sonbahaarr1
profili

  • bir kadına en çok yakışan şey

    kendisi gibi olması.

    sevdikleriyle, sevmedikleriyle, inandığı ve inanmadıklarıyla, göstermeyi tercih ettiği ya da etmediğiyle; arzuları, hazları, sınırları ve yaşam tarzıyla hiç kimsenin yargısının muhattabı olmadan sadece kendi gibi olması.

    freud'dan sonra ünlü psikanalist jacques lacan'ın meşhur bir sözü vardır:
    “la femme n'existe pas” der lacan.
    yani “kadın yoktur”.

    feminizm'in uzun süre eleştiri yağmuruna tuttuğu, tıpkı psikanaliz ekolünün kendisine olduğu gibi, bu söz de kadınlar ve feminist örgütler tarafından yanlış anlaşılmıştır.

    lacan şunu demek ister;
    “toplumda kadın yoktur”, çünkü erkek kadına bakar ama onu gerçekten göremez. erkek egemen toplum kadını başlı başına bir varlık, kendinden ayrı bir birey olarak değil, kendi arzusu kadar görür.

    “la femme n'existe pas” eril bir bakış açısıdır.
    erillik kadını objeleştirir, parçalara böler, sadece kendi görmek istediği kadarını görmek ister. istemediğini “ahlakla/iffetle kapatır” istediğini ise bir “eğlence aracı olarak açar”.

    kadın anne olur, bakire olur, fettan olur, evlenmelik ya da eğlenmelik olur, varoş olur, kaliteli olur, sevecen ya da şirret olur. olur da olur. erkek egemen kültür ne arzularsa kadın o olur.

    metin erksan'ın sevmek zamanı filmi lacan'ın bu sözünü çok iyi anlatır.

    filmin teması bir surete aşık olmakla ilgilidir.
    boyamaya girdiği bir evin duvarında asılı kadın resmine aşık olan boyacı halil'in ve resmin sahibi meral'in öyküsü..

    halil, meral'in resmine aşıktır.
    yani onun imgesinedir bu aşk, gerçek benliğine değildir.

    halil filmde açıkça ifade eder: “benimle resminin arasına girme, istemiyorum.” çünkü meral, halil'in kendisine aşık olduğunu görünce bu aşka karşılık vermiştir.

    erkek, kadının gerçekliğine aşık olma cesareti gösterseydi şayet kadının jouissance'ı (yani hazzı) ile karşılaşacaktı ve bu bir erkek için çok korkutucudur çünkü kadının hazzı ile karşılaşmak demek ona söz hakkı tanımak demektir.

    erkek egemen toplumda ise kadının söz hakkı yoktur. eril bakış açısı buna izin vermek istemez ve kadını “resim”leştirip imgesine anlamlar yükleyerek kendi arzusunun nesnesini kendi yaratır.

    filminde şöyle bir söz daha var:
    “resmin bana hep gülümsüyor ya senin gerçegin bana gülümsemezse?”

    resimdeki gülümseyen kadın bir imgedir.
    erkeğin arzusunun nesnesi, hayali, fantezisidir.
    karşısındaki kanlı canlı duran kadının ise kendi fikri ve arzusu vardır. yani hazzı, kendi varoluş hakkı ve kendini yaratma biçimiyle var olan kadın erkek tarafından erişilemez görülür, nesneleştirilemez.

    bir resim gibi mülkiyet hakkı iddia edilemez
    olduğundan bu erkek egemen dünyaya dayanılmaz gelir ve herkese batar.

    tıpkı ekşi sözlüğün erkek egemen dünyasında da varlığını koruduğu gibi bir arzu nesnesi olan kadınlar burada tanımlanıyor, yeriliyor, eleştiriliyor, fantezilerin objesi oluyor ve kadına en çok ne yakışıp ne yakışmayacağına dair yargılar gırla devam ediyor.

    bir kadın olarak, kadına en çok yakışan şeyi kadın kendisi bilir.