ben zannediyordum ki iz bıraktığım birileri var.. çizik bile atamamışım halbuki hiç kimseye, hiçbir yere :/
ozsercehacer3 profili
-
ekşi itiraf
-
kışı güzel kılan detaylar
(bkz: sıcak şarap)
insanı kendini daha çok sevmeye iten bir şey, adlandırmakta zorlandığım bir neden var gibi gelir hep kış mevsiminde. üşüyüp de battaniyeye sarılırken “kendini de sevebilmeli insan” diye düşündürtür. şimdinin filtrelerle dolu “sosyal” ortamında ne kadar sıradanlaşsa da ve yalnızca görüntüden ibaret kalsa da, kalorifere yaslanıp kitap okurken yağan karı seyretmek, türkçe’deki huzur kelimesinin tam karşılığı değil midir?
ev mesela. kışın daha bir sevilmez mi? daha bir aidiyet hissetmez mi insan evine? en son ne zaman sarıldığını hatırlamadığın annen sıcacık çayı getirip “iç de için ısınsın biraz” dediğinde genişlemez mi kalbin sahiden? insan, insanlığa bir kez daha iman etmelidir o an. çünkü her ne olursa olsun, odur bizi en nihayetinde iyileştirecek olan.
bütün hayatını didik didik sorgulatacak bir film izledikten sonra sıcak bir şeyler içtiğin arkadaşına gerçekten nasıl olduğunu sorduğun, eve dönerken çıplak ağaçların üstünde biriken kar kalıntılarına bakıp hayatın aslında pek de matah bir şey olmadığını kabullendiğin, bunları düşünürken istemsizce ellerine baktığın ve her defasında ne kadar küçük ellerin olduğuna yeniden yeniden hayret ettiğin, insanların nasıl olup da haksızlıklara, kötülüklere şaşırmayıp bu dünyayı olduğu gibi kabullenmelerine inanamadığın, bu yüzden kendini aramayı bırakıp “buldum” sandığın mevsimdir kış. insan elbette ömrü boyunca arayış halindedir. tükenmeyen bir haldir bu. ama bir kez olsun bulduğunu zannetmenin de tadına varmalı. çünkü dünyanın en güzel yanılgısıdır o..
kimsenin sevmediği o gri ve soğuk şehirde acele acele yürürken gözlerini kaçırıp senden yardım isteyen o çocuğun gözlerini belleğine kazıyacak kadar merhamet bahşeder kış sana. unutmamanı, ne olursa olsun unutmamanı, içinde bir yerlerde herkes gibi senin de bir vicdan taşıdığını, o vicdanın pusulanın kuzey ibresi olduğunu fısıldar kulağına kış. unutmamalı çünkü hayatın anlamı denilen şey, tam da o çocuğun sana mahcup bakan gözlerinde gizli, başka yerde değil.
yanıbaşında olduğu halde kimi zaman unuttuğun, kimi zaman görmezden geldiğin yoksullukları ve yoksunlukları hatırlatır kış sana. kış en çok, bir şeyleri hatırlamakla alakalı galiba... insanlar bir kış günü yaratmış olmalı tanrı’yı. çünkü en çok kışın hatırlar insan; affetmek istediği ne çok şey olduğunu... o çok şeyin arasında affetmeye gücünün yeteceği ne az şey olduğunu.. o azlığın sonsuz kederini.. affedilmek isteğini.. evet evet, tanrı kesinlikle bir kış günü var olmuş olmalı! böylesine masumane bir ihtiyaçtan doğan tanrı’nın, uğruna bunca kan dökülmesine nasıl razı olabildiği sorusu kışın soğuğunda gelmez mi insanın aklına en çok?
böyle şeyler işte... sıkıcı bir pazar günü, gri bir hava, ve ben “en güzel yanı istanbul’a dönmek” dedikleri şehirde, memleketin en gri şehrinde, sıcak şarabımla cam kenarında geçmişe bakıp geleceği düşlerken; böyle şeyler düşünmüştüm bir gün. şarap... belki de... neyse, sevmenin ve sevilmenin mevsimidir kış. bir de sıcak şarabın. -
düşün ki o bunu okuyor
bana ait olmayan ama benim içimden geçen cümleler, aşağıda yazdıklarım. okuduğumda seni anımsadığım.
''bu ne biliyor musun? hayatına neredeyse eksiksiz devam eden bir kadının yüzleşmesi bu. bir anda bir adamın gelip tüm boşlukları doldurması ve sonra çekip gitmesi. kadının daha önce farkına bile varmadığı boşluklarla kalakalması. eksik bir şey bu. öyle kuru kuru aşk değil. ölüyorum bitiyorum edebiyatı yaptıran gelip geçici duygulardan hiç değil. gerçek bu. gel benim ol demiyorum sana. senin olayım demiyorum. gel, birlikte olalım.
ilk kez buluşuyor gibi buluşup, son kez sevişiyor gibi sevişelim. gel. bir elmanın iki yarısı olmayalım seninle. yan yana duralım. hesap sormayalım, korkmayalım. gel kırmayalım birbirimzi. kör düğüm gibi bağlanmayalım.
bu ne biliyor musun? rüyasında sevdiği adamla mutlu olduğunu gören bir kadının, daha uyanmadan bunun bir rüya olduğunu anlaması. uyanıp, yorganın altında sessizce ağlaması bu. öyle, onu kendime nasıl aşık ederim sohbetlerinde geçen aşk değil. taktiklerle ve oyunlarla gidilecek bir yol hiç değil. gel, oyun oynamayalım birbirimize, sadece biz olalım. bazen sıkı sıkı tutunman gerekmez, orada olduğunu bilirsin ve sadece dokunarak, hissederek bile dengede kalabilirsin. bir vardın bir yok oldun, dengemi bozdun, gel.
yine dengemi bulurum elbet, bu sana ihtiyacım var demek değil,
gidecek başka bir yer, sevecek başka biri olmadığı için değil,
sen olduğun için seviyorum. doğru olduğun için. insan olduğun için. kendin olmaya çalıştığın, sorguladığın, aradığın için. beni bir zamanlar sevdiğin için. gel, hadi yine sev.
bu ne biliyor musun? bu, hayatı boyunca zamanın boşa geçmesiyle savaşmış bir kadının aylardır tek bir günü özlemesi. her gün, o günü tekrar yaşayacağına inanması, beklemesi. bak ne hızlı geçiyor zaman. bak neler yaşayamadık onca ayrı geçen zamanda. bir günü daha yalnız geçirmeyelim. gel.
hayatının merkezine beni koyma sakın. burada olduğumu ve her an gidebileceğimi. onca zaman sonra yalnız seni sevdiğimi bil. sevdiğimi ve bunu her an kaybedebileceğimi. duygular değişir, insanlar değişir, ve hatta hayaller bile değişir. aramızdaki ilişki de değişir elbet zamanla. ama bugün, eğer hala istiyorsan benimle olmayı, içinden küçücük bir şey gelip geçiyorsa bazen, gel. ben de böyle istiyorken seni, gel. bir gün başkasını seversen, bir gün başkasını seversem, bir gün başkalarını seversek eğer, birbirimize darılmayalım. insanız çünkü. bayılırız buna. gel biz hayvanları örnek alalım. ölene kadar seni seveceğime yemin etmiyorum. sen de etme. kimse de etmesin boş yere. gel biz içimizden geldiği gibi davranalım. yarın kimsenin umrunda değil. ağaçların, mevsimlerin, kuşların bile umrunda değil. gel biz de umursamayalım.
bu ne biliyor musun? aşkın ne olduğunu unutmuş bir kadının haline şaşkınlığı. aşkın ne olduğunu unutmuş bir adamın bu hale kızgınlığı. kendimi terbiye edeceğim diyorsun ya, gel. kendini sevgiyle terbiye et. bırak o sıkı sıkı ördüğün duvarların yıkılsınlar. bırak seni sevgimle sarayım. çoğaltayım. istemiyorum, istemiyorum, istemiyorum diyorsun ya, bırak kırayım inadını. izin ver seveyim. belki sen de yine seversin beni. diğerleri ne derse desinler, eskilerin dediği gibi ''sevdik'' der geçeriz belki. sen hele bir gel.
bu ne biliyor musun? bu çok seven, çok masum seven, doğrudan seven bir kadının sevgisinden vazgeçme korkusu. biliyorum bir kaç zaman sonra yitip gidecek bu duygu. yerine bambaşka duygular gelecek. oysa bugün, öyle güzel ki seni sevmek. düşmanın değilim senin, akraban değilim. köşe bucak kaçma benden, biraz zaman ver. gel indir kalkanlarını, kılıç yok elimde. gel, hayır diyecek çok şey var, onlarla savaşalım birlikte.
dost olmayalım. arkadaş olmayalım. ruh ikizi hiç olmayalım. bırakalım adını meraklıları koysun. bu sevginin içinde hepsine yer var, gel.kızmayalım, kıskanmayalım. yormayıp yorulmayalım.
rakı içip sohbet edelim, yeni yeni fikirler üretelim.dikenleri okşayıp, yaprakları seyredelim.seyahatler edelim, gel.senin üzerinde takım elbisen, benim üzerimde çiçekli elbisem.o ılık, yumuşacık havada, meydanlarda dans edelim, gel. insan başka ne ister?
şimdi sen;
yorgun, uykusuz onca yolu gelip bana kavuşan ayaklarını kesip atıyorsun,
sımsıkı saran kollarını nereye koyacağını,
merakla ve şefkatle bakan gözlerini nereye kaçıracağını bilemiyorsun ya.
bırak, onlar da gelsinler.
tamlarını bırak. yaraların, eksiklerin de gelsinler.
cesaretini bırak orada. dile getirmekten korktuğun özlemlerin, korkuların gelsinler.
güvenilirliğini bırak, güvenemeyişini umursuyorum ben.
umarsızlıklarını, umutsuzluklarını da al, gel.
birlikte iyileşelim.''