığı sahnedeki oyunculuğu harikaydı.

    birde film sinema tarihinin en acayip sevişme sahnesini barındırıyor olabilir. ağzım açık izledim. muazzam bir hayal gücü bu. nasıl böyle bir şey düşünüp çekmişler aklım almıyor bir türlü. bu sahnenin kamera arkasını öyle merak ediyorum ki. ancak sağolsunlar sansür yüzünden bu sahneyi izleyemediğimizi düşünüyorum. çünkü bu kadar kısa olmamalıydı.

    ayrıca bazı kızlar çok güzel. (bkz: ana celia de armas)* o nasıl gözler o nasıl bakışlar. imax ekranında kocaman kocaman. insanın aklı karışıyor.* ayıp.*

    son olarak müzikler. ilk blade runner'in blade runner olmasındaki en büyük etkenlerden biri vangelis'ti. başka bir müzik kullanılsa ben filmin bu vuruculuğa erişemeyeceğini düşünüyorum. atmosterin karanlık iç karartıcı basık olmasında sinematografi kadar vangelis'in de payı var. bu filmde ise vangelis olmamasına rağmen benjamin wallfisch ve 'hans zimmer' vangelis tadında bir soundtrack ile ilk filmin temasına sıkı sıkı bağlı kalmış ve atmosferin korunmasında pay sahibi olmuş. ilk filmin seviyesinde olduğunu düşünmüyorum. o seviyeye çıkabilmek zaten güç. ancak çok çok iyi olduğunu söyleyebilirim.

    --- spoiler ---

    sansür meselesine gelecek olursak bu kararda emeği geçen, uygulayan, aklına gelen kim varsa boyu posu devrilsin. en çok bekledikleri filmin spoilerini alsınlar. tuutkları takım küme düşşün. ıslak tuvalet terliğine çorapla bassınlar. (buraya siz daha tatmin edici küfürler koyabilirsiniz. malum gg). ya o kadar acemice ve ne halt yedikleri o kadar belli ki sinema ekranında neredeyse 240p görüntülü sahne var. hani fragmanlarda görmesek o sahneleri yine ayıkırdık bu ne lan diye. kaldı ki ulan fragmanlarda çarşaf çarşaf var o sahneler. gudik zoomlar ile saçma sapan bir hale gelmiş. zoom meselesinin ötesinde diyalog olmayan sahnelerde ise direk makaslama olduğundan şüpheleniyorum. zira replicant bedenleri ve replicant doğumu sahnelerinde diyaloglar olduğu için aptal zoomlar ile duvarları falan izledik. diyalogları feda edememişler. sevişme sahnesinde olduğu gibi diyalogun olmadığı yerlerde ise makaslama olduğundan şüpheliyim. filmin dvdleri düşene dek bilemeyeceğiz bunu sanırım.

    ben ayrıca çıplaklığın ötesinde tanrı ve yaratıcılık alt metinleri yüzünden bu sahnelerin sansürlendiğini düşünüyorum. zira 2 sahnede de replicant yaratma ve jared letho'ya atfedilen tanrı imgesi vardı. sevişme sahnesi dışındaki bu sahnelerin ben sansürlenme sebebinin çıplaklıktan ziyade bu olabileğini de düşünüyorum.

    ancak ne olursa olsun tüm zevkimizin içine etmiş durumda. ulan acaba burayı da kesmişler midir diye düşünmekten filme kendimi veremedim.

    özetleyecek olursam denis villeneuve olağanüstü bir iş çıkarmış. bir devam filmi nasıl olur, nasıl çekilir, nasıl her açıdan doyurucu olur dersini vermiş. son dönemde izlediğim en iyi film diyebilirim. mother!'dan bile bir tık öteye koydum sanırım. içimdeki bilim-kurgu aşkı bambaşka *

    çok yazdım. ama çok doluydum sözlük*

  • 30. gülben ergen

    konuşmaya değer biri olmadığı gerçeğini es geçerek hakkında birkaç laf da ben edeyim dediğim gerçek kişi. gerçek kişi diyeyim de hoşuna gitsin, hukuk seviyor ya..
    ne düşündüm biliyor musun ? halk olarak cahil ve saf olduğumuzu biliyorum da bireysel olarak içimizde de bu kadar saf olmadığımızı düşünüyordum. yani kolay kandırılamayız gibime geliyordu.
    halk para kazanmazken, sürekli gülben ergen para kazanırken halk buna aptallar gibi seviniyor. halk başkasının sürekli olarak , hem de hiçbir niteliği olmaksızın büyük paralar kazanmasına sevinebiliyor.

    bu ülkede gazeteciler açken, tiyatro oyuncuları ev arkadasligi muessesesini kacli permütasyonlarla denerse cebine biraz daha para kalacağını düşünmekten insanlıktan çıkarken, sesi gerçekten çok kuvvetli kimseler istediği kostümleri alabilmek için haftalarca çalışmak zorundayken bir kadın türlü pisliğe bulaşıp örnek insan edasinda bizim bu zavallı hayatımızda yer tutuyor.
    ingilizce öğrenseydin be bari gülben ergen! bari bir ingilizcen olsaydı, bari bir lise diploman, bir açıköğretim diploman saydı da sabahlara kadar ders çalışıp kpss de istediği yere giremeyen insanlarla eşit noktalara gelebilseydin..

    eski eşi mustafa erdoğan'ın ilişkileri vs bunlarda ayiplanacak zerre kadar şey bulamıyorum. eğitimli bir kimse sapkinliklara bile meyil gösterebilir. hiç problem değil, hiç değilse bir kamu yönetimi, bir felsefe bölümü diplomasi var ve dilimizi konuşabiliyor ve ve ve..birçok şey daha..

    bu kadının kütüphaneye gidip bilişim suçları, kişi hakları vs hakkında kitapları ınstagram'da paylamasi ağrıma gitti. bu kadar kolay değil mi her şey?

    her şey kolay bu ülkede de ondan. her şey kolay..üç kuruşluk adamlar devletin altını üstünü yediler, efendilik, hanımefendilik namına ne varsa her niteliği bir şişe bira, bir rekat kilinmamis namazla yuhaladilar meydanlarda.
    geldik bu noktalara işte..

    hergun en az bir asker ölüyor, bu kadın hala para kazanıyor.
    o zavallı çocuklarını o kadının elinden alacak hakim kalmadı mı bu ülkede? 24 aralık tarihinde 950 tane hakim alınacak kaçı ahlaki değerleri ve atatürk ilke ve inkılaplarını savunur olacak acaba?

    ne erhan çelik ne yeşim salkım ne seren serengil basit ya da cahil kimselerdir. sadece saflar, bu kadının oyununa gelmiş eğitimli mürekkep yalamış kimselerdir. bu yüzden de her zaman çok büyük paralar kazanamazlar.

    yarın birgün ki çok az kaldı , emekli maaşları yatmadığında bu ülkede, bu kadına peşkeş çeken ev hanımları hergun zavallica tukettiginiz, değil kendinize evlatlarınıza dahi acımadan yedirğiniz antibiyotikli tavuklarla makarnaları gülben ergenden istersiniz.

    gülben ergen e gelirsek evet, ciddi bir psikiyatrik rahatsızlığı olan kimse. ona da hak vermek lazım, sesin yok şarkıcısın, konservatuar mezunu kadının elinden, avukatın elinden kocasını alıyorsun. nasıl delirmeyeceksin? aileden sorumlu bakan bile olabilirsin bu ülkede , american dreamin bu ülkede yaşanmış versiyonusun.

    çocuklara gelince , çok yazık. keşke babaanneleri onlara baksa. keşke..
    fazil say gibi yaşayan bir efsane gece gündüz calışırken konuştuğumuz şeylere bak.
    dilerim magazin ve pop müziği tarihinden sonsuza dek silinirsin.

  • 31. cumhurbaşkanımızın asteğmenlik fotoğrafları

    o dönemde 2 yıllık okul mezunlarının da asteğmen olarak askerlik yapabildiğini bilmeyen göt kılları tarafından üniversite mezunu olduğunu ispatlamak için kullanılan fotoğraf.

    ben de yüksek lisansa askerlik fotoğrafımla başvurmuştum zaten. hatta bölümde bir abi var, sırf binbaşı olduğu için doktoraya başlattılar.

  • 32. atatürk havalimanı'ndan central park yapmak

    dejavu hissi yaşatan temenni

    ali sami yen stadyumu kapatıldığında mecidiyeköy halkı olarak imza toplayıp stad arazisinin şehir parkı yapılmasını istemiştik. zaten insanın aklına daha makul bir şey de gelmiyordu orası için. mecidiyeköy trafiği zaten berbat, heralde buraya artık inşaat yapmazlar diye düşünüyordu birçok kişi. üstelik orası mecidiyeköy için deprem zamanı toplanma yeriydi.

    sonra efendim işte o asansörün düşüp de on işçinin hayatını kaybettiği torun plaza dikildi oraya. şimdilerde inşaat bitmek üzere.

    gene de destek verilmesi gereken bir temenni.

  • 33. kazada belada vefatta orada olan insan

    insan gibi insandır.

  • 34. volkan ve melih mahmutoğlu'nun çektirdiği foto

    tertemiz devirmişler. yarasın. helal olsun. zoruna gidenin şişeler bir tarafına girsin dediğim fotoğraf

  • 35. türkiye'de çekilişlerde hile yapılması

    konuyla içli dışlı biri olarak şunu belirtmek gerekir ki milli piyango idaresi de belli ailelerden illalah demiş durumda. bu konuyla ilgili müfettişler görevlendirildi, denetimler yapıldı vesaire ama bu adamlar gayet yasal bir şekilde çekilişe katıldıklarından kimse bir şey diyemiyor.

    ülkede seçimler hileliyken çekilişlere mi güveneceğiz diye düşünen insanlara gönülden hak vermekle beraber milli piyango idaresi'nin izin verdiği çekilişlerde türkiye'den beklenmeyecek derecede adil bir sistem var normalde. ancak bu oğurel ve noyan aileleri, artık nasıl yapıyorlar bilemiyorum, gerçekten yüzlerce kola kapağına bir şekilde ulaşıyor ve bunların şifrelerini herkes gibi sisteme giriyor mesela. hediye tesliminde şifreli kapak ibrazı zorunlu zaten, o kısmı da yerine getiriyor ve hediyelerini alıyorlar.

    şöyle bir şey duymuştum: bu kazandıklarını anlaşmalı oldukları spotçulara satıp o paranın bir kısmıyla başka bir çekilişe girme şartlarını yerine getiriyorlarmış. başka bir çekiliş için beş yüz tane bir litrelik kola alıyor, kapaklarını açıp kolaları da akrabasının lokantasına satıyor gibi.

    burada inanmayan arkadaşlara tavsiyem çekilişlere bir katılsınlar. hepsi halka açık olarak düzenleniyor ve genelde de çekiliş ajanslarının ofislerinde oluyor. (ajanların çoğu şişli, mecidiyeköy civarında) çekilişin nerede ve saat kaçta olacağı yasal metinden ya da çekilişleri duyuran internet sitelerinden öğrenilebilir.

    milli piyango'dan izin alınmamış çekilişlerdeyse her türlü katakulli olabilir. bunları milli piyango'ya şikayet edip ceza almalarını sağlayabilirsiniz. (özellikle büyük ödüllü çekilişlerde.)

    belli bir çekilişle ilgili bir kuşkunuz varsa, o çekilişin izin numarası ve dilekçenizle birlikte milli piyango'ya başvurup detaylı bilgi alabilirsiniz. ama bu ailelerin çok hediye kazanışı, çok fazla çekiliş hakları olmasıyla ilgili. o yüzden de onlara daha fazla çıkıyor doğal olarak ve böylece göze batıyorlar. gidip de bunu milli piyangoya sorarsanız adamlar da size şans eseri onlara çıkmış, biz ne yapalım diyecektir. asıl sorgulamanız gereken şunlar olabilir mesela: bu ailelere mensup kişiler gerekli evrak ibrazlarını yapmışlar mı kazandıklarında? şifreli kapak, şifreli kupon, ilgili çekilişlerde zorunlu tutulan başka kanıtlar? bunlarla ilgili görsel kanıt talep edebilirsiniz idareden. ilgili çekilişte oğurel soyadlı kişilerin toplam çekiliş hakkı kaçtı diye sorabilirsiniz veya. böylece istatistiksel olarak neden avantajlı olduklarını kendiniz görebilirsiniz. çekiliş listelerini çekilişi yapan şirketler hazırlıyor genelde. aynı örnekten gidersek, coca cola veriyor çekiliş listesini ve çekiliş bu liste üzerinden yapılıyor. coca cola'yı arayıp çekiliş listesiyle ilgili kafanıza takılanları sorabilirsiniz.

    sanırım bir ara milli piyango bu ailedeki kişileri çekilişlerden men etmeyi bile düşünmüş ama yasal bir dayanak bulamadıklarından ve yasal yollarla çekilişe katıldıklarından bu durumun sürmesine izin vermek zorunda kalmışlar.

    bu konuyla ilgili araştırma yapmak isteyenler bu aileler bu kadar çok kolaya, bu kadar çok unilever ürününe nasıl ulaşıyor, onun izini sürsün. milli piyangoluk bir durum yok çünkü ortada.

  • 36. kadınların miras hakkının erkeklerden az olması

    laik yasalarına göre mirası bi güzel bölüşen fakat müslüman geçinen bacılarımızın tabi ki işine gelmeyen konulardır. çünkü din, sadece işine geleni yapmaktır.

  • 37. profesöre hocam diyen lisans öğrencisi

    diğer akademisyenlere hocam, profösörlere de sayın hocam mı desin?
    kardeşim askerde bile çavuşa da genel kurmay başkanına da komutanım deniliyor.

  • 38. biri için intihar etmek

    cok safız.
    gercekten.
    oleyım de uzulsun deme eglımımız var.
    bız olsek ıkı gun uzulecek, sonra gulluk gulıstanlık hayatına devam edecek.

    ınsanlara bu kadar cok deger vermeyın.
    kımseyı cok sevmeyın.
    degmez.

    dedemın gencken rakı masasını cok severmıs. eve gec gelıyormus. daha yenı evlıler.
    annanem cok uzuluyormus.
    bır gun kısın sogukta ıncecık balkona cıkmıs. saatlerce oturmus. zaature olayım, oleyım, esım de uzulsun dıye dusunmus.
    bızım aılede genetık kalbımız kırılınca kendımıze zarar verıp onun uzulecegını dusunmek.
    cok safız allahım.
    cok.

    kımsenın umrunda degılız.

  • 39. incirlik üssü kapatılsın kampanyası

    solcuları elli yıl geriden takip eden islamcı talebidir.
    buyrun iktidar sizin.
    destekleriz.

  • 40. melih gökçek'e twitter yasağı gelmesi

    tamam da melih gökçek şimdi ne iş yapacak dedirten yasaktır.
    caps lock tuşunun başı sağ olsun.

  • 41. 82 kerkük 83 musul 84 washington 85 new york

    kız bir ara oslo'yu da alın. orayı çok seviyorum ben. 86 oslo olsun.

  • 42. justice league

    --- spoiler ---

    tinkerbell ordusuyla mı savaşıyor lan onlar?

    --- spoiler ---

  • 43. 8 ekim 2017 türkiye polonya ampute futbol maçı

    4 ayaklı a milli futbolcularımıza ders niteliğinde izletilmesi gereken maç. adamlık nasıl olur, yürek nasıl sahaya konulur diye.

  • 44. heyecanımı kaybettim diyen sevgiliye yapılacaklar

    kolundan tutun, çekin ve bırakın..
    öyle daha hızlı gider heyecanını siktiğim..

  • 45. tacizci erkekleri instagram'da teşhir eden kız

    "nasıl oluyor da bir taciz mağduresi, failleri kendiyle hem de yakın temas halinde poz vermeye ikna edebiliyor? bu nasıl bir tacizdir ki o tacizci ve saldırgan sapık diye yaftalanan adamlar güya travmatize ettikleri kurbanlarıyla sırıtarak resim çekilmeye razı olabiliyor?"

    "madem taciz denen şey böyle ne olduğu belirsiz içi istendiği gibi doldurulmaya müsait bir şey, o zaman acaba kötüye kullanılmaya müsait bir kavram olabilir mi? o zaman bu kavramın kendisini tartışmaya açmak gerekmez mi? taciz denince akan suların durması, hemen ana bacı edebiyatına geçilmesi saçma değil mi?"

    gibi sorularla muhakeme etmekten aciz kişilerin kadının beyanı esastırcı feminist hassasiyetlerle ve namus bekçisi ve ironik bir şekilde ataerkil olan beyaz şövalye refleksleriyle savundukları saçmalık.

  • 46. kadir mısıroğlu

    allah kimseyi bu adamı savunacak kadar düşürmesin.
    not: amin

  • 47. istanbul'da yaşamak

    bir gun levent metrosundan cikarken gidecegim yere en yakin cikisi bilmedigim icin, "afedersiniz?" diyerek birkac kisiye sorma gafletinde bulundum.

    20 kisi falan henuz "afedersiniz" dedigimde kafalarini cevirip kacarcasina uzaklasti.

    yaklasik 15 kisi de soruyu dinleyip cevap vermeden suratima bakti.

    onlarca kisi de duymamis gibi davrandi.

    her profilden insani denedim. bir kisi bile donup cevap vermedi. istanbul'dan biraz daha tiksinmemi saglayan gunlerden biriydi. gozlerim doldu. neden boyleyiz? neden korkuyoruz bu kadar birbirimizden? neden birine ayiracak birkac saniyemiz bile yok. ciddi yardima ihtiyacim da olabilirdi. saglik sorunum olabilirdi ornegin. gerci metrobus kapisinda dusen yasli amcanin uzerine basarak binen insanlari da gordugum icin sasirmamam gerekiyordu. o gun de kenarda oturup aglamistim.

    istanbul'un temposu insanligini calmis herkesin. yasamiyorlar adeta savasiyorlar. zamana karsi, digerlerine karsi... cok yazik.

    tanim: yasamak degil; savastir.

  • 48. gucci defilesindeki türk manken

    o kadar övünülecek bir seyimiz yok ki artik kalkip gucci defilesinde yürüyen 19 yasindaki mankenlere seviniyoruz. yokluk böyle bir sey olsa gerek.

  • 49. naber dergi

    2017'nin ilk sayısı yılın 10.ayının ortasında çıkan dergi.

  • 50. gerçeği yaşıyor olma ihtimalimiz %0.1

    o % 0,1 ihtimalin içinde de metrobüse falan biniyoruz işte. hayata gel.