gençliğimizin buralarda nasıl heba olduğunu gözümüze vuran kliptir. düşünsene, bir daha hiç lisede olmayacağız, ve bu ortamları hiç göremeyeceğiz, bizim okuduğumuz şey liseyse peki bu ne?
hala daha olayı anlamayanlar var. gelişmişlik seviyesine bu şekilde ulaşılıyor. ne kadar özgürsen, ne kadar dağıtabiliyorsan, o kadar gelişme imkanı var demektir. işte steve jobs'lar, bill gates'ler buralardan çıkıyor.
kuru kuru çalışmakla hiçbir bok olmaz. bu ortamları sağlayacaksın önce. ufku kısıtlı olanlar kabul etmek istese de istemese de, amerika'yı dünyanın en büyük ülkesi yapan aha işte bu klipteki ortama olanak vermesidir.
eğer sen de bu ülkenin liselerinde bu ortamı sağlasaydın, kimse senden brunson'u alamazdı. fetö'yü de sike sike alırdın.
bu ülkenin bir şansı vardı, o da atatürk'tü. bir daha da gelmez. belki 20-30 yıl daha yaşasaydı, bizde de böyle olabilirdi.
jacob steinberg3 profili
-
amerika'da çekilen lise klibi
-
10. yüzyıl arap gezginin türklere dair gözlemleri
921 yılında ibn-i fadlan isimli arap gezginin oğuz boylarının yaşadığı orta asya topraklarına yaptığı seyahatte karşılaştığı o dönemin türk halklarının kültürel yaşamı hakkında bilgi veren ve bizzat seyahatnamesinde aktardığı ilginç gözlemlerdir. günümüzle bağdaştırılabilecek çok nokta var. özellikle kadının yeri çok ilginç.
“… bu dağdan geçtikten sonra oğuzlar diye bilinen bir türk kabilesinin bulunduğu yere ulaştık. onlar, kıl çadırlarda oturan ve konup göçen yörüklerdi. göçebelerde âdet olduğu gibi, sık sık yer değiştirdikleri için yer yer onlara ait çadırlar görülüyordu. çok güç şartlar altında yaşıyorlardı.
bunlar yolunu kaybetmiş eşekler gibidirler. bir dine inanmazlar, işlerinde akıllarına başvururlar. hiçbir şeye ibadet etmezler. aksine büyüklerine rab derler. içlerinden biri reisine bir şey danışırsa, ona ‘ey rabbim, bu hususta ne yapayım?’ der.
aralarındaki işleri meşveretle* hallederler. bununla beraber bir şeyde ittifak edip onu yapmaya karar verirlerse, içlerinden en aşağı ve en değersiz olan biri gelip ittifaklarını bozabilir. allah’a inandıkları için değil de, sırf yurtlarından geçen müslümanlara yaranmak için aralarında ‘lâ ilâha illâ allâh’ diyenleri gördüm.
içlerinden biri zulme uğrar veya sevmediği bir şey görürse başını semaya kaldırıp ‘bir tanrı!’ der. bu türkçe ‘bir allah’ demektir. zira türkçe’de ‘bir’ vâhid ve ‘tengrî’ ise allah demektir.
küçük ve büyük abdestten sonra temizlenmezler. cenabetten ve diğer hususlardan dolayı yıkanmazlar. bilhassa kışın su ile hiçbir ilişkileri yoktur. kadınları yerli ve yabancı erkeklerden kaçmazlar. aynı şekilde, kadın, vücudunun hiçbir yerini insanlardan gizlemez.
kadınları, ne kendi erkeklerinin ne de yabancıların yanında peçe kullanıyor; vücutlarını da örtmüyorlar. bir gün bir oğuz'un evinde oturuyorduk. karısı da yanımızdaydı. biz konuşurken kadın bir ara vücudunun görünmemesi gereken bir tarafını açıp kaşıdı... hepimiz gördük. hemen ellerimizle gözlerimizi kapatıp, 'allahım, sen bize günah yazma.' diye yakardık. kocası güldü, çevirmenimize şunları söyledi: 'sizin, önünüzde açılmamızın nedeni, gördüğünüz halde kendinizi tutmayı öğrenesiniz diyedir. çünkü ulaşamazsınız; böyle olması, gizli olup da elde edilebilir olmasından daha iyidir.'
zina diye bir şey bilmezler. böyle bir suç işleyen birini ortaya çıkarırlarsa onu iki parçaya bölerler. şöyle ki: bu kimseyi iki ağacın birbirine yaklaştırılmış dallarına bağlarlar. sonra, bu dalları bırakırlar. dalların eski durumuna gelmesi neticesi, o kimse iki parçaya bölünür.
bir türk’ün yurdundan, tanımadığı bir kimse geçip ona ‘ben senin misafirinim. develerinden, hayvanlarından ve parandan şu miktara ihtiyacım var’ derse, türk istediklerini ona verir. eğer tacir bu yolculuğu esnasında ölür ve kafile geri dönerse, türk, kafiledekilere, ‘benim misafirim nerede?’ diye sorar. ‘öldü’ derlerse kafilenin yüklerini indirtir. içlerinde en akıllı tanıdığı tacire vararak yüklerini onun gözü önünde çözer. bir zerre fazlasız, ölen tacire verdiği kadar, bu tacirin paralarından alır… aynı şekilde, bu tacirin develerinden ve hayvanlarından, verdiği miktarı da alır.
oğlancılık onlar arasında çok büyük suçtur.”
kaynak: ibn-i fadlan seyahatnamesi, 10. yüzyıl -
mustafa kemal'in izmir'e giriş görüntüsü
düşman askerlerinin denize atlayarak kaçmasının ardından kurtuluş savaşı'nın sonlanmasıyla birlikte 9 eylül 1922 tarihinde mustafa kemal önderliğindeki türk ordusu'nun coşkulu halkın kutlamaları eşliğinde izmir'e girişi sırasında çekilen ve zannımca pek bilinmeyen efsane görüntüdür.
buradan izlenebilir.