zamanların birinde bir adam; eşi, kayınvalidesi ve kayınpederi ile bunaltıcı bir yaz sıcağında evlerinin verandasında ve 4 kişi olmanın haklı gururuyla okey çevirirken birden "ya acaba hep birlikte gidip abilene'de (teksas'ın bir ilçesi) lahmacun yiyip ayran mı içsek?" diye bıdılıyor. karısı diyor ki valla ne güzel olur, şöyle bol soğanlısından yeriz hem de. kayınvalide diyor ki "ay valla otur otur sıkıldım zaten hadi gideğ". yola çıkıyorlar, yol bitmek bilmiyor, sıcaktan iyice bayılacak gibi oluyorlar. neyse hadi lahmacun keyfisi yaparız diye gittikleri mekanda lahmacunun kıyması yok, nar ekşisi eskimiş, soğanlar desen küf küf. ne anladım ben bu gezintiden?
eve vardıklarında karısı diyor ki "evde otursak daha iyiydi amk". kayınvalide "valla keşke gitmeseydik, o neydi öyle?" adam da yazık, mahçup "ben hepiniz seversiniz sandım, yoksa aslında kendim de istemiyordum gitmeyi". eşi "ben de sen önerince gitmek istiyorsun diye kırmak istemedim aslında". aynı şekilde kayınalide "siz ikiniz o kadar istekli görününce, ben de bozmak istemedim".
hepinizin başından benzer bir hikaye geçmiştir. abilene paradoksu diye bilinen bu durum, grup üyelerinin birbirini kırmamak adına ya da "herhalde o da benim gibi düşünüyordur" yanılgısıyla hareket etme, dolayısıyla eleştirel bir bakış açısı sunmaktan çekinmeye ve bazı zamanlarda da yanlış kararlar vermeye sebep olabilir. ancak sonuçları, her zaman bayat bir lahmacun yemek kadar sikimsonik de olmayabilir.
1961'de abd, küba'yı devirmek için kübalı mültecilerin beynini yıkayıp ülkenin üzerine salmaya karar verdiğinde, abd'deki yetkili isimlerin bazıları bunun yeri ve zamanı olmadığını düşünmelerine rağmen, 'milli' duygularla hareket eden ve kan isteyen abd'ye karşı sessiz kalmayı tercih ettiler. sonuç olarak fidel ve che, bu beyinsizlerin anasını belledi. harekat başarısız oldu (bkz: domuzlar körfezi harekatı)*. sessiz kalanlar eğer bunu masaya yatırıp enine boyuna inceleseydi, gruba aykırı fikirlerini "olm bizi terörist ilan etmesinler" diye endişelenerek saklamasalardı belki de bu harekat hiç olmayacaktı. diğerlerinin gür sesi altında yanılgıda olanın kendileri olabileceğini düşündüler. sanki herkes, kesinlikle doğru olan karar için tam bir fikir birliği halindeydi ama bu elbette bir yanılgıdan ibaretti. esasında ne olup bittiğini herkesin anlaması yıllar aldı.
bay of pigs invasion, groupthink için mükemmel bir örnektir. sosyal psikologlar, kendimize en yakın gördüğümüz gruplara dahil olduğumuzda, tutarlı olabilmek adına bu grubun diğer üyelerine uyum sağladığımızı ve aykırı davranmaktan çekindiğimizi söyler. grubun aleyhine sonuçlar doğuracak olsa dahi "dışlanma korkusu" ağır basar ve bir zamanlar bize benzedikleri için birlikte olduğumuz insanların fikirleri, her durumda bizim kendi fikrimiz de olur. beğenilme ve kabul görme arzusu böylece bir normatif etki yaratır.
yazı sıkıcılaşmaya mı başladı? bu başlıkta tüm bu saçmalıkların ne işi mi var? o zaman spoiler: kemal kılıçdaroğlu'nun aday olmasını istemeyenler, o olursa kazanılamayacağını düşündüklerini için bunu diyor ve ısrarcı davranıyorlar. en az senin benim kadar ülke öteki orospu çocuklarına kalacak diye öfkeliler. aday olduğunda seçimi kazanamayacaksa neden buna engel olmayalım?
ve fakat,
ya aday olursa kazanamaz fikri bir yanılgıdan ibaretse?
soru sorma sırası sizde: "kör müsün aptal mısın? tüm sosyal mecralarda insanlar aday olursa kılıçdaroğlu'na vermeyiz diyorlar. ekşide bile kaç başlık var. o kadar insan oy vermezse kazanamaz işte".
bilime dönelim. üniversite öğrencilerinin örneklem olduğu bir deneyde, bazı meseleler hakkında ne düşündüklerini veya hissettiklerini yazmaları ve her konu başlığı için diğer arkadaşlarının kendileriyle yüzde kaç oranında aynı düşündüklerini veya hissettiklerini tahmin etmeleri istenmiş. formlara göre katılımcılar büyük oranda diğerlerinin de kendileriyle benzer düşündüğünü söylese de formlardaki fikirler hiç de o kadar benzer değilmiş.*
kemal kılıçdaroğlu'nun aday olmasını istemeyenlerin birden fazla nedeni var ama en popüleri: aday olursa oy vermezler, kaybeder. bu fikrin o kadar yaygın olduğu düşünülüyor ki gerçekten de bu kadar ezici bir çoğunluk aynı düşünüyorsa hiç şansımız yok. yukarıdaki deneyi boşuna yazmadım, çoğunluğun sizinle aynı düşündüğüne ve bu yüzden oy vermeyeceğine dair inancınız, büyük bir yanılgı. hadi bu kadar kesin konuşmayayım da "yanılgı olabilir" diyeyim. şunu tekrarlamak zorundayım: bu insanlar "biz kılıçdar'a vermeyiz" demiyorlar, diğerleri vermeyecek bu yüzden kaybedecek, o yüzden aday olmamalı diyorlar.
"tamam bir ekrem bir mansur değil ama ben yine oyumu veririm, yine de aksini düşünenler daha fazla".
"diğerleri vermeyecek", buna yanlış fikir birliği etkisi* denir, diğerlerinin sizinle o kadar da benzer düşünmediğini yukarıdaki deneyden ve hedelediğim kelimeleri kendiniz de aratarak anlayabilirsiniz. kk dışında birini şimdilik dahil etmeyecektim ama şu da not olsun: mansur yavaş'ın en güçlü aday olduğuna ve en çok oyu kendisinin alacağına dair inancınız ya kocaman bir yalansa?
soru sırasını tekrar size veriyorum:
"lan tivitır 'oy vermem' diyenlerle kaynıyor, görüyoruz da konuşuyoruz, neyin yanılgısı mal?"
ağzınızı bozduğunuz için cevap vermeyecektim soruya ama bu mevzu benim için gerçek anlamıyla hayat memat meselesi. bu yüzden, öfkemden nefes alamaz halde olmama rağmen duygularımdan arınıp olabildiğince dışardan bakmaya çalışıyorum. sorunun cevabı şimdiye kadar yazdıklarımda zaten var ama bu "oy vermem" dalgasının neden bu kadar büyüdüğünü açıklamak gerek. back to science.
asch, solomon asch. ve hepiniz bildiğini sandığım ama yine de anlatacağım asch uyum deneyi, diğer adıyla çizgi deneyi. asch'in iki kağıdı var, bu kağıtların birinde biri kısa, biri uzun, biri de orta boyda üç çizgi; öteki kağıtta da bunlardan biri ile eşit boyda bir başka çizgi var. deneklerden yalnız biri gerçek iken diğerleri işbirlikçidir. gerçek denek, şu soruya işbirlikçilerden sonra cevap verecek şekilde masaya oturtulur: bu çizgilerden hangisi aynı boyda? aynı boydaki çizgiler açıkça belirgin olmasına rağmen işbirlikçiler ısrarla yanlış olan çizgiyi seçerler ve gerçek deneğin aklı karışır. katılımcıların %35 kadarı, evet gerizekalı olmamalarına rağmen, yanlış cevap verir.
100 takipçili beni ve daha binlerce karşıt fikirli insanı engelleyecek kadar ifade özgürlüğü yanlısı jahrein, siyaseti sosyal medyada öğrenen erlik, cinsel organını suratımıza doğru sallayan cemre demirel gibi apartman yöneticisi dahi olmaması gereken fenomenler başımıza siyasetçi kesileli beri, onların fikirlerini hangi çizgiyi seçeceğini şaşıran denek gibi doğru kabul etmeye başladık. sırası gelmişken şunu da ekleyeyim: ne bu insanlar, ne tapındığınız siyasetçiler, ülkeyi sizin sevdiğiniz kadar sevmiyor. başları belaya girerse ilk uçakla gidecek olanlar bunlar, bazısı zaten ülkede değil. biz kalacağız, birbirine bir türlü laf anlatamayan milyonlar olarak hep beraber erdoğan'ın zulmüyle yaşayacağız.
jahrein. sokaktaki her 10 insanın 9'unu karşıt fikirli diye engelleyen jahrein. etrafında sadece kendi taraftarlarını bırakacak kadar block işine mesai harcayan jahrein. adam, onun gibi olmayan herkesi engellemiş. açıp bakıp "bu yanlış, doğrusu şöyle" bile diyemiyoruz ki. okuldan çıkıp kız arkadaşıyla buluşan gece yatmadan telefona bir iki saat bakan, o baktığı anda da yalnızca jahrein'i okuyan adam diyor ki kendi kendine "lan herkes de desteklemiş, bir bildiği var demek ki". evet bir bildiği var: onu onaylamayan herkesi engelleyip yazdıklarını eleştirecek kimse bırakmamak.
aday olursa oy vermezler dalgası bunlarla, operasyoncu aktrollerin desteğiyle büyüdü. biri kıvılcımı yaktı, birileri destekledi ve aklımızda soru işaretleri bıraktı. bu isimlerden biri, üyesi olduğum partinin milletvekili ahmet şık'tır. ahmet şık, kk'nin alevi olmasından dolayı bazı kesimlerin oy vermeyeceğini söylediğinde haklıydı. tekrar yazıyorum "bazı kesimlerin". beni gerçek hayatta tanıyanlar şık'a duyduğum saygıyı da bilirler. bu, kılıçdaroğlu'nun kazanma ihtimalini sarsacak kadar büyük bir grup değildi ama o kadar fazla üzerinde duruldu ki hem ahmet şık'a "alevi düşmanı" dendi hem kılıçdaroğlu'nun kazanamayacağına duyulan inanç arttı. böyle de yaman bir çelişki.
başta sadece alevi diye oy vermeyecek bir grup vardı. sonra o grup oy vermeyecek, kk kazanacak aday değil diye yeni oy vermemciler türedi ve çoğaldı, millet bunca insanın oy vermem dediğini görünce "demek ki kazanamayacak lan" deyip, ben de oy vermem demeye başladı. kk kazanamaz fikri, tam bir kendi kendini gerçekleştiren kehanete dönüştü.
kardeşlerinizle, anne babanızla ciddi sorunlarınız var diyelim. tam da evde saç baş kavga ederken birden eve bir katil giriyor, elinde silah var. şu an artık ailedeki sorunları düşünemeyecek kadar büyük bir sorun var. katil her an birinizin kafasına sıkabilir. ailenizle aranız nasıl olursa olsun o an gerçek düşmanınız, yok etmeniz gereken ilk kişi katildir. bu hikayedeki katil, bir benzetme filan da değil recep tayyip erdoğan'ın ta kendisidir. gel gör ki o sırada mutfağa su içmeye giden ve elinde sürahi olan babanız da katilin tam arkasında duruyor. babanıza aranızdaki ilişkiden ötürü kızgınsınız, o sırada sürahiyi katilin kafasına geçirebilecekken yapmadığı için katile öfkenizden bile daha çok öfke duyuyorsunuz. esas düşmanınızı unutuyorsunuz. babanız onu yok edebilecekken etmiyor ve düşünüyorsunuz: keşke babam olmasaydı. bağırıyorsunuz babanıza, sen zaten hiç bizi düşünmedin diye azarlıyorsunuz ve katil fark etmediği babanızı görüyor. artık sağ çıkma ihtimaliniz yok. babanızsa o sırada eli tetikte olan katil her an birinizi öldürebilir diye hamle yapamıyor, çok korkuyor.
sizi samimiyetle anlıyorum, katil zaten katilliğini yapıyor ama babanız neden bir şey yapmıyor? biraz daha sabretseydiniz babanız katili "belki de" etkisiz hâle getirebilecekti. ama ona bağırdınız, eli kanlı katili unuttunuz. öyle ki kılıçdaroğlu'na duyduğunuz öfke erdoğan'a duyduğunuz öfkenin önüne geçti. eğer aday o olacaksa oyumu erdoğan'a veririm diyecek kadar çıldırdınız. bunları yaza yaza, konuşa konuşa, gündemi ara sıra takip etmeye anca zaman bulan insanların da fikirlerini değiştirdiniz. ölümü gösterip bizi sıtmaya razı edemezsiniz dediniz. oysa sıtmanın tedavisi var, ölümün yok. sizin asıl düşmanınız katildi, asıl düşmanınız ölümdü. aranızda katil dolaşırken bile ailedeki kavgayı sürdürdünüz. mother of leia bunu, dünyayı yok edebilecek büyüklükte göktaşı yaklaşırken sizin küresel ısınmayı öncelik etmenize benzetiyor. bence durumumuz buna, benim benzetmemden daha fazla uyuyor. yapmanız gereken tek şey ortak adaya, ne olursa olsun ama ne olursa olsun destek vermekti. kürt'ü mansur'u istemedi, iyip kılıçdaroğlu'nu istemedi, chp hepten üçe bölündü: ekocular, mansurcular, dedeciler. her biriniz, kendi istediğiniz aday olmazsa oy vermeyeceğim dediniz. küfürsüz bitirmeyi planlıyordum ve fakat olmuyor..
be a*ına koyduğumun malları, ikiziniz olsa onunla da ters düşersiniz ama sizin adayınızı 85 milyon beğenecek öyle mi? siz mansur'u istediniz diye mansur'un aşağıladığı kürtler de ona oy vermek zorunda, değil mi? ekrem çok sempatik diye alayımız ekremci olmalıyız değil mi? hem de her an kesinleşebilecek bir davası varken?
twitter hesabım bağlı, aç bak. daha aday belli olmadan (mansur olma ihtimali için) kendi adayımızı çıkaracağız diyen hdp'ye tavrım neyse, kılıçdaroğlu'nu istemeyen ve masadan kalkan meral'e tavrım o. kendi partimin genel başkanı, erkan baş, bugun adaylığını koysa ki harika ötesi bir cb olur, parti üyeliğimden aynı dakika ayrılırım. hiçbir adayı ne övmeye ne gömmeye niyetli değilim. o altılı masa, tarihin en saçma adayını çıkarsa "bunlar iyi bok yedi yine" der, adayı desteklerim. olum sizce benim tip'li olarak sosyal demokratlara, ülkücülere ayılıp bayılarak oy verme ihtimalim var mı? mecburum, seçme şansım yok. 50 bin insanı bir gecede öldüren katiller ellerini kollarını sallayarak dolaşırken, sıcacık saraylarından depremzedelere çadır "satarken", hükümet istifa dedi diye tribün yasağı yiyen kulüpler varken, ağzını açanın hapiste gözünü açtığı yüce yargımız varken koduğumun yerinde seçme şansım yoooook. aylardır size aday beğendirmeye çalışan insanlara yazık be.
x, erdoğandan bile daha kötü bir aday. x s*ksin sizi. tamam mı? basit bir hesabı yapamayan o beyninizi s*ksinler. size seçme hakkı veren demokrasi denen naneyi de.
entari çok uzadığı için kılıçdaroğlu'nun adaylığını istemeyenlerin diğer nedenleri için şimdilik bakınızlar vereceğim. sonra yine kavga kıyamet burdayım.
a) mansur ve ekrem varken neden kendi adaylığında diretiyor? tamamına katılarak (bkz: #148609264),
b) kk'da o vasıf olsa şimdiye kadar erdoğan'ı çoktan yenmişti. sözlükteki en iyi yazılardan biri (bkz: #123732713),
c) kk, şimdiye kadar girdiği tüm seçimleri kaybetti: (bkz: #149992153)
d) "kılıçdaroğlu'nun adaylığına en çok akapeliler seviniyor, demek ki kaybedecek".
hangi akapeliler? sokak röportajında "çok açız, ne olacak halimiz" diyenlere "oyunu kime vereceksin?" dendiğinde "erduvaaan" diyen süper zekalı olanlar mı? woaaaw bu kadar zeki insanların kesin bir bildiği vardır.
ya bi' s*ktirin gidin lan.
arina arin1 profili
-
kemal kılıçdaroğlu