ertesiyarin6
profili

  • can sungur

    kendisinin yaklaşık olarak neredeyse 1 senedir youtube'da evren yolcusu destekçisiyim. henüz kanalı geekyapar oyun iken batman telltale yayınlarında uyuduğu günlerden beri takip ederim. zelda yayınlarında insanların abonelikleri sayesinde "sağolun valla su faturası ödemeye başladım sizin paralarla, garip oluyormuş " der, yayıncılıktan para kazanmanın nasıl bir şey olduğunu çocukca bir sevinçle paylaşırdı. bugün kendisi ile ilgili ilk ve son entryimi gireceğim.

    bugün geldiği hali görünce insan gerçekten etkileniyor. adeta bir macbeth alegorisi izliyor gibiyim. yayıncılıktan 80 lira kazanıp faturalarını ödeyen insandan bugünkü haline gelmesi elbette kolay olmadı fakat bu değişim gerçekten de insanlara bazı olguları sorgulama konusunda ilham oluyor.

    şunu belirtmem lazım. kimsenin ne para kazandığı umrumda değil. kimsenin parasında gözüm yok. isterim ki umarım daha fazla kazanır ve daha iyi bir hayat yaşar. o defterleri hayatımda kapatalı çok oldu neyse ki... beni rahatsız eden duruma geleyim.

    geforce now yayınını yaptıktan sonra linçi yedi ve facebookta yayın açtı. "yine beni linçlediler" geyiğine klasik olarak başladı. bu geyik artık mide bulandırıyor can, bunu birileri söylüyor mu sana bilmiyorum ama her zaman haklı olamazsın ama merak etme her zaman haksız da olamazsın. yeter artık ve bırak şu linç dramasını demek istiyorum ama demiyorum zira ben senin takipçin değilim artık ve seni eleştirmeyi artık şahsen akılcı bulmuyorum. yani bu entry'i girme sebebim seni eleştirmek değil sadece şahsi yargılarımı ortaya döküp seni neden takip etmekten artık vazgeçtiğimdir.

    panda da yediği linçde yeri geldiğinde haklı ve haksız diyebiliriz. hep haksız linç yiyor olamaz. ha keza sen de. ve sen dün sungur sanırım ilk defa haklı bir linç yemiş olabilirsin.

    insanların seni linçlemesinden dolayı yaşadığın üzüntüden bahsederken tancanın "siktir et ya" demesi, yiğitcan erdoğan'ın " ben 75 tl'yi fazla bulmadım desem linçlenir miyim?" "neye kıyasla pahalı ben anlamıyorum ki" demesi vs... tancan'ın ısrarla " üç aylık alırsanız 50 liraya alabiliyorsanız, kimse ona bakmıyor ama" " kurun bir senelik değişimleri ele alınıyor" vs demesi... "insanlar fakirliklerinden nefret ettiği için nefretini sungura kusuyor " diyor ateş meclisinden arkadaş, şimdi bu arkadaşa küfretmek istemiyorum ama bu insanların halktan ne denli kopuk yaşadığının zerre farkında olmadığının kanıtıdır bu tür ifadeler. ... siyasetten ve malum partiden bu denli uzak olup tam olarak onlarla aynı argümanlara başvurması ne garip tesadüf bu arkadaşların... "net duygusal tepki."

    etrafındaki insanların hepsi seni savunduklarını sanarak dipsiz bir kuyunun içerisine çekiyor can. jahrein'den kaçtın ama jahrein oldun sanırım. hayat ne garip değil mi... neyden kaçarsan zamanla ona dönüşüyorsun. jahrein'in o kendi etrafına topladığı muridlerle binlerce kişinin izlediği yayınlarda kendini aklama propangandalarına başvurması gibi mide bulandırdın o civilazation yayında...

    insanların seni neden linçlediğini o kadar iyi biliyorsun ki ses tonundan, kendini tam olarak ifade edememenden ortaya çıkıyor. "ben geforce now çok seviyorum arkadaşlar, bana para verildiği için övmüyorum ki. satış fiyatı beni ilgilendiren bir durum değil" vs açıklamalarını aslında seyircelere değil de kendine yaptığının da farkındasın sanırım.

    benim takipten asıl çıkma sebebim şu oldu.

    -tancan'ı, yiğitcan'ı, günhan'ı bir kenara koyuyorum. zira bu insanlar sempatilerini kaybedeli zaten yaklaşık bir yıl olmuştu diyebilirim. ben açıkça bu insanların hiçbir koşul altında seni eleştirebileceklerine inanmıyorum can. eleştirdiklerine şahit de olmadım. malum kişi sendromu deniyor, sanırım buna.-

    eğer o yayındaki kişi eski cs olmuş olsaydı o nvidianın yatacak yeri kalmazdı. hepimiz bunu biliyoruz. hiç sponsorlu yayın vs diyerek safsata yapmaya gerek yok. aynı tavrı stadia göstermiş olsaydı cs'nin itin götüne sokacağını herkes bilmiyor mu?

    eğer sponsorun olmasaydı
    (epik müzik eşliğinde)
    "ey nvidia ne yapmak, nereye varmak istemektesiniz? bu insanlar bu parayı nasıl verecek, bu öğrenciler nasıl 75 lira versin. vizyonsuzlar! elinizde ne güzel geleceğin teknolojisi var, neden bakkal gibi yönetiyorsunuz koca şirketi !" vs diyerek tepki vereceğini herkes farkında.

    fakat sponsorla satın alındığın için içinden geçen tepkiyi gösteremedin can bey.

    "satın alınmak" tanımlamasını fazla proveke edici ve can sıkıcı buluyor olabilirsin ama daha masum bir açıklama bulamadım. üzgünüm.

    süt dökmüş kediye döndün can. bu gerçekten acınası bir durum.

    "75 liyayı ben de fazya buyuyuyoum."

    sen sungur bey, gfn'den ayrılan oyun şirketlerine "ben size söyleyeyim. bunlar kan emicidir, bunlardan oyun almayın. bunlar oyuncuların düşmanıdır. iyi niyetli değildir" diye bas bas bağırmadın mı yayınlarında ?

    aynı cümleleri birebir olarak kurabilir misin peki şimdi gfn türkiye için?

    kuramazsın ve kuramadın zaten.

    "75 liya biyaz fazla evet.."

    ne oldu o beğenmediği filmi saatlerce gömen cs'ye? hatta bu konsepten içerik yaratıp kanal abonelerine özel videolar çeken sungur beye? beğenmediği konularda saatlerce eleştirelerde bulunan arkadaşa? oralarda mı? yaşıyor mu hala? şöyle tancan'la bir gev gev gev yapsanız mesela?

    turkcell benim globaldeki gfn hesabımı bloke ediyor cs.

    ben founders hesabımla aylık 50 liraya eu serverında oyun oynayan adamdım. öyle bahsettiğin gibi 12 aylık abonelik de almadım. net. kılçıksız. aylık 5 euro. şimdi turkcell diyor ki;

    " şimdi gelip bana 75 lira vereceksin, o diğer hesabına da giriş yapamayacaksın. 50 liraya oynamana da izin vermiyorum."

    bu şaka falan değil he, şu an yaşadığımız şey bu.

    sungur bey bu durum hakkında zerre ağzını açmadı. bahsini bile yapmadı. ve ben bu adama saygı duyduğum için kanalına destekçi oldum bir yıl. burada gelip aylık verdiğim 15 lira üzerinden drama çıkarmayacağım. helal olsun. pişman da değilim, sadece şu an kırgınım.

    sorun budur.

    insanlar senden samimi bir açıklama beklerken karşılarında metmellow görünce haliyle sinirlendiler.

    mete gibi insanlar izleyecek olsam gider mete'yi izlerim can. onun klonu ile dolu zaten youtube.

    sponsorla satın alınan bir insan eğer içinden geçen duyguları net olarak ifade edemiyorsa yarın öbür gün başka hangi sponsorlukla hangi tepkilere göz yumar kestiremiyorum.

    artık samimiyetine güvenmiyorum.

    yanındaki yardakçılardan ise tiksinme derecesine geldim. tiksinme ağır gelebilir ama gerçekten de midemi bulandırıyor.

    zamanında keyifle dinlediğim tancan ve yiğitcan'dan nasıl bu kadar nefret eder oldum, kendime bile şaşıyorum.

    hele o ateş meclisindeki o çok sevdiğin arkadaş diyor ya:

    "fiyatların yükselmesinden dolayı biz suçlu değiliz, sungura yüklenmeyin."

    he işte mide bulandırıyorsun bu safsata ile çocuk. cosplay kızların peşinde heder olan insanları kendine kalkan olarak kullanmak da... ne biliyim.. sanki biraz şey gibi.

    p.s: "ensar" mevzusuna hiç girmedim fark ettiysen. zira o konudan bahsetmeyelim, hiç tatlar kaçmasın. turkcell ile işbirliğine girmiş olmanı aklım almıyor, çuvalla para dışında başka bir açıklama bulamıyorum. bu şirketin inatla kimleri destekleri ortadayken, insan utanır can. hele ki sen "çocuklar" konusunda ne denli hassas olduğunu ısrarla bu kadar dile getiriyor iken... "tegv" bağışını twitter'a sabitlemek ile olmuyor galiba bu işler... turkcell'in ezhel'e sponsor olduğunu hayal ediyorum, acaba cs bu duruma nasıl tepki verirdi? hmmm....

    şu an turkcell üzerinden sunduğum bu argümanlarımı da büyük ihtimalle aşırı proveke edici, yaralıyıcı, safsata vs olarak değerlendiriyorsun. haklı olabilirsin. nvidia'nın teknolojisini en başından beri desteklediğini bilebilecek kadar sıkı ve eski takipçim olduğumu ilk paragrafta belirtmiştim zaten. sorun nvidia'nın turkcell ile iş birliği yaptığını açıkladıktan sonra kafanı kumun altına gömmen ile başlıyor benim neznimde. ben game plus ortaklığını duyduktan sonra gfn ile arana mesafe koymanı beklemiştim. bu benim şahsi beklentiğim olduğu için seni suçlamak istemem, fazla hayalci davranmış olabilirim. ama eğer bu ortaklığa sesini çıkarmadıysan arkadaşım, insanların turkcell ile işbirliği yapmandan dolayı sunduğu eleştirelere çok da ses çıkarma derim. fiyat 40 lira olarak açıklansaydı da tam olarak aynı cümleleri kurardım.

    her şeyden önemlisi, paranın insana neler yapabileceğine bir kez daha şahit olmak bu dünyaya olan inancımı bir kez daha zedeledi. en başından beri aslında sana değil de kendime kızgım olduğumu şu an bu entry'i yazarken fark ediyorum. bu yolu sen tercih ettin, umarım umduğunu bulursun. seni her koşul altında destekleyen o dostların ile bir gün çıkar çatışması yaşadığında çıkacak dramayı elimde popcornum ile izlemeyeceğim, haberin olsun ama o güne kadar benden uzak ol eski dostum.

    edit1: twitter'da efsane cevaplar atıyorsun bu arada.

    "sponsorluk anlaşması yaptım geforce now ile, hiç pişman da değilim. tutkuyla ve severek anlatabileceğimiz çok ürün çıkmıyor. fiyat konusu benim kontrolüm dışında değişir, iner de, çıkar da, orayı ben tutamam."

    "ben bu teknolojiyi ve hizmeti seviyorum dostlar, geleceğin burada olduğuna inanıyorum. geforce now ya da diğer streaming platformlarını hevesle anlatmaya, tanıtmaya devam edeceğim. fiyatları ne olur bilemem, çıktıkları gün tüketici olarak sizler karar vereceksiniz alıp almamaya."

    hadi ya? şu an kocaman bir hasss diyesim geldi bunu okuyunca. sanırım seni harbi harbi gözümde büyütmüşüm ben. dalga mı geçiyorsun ağbicim sen insanlarla?

    tutkuylaaaaaaaaaaa

    severeekkkkkkkkkkkkkk anlatabileceğimizzz

    durduramazsınızzzzzzz

    köprüler yapıyoruzzzzzzzzzzzzzzz

    yollar yapıyoruzzzzzzzzzzzz

    tutkuylaaaaaaaaaaa

    bizi durduramazsınızzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzz

    anlatmaya devam edeceğiiimmmmm

    fiyatları beni bağlamazzzzzzzzzzzzz

    kim takar sizi ulan? pis fakir pleblerrrrr

    tutkuylaaaaaaaaa

    durduramazsınızzzzzzzzzzzzz beni

    tamam kıral sakin. kulağını çok mu çektiler senin hayırdır? bu söylemler nedir? 15 yaş altı kitleyi bari tutayım mı elimde diyorsun? hayırdır?

    ulan bu ülkedeki herkes eline az buçuk insanlara etki etme gücü geçince neden bir anda malum kişiye dönüşüyor. şu an bak pişman oldum bir yıldır ödediğim 15 liraya. allah kahretsin ya. popülizm nasıl kasılır dersi veriyor adeta twitter'da. bu işten yine aynı sonuç ortaya çıkıyor. bu ülkede ne yaparsan yap her zaman seni savunacak, kölen gibi tapacak, her dediğini onaylayacak yüzbinlerce insan bulabilirsin. boş boş popülizm kas ve asla geri vites yapma. tebrikler artık siz de başarılısınız.

    boşver kral bir kalkgel patlatırsın o seni çok seven dostlarınla, her şey unutulur. yine kendi cebinden ödersin zorluyu, genç dostlarımız sungur ve tancan beyimizi canlı gördükleri için ıslanırlar, hep beraber zack synder'a küfredilir falan herkes evlerine mutlu döner. günhan hariç ama. ulan iki günde senelerdir severek takip ettiğim insanlar hakkında nasıl cümleler kurar hale geldim. dünya ne garip yer. ben de ne karaktersiz adammışım meğerse. kendimi tanıdım resmen sungur sayesinde. eyvallah reyiz. hemen gidip bir game design dersi alayım, twitch'de yayınlara başlayayım. başarısız olmam imkansız gibi. iyi ki varsın.

  • tencere tava çalmak

    delirdi oğlum millet. hala sükunet çağrısı falan deniyor. çıldırttınız lan insanları en sonunda. robot mu sanıyorsunuz bu insanları siz. götünüzün keyfine kararlar çıkartıp evlerinde oturup sadece ağlamalarını bekliyorsunuz. insan oğlum bunlar. insan. duyguları, heyecanları, hayal kırıklıkları, aşkları var. mahvettiniz güzel olan her şeyi. utanmadan hala "gaza gelmeyin, ellerine malzeme vermeyin" diye konuşuyorsunuz. altı üstü tencere lan bu. hani içine su koyup patates kaynattığın metal yığını. kimse kimseye zarar vermiyor. insanlar belki de sadece yalnız olmadıklarını hissetmek istiyor. o kadar.

  • black mirror bandersnatch

    izlemeyenlere fikir vermesi açısından spoilersız bazı kritik bilgiler vermek istiyorum. izleyenler de okuyabilir. önyargılı bir şekilde bölümü izlemeye koyuldum, ilk sona ulaştığımda dedim ki bu ne boktan bir iş olmuş böyle altıüstü iki mouse'a tıkladık falan "aman ne yaratıcı" dedim. fakat arkadaşlar black mirror beni bir güzel göt etti diyebilirim. önemli olan sona ulaşmak sanıyorsun değil mi? çoğu yazar "son"ları boktan bulmuş. yok şöyle oldu yok böyle oldu bitti gitti. dizinin senle taşşak geçtiğini bile fark edemiyorsun ulan. eğer hemen sona ulaşırsanız sakın ola bırakmayın. aslında bu bölümün olayı tamamen bütün sonlara ulaşıp geri dönmek ve bu sefer diğer seçeneğe tıklamak desem hemen ikna olursunuz ama olmayın işte dizi böyle düşüneceğinizi sizden önce biliyor dostum. ilk oynadığımda inatla beni felakete götüren sonucu seçip seçip durdum. dedim bu piçler kesin bunu da düşünmüştür. sence bu diziyi yapanlar senin hiçbir seçeneği seçmezsen ne olacağını düşünmedi mi? dostum kusura bakma ... stanley parable oynayan bir nesil gözleri yaşlı şu an.

    şimdi geldik bence bu bölümde beni göt eden en önemli ayrıntıya. önemli olan sizin farklı sonlara ulaşıp o sonlardaki bilgiye sahip olmanız arkadaşlar. yani bir sonu görüp "ee noldu şimdi" deyip kapatırsanız çok büyük bir yanlış yapmış olursunuz. sizin ölüp ölüp yeniden başlamanız gerekiyor. işte şimdi işler daha da karışmaya başlıyor. öldükten sonra geri dönüp aynı seçeneği seçtiğinizde farklı sonlara ulaşmaya başlıyorsunuz ve inceden kafalar yanmaya başlıyor. peki bu nasıl oluyor? kısaca izah edeyim. çünkü dizide yer alan karakter aslında sizin gibi bütün sonları yaşıyor. -ben öyle anladım- yani karakter öğrenmeye başlıyor. bu gerçekten yaratıcı olmuş. misal veriyorum eğer "çok önemli bir bilgiyi öğrenmeden" ölecek veya tutuklanacak olursanız kısır döngüye giriyorsunuz. fakat eğer o "çok önemli bilgiyi öğrenecek olursanız" karakter bu sefer aynı seçimi yapmasına rağmen "bilgi sahibi" olduğu için farklı bir sona doğru sürüklenmeye başlıyor.

    misal veriyorum spoiler olacağını düşünmüyorum. diyelim ki bir kasa ile karşılaşıyorsunuz ve şifresini bilmiyorsunuz fakat iki tercih hakkınız var, ne yaparsınız? sallarsınız ve tutar, ya da tutmaz. diyelim ki tutmadı. çözüm basit, geçmişe git bu sefer diğer seçeneği seç değil mi? geçmişe gidip aynı kasa ile karşılaştığınızı fakat bu sefer size sunulan iki kasa şifresinin değiştiğini görseniz ne yaparsınız? bir güzel göt gibi kalırsınız.

    aslında gündelik hayatta verdiğimiz bazı küçük kararların gerçekten de ne kadar büyük olduğunu suratıma bir güzel çarptı desem. yok oğlum öyle bir şey. işte bu bakış açısı ile taşşak geçiyor adamlar. eğer verdiğiniz her kararı fazlası ile ciddiye alıyor, kendinizi evrenin merkezine koyuyor ve bu durum sizde geçmişe dair bazı pişmanlıklar yaratıyor ise bence bu bölümden bir şeyler öğrenebilirsiniz. mesela ne gibi şeyler? şu gibi şeyler. sen bir sik değilsin işte hala anlamadın mı dostum ya. aldığın kararların da bir önemi falan yok. altı üstü bir insansın. eğer geçmişte aldığın o çok yanlış kararı almamış olsaydın emin ol kozmik düzeyde bunun kimseye bir faydası olmayacaktı. işin en komik tarafı zararı da olmayacaktı. çünkü sen hiç bir şeysin. üzgünüm dostum. cinayet işlemek gibi çok önemli kararlar verirken bile ne kadar özgür iraden ile veriyorsun bir oturup düşünmek lazım. gerçekten özgür irade diye bir kavram var mı? seni "bir başka canlının yönetmesi"nden bahsetmiyorum elbette. bu ancak bir metafor olabilir en fazla bence.

    şu filmi,diziyi her kararın farklı(!) bir sonuca bağlandığı sikik telltale oyunları sığlığına çevirmedikleri için teşekkür ediyorum. insanlar istiyor ki verdikleri kararların gerçekten de bir etkisi olsun diziye. istiyor ki her şeye o karar versin. dizi de diyor ki bu andavallara "sen kimsin ulan dürzük, easy dog" diyor anlamıyor. anlamıyor işte. hala şuraya "ee bunu seçtim bir bok olmadı dizi kendi istediği yere götürdü beni hep" diyip cümlenin sonunu "aq" ile bitiren tipler dadanıyor. beni affet final bölümünde kimin hayatta kalacağını merak eden tipler için elbette koca netflix sıçtı batırdı. süper mi? bence değil. mükemmel mi? kesinlikle değil. ama şu bölümü anlamak için küçük bir efor bile harcamayan tiplerin gelip boklamasına da tav oluyorum kardeşim.

    bence bu bölümün yaptığı en doğru şey şu olmuş. eğer bütün gün evde adidas eşofmanlarınız ile koltukta uzanıp, evrenin sizin için var olduğunu düşünüyor, akşam kocanızın gelmesini bekliyor, boş vakitlerinizde size atılan dm'leri kocanızdan gizli gizli okuyor veyahut çalıştığınız şirkette altlarınıza ızdırap çektiriyor, yükselmek için aldığınız kararların acımasız olduğunu düşünüyor ve bir gece netflix'in başına oturup hikayenin kahramanı olmaya karar veriyorsanız işte sizin suratınıza nasıl bir or*spu ço*uğu olduğunuzu bir güzel çarpıyor. - küfür için özür- yanisi şu. seni hikayenin kahramanı falan yapmıyor. peki neden yapmıyor? çünkü dostum sen kahraman falan değilsin işte bilakis götü boklu bir abimiz ya da ablamızsın. - cinsiyetçi olarak taşlanmak istemiyorum yukarıda yer alan "kadın" kısımlarını "erkek", "koca" kısmını "karı" olarak değiştirebilirsiniz. yani bütün gün evde adidas eşofmanlarınız ile kanepeye uzanıp karınızın işten eve dönmesini bekleyebilirsiniz. "adidas"ı "puma" olarak da değiştirebilirsiniz elbet.-

    uzun lafın kısası karakterin "büyük resmi" görmesini sağlamada yardımcı olmanız gerekiyor. fakat bu "büyük resmi" görmek için bazı fedakarlıklar da bulunmanız ve hiç yapmak istemediğiniz tercihler de bulunmanız gerekiyor. yani adamlar öyle " ya şunu ya da şunu seç" diyerek kestirip atmamışlar. tebrik ettim valla. kolaya kaçarlar interaktif filmin ekmeğini yerler diye düşündüm. göt oldum. olayı sizlere spoiler olmadan en fazla bu kadar açıklayabildim. dikkat ediyorum da baya göt olmuşum, uzun zamandır bu kadar göt olduğumu hatırlamıyorum. 2018 de iyi göt yaptı bu sene.

    şahsen izlerken çok daha keyif aldığım, kafamın açıldığı black mirror bölümleri oldu. dediğim gibi bence süper(!) bir bölüm değil ama yani bok atılacak kadar da kötü değil. üç günlük dünya hocam, aç bir oyna/izle ne kaybedersin? en fazla beğenmez gelip bana özel mesaj ile söversin yani.

    -belki minik bir spoiler, bir tavsiye. spoiler sayılmaz aslında filmin,dizinin hemen başında -

    diziye harcanan emeğin küçük bir göstergesini fark etmek istiyorsanız yarattığınız oyunu şirket ile çıkarmaya karar verin, sonucunu görün ve sonra tekrardan aynı diyaloglara geri dönün. tıpatıp aynı diyaloglar ile karşılaşıyorsunuz değil mi? stok olan görüntü karar anına kadar tekrardan oynuyor değil mi? oynamıyor işte anasını satıyım. adamlar otomatik bir şekilde kararın geleceği ana kadar aynı görüntüyü sana dayamıyor. sen artık " oyunu şirket ile çıkarmaya önceden bir kez karar vermiş ve sonucunu görmüş" biri olarak artık "oyunu tek mi yoksa şirket ile mi" çıkarmaya karar veriyorsun. olayı yavaş yavaş anladın mı dostum? yandı mı kafalar?

  • captain tsubasa 2018

    mutlu oldum ama başka bir şey soracağım. abi benjamin'i hatırlıyorsunuz değil mi ? ulan 30 yıldır benjamin'li olanı kimseye hatırlatamadım. kartal vuruşu falan.

  • arif v 216

    yayınlanan kısa kesitlerden hoşlandım. zamanda yolculuk konsepti ile türk sinemasına atıflarda bulunacağı anlaşılıyor. türk sinemasında bu durumun çok fazla örneği olmadığını düşünürsek gayet keyifli olabilir. film boyunca sinema salonunda bolca bu tepkileri gösteren arkadaşlarla karşılaşabiliriz.

    cem yılmaz'ın -en hoşlanmadığım filminde bile- sinemaya yaptığı yatırıma saygı duyuyorum. gösterilerinden ve reklam filmlerinden kazandığı paralar ile hayatının sonuna kadar yaşayabilme şansı var iken bu topraklarda film endüstrisine yatırım yapmak herkesin girmek isteyebileceği bir risk değil bence. iki kamera ve bir havuzlu otel prodüksiyonu ile çekilen türk komedi filmlerini düşünürsek cem yılmaz'ın çektiği filmler kendi genre'sı içerisinde bence gayet iyi bir konumda. şunu unutmamak lazım bence, cem yılmaz filmlerinin vaat ettikleri az buçuk bellidir; biraz nostalji, bir tutam klişeler ile dalga geçmek, tipik türk insanı tiplemeleri, biraz da özkan uğur ve saz arkadaşları... lütfen kendinize acı çektirmek istemiyorsanız bu adamın sinemasını pelin esmer'in sineması ile karşılaştırma gafletinde bulunmayın.

  • çok kitap okuyan erkek

    son üç aydır bazı psikolojik rahatsızlıklarımdan dolayı hayatım sekteye uğradı. son senemde okulumu dondurmak zorunda kaldım. boş zamanım fazlasıyla arttı. bu zaman dilimlerini kitap okuyarak değerlendirmek istedim. hayatım boyunca ihmal ettiğim çoğu klasik kitabı okudum. düzenli olarak neredeyse her gün bir kitap bitirdim diyebilirim. neredeyse her gün farklı deneyimlere, farklı dünyalara tanıklık ettim. kitaplardaki insanlarla güldüğüm de oldu, gözlerimin dolduğu da. bu zor zamanlarımda ihmal ettiğim o çoğu yazar hiç ummadığım bir şekilde bana yardımcı oldu diyebilirim. konur sokakta, karanfil sokakta kitap satan insanlarla arkadaşlıklar kurdum.
    bir biraya on lira vermektense artık o parayı kitaba harcamaya başladım ve çay içme alışkanlığı kazandım. karanfil sokakta kitap satan bir arkadaş kitap takas etmeyi teklif ettiğinde mutlu oldum. bu takas bir kitap karşılığında bir kitap vererek gerçekleştiği için vicdanım rahatsız olmaya başladı. ben de kendisinin bu jesti karşılığında evdeki kitaplarımı parça parça ona vermeye başladım. aramızda sözsüz, tatlı bir anlaşma oluştu. bu akşam hep ihmal ettiğim kitaplardan birini daha alarak (bkz: çanlar kimin için çalıyor) sıklıkla gittiğim bir bara giderek çayımı yudumladım. bu topraklardaki insanlar barda kitap okuyan erkeklere pek alışkın değilmiş onu öğrendim. insanların ön yargıları, şekilcilikleri rahatsız edici. barda kitap okumaya ilk başladığım vakitler bir ayıp işliyormuşcasına huzursuzluk hissediyordum. şimdilerde barın müdavimi olan çoğu kişi bana alıştığı için rahatsızlık hissetmiyorum. kitap okumak için bar tercih etmek sizlere pek mantıklı gelmeyebilir. çoğu insan için de çok mantıklı gelmiyor. insan kalabalığı, müzik gürültüsü rahatsız edici kabul ediliyor. şahsen ben insanların gürültüsünden sebebini bilmediğim bir şekilde keyif alıyorum. insanlarla iletişim kurma konusunda sıkıntılar çektiğimi fark etmiş olabilirsiniz. doğrudur. insanlarla iletişim kurmaktan hayatımın bu noktasında keyif almıyorum. ama onların yanında, onların gürültülerinin arasında kendimi garip bir şekilde güvende ve huzurlu hissediyorum.
    son üç aydır nispeten daha huzurluyum. hiç tanışmadığım o güzel yazarlara teşekkürlerimi sunuyorum.