hamiltona verilen ceza doğru daha önce defalarca yaptığı şeyi yaptı. içeriden girdiği ve momentumunun yetersiz olduğu durumda understeer olacak şekilde gaza basıp yanındaki araca dokunduruyor. bunu ustaca yaptığı veya hakemlerin biased olduğu durumlarda kurtarıyor, geri kalan durumlarda ise 5 saniye cezayı alıyor. amacı diğer aracın kaza yapması değil elbette ama dengesini hafif bozup viraj çıkışında biraz avantaj sağlaması yeterli. düzgün yapılırsa racing incident'a girebilir, ancak ölçüyü tutturamazsan cezayı yersin.
ıslak zeminde o virajı öyle dönmeye çalışırsan yanındaki araca çarparsın. kuru zeminde bile geçişin neredeyse hiç yapılmadığı o virajda ıslak zeminde şov yapacak çünkü hamilton abimiz. perez'in aracının sidepod'u hasar aldı ve araç pite çekilmek zorunda kaldı.
hamilton son 3 senede 5-6 kez yaptı benzer şeyi. alex albon'un kariyerini bitirmişti 2 kere bunu yaptığı için. eskilere gidersek en az 10 tane benzer olayını gösterebilirim. diğer pilotlar da aynı şeyi yaptıklarında vasat hakemlere denk gelmezlerse (veya diğer araç hasar almadıysa, ciddi bir kayıp yaşamadıysa) ceza alıyorlar.
neyse ben başka bir şey yazmaya girmiştim bu başlığa.
neden lemans yarışlarında veya başka yarışlarda yarış ertelenmiyor da formula 1'de erteleniyor bunlar korkak diyen cahillerle tartışıyordum bir ara, baktım kafaları basmıyor, bıraktım. buraya yazayım. bunun belli aerodinamik nedenleri var, olay korkaklık değil. ricciardo 10 sene önce böyle değildi, bu kadar spray olmuyordu demiş, haklı. formula 1'i yönetenler ve kural koyanlarda kafa az çalıştığı için yağmur yağınca bok gibi olaylara şahit oluyoruz. 10 sene önce böyle olmamasının 2 ana nedeni var.
1 - lastikler çok büyük. open wheel araçlarda drag'ı ve çok daha önemlisi aracın wake'ini arttıran, yağmurun çarpıp etrafa yayıldığı en büyük etkenlerden biri bu lastikler. dolayısıyla formula 1'i lemans veya gt gibi lastikleri açıkta olmayan araçlarla karşılaştırmak cahilliktir. yapılması gereken ilk şey (eğer18 inç ebat korunmak isteniyorsa) lastik yanaklarını biraz inceltmek, lastik tabanını da en azından 5cm kadar daraltmak.
böyle olursa üreticiler yol tutuşun dengeli olması açısından bu kadar uzun ve geniş araç yapamayacaklar, bir taşla iki kuş. yağmurda sprey azalacak, arabalar ufaldığı için ikili mücadeleler artaracak. araçlar neden ufalacak? çünkü araçların büyümesinin temel nedeni lastiklerin büyümesi. lastiği büyüttüğünde formula 1'de uzunluk sınırı olmadığı için, uzatabildikleri kadar uzatıyorlar araçları.
2 - lastikler büyük ancak arka kanat daha da büyük. yine formula 1 yöneticilerinin gerizekalılıklarını görüyoruz.
hem lastik hem de arka kanatta 10 yıl öncesine göre boyut farkı için şu görsele bakın. hatta 1990'lara da bakın.
bu kadar büyük kanat kullanırsan önündeki tek bir araba bile hayvan gibi sprey yapar. şu siktimin arka kanadını küçülteceksiniz ve oradan kaybettiğiniz downforce'u tölere edecek kadar difüzörü büyüteceksiniz. arka kanat aracın arkasında vakum oluşturduğu ve havayı çok yukarı attığı için yağmurda suyu da aracın 3 kat üstüne kadar fışkırıyor. difüzor ise aracın arkasında en az vakum oluşturan downforce arttırıcı sistem olduğu için en efektifi.
bilimsel makaleden bulduğum şu görüntüye bir bakın.
basıncın en çok olduğu yerler kırmızı, en az olduğu yerler mavi. mavi yerler vakum gibi ve türbülansa neden oluyorlar. dikkat etmeniz gereken şey şu. spoileri, kanadı ve difüzeri olmayan ilk araç sadece difüzeri olan son araça göre arkasında daha fazla türbülans yaratıyor. çünkü aracın arkasında oluşan/oluşacak türbülans difüzörün tam o bölgeye aracın altından hava fırlatması nedeniyle azalıyor. kanat olan araçta tabi insani bir kanat olduğu için normal bir kanat etkisi görülüyor, formula 1'de onun birkaç katı daha etkili bir kanat var.
neyse, bu iki şey yapılmadığı müddetçe formula 1'de yağmurlu yarışlar vasat geçmeye devam edecek. yağmur lastiği takılacak kadar yağmur varsa oluşacak sprey nedeniyle yarış yapılamıyor. yağmur yarışın yapılacağı, spreyin az olduğu seviyeye indiğinde ise pist intermediate lastik için uygun oluyor. yani ıslak zemin lastiğinin şu an formula 1'de bir fonksiyonu yok. saçmalığa gelin.
eldrun3 profili
-
2023 belçika gp
-
chernobyl (dizi)
sabah 2.bölümü izlerken bir entry girmiştim ve bazı mesajlar geldi. dolayısıyla hazır 4.bölümü bitirmişken radyasyon olayına değineyim. reaktöre de değinecektim ama entry çok uzun olmasın diye bölüyorum.
nükleer tepkimelerde 3 ana ışıma türü vardır. alfa, beta ve gama ışıması. (nötron ışımasını katmıyorum)
- alfa ışımasında foton/ışık yoktur, nükleer tepkime sırasında ortaya çıkan yüksek enerjili ve haliyle hızlı olan helyuma alfa ışıması denir. kütlesi büyük olduğu için bu alfa ışımalarını önlük/elbise giyerek durdurabilirsiniz. havada bile çok az ilerledikten sonra enerjilerini kaybedip dururlar. dolayısıyla zarar görmeniz için dokunmanız lazım. fakat oldukça tehlikelidir. çünkü aynı miktarda beta veya gama radyasyonuna göre 10-20 kat daha fazla etki eder vücuda. farkında olmadan dokunursunuz, solursunuz ve geçmiş olsun.
- beta ışımasında da foton yok. yüksek enerjili elektrondan oluşur. dizide bunun etkileri baya belli oluyor. elektronlar protonlara göre çok daha ufak olduğu için, havada daha uzun süre yol alırlar. ince bir kağıt durdurmak için yeterli gelmez ama birkaç milimetre aluminyum yeterli. evde kapıyı pencereyi (pencere kısmi korur, öyle çok değil) kapadığınızda yine korunursunuz. beta ışımasında kaynağa yakın bir yerdeyseniz, hafif değil de ağır elementlerden oluşan bir kalkan yaparsanız mesela aluminyum yerine demir veya kurşun kullanırsanız bu sorun çıkarır. çünkü bu sefer yüksek hızlı gelen elektronu şak diye aniden durduğunuz için bu elektron frenleme ışıması yapıp x ışınları yaymaya başlar. sizi koruması için tuttuğunuz demir lehva yüzünden sürekli röntgeniniz çekiliyor gibi x-ışınlarına maruz kalırsınız.
- gama ışıması ise herkesin radyasyon diye bildiği şey. çok yüksek enerjili fotonlara denir. fotonların elektron ve proton gibi kütlesi olmadığı için gama ışınlarını durdurmak kolay değildir. ağır elementlerden yapılmış kalın levhalar gerekir, yani kalın kurşundan yapılmış kalkanlar. çünkü ağır elementler gama ışınlarını sönümleyebilir. veya dizide yine gösterilen baryum sülfat işe yarar. bunlar haricinde kalın beton tabakası da gama ışımasını durdurur engeller. fakat hafif elementler gama ışımasına koyamaz. dna mesela karbon, hidrojen, azot, oksijen, fosfor gibi çok hafif elementlerden oluşuyor. proton sayıları sırasıyla 6-1-7-8-9 tane. gama ışını dna'yı parçalayıp geçiyor o yüzden. kurşunda 82 tane proton (bir o kadar da nötron) var. demirin ise 26 protonu var.
şöyle bir örnek vereyim. gelen gama ışınının etkisini yarıya kadar indirmek için 45mm beton, 13mm demir veya 5mm kurşun kullanmak gerekiyor. ağırlık/yoğunluk fiyat oranı yapıldığında kurşun en iyi seçenek oluyor. kurşun oldukça ağır bir element olmasına rağmen ucuz ve yumuşak bir metal.
dizinin 2.bölümünde doktor kadının kıyafetleri çıkarın demesinin nedeni alfa/beta ışıması yüzünden. kıyafetler sanki radyoaktifmiş gibi giyene zarar vermekte. o kişilerin daha hastaneye gelmeden soyulup yıkanmaları gerekiyordu. beta ışımasına maruz kalınınca hemen yıkanıp yeni kıyafetler giyilmesi ciddi derecede durdurur radyasyon alımını. 4.bölümde ise çatıya çıkıp grafitleri aşağı atacak olan adamların aşağıya bakmayın diye uyarılmasının nedeni yine beta ışıması. gözleri baya etkiler. çıplak deriyi etkiler. 1.bölümün sonlarına doğru çatıya çıkıp aşağıya reaktöre doğru bakan adamın yüzü bu nedenle yandı, buna beta yanığı denir. beta ışımasına ciddi derecede maruz kalanların ne hallere düştüğünü baya güzel göstermişler.
radyasyon dozuna gelirsek; dizinin başında 3.6 roentgen diye kendilerini kandırdıkları bir zaman var. 1000 roentgen ölçen kaliteli cihazlar dolapta kitli diyorlar dizide. gerçekte ise bu cihazdan orada 2 tane var fakat bir tanesi çöken binanın içinde kalıyor, ikincisi ise çalışmıyor. ama reaktörün parçalanmadığını gerçekten düşünüyorlar bu nedenle radyasyonun o kadar yüksek olabileceğini tahmin edemiyorlar. hatta reaktörün içinden saçılan grafit ve yakıt parçaları da cidden farkedilmiyor. dolayısıyla sabaha kadar koruyucu elbise falan giymeden reaktöre su pompalamaya çalışıyor akimovun ekibi. bu nedenle 3 hafta içinde akimov da dahil ölüyorlar.
roentgen'in insan vücudu üzerine etkisine rem değeri deniliyor. rem'in ise daha ufak birimine sievert diyebiliriz. 100 sievert = 1 rem
nasa astronotların hayatları boyunca maruz kalabilecekleri radyasyon sınırı 1 sievert. uzay istasyonuna gidip 6 ay kalıp dönen astronot 80 milisievert radyasyon alıyor. fukushima nükleer santralinin yakınında oturup tahliye edilenler ise 68 milisievert radyasyona maruz kaldılar. 6 ay uzaya giden astronottan az yani.
chernobilde radyasyona maruz kalıp 1 ay içinde ölen elemanlar 6 sievert radyasyon maruz kaldılar.
1-2 sievert civarı radyasyona maruz kalanlar kusabiliyorlar ve hafif baş ağrısı olabiliyor. zamanla yorgun hissediyorlar. ölüm oranı en fazla %5 oluyor. 2-6 sievert arasında radyasyon ise çoğunlukla 1-2 saat içinde kusturmaya başlıyor. ateş ve baş ağrısı oluyor, 6 saat içinde sinir sistemi etkileniyor. tedavi yapılmazsa ölüm oranı çok yüksek olabiliyor. tedavi yapılsa bile ölüm oranı %5-50 arası değişiyor. 30-45 günde ölünebiliyor. 6-8 sievert arasında radyasyonda kusma, baş dönmesi, ishal, sinir sistemi etkisi her şey birkaç saat içinde başlıyor. tedavi bile olsa 1 ay içinde ölüyorsunuz. daha da yüksek olursa ölüm süresi birkaç güne, saate kadar iniyor. tedavi hikaye.
ilk bölümlerde ağza metal tadı gelmesinden bahsediyorlar khomyuk bunu açıkladı, radyoaktif iyot nedeniyle oluyor bu. tiroid bezi topluyor bunu ve tiroid kanserine yol açıyor. dolayısıyla öncesinde potasyum iyodür tuzu almak, vücutta radyoaktif iodine-131 birikmesini baya engeller.
bunun haricinde ciddi miktarda sezyum 137 salınıyor havaya. bu radyoaktif serpinti olarak toprağın üstüne çöküyor. bitki ve bitki kökleri bunu güzelce bünyesine katıyor. dizide ekinlerin kepçelerle toplanması falan hep bu nedenle. besin zinciri nedeniyle yıllarca radyoaktif sezyum 137 içeren besinler yenebilir bu tarz olaylarda. toprağın en azından üstündeki birkaç cmsini tamamiyle toplayıp uzak bir yere götürüp gömmek ve kalan toprağa postasyumlu gübre atılması gerekir.
stronsiyum 90 da bitkiler tarafından absorblanabilir, bunun önüne geçmek için toprağa kireç (ve potasyumlu gübre) atmak ve kalsiyum miktarını arttırmak gerekir.
bu stronsiyum'un ve sezyum'un yarı ömrü 30 yıldır. yani etrafa bu atomlardan 10 birim yayıldıysa, 30 yıl sonra bundan 5 birimi zararsız hale gelir, kalan 5 birimi ise hala zararlıdır. onun da yarısının etkisini yitirmesi için bir 30 yıl daha geçmesi lazım. yazmadığım başka elementler de var. işte bu radyoaktif atomlardan oluşan tozlar karadenizde ormanların tarlaların üstüne nükleer serpinti ile geldi o yıllarda.
bizim ülkeye etkisininin detayını sorg şu entrysinde anlatmış. (bkz: #90366197) -
kanzuk
kendisini savunan kişi an itibariyle chainard.
haliyle, kenarda bu başlık için birkaç yıldır bekleyen entrylerimi sildim. düştüğü nokta bu. chainard savunuyor adamı, ahah.