fisin fisi2
profili

  • avengers endgame

    --- spoiler ---

    belki kaçıranlar olmuştur,

    - iron man (2008)'de tony stark orta doğudan us'e geri döndüğünde ilk ne istiyor? cheeseburger. bu yüzden morgan (tony'nin ufaklık) cheeseburger istediğinde hüngür hüngür ağlıyor insan.

    https://www.youtube.com/watch?v=eyrwbklpscs

    - 3v1 thanos fight hezimetle sonuçlanmış, her şey bitmek üzere. o anda falcon, captain america'nın kulağına ne diyor? "on your left". önceki captain america filmlerinde sabah koşularında captain'ın falcon'a söylediği bir replikti bu.

    https://www.youtube.com/watch?v=t2e1mlurbdy

    işte böyle referanslar bu filmi duygusal açıdan çok, çok yüksek yerlere koymuş.

    --- spoiler ---

    müthiş film. bu filmi beğenmeyen, filme bok atıp duran insanları hayatınızdan çıkarın *. evlenmeyi düşünüyorsanız tekrar düşünün. zira şunu izleyip zevkten dört köşe olmayan bir insan hayatta neyle tatmin olur bilmiyorum.

  • postmodernizm

    bazı düşünürlere göre 21. yüzyılın entelektüel vebası. yüzyılımızın düşünce sistemini ve eğitim kurumlarını ele geçirmiş bir salgın. neden böyle düşündüklerine dair, jordan peterson'ın söylediklerinden birkaç toparlama:

    postmodernizme göre hakikat özneldir. bu sebeple de bir değer sistemi yoktur. bir değer sistemi yoktur, çünkü ahlak sistemleri de hep görelidir. bu durumda nietzsche örneğin, insanın kendi içinden çıkan üstün bir ahlak anlayışını, üstinsan'ın ahlakını öngörmüştü. postmodernistler ise ahlakın varlığını temelden reddederler. her şey yorumlamadır (interpretation).

    marksizm'in daha önce ortaya attığı işçi sınıfı vs. burjuvazi kavgası, postmodernizm'de oppressed (ezilen) vs. oppressor (ezen) kavgasına genişletilmiştir. tabii ilk başta mantıklı gibi görünse de üzerine düşünülünce ezen vs. ezilen kavgasının bir dipsiz kuyu olduğu anlaşılır: herkes bir ya da birkaç yönüyle "diğerlerinden" geridedir. bu da o kişinin kendisini bir şekilde ezilen sınıfına sokabilmesini meşru kılar. örneğin, zeki olmayanlar, boyu kısa olanlar, ılımlı müslümanlar, lgbtq community'den olanlar vesaire vesaire. bu tasnifin sonu yok. bir kişi kendisini onlarca yönden ezilen ve başka onlarca yönden ezen sınıfına sokabilir. fakat gözümüze sokulan hep mağduriyetler olduğu için, böyle bir durumda herkes "ben de mağdurum ulan!" diye bağırır durur. evet birader, sen de mağdursun. dur iki dakka.

    nihayetinde postmodernizm bireyselliğe de inanmaz, çünkü her bir birey, ezilmiş bir komunitenin üyesi konumundadır onun için. "kimsin?" sorusunun cevabı, bir lgbtq sempatizanı olmak, bir siyahi olmak, bir kadın olmaktır. bir birey olmak değildir.

    postmodernizm entelektüel açıdan çekicidir, ama fikirsel olarak kuruluşunda payı olan mantık'ı da reddeder. ona göre mantık, güçlü olan sınıfın güçsüz olan sınıf üzerinde hegemonyasını güçlü kılmak üzere yarattığı bir oluşumdur. bizim alıştığımız üzere nesnel doğruya ulaştıran bir kavram değildir yani. zaten postmodernizm'de nesnel doğru yoktur demiştik, di mi? başka ne yok peki? diyalog da yok. diyalog kelimesi logos köküne sahip olup (mantık, yani logic de aynı kökten gelir) iki kişinin birbiriyle konuşup fikir alışverişinde bulunarak doğruyu bulabileceğini öngörür. postmodernizm bunu da reddeder!

    bir de, topluma "you cannot refer to me with that pronoun" yahut "did you just assume my gender?" gibi kanser kalıpların girişinin sorumlusu da postmodernist ideolojidir. postmodernizme göre gender identity(cinsiyet kimliği) özneldir. haydaaa, bu da mı? öyle. nitekim, karşınızdaki bir kadına her ve she kullanarak hitap etmek, batıda marjinalize olmuş bir kesim tarafından linç edilme sebebi olma yolunda emin adımlarla gidiyor. ısrarla "bana ze ile yahut xe ile hitap edeceksin" diyen bir güruh türedi. hatta sadece türemekle kalmadı, kanada'da bill c16 sayesinde artık eğer bir kişi size "bana şu pronoun ile hitap edeceksin" derse, o pronoun'u kullanmazsanız hukuken suç işliyorsunuz. daha önce, insanın konuşmasına figürsel bir zorunluluk getiren buna benzer bir yasa gelmemişti. jordan peterson bu yasanın ifade özgürlüğünü kısıtladığını düşünüyor. ona göre, böyle bir yasanın varlığı, önleyici ('bana şöyle hitap edemezsin') olacaksa mümkündür ama zorlayıcı ("bana şöyle hitap etmek zorundasın") olacaksa mümkün olmamalıdır. hele hele, bu türetilmiş (neologism) saçma sapan kelimelerin bu ideolojiye sahip olmayan birisine söyletilmesinin zorunlu kılınması hiç mümkün olmamalıdır!

    #70338017'de de söylendiği gibi, feministler ve social justice warrior'lar bu ideolojinin eseridir. bunu başımıza saldıkları için jacques derrida, jacques lacan, michel foucault ve gilles deleuze'e teşekkürü borç biliriz*