2014’tü sanırım, sıfır hyundai i30 almıştım. daha doğrusu babam, ablam, ben güçlerimizi birleştirip almıştık. içinin gıcır kokusu burnuma geldi bak şimdi. hacettepe’ye metronun bile gitmediği zamanlar. hem yüksek lisans hem formasyon derken neredeyse her gün dersim var o zamanlar. armada’nın önünde otobüs beklediğim, otobüs dolu gelince binemeyip söve söve eve geri gittiğim… araba ilaç gibi gelmişti. 48.000 falandı sanırım biz aldığımızda.
bir ay kadar sonra erkek kardeşim ehliyetini aldığı ilk gün “iki sokak ötedeki dersaneye gidiyorum” diye evden çıkarak kız arkadaşını alıp hava basmak üzere yine lanetli okul hacettepe’ye gitmiş. dönüşteki kasisleri bilmediği için önünde bir volvo aniden yavaşlayınca bizim hyundai volvoya güzel bir giriş yapmış. ya da volvo hyundai’ın içinden geçmiş diyebiliriz……
sonra işte benim ilk -ve son- göz ağrım, gıcır kokusunu sevdiğim, minik beyaz güvercinim (şu an koydum bu ismi de) oracıkta pert oluvermiş.
kardeşime o günden beri aile arasında zekai diye sesleniyoruz bu olaydan ötürü. minnoş bir aile olduğumuz için tek cezası bu oldu.
şu an “zekai”nin kendine ait bir arabası var. benim ise bir daha hiç arabam olmadı. (eşimle hiç eşit olmayan bir şekilde paylaştığımız, benim hyundai’ımdan daha eski ve hiç de gıcır olmayan opel corsa’yı saymazsak.)
neyse bir gün gıcır olmayan ama çok seveceğim bir new beetle’ım olacak biliyorum, yakında…
pek yakında…
(olmadı)
uc tekerlekli pisiklet2 profili
-
alınan ilk arabanın yılı modeli ve fiyatı
-
söz ile nişan arasındaki fark
"ikisi de çok gereksiz değil mi" tarzı bir şey okumayı umarken "tıkı tıkılmıdı" sonucu ile beni hayal kırıklıklarına sevk eden farktır. bazı hemcinslerime akıl diliyorum.