bu çocuğun suratında inanılmaz bir masumiyet görüyorum sanki içinde kötülüğe dair hiçbir düşünce yokmuş gibi. the green mile filmindeki john coffey'i hatırlatıyor bana ne yalan söyleyeyim. gösterdiği performanstan bağımsız olarak umarım hep mutlu olur, güzel bir hayat yaşar.
hayal mimari2 profili
-
vincent aboubakar
-
tolga zengin
tolga zengin düzgün karakterli bir insan değildir, hele düzgün karakterli bir sporcu hiç değildir. bunu neden yapıyorum bilmiyorum ama uzun zamandır siyaset arenasında olmayan birinden hiç bu kadar nefret etmemiştim. bilal’e anlatır gibi anlatmak istiyorum, uzun sürebilir.
tolga’nın düzgün karakterli biri değil; düzgün karakterli bir insanı oynayan bozuk karakterli biri olduğunu düşünüyorum. şimdiye kadar belki onlarca çirkin hareketi gözüme çarpmıştır ama bir çırpıda aklıma gelenleri buraya yazıp içimi boşaltmak niyetindeyim artık. en çok içime dert olan kısımdan başlayacağım müsaadenizle.
*** tolga zengin, annesi vefat ettikten 1-2 gün sonra maça çıkmıştı. inanılmaz şaşırmıştım. bir insan niye böyle bir şey yapardı, gerçekten anlayamamıştım. bu durumu, bir gün gelip de kendisini protesto etmeye kalkarsak bize karşı kullanabileceğinden korkmuştum. nitekim öyle de oldu. buradan tolga’ya birkaç soru sormak istiyorum.
1- annen hanımefendiyi muhtemelen çok seviyordun. fakat bildiğim bir şey var; benim annemi sevdiğim kadar sevmiyormuşsun be tolga. kusura bakma da eğer o maça çıkıyorsan ya annenin kaybına yeterli saygıyı göstermiyorsun demektir ya da annenin kaybına yeterli saygıyı gösteriyorsundur fakat bu durumda da bu kaybın yaşattığı üzüntünün senin konsantrasyonunu etkileyeceğini bildiğin halde beşiktaş’ın kalesine geçerek maçı riske atıyorsun demektir. nerede burada adamlık?
2- çok mu zaruriydi be tolga? beşiktaş sensiz bir maç dahi yapamaz mıydı? “bana birkaç gün müsaade edin” dediğin zaman beşiktaş sensizlikten batacak mı sanıyordun? beşiktaş’ın ikinci kalecisine bir maçlık kaleyi emanet etmek bu kadar zor muydu be tolga? evet, zormuş senin için anlaşılan. bugün bile o kaleyi kimseye emanet etmek niyetinde değilsin.
3- hadi o imkânsız iki şey aynı anda oldu ve hem annenin kaybına üzüldün hem de tam konsantrasyonla maça çıktın. ilk protesto edilmende bunu gündeme getirmeye hiç mi utanmadın be? çünkü ben sen bunları söylerken çok utanmıştım televizyon başında.
*** utanmadan “belim ağrıyor” deyip gs maçına çıkmadın. kimseyi inandıramazsın gerçekten belinin ağrıdığına. korktun, taraftardan yiyeceğin iki ıslığa sabır göstermek istemedin.
*** tam olarak hangi maçtı hatırlamıyorum ama üstte bahsi geçen gs maçından 1 ya da 2 maç sonra… hava biraz soğuktu, takımla beraber istiklal marşı’na çıkan çocukların birkaçının üzerinde futbolcuların hırkalarını gördüm. senin elinden tuttuğun çocukta yoktu. istiklal marşı bittikten sonra ne oldu biliyor musun tolga? kameralar tam da seni çekerken içeriye doğru koşması gereken çocuğu tuttun ve üzerindeki hırkayı çocuğa verdin. sen hırkanı çıkarıp çocuğa giydirene kadar zaten o çocuk içeri gidecekti. fakat hayır! kameralar seni çekerken vermeliydin o hırkayı, ayıp be ayıp.
*** omzunun 10 santimetre yanına gelen toplara inanılmaz pantervari hareketlerle zıplayıp, tokatlıyorsun o topları. diğer kalecilerin kolaylıkla tutup kontrol ettiği topları sırf “bakın ben iyi kaleciyim” demek için kornere atıyorsun. fakat normalde başka kalecilerin kurtarabileceği, senin kurtaramayacağını düşündüğün toplara adım bile atmıyorsun. her hareketin şov, planlı… her sözün yapmacık be tolga…
*** güzel bir top çıkartsan hemen bacağına kramp giriyor ya da beline sancı… hemen sağlık ekiplerini çağırıyorsun ki sana müdahale etsinler… belli ki zorlanıyorsun, belli ki bir başka tehlikeli harekette sakatlanacaksın ya da zorlanma yüzünden gol yiyeceksin. bu sırada arkandan boyko bekliyor, kalenin arkasında. “iyi misin, çıkacak mısın?” diyor el hareketleriyle. sen ise elinle “yok yok, git.” diyorsun. gözümün önüne geldikçe utanıyorum be. sana yazıklar olsun.
*** aldığın geri pasların %90’ını kötü kullanıyorsun. “kullan lan, canın sağ olsun!” derdim normalde beşiktaş’ın kalecisine. fakat sen, sana atılan her geri pastan sonra topu atan stopere dönüp el açıp “n’apıyosun!?!?!” der gibi bakışlarla sinir harbi geçiriyorsun. kendinde olan suçu, başkasına atmaya çalışıyorsun. o yüzden canın sağ olmasın tolga, git.
burada senin kötü performansından hiç bahsetmedim farkındaysan. çünkü sana karşı nefretle dolmamın sebebi: club brugge maçında çıkmayıp bizi çeyrek finalden, sporting lisbon maçında çıkmayıp bizi gruptan çıkmaktan etmen değil! akhisar maçında hayallerimizi yıkmak üzere verdiğin, serdar’ı ağlattığın salakça pas hatası da değil. elinin altından kaçırdığın toplar, taca attığın degajlar falan da değil.
sana karşı nefretle dolmamın tek sebebi, sensin ulan sensin.
not: insanlar club brugge maçında tv ekranının kadrajına girmeni beklerken ben stattaydım. çıkıp rahatça alabileceğin topa, ellerin yanda bönbön bakarken bilmem kaç bin kişi sana çık! diye bağırdı. fakat çıkmadın ulan çıkmadın. çıkma ulan, bundan sonra hiç çıkma dur o kodumun kalesinde. bin yılda bir şuraya entry giriyorum, bana yazdırdığın şeye bak lan. lanet olsun be.
edit: imla ve üslup.