"6 mart 1930 günü akşamı ikameti için hazırlanan eve geldik. biraz sonra sofrada buluşmak üzere yanındakilerden ayrıldı. beni yanına alarak odasına girdi ve kapıyı kapattı. bir koltuğa yığılır gibi oturdu. çok yorgun ve sinirli görünüyordu. bir sigara yaktı: "bunalıyorum çocuk."
"bunalıyorum çocuk, büyük bir ıstırap içinde bunalıyorum. görüyorsun ya, her gittiğimiz yerde mütemadiyen dert, şikayet dinliyoruz. her taraf derin bir yokluk, maddi, manevi perişanlık içinde. ferahlatıcı pek az şeye rastlıyoruz.
bunda bizim günahımız yoktur. uzun yıllar, asırlarca dünyanın gidişinden habersiz, bir takım şuursuz yöneticilerin elinde kalan bu cennet memleket, düşe düşe şu acınacak hale düşmüş. memurlarımız henüz istenilen seviyede ve kalitede değil; çoğu görgüsüz, kifayetsiz ve şaşkın.
değerli halkımız ise, kendisine mukaddes akideler şeklinde telkin edilen bir sürü batıl görüş ve inanışların tesiri altında uyumuş kalmış. bu arada beni en çok üzen şey nedir bilir misin? halkımızın zihninde kökleştirilmiş olan her şeyi başta bulunanlardan beklemek alışkanlığı.
işte bu zihniyetle; herkes büyük bir tevekkül ve rehavet içinde, bütün iyilikleri bir şahıstan, yani şimdi benden bekliyor, fakat nihayet ben de bir insanım be birader. kutsal bir kudretim yok ki."
biraz durdu. gözleri dolmuştu. elleri hafifçe titriyordu. "kalk bana kahve getirmelerini söyle de gel" dedi. anlamıştım. heyecanını yenmek için yalnız kalmak, vakit kazanmak istiyordu. kendisini ilk defa böyle halde görüyordum.
dışarıda bir kaç dakika oyalandım. odaya döndüğümde epey sakinleşmişti. susuyordu. getirilen kahveyi yavaş yavaş içti. sonra her zamanki sesiyle konuştu:
"her ne hal ise. yeise değil, hatta ufak bir tereddüte dahi düşmeye mahal yoktur. halimizi bilmekle cesaretimizi kaybetmemeli.
ümit ve şevk içerisinde yolumuza devam etmeliyiz. er geç fakat muhakkak gayemize varacağız. hadi, artık seni bırakayım. ben de hazırlanıp sofraya ineceğim."
salondan nasıl çıktığımı bilmiyorum. çelik iradeli adamın, velev beş, on dakikalık olsun böyle bir sinir buhranı geçirmesi beni çok sarsmıştı. günlerce bunun tesiri altında kalmıştım."
hasan rıza soyak - atatürk'ten hatıralar
daginikligimlameshurum2 profili
-
mustafa kemal atatürk
-
türkiye'nin kundaklanması
manavgat'ta evi yanan kanser hastası cemile nine diyor ki:
"tedavim için ineğimi 15 bin liraya satmıştım. evimle birlikte para da yandı. 2 keçimi kurtulsunlar diye iplerini kesip salmıştım. umarım onlar iyidir."
kendime zaten gelemiyordum ama kanserle mücadele eden bir babanın evladı olarak artık çok uzun bir zaman kendime gelemeyeceğim. bu nine gibi kim bilir kaç masum insanımız var. keşke çok zengin olup hepsine yardım edebilseydim. şu yattığım yatak değil iğneli fıçı sanki.
parmağı olan ve bu katliama sessiz kalan hatta sevinen herkesin o alevler içinde kalmasını tüm kalbimle diliyorum.
edit: bu entrynin seri eksilenmesi umrumda değil ben sadece sizin çürümüş kalplerinize acıyorum. sizin de içinizdeki ormanlar kül olmuş işte bu dehşet verici.