fear factor1
profili

  • stephen curry

    nba’nin değişen oyun anlayışıyla beraber son zamanlarda nişancı -sharpshooter- diye nitelendirilen oyuncuların yarattığı dominasyon, 2000’li yılların başlarındaki dört ve beş numaraların yarattığı ezici dominantlığı geçmiş durumda. sharpshooter deyince akla ilk gelen isim olan stephen curry, lige ilk geldiği 2009 yılından beri unutulmuş, sürekli yeniden yapılanmaya giden bir takımın, batı konferasında zirve için mücadele eden bir takıma evrime sürecinde baş rol oynamıştır oynamaktadır.

    14 mart 1988’de ohio’da dünyaya gelen ve tam adı wardell stephan olan curry, şutörlüğü öğrenebileceği en ideal ortamda büyüdü. babası dell curry, daha önce nba’de shooting guard pozisyonunda oynamış ve oğlu gibi şutörlüğüyle ön plana çıkmış bir sporcuydu. beş farklı takımda olmak üzere nba’de on altı sezon boyunca ter döken baba curry’nin en verimli ve populer yılları 1988 ile 1998 ki charlotte hornets forması giydiği döneme denk gelmektedir.

    anne curry –sonya- ise yine oğlu gibi verimli, çalışkan bir profesyonel voleybol oyuncusu. anne ve baba curry’nin tanışması ikisinin de o zaman öğrencisi olduğu virginia tech’deki yıllarına denk gelmekte. muhafazakar ve aile içi bağlara önem veren bir ailede doğan steph’in annesi displin konusunda dominant bir anneydi.(mesela bir keresinde bulaşıkları yıkamayı unuttuğu için annesi tarafından okul maçına çıkması yasaklanıyor. )

    anne ve babanın sporcu olmasına rağmen currygillerde aile, dini inanç ve akademik gelecek, başta spor olmak üzere herşeyden üstün tutuluyordu. anne curry diğer sporcu anneler babalar gibi çocuklarına spor konusunda baskı yapmadıklarını söylüyor ki genelde anne ve baba sporcuysa eğer –özelikle varoş bir yerden çıkmışlarsa- çocuklarını da sporcu olmalı kaygısıyla yetiştiriyor.
    o zaman gittiği charlotte hristiyan okulunda zaman kaybetmeden yeteneklerini bir bir göstermeye başlamış olan stephen profesyonel oyuncu kalibresinde olduğunu kısa sürede ispat etmiş ve burada kardeşi seth ile beraber iki yıl aynı takımda forma giymiştir. burada başarılı yıllar geçiren stephen ‘kolej için çok sıska ve kısa’(6 feet, 180 pounds) denilerek önemli okullar tarafınca burs verilmesi planlanan oyuncuların dışına itiliyordu ama yüzde 48 şut isabetiyle de aslında ne kadar haketiğini gösteriyordu ancak sonuç olarak işe yaramıyordu. lakin ki ileride onu reddeden okullardan yetişen oyuncuların eline bir bir verecekti.

    ilk başlarda çok kolay bloklanabilen bir şut mekaniğine sahip olan stephen’nın şut düzeneği babası tarafından değiştirilecek ve bu konuyu curry, “üç hafta boyunca potaya bir şut bile sokamadım.” diye dile getirecekti. her şeye rağmen stephen, orta seviyede bir kolej olan davidson tarafından kabul edildi her ne kadar babasının ve annesinin eski okulu olan virginia tech favorisi olsa da. stephen, davidson’nun formasını üç yıl boyunca giydi ve bir çok efsane performansa imza attı.

    daha freshman yılında bile baş koç tarafından “stephen parlayana kadar bekleyin. onda özel birşeyler var.” diye dikkat çekecek olan stephen, koçun tespitini haklı çıkarırcasına maç başına 21.5 sayı %40 üçlük yüzdesi ve %46 saha içi isabet oranları yakalamıştı. yine bu yılda bir maçta yakaladığı 32 sayı 9 ribaund ve 4 asistle ileride adından çokça anılacağının haberlerini veriyordu. bir freshman tarafından en çok atılan sayı olan 502’yi 366’sı üçlükten olmak üzere 730 sayıyla geçen stephen’nin bu başarısı onu ‘güney konferasında yılın çaylağı’ seçtiriyordu. o yıl usa u-19 takımıyla katıldığı fiba 19 yaşaltı dünya şampiyonasında mvp seçilerek yine adından söz ettiriyordu.

    sophomore year
    sophomore sezonunda stephen curry için artan baskıdan başka pek değişen birşey yoktu. takımı davidson, stephen curry sayesinde north carolina, north carolina state ve duke gibi isimlerin tekerine çomak sokar hale gelmişti. bu takımlarla yaptıkları üç maçı kaybetmiş olsalar da curry bu takımlara karşı 24.3 sayı ortalaması yakaladı. stephen curry'nin bu sezonda oynadığı en unutulmaz maçı şüphesiz ilk yarısını 21 sayı geride kapattıkları ancak 41 sayı attığı ve kazandıkları unc-greensboro karşılaşmasıydı.her geçen gün zirveye daha çok yaklaşan stephen curry, güney bölgesi(southern division) karşılaşmalarını maç başına 25.9 points, 4.6 rebounds 2.9 asist istatistikleriyle bitiriyordu.

    güney konferansını 20-0 normal sezonu da 26-6 bitiren davidson, neredeyse 40 yıl sonra ilk ncaa zaferini stephen curry,nin takımın ikinci yarıda attığı 40 sayının 30'u kendisine ait olmak üzere toplamda 40 sayı bulduğu gonzaga'ya karşı almışlardı. bir sonraki karşılaşma davidson ve favori georgetown arasında olacaktı. bu maçta da hayvanlığını gizleyemeyen curry önderliğinde, 17 sayı geride oldukları maçı 4 sayı farkla kazandılar. curry, bu maçta 25'i ikinci yarı olmak üzere totalde 30 sayı buldu. bir sonraki sınavını ilk beşinde sert bir savunmacı barındıran wisconsin'e karşı veren wildcats, curry'nin attığı 33 sayı sayesinde son sekize (elite eight) giriyorlardı. bu başarıyı en son 1969 yılında görmüşlerdi ama curry sayesinde bir daha görüyorlardı. bölgesel finallerde her rakibine kök söktüren curry ve saz ekibi bu irtifada uçmaya alışık değillerdi ki 30 mart 2008'de iki sayı farkla kansas jayhawks'a elenmekten kurtulamadılar.

    kansas yenilgisiyle son bulan sezonda curry, 162 üçlük isabeti ve totalde 931 sayı bulmuştu. bir başka deyişle curry daha o zamandan rekor kırmayı kendi adına çocuk oyuncağı haline getiriyordu. bu istatistiklerle kendi bölgesinin en çok dikkat çeken oyuncusu anlamına gelen "the most outstanding player of the midwest region in the ncaa division " ödülünü de alıyordu. sophomore yılının sonunda curry efsane olmaya daha da yaklaştı.

    junior year
    2008 yılına kadar sayısız başarıya ve rekora imza atan curry'nin önünde tek hedef kalmıştı: nba. nasıl oldu bilinmez ama davidson kariyerini bir yıl daha uzatma kararı almıştı. bu senesinde oklahoma'ya karşı kaybettikleri maçta kariyerinin en yüksek skorunu -44 sayı- bulmuştu. kariyerinin bir başka "en"ine de winthrop'a karşı yaptığı 13 asisti ekledi. junior sezonunda muazzam başarılara imza atan curry, sadece 83 maçta 2000 sayı barajını geçti. ayrıca davidson tarihinin en çok sayı atan oyuncusu haline de geldi. stephen curry'nin önderliğinde davidson, sadece iki yenilgi aldığı konferans maçlarında on sekiz galibiyet aldı. davidson'nun gösterdiği bu perfonmans ne yazık ki hüsranla bitiyordu. diğer okulların ve koçların lobi faliyetleri karşısında pek tutunamayan curry ve çetesi, ncaa'nın güney konferansında turnuvaya erken veda etmek zorunda kaldı. çeyrek finallerde attığı 43 sayı ile bu turnuvada en çok attığı üçüncü yüksek sayıya ulaştı. yarı finallerde de havlu atmışlardı.

    sezonun sonunda curry, ncaa turnuvasının en skorer oyuncusu olmuştu. kolejde oynadığı son maçını 26 sayıyla noktalayan ve sezonu 28.6 sayı 9 rebounds 5 assists ile bitiren curry'e ufaktan nba yolu görünmeye başlayacaktı. sezon bittiğinde de tüm ncaa'nin en iyi beşine de girmeyi ihmal etmemişti.

    davidson'da oynadığı 104 maçta 25.3 sayı. 4.5 rebounds 5.7 assists istatistiklerini yakalayan curry, toplamda attığı 2635 sayıya büyük bir kısmını attığı 414 üçlükle ulaşarak davidson'da ayrı bir rekor kırıyordu.

    stephen'nin nba kariyeri
    curry, onca başarının ardından nba sahnesinde yer alma kararını 2009 yılında almıştı. ilk ondan draft edilebilme şansını, davidson’da yaptıkları kadar 2008 yazında birleşik devletler u-19 takımıyla yaptıkları da arttırıyordu. davidson’da yaptıklarından kasıt da davidson’un en skorer oyuncusu olması, okulun üçlük ve serbest atış çizgisinden en iyi atan oyuncusu olması, otuzlu kırklı attığı maçlar ve tek bir ncaa sezonunda en çok üçlük atan oyuncusu olması idi. yani söylenmesi bile gereksiz ama curry kendi methiyelerini kendisi düzmüştü.

    2009 nba draftı
    2009 yılı blake griffin, james harden, ricky rubio ve tabi ki de stephen curry’nin ön planda olduğu bir dafttı. los angeles clipplers’in birinci sıradan blake griffin’ı seçeceği yüz kilometreden bile farkedilen bir gerçeklikti. geriye kalan takımları neredeyse hepsinin birincil ihtiyacı belliydi: point guard. minessota, diğer takımlara göre daha avantajlıydı çünkü ilk beşten iki oyuncu seçme hakkını elinde tutuyordu. grizzlies, bir başka darko milicic vakası olacak olan hasheem thabeet’i seçecekti. durant- westbrook ikilisine kısa daha ekleyip trio yaratmayı amaçlayan oklahoma da gözüne harden-rubio-curry üçlüsünden birini kestirmişti. kings de herkesi şaşırtarak tyreke evans’ı seçmişti. herkesin şaşırmasının nedeni de mike bibby çağını tekrar yakalamak isteyen bir takımın point guard seçmemesiydi.

    ardışık iki draftta curry ve rubio’yu seçerek potansiyeli yüksek bir ikili yakalama şansına sahip olan minnesota ise ilk hakkını rubio’dan yana kullandı ama yıllar sonra pişman olacağı bir tercih yapmıştı: curry’nin yerine syracuse’nin guardı jonny flynn’ı seçmek. bunda tamamen minnesota’yı suçlamak doğru değil çünkü curry’nin de minnesota’da oynamaya pek niyeti yoktu. bu talihsiz seçim minnesota’nın sadece bir kere başına gelmiş birşey değildi. eğer 2010 yılında seçtikleri wesley johnson’un yerine demarcus cousins’i ve 2009 ylıında curry’i seçselerdi curry-rubio-cousins-love dörtlüsünü izleme şansına sahip olacaktık.

    ışte tam bu noktada mike diantoni heyecanla ellerini ovuşturuyordu. çünkü draft öncesi maçlarda izlediği ve perfonmansından etkilendiği oyuncu boşta kalmıştı. o zamanlar knicks, shooting guard pozisyonunda oynayan quentin richardson’u memphis’e takasla göndermişti. senaryo da şöyleydi: knicks curry’i seçecek ve onun önderliğinde daha doğrusu onun etrafına doğru parçaları yerleştirerek başarılı bir takım olmak. tabi o zamanlar kaderin üstünde bir kader olduğunu bilmeyen diantoni’nin bu hain planlarını golden state bozacaktı. (bkz: ne yapsalar boş göklerden gelen bir karar vardır)
    gönlünün efendisine yer ayarlamak amacıyla jamal crawford’u draft gecesi atlanta hawks’a acie law- speedy claxton karşılığında takaslamışlardı. işte şimdi gönüllerin efendisi takıma teşrif edebilirdi. bir başka ilginç anektod da o zaman phoenix suns’ta çalışan steve kerr’den geliyordu “draft gecesi amare- curry takasını gerçekliştirecektik ama gsw yönetimi amare’nin sağlık durumunu ileri sürerek bu drafttan vazgeçti.” bu olayın üzerine golden state warriors’un sahibi larry riley’in sabahlara kadar şükür namazı kıldığı da woj’un “kerr’in ordusu” adlı kitabına konu olmuştur.

    iş bu entry beğenilirse devamı çekilecektir.