cov19 aşı karşıtlığının veya kararsızlığının en önemli sebebi tarihte örneği görülmemiş bir hızlı kitlesel aşılama olması, ilk kez yine kitlelere uygulanan yeni bir teknolojinin ilk aşı örneği olmasıdır. bu eğitimli ve seküler insanlarda da önemli bir şüphe ve kararsızlık unsurudur.
diğer sebeplerden biri hükümetlerin ve sağlık örgütlerinin pandemiyi iyi yönetememesi, tutarsız, değişken uygulamalar ve açıklamalarıdır. bizim ülkemiz için veriler konusunda da bir şüphenin oluşması ve ayrıntılı zengin veriler paylaşmamalarıdır.
bir diğer önemli sebep aşı firmalarıyla yapılan anlaşmalarda muğlaklık, hukuki güvence konusunda belirsizliklerdir. yan etkiler meselesinin küçümsenmesi ve raporlamalar konusunda bir hassasiyet olmaması diğer bir nedendir. bilim insanlarının objektif bir tutum yerine bazı konulara (örneğin doğal bağışıklık, bağışıklık hafızası vs.) hiç değinmeyi seçmeyip aşı tereddütüne küçümseyici yaklaşımlarıyla aşı firması temsilcisi gibi davranıyormuş algısı yaratmaları. oysa onların görevi risklerden de bahsederek kişileri ağır basan faydalar konusunda bilgilendirerek ikna etmektir.
bir diğer konu aşının gerekliliğinin bireylerin tıbbi geçmişleri ve yaş faktörü gibi unsurlar sanki önemsizmişçesine herkes için standart bir şekilde ele alınıyor olması.
aşı kararsızlarını protest bir şekilde aşılanmaya isteksiz kılan diğer bir unsur da aşı şüpheciliğini bir iki faktöre indirgemek ve ısrarla meselenin çiplenme korkusu gibi komplo teorilerine dayandığının düşünülmesi, itbarsızlaştırılma ve yaftalama.
edit: bu denli büyük ve ciddi bir pandeminin yönetilmesi hususunda sosyal bilimcilere de büyük ihtiyaç vardır. kararların alınması ve uygulanması konusunda insan faktörünü tüm yönleriyle değerlendirmek gerekiyor.
fionamimi3 profili
-
aşı karşıtlığının başlıca nedenleri
-
z kuşağının barajı bile geçememesi
lise öğrencileri arasında maalesef hala akıcı okuyamayan ve özellikle bölme işlemi olmak üzere dört işlemde sıkıntı çeken öğrenciler var. belki inanamayacaksınız ama dünyanın içinde yaşadığımızı düşünen bunun gerekçesini de dünyanın fotoğraflarında binaların gözükmemesi olarak belirten 11. sınıf öğrencisine dahi rastlamışlığım var. eğitim sistemimizin ölçme değerlendirmesi öğrenci lehine, olabildiğince sınıf geçmeye dönüktür. bir öğrenci 7 zayıfı olsa dahi eğer tüm derslerinin ortalaması 50 ise hiçbir şekilde sınıfta kalmıyor. şayet 50'nin altındaysa da en fazla 3 zayıfı olması koşuluyla sorumlu olarak sınıf geçiyor. ilköğretimde zaten sınıfta kalma diye bir şey yok sadece ortaokulda bazı öğrencilerin sınıfı tekrar etmesi gerekiyorsa buna şube öğretmenler kurulu karar veriyor. sınıf tekrarının olmadığı, öğrencilerin kolaylıkla bir üst sınıfa geçebildiği bir eğitim sisteminde zaten kalite haliyle düşer ve her sınıf geçmede katlanan kazanım eksiklikleri, öğrencinin liseyi bomboş bir şekilde tamamlamasına neden olur. bunun y ile z ile pek ilgisi olduğunu sanmıyorum.
-
öğrencisiyle sosyal medyada arkadaş olan öğretmen
ben öğrencilerinin sosyal medya takiplerini kabul etmeyenlerdenim. soran olursa da mezun olmamış bir öğrencinin takibini istisnasız şekilde kabul etmediğimi söylüyorum ve konu kapanıyor. bu yüzden ısrar eden ve alınganlık gösteren bir öğrenciye rastlamadım. eğer çocuklarla samimi ve çok fazla informal bir muhabbet içine girerseniz alınganlık gösterecek bir duygusal bağ kurup ısrar edebilecek bir cüret bulabilir tabii. açıkçası öğrenci ile sadece onun öğretmeni olmak bakımından eğer bir sorun sezersem nasıl hissettiği ve bir problemi olup olmadığını sormak dışında ders ve okul dışı bir sohbet etmiyorum. sohbet etmem ve arkadaşça yaklaşmam veya okul dışı bir iletişim kurmam gerektiğini de hiç düşünmüyorum. hekimlere de canımızı emanet ediyoruz, bazen bize ömrümüzü bağışlıyorlar, çok kıymetli ülküsü olan bir meslek ama nasıl ki doktorunuzun sizinle duygusal bir bağ ve yakınlık kurması gerekmiyorsa öğretmenin de öğrencisiyle böyle bir münasebet kurması gerekmiyor bana kalırsa. bu işini iyi yapmasına ve öğrencisini gözlemleyip anlamasına da engel bir durum değil. çocuğa değer katabileceğimiz sohbetleri ders esnasındaki etkinliklerle de öğretimin bir parçası olarak düzenleyebiliriz.
edit: aşağıdaki entrylere cevaben, milli eğitim bakanını her gün okulda görme imkanımız olmadığı için onun teknoloji vasıtasıyla ulaşılabilir olması maküldür. ben zaten öğrenci için ulaşılabilirim hemen her gün okulda rastladığı öğretmenine bir de sosyal medya üzerinden veya telefonla ulaşması lüzum mu? bence hiç değil. doktor ve hasta arasındaki ilişki ile bağdaştırmamın sebebi de öğretmenlerin öğrencilerini mesleğe yüklenen anlamlardan dolayı muhakkak sevmesi gerektiğine dair beklentidir. benim nefret edip, kişisel problem haline getirdiğim bir öğrenci davranışı olamaz.örneğin; 35 yaşında bir insanın 15 yaşındaki bir çocukla ne derdi olabilir? bir sorun varsa bunu çözüme ulaştırmak yetişkin ve daha yetkin olan taraf olarak öğretmenin profesyonellik gereği sorumluluğudur. bunun için öğrencilerimizi sevmemiz gerekmez. her öğrencimi kesinlikle seviyor değilim, çoğuna karşı nötrüm. hoşlanmadığım gençler de oluyor hal ve hareketlerinden ama adil olmaya çalışıyorum. adalet de bir duygu değildir, mantıksal bir muhasebe ile duygulardan bağımsız objektif bir yargılama gerektirir. hatta öğrencilere karşı duygusallığı aksine objektif olmanın dolayısıyla da adil olmanın önünde bir engel gördüğümü de belirtmek isterim.