öncelikle böyle bir başlığa -özellikle de doğrudan bir yazarı hedef alarak- entry girdiğim için özür diliyorum. ancak hazır acil nöbetinde uyku tutmamışken, uzun zamandır beni fazlasıyla irrite eden "kadın-erkek ikiliği üzerine sarf edilegelen bomboş yinelemeler"e dair birkaç söz söyleyesim geldi. belki de silerim, bilmiyorum.
yola çıkacağım entry şurada (#89396852) yer almakta. ne demiş yazarımız? "bu hayatta bir kadın için çabalamayan erkek ben yaşıyorum demesin". hadi canım? saksı-toprak analojisiyle de anlatımı güya güçlendirerek erkeği "içi doldurulması gereken kap", kadını da "bir şeylerin içini dolduran nüve, adeta bir töz" olarak konumlandırıvermiş. bu esasen yabancı olduğumuz bir bakış değil, sürpriz de değil. fakat bir erkeğin bunu özümseyerek savunması, kendini ne denli hiçleştirdiği konusunda ürkütücü ipuçları sunuyor.
kısa tutmaya çalışacağım. toplumda erkeğin ve kadının ayrı ayrı sahip olduğu iddia edilen veya sosyal üstyapı gereği gerçekten sahip olduğu özelliklerin belirleyenlerine değinmeyeceğim, yalnızca özet halleriyle nedenlere ve sonuçlara odaklanacağım.
kadınların erkekler tarafından talep görmesi kanıksanan bir olgu; gözden kaçırılan nokta şu ki, kitleyi oluşturan karşı cinsler arası "kalite" seviyesinde değişimler oldukça, talebin yönü de değişim göstermekte. söz gelimi, kadınların talep görmelerindeki en büyük etken bünyelerinde barındırdıkları biyolojik özelliklerken, bunu talep eden erkeklerin genel düzeyleri, bu biyolojik özelliklerden ötesini algılayamayacakları bir aşamada tıkanıyor. kendini özgün varoluşları ile ortaya koyan erkekler ise kadınların ilgi odağı haline gelebilirken bunların duruş sahibi olanları, fazlasıyla seçici davranabiliyor. yani genelgeçer bir talep yöneliminden bahsetmek mümkün değil, düzeyler arası talep geçişkenlikleri mevcut. erkek cinsiyetin kadına kıyasla daha çeşitli bir spektruma sahip olduğu düşünülünce, bu geçişkenlikler iyice geniş bir yelpazeye yayılıyor.
işte bunun farkında olan ve kendine biçtiği değerde kısıntıya gitmeyen erkek, hayatını, basit birliktelik hesaplarına dayalı "oyunlar" etrafında kurgulamıyor. kadın meselesi onun için tali ve hatta "zaman kaybı" bir işe dönüşebiliyor; neredeyse "olsa da olmasa da bir" mantığıyla hareket ederek ilişki yumaklarından uzak duruyor. işte bu tarz erkeklerin kadınlar için çabalamaması, kadınlar için çabalayan kitlenin çok daha fazla göze batmasına neden oluyor ki erkeklere dair klişelerin bu ölçüde yaygın olması, sayıları hayli fazla olan "duruş sahibi" erkeklerin kabuğuna çekilmiş veya "çoktan kapılmış" olmaları sebebiyle meydanın bu "düzeysiz" erkeklere kalmış olmasından kaynaklanıyor.
diğer yandan "oturaklı" erkek şunları biliyor:
kadın, uğrunda ödünler verilecek bir "ulaşılmaz arzu nesnesi" değildir. kadın, büyük anlamlar atfedilecek bir "yaşam membası" değildir. kadın, abartılacak herhangi bir vasfa sahip yaşam formu olmaktan fersah fersah uzaktır. o yalnızca, neredeyse tüm diğer dişi memelilerde de görüldüğü üzere, yeni bir canlı oluşumuna elverişli koşullar sağlayan anatomik organizasyona sahip "insan dişisi"dir. bundan ötesi kültürel romantizasyondan fazlası değildir. kadın kadındır, o kadar. ne doğaüstü güçleri vardır ne hayran olunacak meziyetleri. kadının özünü belirleyen, tıpkı erkeklerde olduğu gibi, bireysel nitelikleridir. bundan dolayıdır ki kadın, hak eşitliği temelinde buluşulması gereken bir karşı cinsten fazlası değildir.
meseleye böyle bakınca, bir kadın için çabalamayan erkek, yalnızca toplumsal normları değil, "uhrevi kadın imgesi"ni de aşmıştır. bir kadının "insanlaştırılması", ona karşı yaklaşımın sağlıklı karakter kazanması açısından da büyük önem taşır. başta atıfta bulunduğum entry'nin sahibi ise maalesef bununla taban tabana zıt bir söylem içindedir. pozitif psikolojinin kuramcısı ve kullandığı "akış" kavramı ile yaşamı anlamlı kılacak çerçevenin ortak-sahibi martin seligman, soyadını nick olarak kullanan birinin "bu hayatta bir kadın için çabalamayan erkek ben yaşıyorum demesin" gibi bir söylemde bulunduğunu görse, bu kişiye türlü "laflar hazırlardı" diye tahmin ediyorum (bkz: yaşamak bu değil).
sevgili erkekler; "yaşıyorum" diyebilmeniz için, bir kadının peşinden koşup tüm vasıfsızlığına karşın onu kendi değeri hakkında gerçek dışı kanılara sürüklemeniz gerekmiyor*. yaşıyorum diyebilmeniz için düşünmeniz, sorgulamanız, birikim edinmeniz, kendiliğinizi oluşturmanız ve ilkesel hareket etmeniz gerekiyor. maslow'un ihtiyaçlar hiyerarşisinde 1. ve 3. basamağa denk gelen hedeflerden sıyrılıp tepeye odaklanmanız, kadınlara yüklenen pozitif ve negatif anlamlardan arınarak onları oldukları gibi görmeniz gerekiyor. siz doldurulacak kaplar değilsiniz, siz kendi başınıza anlamlı birer bütünsünüz ve bunun farkında olarak tutum almalısınız. bu birçok kadının işine gelmez biliyorum, birçokları içinse nefes aldıracak bir değişim olacaktır.
özetle, bir kadın için çabalamayan erkeklerin sayısı zannedildiğinden çok daha fazladır ve bu erkekler, insanlığın gelişmiş zihinleri, yüz aklarıdır.
edit: aceleye geldi, bir yere bağlayamadım gibi oldu. idare edin...
medeniyet budalasi 21 profili
-
bir kadın için çabalamayan erkek