hayatımda ilk kez gerçekten bi halta yaradığımı hissetmek istedim. bütün hayatım böylelikle değişti.
devlette çalışan uzmanlığını iki yıl önce almış bir hekimim.
asistanlığım döneminde bir hekim abimiz, izin günlerinde ve tatillerinde ''sınır tanımayan doktorlar" örgütüne katılıp afrika'ya gönüllü sağlık hizmeti vermeye gidiyordu.
anlattığı anılardan, orada yaşadıklarından, çektiği fotoğraflardan çok etkileniyordum.
geçtiğimiz kurban bayramında beni aradı. nijer'de olduğunu ve bölgede cerrahi müdahale yapmak için yeterli cerrah olmadığını, gelip gelemeyeceğimi sordu.
fethiye'de tatil planı yapıyordum. otelin parasını ödemiştim ve kız arkadaşımla tatil günlerimizi nasıl geçireceğimiz üzerine konuşuyorduk.
tamam abi dedim, geliyorum.
kız arkadaşım bozuldu, söylendi, tartıştık. oradaki insanların temel insan hakkı olan sağlık hizmetini alamadığını, basit müdahaleler ile kurtarılacak insanların, müdahale yapılamadığı için öldüğünü falan anlattım. ama nafile. halbuki ilişkimize başlarken beni en çok cezbeden şey merhameti ve vicdanı olmuştu.
neyse, bir kaç gün sonra nijer'e gittim. gördüğüm ilk manzara içler acısı idi ama daha bişey görmemişim.
hayatımın en büyük travmalarını ve sorgulamalarını yaşayacağım hastaneye benzer binada göreve başladığım ilk gün, bir adam, sırtında bir kadın kucağında bir çocuk ile geldi.
tercüman aracılığı ile konuşmaya başladık. eşi ve 2.5 yaşındaki kızı genetik kalp hastası ve eşinde yürüme zorluğu var. tam 35 kilometre nijer'in çöl sıcağında eşini sırtında kızını kucağında hastaneye getirmiş. kadını ve küçük kızı muayene ettikten sonra adama ağrı kesici bir iğne yapıp gönderdim.
o gece aklıma şu ''adam olmak, adam gibi adam, adamlık'' sözleri geldi, erkek olmaktan başka bir yetisi olmayan insanların.
işte adam olmak bu dedim. bu adam, adam gibi adam işte. üstelik adamcağıza ''eşini götürme ölürse sana başka kadın buluruz'' demişler.
ikinci gün sabah uyanıp kahvaltıyı beklerken kamp alanında biraz dolaşayım dedim.
kurumuş bir dere yatağını andıran bir yerde insanlar birşeyler didikliyordu. ne yapıyorlar dedim. bizim kampta tükettiğimiz boş yiyecek ve içecek kutularında yiyip içebilecekleri birşey var mı diye bakıyorlar dedi gönüllü bir arkadaş.
neden yiyecek vermiyoruz peki dedim. hangi birine vereceğiz yüzbinlerce insan var burada dedi. biraz yaklaştım, boş su şişelerini konserve kutularını biri bırakıp biri alıyor eline, bir umut birşey çıkar belki diye.
afrika'da insanlar açlıktan ölüyor. şu cümleyi hepimiz duymuşuzdur. ben çok duymuştum ama hayal etmemiştim hiç.
hastane de avuç içine sığan, derisi kemiklerine yapışmış çocuklar ve temiz su olmadığı için hastalanmış ölmeleri beklenen insanlar vardı. onların arasından geçip hasta kabul ettiğim odaya gittim ikinci gün.
karnı aç, vücudu yorgun ama sevdiğim zaman gülen sarıldığım zaman başlarını göğsüme koyup öylece o sıcaklığı yaşayan çocukları ve yüzlerindeki kederi derinlemesine görebildiğim insanları tedavi etmeye başladım.
bir adama ilaç yazıp tercüman aracılığı ile sabah akşam tok karna dedim. tok karna mı sabah akşam mı dedi. demek istediğini 5 - 10 saniye sonra anladım. başımdan aşağı kaynar sular döküldü. ne diyeceğimi bilemedim bir an. arkasından, tok karna 2 - 3 günde bir mi yani dedi. mideme yumruk yemiş gibi oldum. özürdiledim. sonra özürdilediğim içinde pişman oldum. doğru ya siz 2 - 3 günde bir ancak yemek bulabiliyorsunuz der gibi.
buna benzer bir çok olay yaşadım nijer'de. hepsini anlatmayacağım. ama anlatsam insanlığınızdan utanırsınız emin olun.
neyse geri döndüm ülkeye. orada yaşadıklarımın şokunu atlatamadan ailem ve arkadaşlarımdan ''olum sen delimisin, ya başına bişey gelseydi'' tepkileri alınca bir çoğu ile görüşmeyi kestim. kız arkadaşıma iyi olmadığımı üzerime gelmemesi gerektiğini söyledim ama o bunu da anlamadı. sen git oradaki zencilere yardım et falan diyince tamam dedim buraya kadar. oda bitti artık.
içimi dökmek için yazıyorum ama neyse uzatmayayım artık. orada yaşadıklarımı aklıma ve vicdanıma kabul ettiremiyorum. orası bana herşeye ragmen gülebilen insanların mücadelesini ve insanların ne kadar vicdansız ve kötü olduklarını gösterdi. aslında daha güzel ve bilgilendirici yazacaktım ama dayanamadım döktüm içimi.
yarın istifa ediyorum. bundan sonra özelde çalışıp afrika'ya sık sık gönüllü sağlık hizmeti vermeye gideceğim. yani o insanlardan elimi çekmeyeceğim, çekemeyeceğim.
bayramdan önce ev alıyordum evlilik planları falan yapıyordum. ve hayatın en önemli işleri bunlar sanıyordum. hayat ne kadar boşmuş meğer. önemli olduğunu sandığım bir çok şey ne kadar önemsizmiş meğer.
tahta kilicli dandik sovalye1 profili
-
ekşi itiraf