schrodingerin shaggysi3
profili

  • 19 haziran 2023 titan denizaltısının kaybolması

    sözlüğün yarısının denizaltı üreticisi diğer yarısının da emekli denizaltı komutanı olduğunu öğrendiğimiz enteresan olay.

  • covid-19

    toplumdaki herkesin maske takması aşılama benzeri bir bağışıklık oluşmasını sağlıyor olabilir.

    1800 yılına kadar aşı diye bir şey yoktu. çiçek hastalığı (smallpox) kapan 3 kişiden 1'i ölüyordu. ancak kökeni orta asya'ya kadar uzanan bir yöntem vardı. bu yöntemde insanlar, çiçek hastası olan birinin derisindeki yaralardan biraz sıvı alıp kendi derilerine sürüyorlardı. bu yöntemle kendilerine virüs bulaştıran insanlar ya hasta olmuyorlardı ya da hastalığı çok hafif atlatıyorlardı.

    yaralardaki virüs hasta kişinin bağışıklık sistemi tarafından zayıflatılmış olduğu için bir insanı hasta edecek kadar güçlü değildi, ancak aynı zamanda bağışıklık sisteminde bir tepki oluşturacak kadar da güçlüydü. bu yöntem osmanlı'da da kullanılıyordu, yazının sonuna ekleyeceğim makaleden okuyabilirsiniz.

    bu ilkel aşılama yöntemi işe yarıyordu ancak yeteri kadar başarılı değildi. derideki yaraları vücuduna bulaştıran kişilerden bazıları hastalığa yakalanabiliyordu. 1700'lü yılların sonuna gelindiğinde edward jenner adlı bir doktor bir şey keşfetti. smallpox yani çiçek virüsünün ineklerde çiçek hastalığına neden olan cowpox adında bir kardeş virüsü vardı.

    jenner, inek sağan köylü kızlarının çiçek hastalığına yakalanmadıklarını farketti. hasta ineklere temas eden kızlar insandaki çiçek hastalığına karşı da bağışıklık kazanıyorlardı. bu yöntem çok daha güvenliydi çünkü ineklerdeki çiçek hastalığı insanları hasta etmiyordu. bunun üzerine jenner ineklerdeki yaralardan bir parça alıp kendi oğlunun derisine sürdü. oğlu hafif bir hastalık geçirip atlattı ve çiçek hastalığına karşı bağışıklık kazandı.

    böylece aşılama bulunmuş oldu. bu yüzden aşı anlamına gelen vaccine kelimesi latince inek anlamına gelir.

    yani aşılamanın olması için vücuda hastalık yapamayacak ancak bağışıklık sistemi tepkisi oluşturabilecek kadar zayıf bir hastalık etkeninin alınması gerekiyor.

    peki bunun covid 19 ile ilgisi ne?

    new england journal of medicine'de yayınlanan bir makaleye göre toplumda herkesin maske takması ilkel aşılama benzeri bir duruma neden oluyor olabilir. yaygın şekilde maske takılan topluluklarda vakaların asemptomatik olma olasılığının çok yüksek (%95'e kadar) olduğu görülmüş. yani basitçe insanlar hastalanmadan virüs kapıp atlatıyorlar ve bağışıklık oluşturuyorlar.

    çünkü herkes maske taktığı zaman insanların aldığı virüs miktarı o kadar az oluyor ki onları hasta etmeye yetmiyor. ancak öte yandan bağışıklık sistemlerinin virüsü tanıyıp bağışıklık oluşturacağı kadar da virüs almış oluyorlar. yani maske takmak ilkel bir aşılama yöntemi olabilir. ancak bu bağışıklık tepkisinin ne kadar güçlü olduğu ve ne kadar sürdüğü tam olarak bilinmiyor.

    ayrıca maske takan kişilerde viral yük, maske takmayanlara göre daha az olduğu için hastalığın hafif seyretme ihtimali daha fazla oluyor.

    bahsi geçen makale.

    bu da ilkel aşılama yönteminin 1650'li yıllardan beri osmanlı'da ve diğer doğu toplumlarında kullanıldığını anlatan makale.

  • atiye (dizi)

    göbeklitepe'yi tekrar gündeme getiren netflix dizisi. peki göbeklitepe’yi insanlık tarihini yeniden yazdıracak kadar ilginç kılan ve mısır piramitleri kadar önemli hale getiren şey neydi?

    *bu entry'yi video olarak buradan izleyebilirsiniz.

    yunan mitolojik tanrılarından, hitit ve sümerlerden hatta meşhur mısır tanrılarından bile önce şuan anadolu dediğimiz yerde yaşayan insanlar, dini inançlar geliştirmişlerdi. bu dinin merkezi şanlıurfa’nın doğusundaki göbeklitepe denilen yerdi. kadim anadolu toprakları sadece günümüzde değil binlerce yıl öncesinde de bir çok topluluğa ve kültüre ev sahipliği yapmıştı.

    1995 yılında alman arkeolog klaus schmidt, şanlıurfa yakınlarında antik bir tapınak keşfetti. yapılan testler sonucunda yapının yaklaşık 12 bin yıl önce inşa edildiği anlaşıldı. göbeklitepe açık ara insanlık tarihinin en eski inşa edilmiş yapısıydı. bu keşif, modern zamanın en önemli arkeolojik keşfiydi. ayrıca bu keşfin tarih ve arkeoloji bilimine ters düşen noktaları vardı ve bilim insanları buraya bakıp kafalarını kaşıyarak düşünmek zorunda kalmışlardı.

    göbeklitepe’nin neden bu kadar önemli olduğuna geçmeden önce onun ilginç keşfedilme hikayesinden de bahsetmek gerekiyor. 1986 yılında göbeklitepe arazisinin sahibi mahmut yıldız’ın amcası şafak yıldız tarlasını sürerken büyük bir taşa denk geldi, taşın tarihi bir değere sahip olabileceğini düşünen şafak yıldız taşı alıp şanlıurfa müzesine götürdü. ancak tarih öğretmeni olan o dönemin müze müdürü taşın sıradan bir kireç taşı olduğunu ve bir değerinin olmadığını söyledi.

    bunun üzerine taş müzenin deposuna kaldırıldı ve yıllarca kimse tarafından önemsenmedi. yıl 1992’ye geldiğinde şimdi atatürk barajı’nın suları altında kalmış olan antik şehir nevali çori’de kazı yapan alman arkeolog klaus schmidt, taşı müzede görüp değerli olabileceğini düşündü ve taşın yaşını öğrenebilmek için testler yaptı. taşın yaklaşık 12 bin yıl öncesine ait olduğunu anlayan klaus schmidt hemen gerekli izinleri alarak tarihin en önemli arkeolojik keşiflerinden birine imza atacak olan göbeklitepe kazılarını başlattı. tarlanın sahibi mahmut yıldız da o günden beri kazılara yardımcı oluyor ve kazıyı görmeye gelen tarih meraklılarına rehberlik ediyor.

    göbeklitepe’nin gün ışığına çıkmasını sağlayan ve 20 yıl boyunca kazıyı yürüten arkeolog klaus schmidt ise 2014 yılında kalp kirizi sonucu hayatını kaybetti.

    peki nedir bu göbeklitepe?

    göbeklitepe’yi yanyana inşa edilmiş ve 20 futbol sahası büyüklüğünde bir alana yayılan tapınaklar ve toplanma alanı olarak düşünülebiliriz. yapıyı oluşturan odacıklar daire şeklinde inşa edilen ve taşla örülmüş duvarların arasına yerleştirilmiş yükseklikleri 3 ila 6 metre arasında değişen tek parça taşlardan oluşuyor. bu taşların birçoğuna insan ve hayvan figürleri işlenmiş. ayrıca odaları oluşturan taşların ağırlıkları 60 tona kadar çıkıyor ve bu taşlar üzerlerinde bir de çatı taşıyordu.

    bu kadar ağır taşları hareket ettirmek ve onları doğru açıyla konumlandırmak için basit mühendislik ve mimarlık bilgileri gerekliydi. yani binlerce yıl önce göbeklitepe’yi inşa eden kişiler tarihteki ilk mimarlar, heykeltraşlar ve mühendislerdi ayrıca yaşadıkları çağın çok ötesinde teknik bilgiye sahiplerdi.

    geçtiğimiz 25 yıl içinde göbeklitepe’yi oluşturan yaklaşık 20 bölümden sadece 4 tanesi çıkarıldı ve tamamının çıkarılabilmesi için uzun bir süre daha kazı yapılması gerekiyor.
    peki göbeklitepe’yi bu kadar önemli kılan şey ne?

    göbeklitepe’yi bu kadar önemli bir keşif haline getiren şeylerden biri de yapımının çok eskiye dayanması. tapınağın yapılış tarihi 12 bin yıl öncesine yani m.ö 10 bin yılına kadar uzanıyor. taş devri’nin ve buzul çağı’nın bitişine çok yakın bir tarihte inşa edilmiş. göbeklitepe bilinen en eski insan yapıtı olan ingiltere’deki ünlü stonehenge’den bile 7000 yıl, insanlık tarihinin en önemli yapıtlarından mısır piramitlerinden ise 7500 yıl daha eski. hatta mısır piramitleri’nin tarihsel olarak günümüze olan uzaklığı, göbeklitepe’ye olan uzaklığından daha az. ayrıca yazıyı bulan ve tarihteki ilk uygarlık olan sümerler’den bile 6000 yıl daha eskiye dayanıyor.

    göbeklitepe’nin bu kadar eskiden yapılmış olması onu diğer tüm antik yapılardan daha önemli hale getiriyor. örneğin piramitler yapıldığı zaman insanoğlu bronz çağındaydı ve metalden araç gereçler yapabiliyordu, bu metal araçlar sayesinde bir şey inşa etmek eski zamanlara göre çok daha kolaydı. ayrıca mısırlılar tarım yapıyordu ve yerleşik hayata geçmişlerdi, yani aç kalma ya da barınma gibi dertleri yoktu, bu sayede hayatta kalmaktan başka şeylere daha fazla kafa yorabiliyorlardı.

    bugüne kadar bildiğimiz şekilde tarih ve arkeoloji bilimlerine göre insanoğlu yerleşik hayata geçmeden önce göçebe şekilde avlanarak yaşıyordu, ardından tarımın keşfedilmesiyle birlikte insanlar su kenarlarındaki verimli topraklarda tarım yaparak ürettikleri besinleri yemeye başladılar ve yerleşik hayata geçmiş oldular. yerleşik hayata geçtikten sonra da kendilerine tapınaklar inşa ettiler ve dini törenler düzenlemeye başladılar.

    ancak göbeklitepe’yi inşa eden insanlar tarım yapmıyordu, onlar tarımdan bile önce tapınak inşa etmişlerdi ve yerleşik hayata geçmişlerdi, her zaman kabul edilen tarım - yerleşik hayat - din sırasının aslında yanlış olduğu anlaşıldı. işte göbeklitepe’yle birlikte ortaya çıkan bu gerçek şimdiye kadar tarih ve arkeoloji bilimleriyle ilgili bildiklerimizi derinden sarsmaya yetti. üstelik şimdilik göbeklitepe’nin sadece %20’sinin toprak altından çıkarıldığını düşünürsek, tamamı çıkarıldığında çok daha sarsıcı bilgilerle karşılaşmak bizi bekliyor olabilir.