aylak kamil4
profili

  • ankara'nın en romantik yeri

    ankara üniversitesi'nin tandoğan kampüsünün karşısında, ağaçlardan gökyüzünün zor görüldüğü bir sokak var. sonbaharda her yerde sarı yapraklar varken ankara'nın en romantik yeri bence orasıdır. o sokakta yalnız yürümek bile müthiş keyif verir.

  • kişinin şimdiki aklı ile düşününce yöneleceği iş

    eczacı.

    tanıdığım eczacılar ayda birkaç kere eczaneye uğruyor, geri kalan zamanlarda dünyayı geziyor. ya benim tanıdıklarım böyle ya da bu mesleğin getirisi bu şekilde. her iki koşulda da hayat bu arkadaşlara güzel*

  • köpeklerime iyi bakın deyip kendini asan öğretmen

    cidden şu haberleri gördükçe korkuyorum. çünkü 4 yıldır atama bekleyen okul öncesi öğretmeni kardeşim var. aklına esecek, bir gün yeter artık diyecek ve intiharı düşünecek diye ödüm kopuyor. bakın size kardeşimin onlarca tecrübesinden sadece 2 tanesini anlatayım;

    bizimki ücretli öğretmenliğe başvurur. onun bunun lise mezunu ya da önlisans mezunu akrabaları alınır ve kontenjan dolar. bizimki eğitim fakültesi mezunu olduğu halde alınmaz. halbuki yönetmeliğe göre ücretli öğretmen görevlendirme önceliği eğitim fakültesi mezunu veya formasyon alanların olduğu halde* bizimki ilçe milli eğitim müdürlüğüne gider, mevzuata göre öncelik benim hakkım der, liyakata göre önce eğitim fakültesi mezunlarını almanız lazım, bu yaptığınız suç der. yani hakkını arar. bizimkini bekle biz seni arayacağız diye sürekli eve geri gönderirler.

    bizimki baktı ücretli öğretmenliğin pek çıkacağı yok, özelde çalışayım bari der. alanı için isim yapmış bir üniversiteden mezun olduğu için çok talep edilir ama teklifler trajikomiktir. birçok yerden sigortasız, asgari ücretin yarısı kadar bir maaş ve haftada 60 saat mesai teklif edilir. kabul etmez. sigortalı, 1500 tl'ye haftada 50 saat mesaisi olan bir yerle mecburen anlaşır. çünkü en iyi teklif bu ve para kazanması lazımdır. sigorta evraklarını verir, işe başlar. anlaştığı kurum 2 ay sonra lise mezunu ve daha ucuza çalışanı bulunca bizimkini çıkarır. ihbar süresi yok, tazminat yok. hatta bizimki bir bakar sigortası bile başlatılmamış vs vs. ilçe milli eğitim'e gidip şikayet eder, ruhsat verdiğiniz kurum bana böyle yaptı der. ilçe milli eğitim bu işi fazla kurcalama, ne kadar para istiyorsan söyle, biz o kuruma iletelim, sana ödesin, yoksa senin diplomanı iptal ederiz diyerek bizimkini korkutmak ister. bizimki geri adım atmaz. kurum sahibi bizimkini arar tehdit eder. bizimki polise bildirir. bakanlıktan kuruma müfettişler gelir. müfettiş bizzat bizimkinide dinler ve bizimkine ülkenin senin gibi öğretmenlere ihtiyacı var, iyi ki hakkını aramışsın, bu işin peşini bırakmayacağız der. sonuç takipsizlik!

    kardeşimin birkaç ay önce bana kurduğu şu cümleye cevap bile veremedim;
    ben, hakkım olanı almak için niye sürekli kavga etmek zorundayım? artık çok yoruldum.

    işte özet bu cümle aslında. buna ne denir ki şimdi? bu yaşananlar kimin suçu şimdi? kim bilir intihar eden öğretmenimiz de neler yaşadı, neler çekti? nerelerde, ne şartlarda çalıştı ve nasıl hakkı yendi? bunlar onu kim bilir nasıl yıprattı? ne zaman gelecekten umudunu kesti? sonra atanamayan öğretmenler dikkat çekmek için intihar ediyorlar diyorlar. bu ülkede atanamadın mı öğretmen sayılmıyorsun bile. toplumda sana beceriksiz gözüyle bakılıyor. sığıntı gibi orada burada geçici işlerde çalışıp bir yandan da sınava hazırlanılıyor. insanlar hayallerinden vazgeçiyor! sonuç sınavdan yüksek puanlar alıp mülakatta nedensiz yere elenmek. bu insanlar iş bulamadığı için değil, hakkı olanı alamadığı için, artık bu adaletsizliğe bir çözüm bulamadığı için intihar ediyor. bu zihniyet insanların hayallerini, umutlarını çalmıyor, öldürüyor. çalınsa yerine yenisi konulur ama ölünce yenisi konmuyor.

  • yolda yürürken para isteyen insanlar

    sıhhiye köprüsünde bir teyze vardı. hastaneye gelmiş, parası kalmamış, eve gidemiyormuş, aştiye gidip otobüse binmek için para isteyip duruyordu. bütün mağduriyetleri bir anda sıralıyordu.
    yabancı bir şehirde +
    aç +
    parasız +
    hasta +
    gel de para verme bakalım şimdi. vermedim ama yine de. yukarıdaki entrylerde dediği gibi televizyonda bir dilenci evi baskınını izlemiştim eskiden. evdeki her çekmeceden, gözden poşet poşet para çıkıyordu. banka hesaplarında da baya yüklü paralar vardı. ama bir konuda hala çok üzülüyorum o teyzeye. çünkü o teyze tam 3 yıl (2012-2015) boyunca o köprünün üstünde hala eve gitmeye çalışıyordu. ne vicdansızsınız be! 3 yıldır ankara'ya hastaneye gidiyorum diye eve gelmeyen annenizi aramaya gelmediniz. bari müge anlı'ya çıksaydınız. ayıp be!

    edit: tarih