kayser sozer1
profili

  • survivor 2017

    devam edeyim.

    sedat: survivor'da içinde ağır dram barınan iki karakter var demiştim ya, diğeri de sedat. furkan'la aralarında bi sıralama yapacak olursak, birincisi hatta.

    "çılgın" sedat, hayatta arada kalmayı, bi yere ait olamamayı, ne kadar çabalarsak çabalayalım bazen kendimizi konumlandırmakta çaresiz kalmayı temsil ediyor. ne "çılgın"'ın çılgınlığını taşıyabiliyoruz ne de olmak istediğimiz "sedat"'ın ağırlığını. öylece savrulup gidiyoruz.

    biraz karışık anlatmış olabilirim. daha net gidelim. sedat survivor adasına neden çağrıldı? daha doğrusu konumu neydi? şöyle söyleyelim; biliyoruz ki, survivor'daki karakterler aslında kendilerinden öncekilerin birer kopyası, muadili. daha doğrusu, bu düşünceyle survivor'a davet ediliyorlar; herkes birinin karşılığı, ee tabii bunun ne kadarını başarabiliyorlar, orası ayrı bi konu.

    diğerlerini boş verip sedat üzerinden gidelim. acun'un sedat'tan beklentisi neydi?
    sedat kim ya da kimlere karşılık geliyordu?

    sedat, yılmaz morgül'dü, nihat doğan'dı, kıbrıslı taner'di. en azından acun için buydu. eee çılgındı sonuçtu. birkaç çılgınlık yapacaktı haliyle. çiğ ama komik hareketler, atarlar giderli laflar, saçma sapan aforizmalar, ağaçlara tırmanmalar, olay çıkarmalar, vs...

    peki sedat naptı? maddi zorluklar çekip çocuğu için mücadele eden ağır, olgun, yaralı bi baba kanalından, duygusaldan, damardan girmeye çalıştı! ve haliyle olmadı. olamazdı da. çünkü sen "çılgın"sın. "çılgın." beklentiyi karşıla.

    gerçi bu sezonki casting ekibi acun medya'da komple başka bi alana kaydırılmalı, gönüllerin adası dedikleri yeri gönüllerin huzurevine ya da ne bileyim, bi nuri bilge ceylan filminin açılış sahnesine çevirmişler. insan gözü kapalı 10-12 kişi seçse, bundan daha kötü casting yapamazdı herhalde. neyse konu dağılmasın. "gerçi" demiştim. gerçi acun için casting genel anlamda hayalkırıklığı yarattı ama, sedat'ın açtığı yara daha derin oldu.

    düşünün acun'sunuz. "got damn it.. oh my god" eser bırakıp gitti. semih'in yerine diye çağırılan erdi'den, erdi'nin kendisi bile 2.hafta sıkıldı. tek tek gidecek vaktimiz yok, kabaca söyleyelim, diğerleri de fos çıktı. ee zaten büyük bi beklenti yoktu, çıkarsa sürpriz olacaktı, ama çılgın sedat o konumda çağrıldığından, bi yllmaz morgül, nihat doğan olmalıydı, o mecburdu, yoksa ne işi vardı?

    gelelim çılgın sedat'ın dramına..sedat, çılgınlığının hakkını verebilseydi, deliye, çılgınlığa yatsaydı, kasmayıp salsaydı, hem kendi hem bizler zevk alacaktık. oysa şu an ruhunun tüm derinlikleriyle mutsuz. adada en mutsuz, mutsuzluktan da ziyade, kendini değersiz hisseden kim diye sorsanız, bunun cevabı uzak ara "sedat" olur.

    lakabınız "çılgın" ise, arabesk fantezi müzik yapıp "tarabya'da bi kata bilmem nerede yata" diye şarkı yapıyorsanuz, ancak o konumun hakkını vererek var olabilirsiniz. kendinizi sevdirebilirsiniz. sen yıldız tilbe'sin, o kadar "çılgınlık"tan yürümem diyorsan "berdan mardini"sin, alişan'sın.. ama sen fahir atakoğlu bile olup bunların yakınından bile geçemedin...

    bunu biraz açalım. çılgın sedat deli gibi sıkıyor kendini. kasıyor. ilhan'ı gördükçe daha da artıyor bu. derdi liderlik değil aslında. hayat boyu gerek müziğinden gerek halinden tavırdan görüntüsünden, kısacası kendisini çılgın sedat yapan ne varsa, her şeyden kurtulmak, temizlenmek, survivor'da başka bi "sedat" yaratmak istiyor bu karakter. tek istediği, bütün arzusu, saygı...

    sedat kim biliyor musunuz? yeni tanıştığınız insanlarla dolu kalabalık bi masaya oturdunuz. aslında çok zekisiniz. esprilisiniz. ve genelde sohbetlerin aranan ismisiniz. muhabbet hep sizin etrafınızda döner. ona buna sararsınız. espri yaptıkça açılır, insanların kahkahalarını duydukça güven kazanırsınız.

    nadir de olsa bazı geceler böyle olmaz. ilk girişi yapamazsınız, espriniz anlaşılmaz, araya laflar girer, özgüvensiz gününüzdür, v.s v.s. olmaz işte. masanın hakimiyetini başkaları alır, güldürür, raks eder. siz de ciddi, karizmatik, cool, arada sohbetlere katılan bi konuma kayarsınız. buradan yürüyeyim bari dersiniz. masadakileri güldüren siz olsaydınız, havaya girecektiniz, oysa sizin yerinizi alanlara şimdi sulu, yavşak tipler gibi bakıyorsunuz di mi? çünkü kaybettiniz. ama belli etmemek gerekir bunu.

    ve artık yeni tanıştığınız insanların gözünde siz "o"sunuzdur. o akşam ne gösterdiyseniz o.

    sedat için survivor, huzursuz bi masa, ama ne yazık ki oradan kalkamıyor. çırpınıyor, debeleniyor, karakterinin üzerinde oynayabildiği kadar oynuyor, ama olmuyor, bi türlü rahatlayamıyor.

    sedat'ın ruh halini daha iyi tarif edebilmek için örnekler üzerinden gidelim. oyun kazandığında ne yapıyor sedat? genelde deli gibi bağırmıyor di mi? coşmuyor. cool, karizmatik bi şekilde yürüyor.. bu duyguyu belki tam olarak ifade edemedim ama, yazarken de anlıyorum beceremediğimi, bu harekette şey var aslında; "beni görün. ben buyum. kazandım, yendim, ama deli gibi sevinmiyorum. benim için önemsiz."

    şöyle anlatayım, yabancı bi takımla ilk kez halı sahada maç yapıyorsunuz. gol attınız. hiç sevinmeden artist artist yürüyerek kendi sahanıza gelirsiniz. bu "bi şeydir" işte. ibrahimovic'in golden sonra öyle bakması gibi...

    sedat, adem'le kavga etti di mi? ilhan'la da.. sabriye, şahika, vs...

    peki sonra noldu?

    sabriye'ye gitti, işte çocuklarımdan vurma v.s dedi.

    adem'le diyalog kurmaya çalıştı.

    ilhan ve grubuyla kafa kafaya geldi..bağırdı, çağırdı, dayılandı.

    peki sonra?

    şu sahne ağır dramdır aslında ve bize sedat'ın survivor'daki halinin özetidir; (videosunu bulduğumda koyacağım)

    hentbol oyununu kaybettiklerinde serhat üzerine gittiğinde naptı sedat? ağlamaklı bi halde.. "bi oyunu da benim için kaybedelim. özür dilerim. ya olsun napıyım hata bendeydi. tamam abi kabul ediyorum her şeyi" v.s dedi. o böyle dedikçe serhat daha da bağırdı, çağırdı. sedat karşılık vermedi, minik bi çocuk gibi denize gitti. sonra da o oyunda bi daha oynamayıp tek başına acınacak bi halde oturdu. hiç konuşmadı.

    peki aynı programda sonra noldu? sedat, tekli röportajlarda başta ilhan olmak üzere o ekibe komple meydan okudu. sert konuştu. birden "erkek", "alfa" oldu. konseyde de "ilhan"ı yazdı.

    peki bunların sebebi ne?

    sedat, önce parlayan, dayılanan, sonra sabriye'den ilhan'a kadar herkese korkudan geri vites yapan biri mi? korkak mı? bi duruşu yok mu?

    işte o ağır dramın yattığı yer burası.

    sedat, korkak filan değil. kaypak olduğunu da sanmıyorum. sedat'ın tek ve çok büyük sorunu, survivor karakterini bulamaması. ne olduğunu kendisi de bilmiyor. bi öyle bi böyle davranmasının sebebi de bu. iyi kötü bi damar bulsa, alışacak, oradan gidecek, ama hiçbiri içine sinmiyor, sürekli başa dönüyor.

    serhat'a alttan alıyor, sonra ulan niye alttan aldım ben, posta koyayım diyorum. posta koymaya çalışıyor, bu sefer altını dolduramıyor.

    furkan'ı, sema'yı, serhat'ı, vs. iyi kötü herkesin bi kimliği var kafamızda. ama sedat'a dair koca bi boşluk var. işte o da tam olarak bu boşlukta kayboluyor.

    "abi" olayına bu kadar takmasının nedeni de bu. hep aynı yere çıkıyor. "saygı". "önemsenme." "kendini kabul ettirme".

    işte furkan'la da benzeştikleri nokta bu.

    birisi doğuştan, yaptığı müzikten, yaşadığı hayattan, v.s'den çemberin içine hiç girememiş. öbürünün de bütün ergenliği çemberin içinde geçmiş, ama halukların pınarların babaların abilerin ablaların annelerin sayesinde olmuş bu...

    ve şimdi ikisi de burayı tırmalıyor.

    sedat için survivor'daki mutluluk tarifi çok basit.

    bi kere serhat'a, ilhan'a dediği gibi furkan'ın ona bütün ruhuyla "abi" demesi, ilhan'ın bi anısını anlatması, serhat'ın uyanır uyanmaz "günaydın" demesi. tüm çabası sadece bunlar için. kendini değerli hissetmek. önemsenmek. sadece"beni de aranıza alın" değil, "bana değer vererek aranıza alın" yakarışı.

    -bi tane fotoğraf vardı. ilhan, serhat, sema, furkan oturuyordu yüksek bi yerde. sedat da yerden onlara bakıyordu. bi daha görürsem ekleyeceğim. sedat'ın survivor'daki ruh hali o fotoğrafta saklı işte.-