başlığın ilk entrylerinden birisinde forrest gump denmiş ve bu da güzel bir ayrıntı olmuş zira film forrest'ın bir bankta otobüs beklerken tanımadığı insanlar ile konuşmasıyla başlıyordu. hatta çikolata ikram ediyordu hafızam beni yanıltmıyor ise.
sanırım ben carl sagan ile konuşabilmek isterdim. aklıma gelen diğer isimler ise ursula k. le guin, edgar allan poe, bertrand russell, tolkien, bob ross ve frank herbert oldu.
aberforth x3 profili
-
biriyle bankta 1saat oturma hakkın olsa kim olurdu
-
ekşi itiraf
25 yıl içerisinde sadece 3 kadınla first date olayını yaşadım. ilk görüşme işte. arkadaşlık anlamında değil, randevu manasında. bu durumu matematiğe vurduğumuz zaman, benim hayatımdaki böyle özel görüşme durumlarının 8.33 * yılda bir kez yaşanılan bir olay olduğunu görebiliyoruz. böyle diyince döngüsel olarak gerçekleşen, yörüngesinin bir noktasında dünyaya görünen sonra da uzay boşluğuna geri dönen bir astronomi cisminden bahseder gibi olduk. neyse.
ilkinde üniversite birinci sınıftayım işte, bizim orada çok güzel insanın içini ferahlatan bir park var. içecek bir şeyler alıp, oturup konuşuruz diye düşündüm. bir gram tecrübe yok zaten, daha önce bir kızın elini bile tutmamışım. her şey doğaçlama gelişecek belli. bir süre konuşuruz, kız iyi hoş birisiydi de ne bileyim bir tuhaflık vardı. o sırada parkta birbiriyle eğlenen çok sevimli sokak köpekleri vardı, eskişehir'in köpekleri çok tatlıdır zaten. ben de hayvanlara karşı çok tutkuluyum. o sırada aklıma bir fikir geldi. yakınlardaki büyük bir markete gittim. bir sürü köpek maması aldım, bir de orada markette çok güzel bir saksı çiçeği satılıyordu. ondan aldım, böyle beyaz sevimli bir çiçekti. kıza veririm derim, romeo'yum ya ben. neyse, sonra parka geri döndük. köpekler mamalarını yerken o dünya sakini kız bir anda patladı "ya sen çok iyi birisin, hem de çok iyisin, melek gibi bir adamsın ama olmuyor yani tamam mı sen çok iyisin?" gibi bir şey dedi. ben etrafımdaki 4 tane köpek ile şok olmuş bir şekilde kıza bakıyorum. "pekala, nasıl istersen." dedim. kız gitti. mamalar bitmek bilmedi, köpekler hala yiyor. o sırada bir insanın iyi olmasının, ilişkiye başlanmaması için bir sebep olarak öne sürülmemesinin ne kadar absürt bir şey olduğunu düşünüyorum.
bir yıl geçti. başka bir kız ile yakınlaştım. görüşeceğiz, tarih ayarladık ve plan falan yaptık. kız bir önceki gün okulda derse giderken ayağını sakatladı. kış olması dolayısıyla yerler çok kaygandı zaten. hastaneye tek gitmesin kendisini yalnız hisseder diye yanında beraber gittim, sonra yaptıkları işlemlerden sonra evine götürdüm falan. ilk görüşme, ilk görüşmeden önce gerçekleşti yani. "ertesi gün görüşemeyecek miyiz şimdi?" dedim. "bana gelirsin." dedi. tamam dedim. gitmeden önce yemek hazırlamak için makarna malzemesi, makarna için köri sos, çikolata, şarap falan aldım. malım çünkü ben, hayatın filmlerdeki gibi olduğunu zannediyorum. bir de kitap aldım, fazla hareket edemediği için sadece televizyon izlerken sıkılmasın diye. ben kitap okumayı çok severdim de, onun pek böyle bir alışkanlığı yoktu bu yüzden epey görselli bir kitap seçmeye çalıştım. canlıların milyonlarca yıl içerisindeki değişimiyle ilgili bir şeydi. görselleri çok sevimli bir kitaptı. sevindi falan. neyse geceyarısına yaklaştı zaman, "beraber uyumak ister misin?" diye sordum. "ben yapabileceğimizi düşünmüştüm, ama seni öyle düşünemiyorum. özür dilerim." dedi. peki dedim. eşek kadar adam ağlamaklı oldum, çaktırmıyorum tabi karizma bozulmasın diye. neyse. "umarım yakında iyileşirsin, bir ihtiyacın olursa söyle lütfen. hoşçakal." o sırada tramvay da yoktu, son saati kaçırmışım. eve kadar yürüdüm. keşke telefonun şarjı bitmemiş olsaydı, spotify'dan müzik dinlerdim en azından eve dönerken. o kız 2 sene boyunca döngüsel olarak bana mesaj attı, bunların hepsi de vize-final sınavı notları içindi. bir ihtiyacın olursa söyle lütfen dememi çok yanlış anladı sanırım. neyse, verdim tabi elbette notlarımı. düşük not almasın.
üçüncüsü hakkında konuşmak istemiyorum. hayatta bazı şeyler vardır, bir daha asla açığa çıkmaması gerekir. nükleer enerji üreten reaktörlerin atıklarını bir afrika ülkesine satıp yerin 7 kat altına gömmesi gibi. sadece tek bir şey söyleyeceğim, bu sefer gerçekten anladım: ben çekici bir erkek değilim. bunun karakterlerle, parayla, özgüvenle falan alakası yok. arzulanabilir bir adam değilim yani.
moral of this story: kadınlar melek değildir. erkekler de melek değildir. kimse melek değil lan, saçmalamayın. keşke çocukluk planıma sadık kalsaydım, ben büyüyünce dinozor olmak istiyordum.
bir şöyle ilişkimiz olamadı be hayatta: https://www.youtube.com/watch?v=qzmmb8dtwgs eğer hayatı anlamlı kılan en önemli şey sevgi ise, ben boşuna yaşadım. boşuna yaşıyorum. boşuna öleceğim. -
seks hakkında gerçekler
seks hakkındaki gerçeklere en çok ihtiyacı olan insanlar seks ihtiyacını karşılayamayan insanlardır. çünkü bu durum zamanla kişide bir tür kompleks ve obsesyon haline gelir, hayatı eksik yaşadığını ve kendisinin oyundan dışlandığını hisseder; yetersiz olduğuna kanaat getirir. eyleme dönüşemeyen arzu da bir noktada ya şiirselleşir ya da agresyona dönüşür.
benim de söyleyeceklerim bu konuyla ilgili zaten.
seks, çoğu insanın hayattaki en büyük sermayesinin dış görünüşü olmasının nedenidir. (lakin bu gerçekliği sosyal hayatta asla dile getirmemelisiniz, gerçekler her zaman sinir bozucu olarak karşılanır.) bu dünyada çok fazla kişi sadece cinsellik açısından arzulanabilir olduğu için, bu ihtiyacının peşine takılmış kişilerin sermayelerine gerçek anlamda emek vermeden ortak olabilmekte (evlilik, çıkar ilişkileri vs.) veya kendisinden hem karakter hem de zeka açısından daha yetkin olan insanlardan daha fazla önplana çıkabilmektedir. en kötü ihtimalle sosyal hayatında kendisini gerçekleştirebilmekte büyük avantaj sahibidir çünkü ihtiyacı olan ilgiyi elde edecek fiziksel güce sahiptir.
bu da göz ardı edilmemesi gereken bir noktadır.
seks, sizin belirli bir takım cazibe faktörlerine sahip olana dek tatmin edemeyeceğiniz bir ihtiyaç olabilir fakat bu dünyadaki çok sayıda kişi için gidip bakkaldan bir sakız almaktan daha kolay bir şeydir. ülkede damacanaya hallenen vakanın seviyesinde milyonlarca gerizekalı insan olduğunu da göz önünde bulundurursanız, bundan bile daha kolay olabilir. her neyse, dolayısıyla içgüdüleriniz sizi ne kadar baskılarsa baskılasın bu erişimi adil olmayan faktörlere bağlı olguyu abartarak hayatı kendinize zindan etmenizin bir anlamı yok.
25 yaşının üzerinde bakir bir kişi olabilirsiniz, bu sizin küçümsenebilir olduğunuz anlamına gelmez. kimsenin sizi aşağılamasına izin vermeyin ve özel hayata dair kırgınlıklarınızı kendinize saklayın. sevdiğiniz kişilerden, uğruna emek harcadığınız kişilerden umduğunuzu bulamamış olabilirsiniz; ama asla gidip fuhuş yapmadınız, kimsenin bedenini parayla satın almadınız; sizinle birlikte olmayan insanların kararlarını medeni sınırlarda karşıladınız. bu ihtiyacınızı karşılayamamış olmanız kimseden eksik olduğunuz manasına gelmez. asla kendinizi aşağılamayın.
son olarak, seksin bağlı olduğu 4 faktör vardır: dış görünüşe dayalı fiziksel sermaye, parasal gücünüze dayalı ekonomik sermaye, statünüze dayalı sosyal sermaye ve entelektüel birikiminize dayalı kültürel sermaye.
bunlardan en azından biri konusunda kendinizi gerçekten yeterli bir noktaya getirirseniz, kendinize eş bulmakta çok zorlanmazsınız. elbette, geri kalmış ülkelerde kültürel sermayeye sahip bireylerin şansı daha azdır fakat dünya türkiye'den ibaret değil ve hiçbir zaman da olmadı.