Ekşi Sözlük Debe Listesi

Rastgele
Hepsini aç
  • 1. 12-13 aralık 2020 alkol yasakları

    siyasal islamcı orçoluğu ve ikiyüzlülüğü olan yasaktır.

    cuma namazını da yasaklayın bari o zaman o kadar dürüst ve düşüncelisiniz.

  • 2. uzaylılar var ama insanlık buna hazır değil

    yarraam, ne açıklıyosun öyleyse amk?

    bir iddiadır.

  • 3. 7 aralık 2020 kılıçdaroğlu'nun bütçe konuşması

    meclis tutanaklarında güneş gibi parlayan konuşmadır... (video)
    _
    chp grubu adına kemal kılıçdaroğlu (izmir) - sayın başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi en içten sevgiyle saygıyla selamlıyorum.

    bizleri televizyonları başında izleyen sevgili vatandaşlar, sosyal medya hesaplarında bizi izleyen sevgili gençler, radyolarının başında bizleri dinleyen saygıdeğer vatandaşlarım; hepinize cumhuriyet halk partisi adına sevgilerimi, saygılarımı ve muhabbetlerimi gönderiyorum. (chp sıralarından alkışlar)

    değerli arkadaşlarım, covid-19 salgınından söz edildi, başarıdan söz edildi. başarı kime ait? sağlıkçılara ait. sağlıkçılar görevi nerede yapıyor? hastanelerde yapıyor. sağlıkçılar kim? cumhuriyetin yetiştirdiği en başarılı öğrencilerin gittiği tıp fakültelerinden mezun olanlar. başarı var mı? başarı var. yirmi dört saat çalıştılar mı? yirmi dört saat çalıştılar; çocuklarını bile görmediler, aileleriyle bile rahatlıkla gidip görüşemediler, konuşamadılar. peki, sağlıkçıların başarısını ne yaptık? hep beraber alkışladık, onlar başarılıydı. peki, sağlıkçıların önüne hastaları gönderen kimdi, önlemi almayan kimdi? türkiye cumhuriyeti vatandaşlarına yanlış bilgileri veren kimdi, eksik bilgileri veren kimdi? defalarca söyledim: ya, bir devlet, saygın bir devlet vatandaşına yalan söylemez. doğru bilgiler vermediniz. ısrar ettiler, türk tabipleri birliği söyledi “ölüm sayısı çok daha fazla.” diye; türk tabipleri birliğini neredeyse linç edecektiniz. ne oldu? kim doğruyu söyledi? türk tabipleri birliği. hangi noktaya geldik? salgını önlemek için önlem alması gereken siyaset kurumu, hastayı iyileştirmesi için çalışan da sağlık kurumu. sağlık kurumu üstüne düşeni yaptı; siyaset kurumu, serbest bıraktı. neden önlem almadınız? hangi gerekçeyle önlem almadınız? hangi gerekçeyle mitingler düzenlediniz? hangi gerekçeyle vatandaşları toplayıp kafalarına çay attınız? hangi gerekçeyle salgın bu kadar bu boyutlara ulaştı ve hangi haklı gerekçeyle avrupa’da 1’inci olduk? (chp sıralarından alkışlar) hangi gerekçeyle? bana birisinin, bir allah’ın kulunun çıkıp söylemesi lazım. hangi gerekçeyle? doktorların, sağlık çalışanlarının başarısını kendinize mal etmeyin. onlar kim ne derse desin bu ülkenin aydınlık insanlarıdır. onlar günün yirmi dört saatinde çalıştılar. biz onlara dedik ki… (ak parti sıralarından “ak parti hizmet anlayışı” sesi) sağlıkçıların hiçbirisi ak parti’li değildir, sağlıkçıların tamamı devlet memurudur. (ak parti ve chp sıraları arasında karşılıklı laf atmalar, gürültüler)

    başkan – arkadaşlar, lütfen…

    kemal kılıçdaroğlu (devamla) – bir dakika… bir dakika arkadaşlar… bir dakika…

    içlerinde her partiye oy veren insanımız vardır ama yapmamız gereken, bütün sağlıkçıları alkışlamaktır. yirmi dört saat çalıştılar, çıktık, dedik ki: “sağlıkçılara siyaset kurumu olarak birer aylık maaş verelim, birer aylık ikramiye verelim.” vermediniz, birer aylık ikramiye vermediniz. geçen, zoom üzerinden bir yoğun bakım hemşiresiyle, sağlık çalışanlarıyla konuştum; geçen ay yoğun bakım hemşiresinin banka hesabına yatan para kaç lira biliyor musunuz? 7 lira, 7 lira arkadaşlar. bu kadar adaletsizliğin acaba farkında mısınız? ya, bir vicdani kanaatinizi ölçün ya! bir yoğun bakım hemşiresiyle bir konuşun. ne yaptılar? bunların banka hesabına ne kadar para yattı? bu bile yapılmadı arkadaşlar; üzgünüm. gerçeği görmek istemiyorsunuz. gerçek bu, acı ama gerçek bu değerli arkadaşlarım. dünyada en kötü yönetilen 4’üncü ülkeyiz; ben demiyorum, bütün dünya söylüyor. siyaset kurumu, siz önlem aldınız da biz karşı mı çıktık? bakın, covid-19 olayı çıktığında hiçbir zaman, bir buçuk iki ay asla iktidarı eleştirmedik. nelerin yapılması gerekiyorsa onları saydık, tek tek “şunu yapın, şunu yapın.” diye. çünkü sorun bir parti sorunu değil, sorun türkiye sorunu, sorun dünyanın sorunu. bir bakmanız lazım, şu soruyu hükûmete sordunuz mu: acaba covid-19 dolayısıyla hükûmetin stratejisi neydi? stratejinin şöyle olması lazım: sağlık dolayısıyla salgını önleyecek önlemler alınacak; ekonomik sorun çıkacak, ekonomik sorunu giderecek önlemler alınacak; işsizlik sorun çıkacak, işsizliği önleyecek önlemler alınacak. bu stratejiyi uyguladılar mı? uygulamadılar. yol da gösterdik, dedik ki: “bakın, bunu öğrenmek istiyorsanız ekonomik ve sosyal konseyi toplayın, o insanların her birisi bu sorunla karşılaştılar, onlardan sorunu dinleyin, onlardan çözümü de dinleyin. sonra siyaset kurumu olarak siz yaparsanız veya yapmazsınız ama sorunu yaşayanı bir dinleyin.” dinlemediniz arkadaşlar, dinlemediniz. tobb’un başkanını, bilmem neyin başkanını çağırdınız. doktoru var mı? doktoru yok, çiftçisi var mı? çiftçisi yok, esnafı var mı? esnafı yok. nasıl olacak peki, bu sorun nasıl çözülecek?

    değerli arkadaşlar, dolayısıyla, “156 ülkeye yardım yaptık, 9 uluslararası kuruluşa yardım sağladık.” ya şu soruyu sormadınız mı allah aşkına kendinize? 5 tane maskeyi dağıtmak için iktidar aylarca kendi içinde tartıştı, 5 maske ya! biz dağıtmak istedik “vay, cumhuriyet halk partili belediyeler nasıl dağıtır! engel olalım.” siz covid’le mücadele edeceğinize bizim cumhuriyet halk partili belediyelerle mücadele etmeye başladınız. ya akıl alacak şey değil, emin olun akıl alacak şey değil. (chp sıralarından alkışlar) kaldı ki cumhuriyet halk partili belediyeler sadece chp’lilere yardım yapsa ben de kızarım, sizin de kızma hakkınız var. herkese eşit, söyledik, “herkese eşit davranacaksınız.” bunu söyledik. cumhuriyet halk partili belediyeler yardım kampanyası açtılar, banka hesaplarına el koydunuz. eskişehir büyükşehir belediyesinin yıllardır devam ettiği aşevi hesabı var, ya o hesapta biriken paralara bile el koydunuz. bir allah’ın kulu, vicdan sahibi bir allah’ın kulu çıkıp da “ya, bu yanlıştır.” demedi mi? niye demediniz, niye söylemiyorsun? ya, bu insanlığa aykırı bir şeydir. o aşevinden yıllardır yoksullara, ihtiyaç sahibi ailelere yemek götürülüyor ya, “bu hesaba el koymayın.” demediniz, diyemediniz.

    değerli arkadaşlarım, ben bu toplantıda bütçeden fazla sormayacağım. bu bütçe ne bütçesi allah aşkına, ne bütçesi bu bütçe? yirmi yedi buçuk yıl maliye bakanlığında çalışan birisi olarak ifade edeyim benim bildiğim bütçe, maliye bakanlığı tarafından hazırlanır, arkasından oturulur maliye bakanı bir basın toplantısı yapar, bütün ekonomi kurmayları orada olur, ekonomi, köşe yazarları orada olur, sivil toplum örgütleri orada olur ve bu bütçenin türkiye için neler getirdiği maliye bakanı tarafından anlatılır ve hepimiz de öğreniriz. bu bütçeyle ilgili ne yapıldı? ne yapıldı? böyle bir toplantı mı yapıldı, maliye bakanı bir açıklama mı yaptı?

    bülent turan (çanakkale) – kabine sisteminde değiliz.

    kemal kılıçdaroğlu (devamla) – kim maliye bakanı allah aşkına, kim? niye açıklama yapmıyor, neden yapmıyor? bütçe hangi bütçe arkadaşlar, hangi bütçe?

    bakın, değerli arkadaşlar, işçiye ne getiriyor bu bütçe? çiftçiye ne getiriyor? emekliye ne getiriyor? bu bütçe faiz bütçesidir, bu bütçe açık ve net söylüyorum haramzadelerin bütçesidir, haramzadelere hizmet edenlerin bütçesidir. (chp sıralarından alkışlar) bakın, bir daha söylüyorum, inanarak söylüyorum inanarak, bu bütçe haramzadelere hizmet bütçesidir.

    bülent turan (çanakkale) – temiz bir dile davet eder misiniz sayın başkan, böyle bir üslup olur mu?

    kemal kılıçdaroğlu (devamla) – geleceğim, gazilere de geleceğim.

    değerli arkadaşlarım, bakın, niye tek bir hükûmet kuruldu yani bir kişiye bağlı, bütün yetkiler bir kişiye bağlandı? her şey çok hızlı olacak diye, öyle değil mi? her şey çok hızlı olacaktı. orta vadeli program, kanuna göre zamanında yayınlandı mı? yayınlanmadı. soruyor musunuz “niye yayınlanmadı?” diye. kim engel oldu? orta vadeli mali plan zamanında yayınlandı mı? kanuna göre zamanında yayınlanmadı. sordunuz mu niye zamanında yayınlanmadı? kim engel oldu? hangi güç engel oldu? tek başınasınız, başka bir şey yok. ya, yasanın gereğini bile yerine getiremiyorlar. aynı şekilde bütçe çağırısı ve eki hazırlama rehberi, yatırım genelgesi, yatırım programı hazırlama genelgesi bu da zamanında yayınlanmadı. bütçenin ekleri bütçe verildikten sonra meclise geldi. bütçenin ekleri… “bütçe gece yarısı verildi.” deniyor ama biz o gece bekledik “bütçe verilecek mi?” “hayır.” pazar günü anadolu ajansı biraz utangaç bir mesajla dünyaya duyurdu “efendim, 2021 bütçesi verilmiştir.” diye. kim engel oluyor? yani bunlar hizmet ettiler de biz mi engel olduk? yani bunlar zamanında yayınlamadılar da biz mi engel olduk “bunlar zamanında yayınlamadılar.” diye. bunlar sizin çıkardığınız yasalara uymuyorlar, evet, siz görüyorsunuz, biliyorum, bunlar da biliyorlar, uymuyorlar ama siz yine elinizi kaldırıyorsunuz. kendi vicdanınıza bu olayı sorgulamak zorundasınız. (chp sıralarından alkışlar) tarihin size yüklediği bir sorum var, bir görev var, kendi vicdanınız var! ya, arkadaş kanun çıkardık ya! kanuna uyun. “kanuna uymam.” diyor. niçin? “benim mecliste kurşun askerlerim var, zaten ne dersem onlar ellerini kaldırırlar.” diyor. öyle mi? aynen öyle. (ak parti sıralarından “ayıp ediyorsun.” sesleri)

    kemal kılıçdaroğlu (devamla) - inşallah öyle değildir, inşallah öyle değildir. (chp sıralarından alkışlar)

    öznur çalık (malatya) – chp milletvekilleriyle bizi karıştırmayın!

    kemal kılıçdaroğlu (devamla) – bakınız sayın başkan, sayın oktay şöyle bir cümleyle başladı. “millî iradenin tecelligâhı olan türkiye büyük millet meclisi.”

    bülent turan (çanakkale) – ağlayarak vekil gönderdiniz.

    kemal kılıçdaroğlu (devamla) – peki, güzel, millî iradenin tecelligâhı olan türkiye büyük millet meclisinin saygıdeğer milletvekillerinin soru önergelerine anayasa’ya göre on beş gün içinde cevap verilmesi gerekiyor mu? gerekiyor. 13.606 soru önergesine bırakın on beş gün içinde, bir buçuk-iki yıldır cevap verilmiyor ya. hangi meclisi savunuyoruz biz? on beş gün içinde cevap veren meclisi ve yürütme organını savunuyoruz biz. niye itiraz etmiyorsunuz? çünkü siz soru önergesi vermiyorsunuz. e, biz gerçekleri öğrenmek istiyoruz, soru önergesi veriyoruz. (chp sıralarından alkışlar) sizin şunu söylemeniz lazım: ey hükûmet! sana oy verdik, geldin seçildin, neden soru önergelerine on beş gün içinde cevap vermezsin? ve sayın başkana da bir sözüm var, sayın başkan da yürütme organını uyarmak zorundadır, neden on beş gün içinde milletvekilinin soru önergesine cevap vermiyorsun diye.

    değerli arkadaşlarım, bakınız, yürütme organı buna uymuyor, anayasaya yürütme organı uymuyor. siz, kalkıp da anayasaya uymayan, parlamentonun saygınlığına gölge düşüren, milletvekilinin soru önergesine cevap vermeye değmez diyen bir yürütme organını kabul ediyorsunuz ses çıkarmayarak. biz bunu kabul etmiyoruz, hangi yürütme organı olursa olsun anayasanın gereğini yapmak zorundadır. bu yapılmıyor değerli arkadaşlarım.

    plan ve bütçe komisyonu… kanun çıkarmışız, beraber oturmuşuz bir kanun çıkarmışız. merkez bankası gelecek plan ve bütçe komisyonuna yılın belli dönemlerinde açıklama yapacak. sosyal güvenlik kurumu, sayıştay, hazine ve maliye bakanı… devlet desteklerinin izlenmesi ve denetlenmesi hakkında kanun’a göre: “sermaye piyasası kurulu başkanı, doğal afet sigortaları kurumu başkanı, tasarruf mevduatı sigorta fonu başkanı, sigortacılık ve emeklilik düzenleme ve denetleme kurumu, tüik ve türkiye varlık fonu gelecek türkiye büyük millet meclisine bilgi verecek.” verdi mi? o zaman siz bu kanunlara niye “evet” dediniz? kendi vicdanınıza sorun. bunlar gelmiyorlar, zamanında bilgi vermiyorlar, canlarının istediği zaman geliyorlar, bakın canlarının istediği zaman. gelmiyorlar… e, peki kanuna uymamak suçsa, bunlar uymuyorlar, ne yapacağız şimdi, hayır ne yapacağız şimdi? bu parlamento, neydi, millî iradenin tecelligahıydı. e, millî iradeyi takmıyor bunlar; takmıyorum diyor ben seni, gelmeyeceğim diyor. ne demek bu arkadaşlar ya?

    bakın, değerli arkadaşlar, geçen hafta burada bir araştırma önergesi tartışıldı 128 milyar dolar kime satıldı diye. 1 dolardan bahsetmiyorum, 1 milyar dolardan da bahsetmiyorum, 50 milyar dolardan da bahsetmiyorum, 128 milyar dolar... dolar düşükken kimlere satıldı? buna “hayır” dediniz. niye hayır dediniz? evde çocuklarınız bu soruyu sorarsa vicdan sahibi olarak ne cevap vereceksiniz allah aşkına? ya, 128 milyar dolar kime satıldı ya? ya, bunu bilelim. şimdi 128 milyar doları çiftçi mi aldı, emekli mi aldı, köylü mü aldı, sokakta simit satan mı aldı, çaycı mı aldı, kuaför mü aldı? kim aldı 128 milyar doları? ya, bu soru havada. millî iradenin tecelligâhı olan bu kurum “bunu araştırmayın, malı götürene de dokunmayın” dediği andan itibaren buranın saygınlığı törpülenir arkadaşlar.

    değerli arkadaşlar tüyü bitmemiş yetimin hakkına sahip çıkmak zorundayız. adalet istiyorsan, tüyü bitmemiş yetimin hakkına… tüyü bitmemiş yetimin hakkına sahip çıkmayı bir tarafa bıraktınız, dolar lortlarının arkasında kale gibi durmaya başladınız. (chp sıralarından alkışlar) ya, kabul edilir mi bu, kabul edilir mi bu?

    değerli arkadaşlar, bu önerge tartışılırken geçmişte merkez bankasında başkanlık yapan saygıdeğer bir milletvekilimiz kürsüdeki veya medyaya yansıyan ifadesi: “otuz beş yıl merkez bankasında çalıştım, eksi bir rezervle hiç karşılaşmadım.” eksi 47 milyar dolar, eksi, merkez bankasının kasası eksi 47 milyar dolar. eksi 47 milyar dolara bu düzen nasıl geldi arkadaşlar? kim getirdi? kim bu ülkeyi yönetiyor? 1 lira değil, 5 lira değil, 100 lira değil, eksi 47 milyar dolar yani bizim çocuklarımızın ve torunlarımızın ödeyeceği bir para. 128 milyar doları araştıralım, araştırmayın. 47 milyar dolar eksimiz var, araştırmayın. neyi araştıracak millî iradenin tecelligâhı olan bu kurum? neyi araştıracak? o zaman arkadaşlar, “kanaryalar ne kadar yaşar?” diye bir önerge verin, belki arkadaşlar buna “evet” derler, biz de kanaryaları öğrenmiş oluruz, ne olduğunu. (chp sıralarından alkışlar)

    bakın değerli arkadaşlarım, “biz yerli ve millîyiz.” diyorsunuz, güzel. yerli olduğunuzdan hiçbir tereddüdüm yok ama millî olduğunuz konusunda endişelerim var. sayacağım, tek tek sayacağım. bakın, bir ülkenin millîliği nereden anlaşılır? parasıyla. türk lirası. osmanlı gittiğinde, kendi topraklarına bir ülkeyi kattığında, osmanlının sikkesini basardı. niçin? “burası bana aittir.” derdi. öyle mi? öyle. güzel. şu anda türkiye cumhuriyetinin bankalarında mevduatın kaçı dolar üzerinden? yüzde 56,3’ü. türkiye cumhuriyetinin bankalarında var olan mevduatın yüzde 56,3’ü amerikan doları. bu nasıl millîlik ya? bu nasıl bir politika ki ülkeyi bu hâle getiriyor? niçin? vatandaş güvenmiyor. “paramı, tasarrufumu, dolar olarak tutacağım.” diyor. “türk lirası erir.” diyor. bakın değerli arkadaşlarım, türk lirasını kim itibarsızlaştırdı? bu hâle kim getirdi? on sekiz yıldır bu ülkeyi yönetenler, türk lirasını bu kadar, bu kadar, kötü bir pozisyonla karşı karşıya getirdiler mi? e, getirdiler. bakın, bir şey daha söyleyeyim: bu dediğim, banka mevduat parası, hiç değilse para orada duruyor.

    döviz geliri olmayan şirketlerin döviz üzerinden borçlanmasına imkân sağladılar kararnameyle. düşünün, döviz geliri yok ama “döviz üzerinden borçlanabilirsin.” diyor. niye döviz üzerinden borçlanıyorsun? türk lirası yok mu bu ülkede? yasaklanmıştı bu. rahmetli ecevit’in hükûmeti döneminde yasaklanmıştı. türk lirası… döviz geliri olmayan şirketler, döviz üzerinden borçlanamazlar. döviz gelirin varsa borçlan ama döviz gelirin yoksa döviz üzerinden borçlanma. türkiye'yi batırıyorsun çünkü. ne yaptılar? kaldırdılar bunu, şimdi döviz üzerinden borçlanabiliyorsunuz.

    bülent turan (çanakkale) – istanbul belediyesi de borçlandı.

    kemal kılıçdaroğlu (devamla) – açtınız yolu tabii, istanbul belediyesi de… bakın, döviz üzerinden borçlanmayı ben…

    bülent turan (çanakkale) – yakalandın.

    kemal kılıçdaroğlu (devamla) - yurt içinde, yurt içinde vatandaşların döviz üzerinden borçlanmasından söz ediyorum, yurt içinde. bir şey daha, bir şey daha, hiç meraklanmayın arkadaşlar, bir şey daha. kendi vatandaşlarından yani türkiye cumhuriyeti devletinin hükûmeti kendi vatandaşlarından, türkiye cumhuriyeti vatandaşlarından dolar üzerinden borçlandı. ne diyeceksiniz? buyurun, söyleyin bakayım, kendi vatandaşı, türkiye cumhuriyeti vatandaşı. devlet, türkiye cumhuriyeti devleti, borçlanma dolar üzerinden. niçin? o vatandaş sana borç vermiyor, “dolar olursa borç veririm.” diyor. bu güvensizliği yaratan kim, kim bu güvensizliği yaratan?

    değerli arkadaşlarım, türk lirasını itibarsız hâle getiren on sekiz yıldır bu ülkeyi yönetenlerdir. (chp sıralarından alkışlar) sağa sola kaçmaya gerek yok, sağa sola kaçmaya gerek yok. iktisat okuyan arkadaşlarım, gresham kanunu diye bir kanunu bilirler herhâlde “kötü para iyi parayı kovar.” diye. herkes iyi parayı tutar, kötü parayı elinden çıkarmaya çalışır. şu anda türk lirası kötü para ama döviz iyi para, herkes dövizi tutuyor, bankalardaki mevduatın yüzde 56’sı böyle. siz acaba ığdır’daki ihsan salman’ı duydunuz mu hiç? unuttunuz değil mi? ama bu kardeşiniz unutmadı. ne yaptı sevgili salman? berber, salman, berber. “250 dolar kim gider bozdurursa ben onu üç sefer bedava tıraş yapacağım.” dedi. bakın, o daha milliyetçi, o daha vatansever. (chp sıralarından alkışlar) siz onun hakkına bile sahip çıkmadınız, onun hakkına bile.

    değerli arkadaşlarım, yılbaşından bu yana dolar karşısında türk lirası yüzde 23,6; avro karşısında türk lirası yüzde 29,7 oranında değer kaybetti. ne anlama geliyor bu, anlatayım size. şu anda istanbul menkul kıymetler borsasında türkiye’yi taşıyan 30 büyük şirket var. bunlar: akbank, iş bankası, garanti bankası, halkbank, oyak çimento, ereğli demir ve çelik, koç holding, sabancı holding, doğan holding, tüpraş, petkim, türk telekom, turkcell, türk hava yolları gibi 30 şirketin 2017’deki toplam piyasa değeri 150 milyar dolardı, 150 milyar dolar. bugünkü değeri ne bunların? 60 milyar dolar. 150 milyar dolar… bugünkü değeri 60 milyar dolar. kim bu hâle getirdi? kim getirdi bu hâle? 2018’de ülkenin dolar olarak millî geliri 892 milyar dolardı, 2018’de. şimdi, ülkenin millî geliri 736 milyar dolar; iki yılda eriyen millî gelir 156 milyar dolar. 156 milyar doları kim aldı, kim götürdü? milletin cebinden kim çekip kime verdi, hiç merak ettiniz mi? buraya gelip alice harikalar diyarı’nda masalını dinlediniz, arada bir de alkışladınız, heyecan yoktu onu ben de görüyordum. bu ülke on sekiz yılda bu hâle geldiğinde… ya, oy verdi bu millet, milletin burnundan getirdiniz.

    ramazan can (kırıkkale) – niye oy verdi?

    öznur çalık (malatya) – siz getiriyorsunuz ya!

    ramazan can (kırıkkale) – size niye vermedi?

    kemal kılıçdaroğlu (devamla) – oyu geri alacak, meraklanmayın; verdiği oyu geri alacak, göreceksiniz. (chp sıralarından alkışlar) göreceksiniz, allah’ın izniyle… bakın, bir daha söylüyorum: allah’ın izniyle göreceksiniz, ilk seçimde bu milletin nasıl tıpış tıpış yolcu edeceğini göreceksiniz. (chp sıralarından ayakta alkışlar)

    bülent turan (çanakkale) – muharrem ince mi siz mi?

    kemal kılıçdaroğlu (devamla) – kime çalışıyor? kime çalışıyor?

    (ak parti ve chp sıralarından gürültüler)

    başkan – arkadaşlar, lütfen…

    kemal kılıçdaroğlu (devamla) – dinleyin arkadaşlar, zamanımız azaldı. (ak parti ve chp sıralarından gürültüler)

    başkan – lütfen, böyle bir usulümüz yok.

    kemal kılıçdaroğlu (devamla) – arkadaşlar, lütfen…

    on sekiz yılda, on sekiz yılda bütçeden yapılan faiz ödemesi ne kadar? 492 milyar dolar; on sekiz yılda bütçeden yapılan faiz ödemesi 492 milyar dolar. her gün kaç milyon dolar ödüyoruz? her gün 75 milyon 573 bin 63 dolar faiz ödüyor türkiye, her saatte 3 milyon 148 bin 878 lira faiz ödüyor. bana söyler misiniz… ben bu bütçe, haramzadelere hizmet eden bütçedir derken işte bunu kastediyorum. (chp sıralarından alkışlar)

    değerli milletvekilleri, oy verdiniz, güzel. ikinci bir bütçe oluşturdular: türkiye varlık fonu. yani türkiye'nin varlıklarının bir kısmı orada ama sizin bilginiz var mı? hayır. siz denetliyor musunuz? hayır. millî iradenin tecelligâhı olan bu meclis denetliyor mu? hayır. niçin? mademki varlık orada, madem türkiye varlık fonu orada; neden… nereye gidiyor bu paralar?

    değerli arkadaşlarım, 177 milyarın denetlenmesi lazım, denetlenecek -yoksa raporları ben de okuyorum- denetlenmesi lazım. türkiye büyük millet meclisi adına bütçe nasıl denetleniyorsa ikinci büyük bütçe olarak bunun da denetlenmesi lazım, 177 milyar liralık bir değer var orada.

    rakam vereyim: kısa vadeli borçları neydi biliyor musunuz 2017’de? 26 milyar liraydı. 2019’da türkiye varlık fonunun kısa vadeli borçları ne oldu? 26 milyar liradan 951 milyar liraya çıktı. hiç vicdanınızda sorguladınız mı ya? nereye gidiyor bu para? aldılar bu parayı, borçlandılar da nereye gitti bu para? uzun vadeli borçlar 32 milyar liraydı, 271 milyar liraya çıktı. hiç sorguladınız mı ya? bu kadar fakir fukara var, pazar artıklarından beslenen aileler var, çöp konteynerlerinden beslenen aileler var; nereye gidiyor bu para, nereye gidiyor? nereye gidiyor allah aşkına, nereye gidiyor?

    engin altay (istanbul) – yandaşa!

    kemal kılıçdaroğlu (devamla) – bakın, borsa istanbul da bunun içinde, türkiye varlık fonu’nun içinde. yüzde 10’unu katarlılara sattılar. sorduk kaça sattınız diye, 200 milyon dolara… niye 200 milyon dolara? borsa istanbul’un kârlılık oranı ne? yüzde 52. yüzde 52 kârlı yani on beş yirmi ay sonra çıkaracak parayı. böyle ballı bir satış olur mu? gene iyi satmış, 1 liraya da satabilirdi çünkü tek yetkili var ve ihale kanunu’na tabi değil. katar’ın emiri -nesi oluyor, katar’ın kralı mı oluyor- nasıl bedava uçak verdiyse o da borsa istanbulun yüzde 10’unu bedava verebilirdi, hiçbir engel yok. nasıl bir düzen oluşturduğunuzun farkında mısınız siz?

    kamu-özel iş birliği projeleri... ya arkadaşlar, sizin saygıdeğer genel başkanınız çıkıp milletin önüne bir değil, yüz değil, binlerce kez “ey kılıçdaroğlu, buradan, buradan, milletin cebinden beş kuruş para çıkmayacak.” demedi mi? dedi. e şimdi bakın bütçeye, milletin cebinden milyarlar çıkıyor. bana söyler misiniz -bir genel başkan konuşurken veriye dayanması lazım, bilgiye dayanması lazım- neden böyle bir laf etti?

    ramazan can (kırıkkale) – niye dayanmıyorsunuz?

    kemal kılıçdaroğlu (devamla) – ben dayanıyorum. söylediğim her cümle doğrudur bakın, söylediğim her cümle doğrudur.

    (ak parti ve chp sıraları arasında karşılıklı laf atmalar)

    özgür özel (manisa) – terbiyesizlik yapmayın!

    kemal kılıçdaroğlu (devamla) – bir dakika arkadaşlar, bir dakika, bir dakika; özgür bey, bir dakika.

    ama sorun şurada: aklını kiraya verenler gerçekleri göremezler. bir daha söylüyorum: aklını kiraya verenler gerçekleri göremezler. (chp sıralarından alkışlar, ak parti sıralarından gürültüler)

    bakınız “yerli ve millîyiz.” diyordunuz değil mi? gayri millî bir ittifak var. bakın bir daha söylüyorum: gayri millî bir ittifak var. neden? ya arkadaş, ihaleyi yapıyor musun? evet. yapan kim? türkiye cumhuriyeti devleti yani türkiye cumhuriyeti. ihaleyi alan kim? türkiye cumhuriyeti vatandaşı. peki, ihalenin konusu nerede yapılıyor? türkiye cumhuriyeti devletinde yapılıyor. niye türk lirası değil de amerikan doları, neden? hadi farz edelim amerikan dolarını kabul ettik; ihtilaf çıktı, türk mahkemeleri değil, londra mahkemeleri. bu mudur allah aşkına sizin yerliliğiniz? sizin millîliğiniz bu mudur allah aşkına ya? (chp ve iyi parti sıralarından alkışlar) bakınız, sadece dolar vermiyorsunuz, bu insanlara “beşli çete” diyoruz, bunlara sadece dolar vermiyorsunuz, bunlara aynı zamanda türk lirası eridikçe kur farkı veriyorsunuz. 2014-2019, kaç lira kur farkı ödendi? ben söylemeyeyim. sayıştay raporu: 61 milyar 719 milyon 322 bin lira kur farkı ödendi. çiftçiye ne verdiniz? esnafa “dükkânı kapat.” dediniz, kahveciye “dükkânı kapat.” dediniz, kâğıt oynamasını bile yasakladınız. ne verdiniz allah aşkına? kahveciye ne verdiniz? esnafa ne verdiniz?

    yaşar kırkpınar (izmir) – 500 milyar.

    kemal kılıçdaroğlu (devamla) – borç verdiniz, borç; borç verdiniz, borç! sonra da gırtlağına bineceksiniz “borcunu ver.” diye. (chp sıralarından alkışlar)

    ama buradan, bu kürsüden bütün vatandaşlarıma sesleniyorum: allah’ın izniyle iktidar olacağız. allah’ın izniyle, göreceksiniz, bu soygun düzenine son vereceğiz. beşli çetenin bizim torunlarımızı dahi sömürecek olan bütün bu yatırımlarını kamulaştıracağız ve alacağız. (chp sıralarından “bravo” sesleri, sürekli alkışlar)

    bir dakika arkadaşlar… sürem azalıyor. teşekkürler.

    “çiftçiye ne verdiniz?” dedim, esnafa ne verdiniz? 1 lira bedava bir şey verdiniz mi? 1 kuruş verdiniz mi? vermediniz. manava verdiniz mi? vermediniz. kime ne verdiniz?

    yaşar kırkpınar (izmir) – 500 milyar.

    kemal kılıçdaroğlu (devamla) – katar’a verdiniz.

    ziver özdemir (batman) – fakir fukaraya verdik.

    kemal kılıçdaroğlu (devamla) – aynen, “500 milyar.” ne oldu biliyor musunuz? teşekkür ederim, bana hatırlattınız. maçların yayınlanma hakkını, katar firması girdi, 500 milyon dolara aldı, “500 milyon dolara ben yayınlayacağım.” dedi. dolar aldı başını gitti, “ben anlaşmaya uymuyorum, parayı da ödemiyorum.” dedi. ee, mahkemeler var. “arkamda saray var, ödemeyeceğim.” diyor. ne yaptı bakan? 90 milyon dolar indirdi bir kişiye.

    bakın, binlerce esnafa 1 kuruş para vermediniz, 1 kuruş para; bir katarlı firmaya sadece bir seferde 90 milyon dolar indirim yaptınız, 90 milyon dolar! ya, allah aşkına, bir vicdan sorgulaması yapmayacak mısınız ya? 90 milyon dolar ya! bir kişiye veriyorsunuz, vermesi gereken bir kişiye veriyorsunuz. anlaşma var, vermesi gerekiyor; “vermeyeceğim.” diyor. sadece bu mu? hayır. bir şey daha yaptılar. dolar üzerindendi ya, ona da “katar firması, yemezler, dolar artıyor, nereye gidecek belli değil, bunu türk lirasına çevirin ve sabitleyin.” dedi. yaptılar. 5,80 üzerinden sabitlediler ve türk lirasına çevirdiler. bana söyler misiniz allah aşkına ya, allah aşkına bana söyler misiniz ya? bir firmaya bunu yaptırıyorsunuz, işçiye “sana ayda 1.168 lira para vereceğim, günde 39 lira, krallar gibi yaşa.” diyorsunuz. bu mudur adalet ya? bu mudur insanlık ya? bu mudur vicdan, nedir allah aşkına?

    değerli arkadaşlarım, çiftçinin malına göz koydunuz. kanun çıkardık değil mi hep beraber? tarım kanunu 21’inci madde: “her yıl bütçeden millî gelirin en az yüzde 1’i oranında çiftçiye destek verilir.” verilebilir değil, verilir diyor.

    yaşar kırkpınar (izmir) – veriliyor.

    ramazan can (kırıkkale) – veriliyor.

    kemal kılıçdaroğlu (devamla) – verilmiyor arkadaşlar. cahillik farklı bir şey ben bilmem, cahillik farklı bir şey. cahille tartışmak da doğru değil. (chp sıralarından alkışlar) ama ben size…

    türkiye’nin millî geliri var, açarsınız tüik’in rakamlarını, yüzde 1’lere bakarsınız, çiftçinin şu anda bu iktidarlardan beklediği 211 milyar lira alacağı var. hiçbir zaman olmadı. millî geliri her yıl artan oranda verseydiniz. ya, bir sefer bu bütçeden bile habersizsin sevgili kardeşim, bu bütçeden bile habersizsin. bu bütçede konulan teşvik geçen yılın aynısı, yüzde 1 bile artmadı. ya, bilmeden nasıl konuşuyorsunuz, ben buna da hayret ediyorum. ama ben eminim hemen, derhâl asker gibi el kaldıracaksın, ben bundan eminim. (chp sıralarından alkışlar)

    bülent turan (çanakkale) – asker gibi alkışlıyorlar sizi bu eller.

    kemal kılıçdaroğlu (devamla) – çiftçinin mallarına, traktörüne, ineklerine haciz uyguluyorsunuz. ya, arkadaşlar icra iflas kanunu var ya. çiftçinin geçinebileceği mallarına el konur mu? el koydunuz. çiftçi bu durumda, esnaf bu durumda, çöplerden kâğıt toplayan vatandaş bu durumda, perişan vaziyette, pazar artıklarından geçinenler var ama -sizden bazıları, özür dilerim, sizden derken sizi kastetmiyorum bu tarafı kastediyorum- onların bazıları ve onların bazı adamları bir maaş yetmiyor, iki maaş yetmiyor, üç maaş yetmiyor, dört maaş yetmiyor, beş maaş alıyor. ya, bu kadar işsizlik varken bir kişinin dört maaş, beş maaş üstelik büyük paralar almasını sizin vicdanınız kabul ediyor mu ya? ahlak kabul eder mi bunu ya? vicdan kabul eder mi bunu ya? kim kabul eder bunu ya? (chp sıralarından alkışlar) tank palet fabrikası… getirdik, evet. tank palet fabrikası bu ülkenin namusudur. bana söyler misiniz, dünyanın hangi ülkesi kendi tank palet fabrikasını bir orduya teslim etmiştir? efendim “değeri 20 milyar değilmiş de, 250 milyon dolarmış da, kılıçdaroğlu 20 milyar doları acaba hiç telaffuz etti mi?” az önce söyledim, 128 milyar doları kimlere sattığınızı ya! 20 milyar dolar değil 1 dolar dahi olsa, 1 dolar dahi olsa bu memleketin namusudur ya! bu memleketin bütün sırları orada. katar, hadi, tank yapsa diyeceğim ki; katar tank yapıyor dolayısıyla biz buradan yararlanacağız. ethem sancak’ın hangi tank yapma işi var ya, allah aşkına, bana söyler misiniz, bana söyler misiniz? (chp sıralarından alkışlar)

    erdoğan şunu söylüyor -haklıya haklı- “fabrikanın katarlı yatırımcılara satışı gibi bir durum kesinlikle söz konusu değil.” doğru, bu doğru çünkü bedava verildi. satışı olsa para alacaklar karşıdan. 1 lira bile, 1 dolar bile, 1 sent bile, 1 kuruş bile alınmadı; bedava verildi. o nedenle biz “tank palet fabrikası peşkeş çekildi.” diyoruz. değerli arkadaşlar, “bu, bir özelleştirme değildir.” diyor erdoğan. ya kendi imzaladığı kararnameyi okumadı büyük bir ihtimal, dört beş yerde özelleştirme kanunu’ndan, özelleştirmeden söz eder ya. ya nasıl olur da bir kişi imzaladığı kararnamenin içini okumaz; bakar ya içinde, bunda ne yazıyor. katar sevdası gözlerini kararttı, öyle anlaşılıyor. (chp sıralarından alkışlar) bir şey daha söylüyor: “her şeyi vesikalarla ortaya koyduğumuz hâlde hâlâ bunu konuşuyor.” hangi vesikayı ortaya koydu? ben görmedim, sizin gördüğünüz bir vesika varsa lütfedip bize verirseniz biz de çok seviniriz. ikinci kararnameyi gizledi, onu da ben çıkardım ortaya, beraber çıkardık ikinci kararnameyi. niye gizliyorsunuz? hangi gerekçeyle gizliyorsunuz? orada, tank palette çalışan işçiler ne diyorlardı? “tank palet vatandır, vatan satılmaz” diyorlardı. o işçilerin tamamının gözlerinden öpüyorum. palet fabrikası’na ve vatanlarına sahip çıktıkları için. (chp sıralarından alkışlar) hadi onu da geçelim, onu da geçelim.

    9 kasım 2018 savunma sanayii başkanlığı bir “tweet” atıyor: “efendim, 250 altay ana muharebe tankının seri üretimiyle birlikte ömür boyu lojistik devri desteğiyle…”

    bülent turan (çanakkale) – baştan başla.

    kemal kılıçdaroğlu (devamla) – hayır.

    tstm kurulumu ve işletilmesini kapsıyor yaptıkları anlaşma. “ilk altay tankı on sekiz ay sonra kara kuvvetleri komutanlığına teslim edilecek. hayırlı olsun.” nerede tank?

    engin özkoç (sakarya) – on sekiz ay? iki yıl geçti.

    kemal kılıçdaroğlu (devamla) – nerede tank? on sekiz ay sonra teslim edilecek.

    engin özkoç (sakarya) – akülü tank üretiyorlar akülü.

    kemal kılıçdaroğlu (devamla) – bari bir oyuncak tank alsalar, bari bir oyuncak tank alsalar. (chp sıralarından alkışlar) nerede bu tank? bedava verdin, on sekiz ay sonra tankın olacaktı; bedava verdin, fabrika gitti, bir de tank yok; yirmi beş yıllığına bedava verdin, yirmi beş yıllığına. şunu soruyorum, hükûmete soruyorum; şimdi, ethem sancak dükkânlardan mal topluyor, topladığı malları bir faturaya yazıyor, altına yüzde 25 kâr koyuyor, “bunu bana ödeyeceksiniz.” diyor. açıklasınlar, ben faturaları biliyorum, faturaları gördüm, faturaların bir örneği de bende. neden? dışarıdan mal alıyor, üretim yapmıyor da, üretim yapmıyor, veriyor oraya, yüzde 25 kârını alıyor, “ben bununla tank yapacağım.” diyor. hangi tank? nerede bu tank?

    salih cora (trabzon) – sen tanka çık, biz tank yapacağız.

    kemal kılıçdaroğlu (devamla) – değerli arkadaşlar, bunlar yani bunlar ya 15 temmuz şehit ve gazilerinin paralarına el koymadılar mı? el koymadılar mı?

    bülent turan (çanakkale) – hayır.

    zülfü demirbağ (elâzığ) - ne alakası var.

    kemal kılıçdaroğlu (devamla) – biz olmasaydık o paralar yok olacak mıydı? yok olacaktı.

    daha garip bir şey anlatayım, beşiktaş’taki terör saldırısında 40’ı polis 47 vatandaşımız şehit oldu; orada da bağış kampanyası açıldı, 52 milyon lira para toplandı. çocuğu şehit olan birisine kaç lira aylık bağlandı, bilen var mı? bilmiyorsunuz. niye bilmiyorsunuz? sorun. niye sormuyorsunuz?

    öznur çalık (malatya) – ne münasebet ya?

    kemal kılıçdaroğlu (devamla) – hanımefendi, hatırlatayım: 121 lira 96 kuruş. arzu ederseniz banka makbuzunu size veririm. şimdi, siz vicdani olarak, terörde şehit olan bir polisin babasına 121 lira 96 kuruş aylık bağlanmasına “doğru” diyorsanız yerinizde kalın, “doğru” demiyorsanız görevinizden ayrılın. (chp sıralarından “bravo!” sesleri, alkışlar) vereceğim, vereceğim, makbuzu vereceğim size.

    öznur çalık (malatya) - yanlış rakam veriyorsunuz.

    kemal kılıçdaroğlu (devamla) – hiç kimsenin bu ülkede can ve mal güvenliği yok. bir daha söylüyorum: bu ülkede hiç kimsenin can ve mal güvenliği yok. adalete olan güven sarsılmış vaziyette. katarlılara borsa istanbulu satarken masada kim vardı? kim vardı masada, hiç merak ettiniz mi ya? orada bir iş adamı vardı. o adam, o iş adamı 17-25’ten sonra pensilvanya’ya gitti; 17-25’ten sonra zaman gazetesinin yüzde 10’unu satın aldı; o iş adamı bank asyaya para yatırdı. ya, bank asyanın önünden geçen adamları hapse attınız da bu adam nasıl oluyor da o protokol masasında oturuyor, devletin protokol masasında oturuyor? (chp sıralarından alkışlar) ya, askerî öğrencileri yakalayıp hapse attınız, nasıl oluyor da bu adamı başınızın üstünde taşıyorsunuz? mit’in raporlarını görmediniz mi, masak’ın raporlarını görmediniz mi?

    bakınız, neden orada, onu da söyleyeyim. bu fetö iddianamesi, çatı iddianamesi, orada da geçiyor ama kimse buna dokunamıyor, kimse dokunamaz. neden? avukatları sayın erdoğan’ın avukatları.

    bakın, antalya bilim üniversitesi; hepsini kapattılar, bu üniversiteyi kapatmadılar. başkanı kim? fettah tamince. başkan vekili kim? ahmet özel, cumhurbaşkanının avukatı. üye ahmet kürşat köhle, cumhurbaşkanının avukatı; mustafa doğan inal, tevfik günal, cumhurbaşkanının avukatları bunlar, devlet protokolünde yer alıyor bunlar. niye dokunamıyorlar buna? kimse dokunamaz, kimse dokunamaz.

    değerli arkadaşlarım, bir şey daha, bakın, burayı iyi dinlemenizi isterim. türkiye'de bir fransız şirketinde bizim vatandaşların alacakları var, dava açılıyor ve kazanılıyor ama bütün alacaklar dava açsa şirket zor duruma düşecek. ilk yaptıkları iş ne? cumhurbaşkanının avukatlarını bulmak. buluyorlar, oturuyorlar, 2 hâkimi de çağırıyorlar –mahkemede değil, dışarıda- fransız yetkili, onun avukatı, cumhurbaşkanının avukatı ve ayrıca 2 kişi. bakın, cumhurbaşkanının avukatı karşısında oturan hâkime şunu söylüyor: “gerekçeli karar yayımlanmadan görelim, düzeltelim.” mahkemede demiyor bunu, hâkime söylüyor bunu. kim söylüyor? cumhurbaşkanının avukatı söylüyor.

    bülent turan (çanakkale) – yalanlandı.

    engin özkoç (sakarya) – hemen de yalan…

    kemal kılıçdaroğlu (devamla) – yalanlama değil, ses kaydı var, ses kaydı var arkadaşlar. sizin dünyadan haberiniz yok, sizin gözleriniz görmüyor gerçekleri. (chp sıralarından alkışlar) adalet kurumunun içini çürüttünüz ya! içini çürüttünüz adalet kurumunun.

    anayasa mahkemesi kararlarını ben mi uygulamıyorum allah aşkına? anayasa mahkemesi kararlarını kim uygulamıyor? avrupa insan hakları mahkemesi kararını kim uygulamıyor? ben mi uygulamıyorum? biriniz çıkıp da “anayasa mahkemesi kararlarının uygulanması gerekir.” dediniz mi? diyemezsiniz, onu ancak biz söyleriz. (chp sıralarından alkışlar) biz devleti severiz ama sizlerin sorunu var. devletin yapısıyla ilgili sorununuz var.

    “basın hürdür sansür edilemez.” bakın, adalet kurumunu en çok perişan eden uygulamalardan birisi basın ilan kurumu ve rtük. ne yaptı bunlar allah aşkına? basın ilan kurumu doğru haber yazdı diye gazeteleri cezalandırıyor. bir ay, üç ay, beş ay bunlara basın ilan kurumu ilan vermeyecek diye… niye ilan vermiyor? haber yanlış mı? haber doğru. fahrettin altun pergola yaptı mı? yaptı. izin aldı mı? almadı. biz onun pergola yapmasına karşı değiliz. bakın, yapabilir, o da bir vatandaş; gider, başvurur, dilekçesini verir ve “cumhurbaşkanlığının iletişim başkanıdır.” denir, kolaylık da gösterilir; gider, orada pergolasını yapar ama bir ülkenin cumhurbaşkanının danışmanı, basın danışmanı “ben yasaları dinlemem, ben kimseden izin almam, ne demek izin almak? pergolayı yaparım, hiç kimse de sesini çıkaramaz.” dediği andan itibaren, o zaman “orada dur.” diyeceğiz.

    bülent turan (çanakkale) – ayıp bir şey ama ya!

    kemal kılıçdaroğlu (devamla) – yıkmak zorunda kaldı, yıkmak zorunda kaldı. peki, ayıp olan ne? ayıp olan, bu haberi, doğru haberi yapan gazeteye ceza vermek; ayıp olan budur. bu mudur demokrasi?

    rtük aynı şekilde değerli arkadaşlarım. bakın, basın ilan kurumu aracılığıyla devlet soyuluyor.

    sayın oktay, basın ilan kurumu aracılığıyla türkiye cumhuriyeti devleti soyuluyor. öyle gazeteler var ki; tirajı yok, bayilerde de yok. bakıyorsunuz, 50 bin satış. 50 bin satış üzerinden basın ilan kurumundan ilan alıyor. hazır para, hazır para. 5 tane gazete çıkar, 50 bin diye ver, yeter ki arkanda hükûmet olsun.

    sayın oktay, eğer bu ülkeyi seviyorsanız, eğer bu ülkede adaletsizliğe karşıysanız derhâl -basın ilan kurumu aracılığıyla mı olur, siz mi yaparsanız- gazetelerin tirajları objektif bir kurum tarafından denetlensin, para ona göre verilsin ya; devlet soyulur mu ya? “güneş” diye bir gazete vardı, hatırlarsınız. 150 bin tirajı vardı, kapattılar. 150 bin tirajlı gazete kapanır mı? kapanmaz. e, demek ki bir şey var burada.

    değerli arkadaşlarım, bakın, bankalar sadece belli gazetelere ilan veriyor, kamu bankaları. siz hiç sormuyor musunuz ya, bu kamu bankaları neden sadece belli gazetelere veriyor? niye? tirajına göre alır, tirajına göre verir; en çok satan gazeteye en çok ilanı verir, kimse buna itiraz etmez. turkcell nereye ilan veriyor? sadece bunlara, sadece o televizyonlara, başkalarına asla veremez. bu mudur adalet ya? bu mudur hak? bu mudur hukuk? buna niye itiraz etmiyorsunuz?

    bakın değerli arkadaşlarım, kuzey ırak’ta, süleymaniye kentinde 1’i binbaşı, 11 askerin başına çuval geçirildi. biz itiraz ettik, “amerika birleşik devletleri’ne nota verin.” dedik. erdoğan itiraz etti, “siz müzik notasından mı söz ediyorsunuz? yani böyle bir devlete nota verilir mi?” verilmedi. şimdi, ben size soruyorum: askerin başına çuval geçirildi, nota verilmedi ama rıza zarrab için iki ayrı nota verildi. neden, neden arkadaşlar? (chp sıralarından alkışlar) rıza zarrab ordudan daha mı değerli? hayır, ben de biliyorum, ordudan asla değerli değil ama “rıza zarrab konuşursa ne olacak hâlimiz!”

    değerli arkadaşlarım, on sekiz yıldır bu memleketi kim yönetiyor, on sekiz yıldır kim yönetiyor? istediğiniz kanunu çıkardılar, istediğiniz kanunu; istediğiniz kararname çıktı, istediğiniz bürokratı atadınız, istediğiniz kurumu değiştirdiniz, istediğiniz kurumun kanununu değiştirdiniz. on sekiz yılın sonunda neden bu hâle geldik, neden bu hâle geldik? biliyorum, fırsat bulsanız şunu diyeceksiniz: “efendim, ce-ha-pe yüzünden oldu. biz çok güzel kanun çıkaracaktık, onlar engel oldu.” bu nereden çıktı ya? (chp sıralarından alkışlar)

    devlet, anonim şirket gibi yönetilmez. anonim şirket iflas ederse kapanır, devletler iflas etmezler ama erdoğan ne diyordu: “devleti bir anonim şirket gibi yönetmemiz lazım.” buyurun, anonim şirket gibi yönettiniz, devletin geldiği nokta budur.

    işsizlik, bütün kötülüklerin anasıdır değerli arkadaşlarım, işsizlik bütün kötülüklerin anasıdır. baba, anne, üniversiteyi bitiren çocuk, hepsi işsiz. ne baba oğlunun yüzüne bakabiliyor ne oğul babanın yüzüne bakabiliyor. şu meclisin duvarlarının dibinde insanlar gelip kendilerini yaktılar. şu meclisin çatısına çıkıp insanlar intihar etmek istediler. on sekiz yılda ne yaptınız arkadaşlar?

    bir iktidarın ekonomi başarısının ölçüsü nedir, onu da söyleyeyim: bir iktidarın ekonomideki başarısının temel ölçüsü, yarattığı istihdamla ölçülür. eğer istihdam yaratmıyorsanız ekonomide sadece belli çevrelere, belli kişilere çalışıyorsunuz demektir. bugün türkiye’de 10 milyonun üstünde işsiz varsa bu on sekiz yıllık iktidar türkiye cumhuriyeti vatandaşları için değil, bir avuç kişi için çalışmıştır. ya, koskoca türkiye cumhuriyeti devletini londra’daki bir avut tefeciye hizmet eder hâle getirdiniz. onlar getirdi, ben size bir şey demiyorum. sizin suçunuz sadece şu, onu da söyleyeyim: her getirdiklerine sorgulamadan el kaldırmak. ya, bir de sorgulayın “bu yanlıştır.” deyin kardeşim, “bunu düzeltin.” deyin kardeşim.

    değerli arkadaşlarım, bugüne kadar 16 istihdam paketi açıkladılar, 16; toplam paket 22. her paketten sonra işsiz arttı, her paketten sonra işsiz arttı, her paketten sonra… biz de paketten yorulduk ya, takip edemiyoruz. bilmiyorlar, ne yapacaklarını bilmiyorlar. allah aşkına, söyler misiniz, ekonomi böyle mi yönetilir ya? devletin en temel kurumlarını kapattınız -bir arkadaşımız söyledi- devlet planlama teşkilatını, maliye teftiş kurulunu, hesap uzmanları kurulunu.

    değerli milletvekilleri, bakın, ben hesap uzmanıyken biz giderdik üniversitelere, hocalara derdik ki: “hocam, en çalışkan öğrenciler hangileri?” gider, o öğrencilere yalvarırdık “gel, bizim sınava gir.” diye. biz, teftiş kurulu aramızda çekişirdik “en çalışkan öğrenciyi biz alıyoruz.” diye. devlet planlama teşkilatı en nitelikli öğrencileri alırdı, mastırını, doktorasını yapan. bu kurumları kapattınız. devlette liyakat yok. zaten tek adam rejiminde liyakat olmaz. neden? bir kişi karar veriyor, alttakine gerek yok ki, gerek yok.

    bakın, değerli arkadaşlarım, akdeniz’de bir gemimizi bastılar. onlar açıklama yapmasa, avrupa birliğinin yetkilisi açıklama yapmasa gerçeği öğrenemeyeceğiz. diyorlar ki: “biz gemide arama yapacağız, türkiye cumhuriyeti devleti izin verir mi?” dört saat geçiyor, cevap veren yok, dört saat. bunun üzerine roma büyükelçisi “bir saat daha bekleyin, belki cevap alabiliriz.” diyor. beşinci saat geçiyor, gene cevap yok. niye yok? çünkü kimse erdoğan’a ulaşamıyor. ya, bu ülkenin dışişleri bakanı yok mu? bu ülkenin kaç dışişleri bakanı var? ibrahim kalın mı dışişleri bakanı, hulusi akar mı dışişleri bakanı, yoksa mevlüt çavuşoğlu mu dışişleri bakanı? kim dışişleri bakanı? beş saat arkadaşlar. sonra, ertesi gün bizim dışişleri açıklama yapıyor: “efendim, sabah böyle oldu. 17.45’te gemiye indiler; kınadık.” siz de kınadınız, hepimiz kınadık zaten. beş saat ne oldu bu türkiye’de, beş saat ne oldu, hiç sordunuz mu? beş saatte ne oldu?

    değerli arkadaşlarım, 4 kişilik bir ailenin açlık sınırı 2.517 lira, açlık sınırı; yoksulluk demiyorum, açlık sınırı 2.517 lira. bugün asgari ücret 2.324 lira. gelin şu kararı alalım -bir temenni kararı- hep beraber alalım: asgari ücret 3.100 lira olsun ve vergiden muaf olsun, işverene de yük olmasın, işçi hakkını alsın, 3.100 lira. (chp sıralarından alkışlar) bakın, 5 yerden maaş alanlar 3.100 lira almıyor her bir yerden, her bir yerden en az 10 bin lira alıyorlar. ya, işsize bari 3.100 lira olsun asgari ücret, vergiden de muaf olsun; vergiden muaf olduğu zaman işverene de yük gelmeyecek, mesele bitmiş olacak. gelin bunu yapalım, onlar yapmadı yani iktidar yapmadı, parlamento yapsın; asgari ücretlileri savunalım. asgari ücret ortalama ücret oldu. felaket bir pozisyon değerli arkadaşlarım.

    dolayısıyla bütçeyi tefecilere teslim etmeyelim de bütçeyi hak sahiplerine teslim edelim; işçiye, emekliye, köylüye, memura -bütün bunlara- üretene, sanayiciye, alın teri dökene, bunlara hizmet edelim. londra’daki tefeciler, faizi, bizim istediğimiz faizi bize dikte ettiriyorlar, farkında mısınız? türkiye varlık fonu 3 kez ihaleye çıktı, uluslararası ihaleye. eylülde çıktı, kimse para vermedi. bir daha çıktı, kimse para vermedi. üçüncü sefer çıktı, kimse para vermedi. çünkü onların istediği faiz yüksek. “şu faizi verirsen sana veririz.” dediler, dikte ettirdiler.

    bakın, değerli arkadaşlar, türkiye cumhuriyeti devletinin aldığı 2,5 milyar dolarlık faizin daha düşüğünü bizim belediyelerimiz alıyor, daha düşüğünü.

    hasan turan (istanbul) – hazine garantisinde mi?

    kemal kılıçdaroğlu (devamla) – hazine garantisi değil arkadaşlar, öbüründe devlet garanti, devlet alıyor arkadaşlar. eğer faizi türkiye cumhuriyeti devletinin hazinesinden daha düşük faize alıyorsa bize duyulan güvenin boyutunu düşüneceksin arkadaş, düşüneceksin. (chp sıralarından alkışlar) izmir belediyesi kamu bankalarından daha düşük faize uluslararası piyasalardan yatırım için para buluyorsa bize olan güveni düşüneceksin. evet, düşüneceksin bize olan güveni.

    buradan ifade edeyim; hiç kimse umutsuzluğa kapılmasın değerli arkadaşlarım. türkiye büyük ülkedir, türkiye bütün sorunlarını aşabilecek kadrolara da sahiptir, yetkinliğe de sahiptir. (chp sıralarından alkışlar) hepimiz hep beraber alın terinden yana olacağız, emekten yana olacağız, işçiden yana olacağız, çiftçiden yana olacağız.

    öznur çalık (malatya) – kadınlardan yana olacak mısınız?

    kemal kılıçdaroğlu (devamla) – o pazar artıklarından beslenen ailelerin, çöp konteynerlerinden beslenen ailelerin ayıbını kaldırmak allah’ın izniyle bize nasip olacak. (chp sıralarından alkışlar)

    ilk seçimlerde demokrasiyi getireceğiz, ilk seçimlerde adaleti getireceğiz, ilk seçimlerde liyakati getireceğiz, ilk seçimlerde alın terinin ne kadar değerli olduğunu bütün dünyaya anlatacağız, ilk seçimlerde türkiye cumhuriyeti devletini londra’daki tefecilerden kurtaracağız; herkesin bunu bilmesi lazım. (chp sıralarından alkışlar)

    hasan çilez (amasya) – aday olabilecek misin?

    ramazan can (kırıkkale) – aday ol, aday!

    kemal kılıçdaroğlu (devamla) – değerli arkadaşlarım, hangi noktaya geldiniz? benim aday olup olamayacağımı size kim söyledi? kim söyledi? (chp sıralarından “bravo” sesleri, alkışlar)

    ben ne istiyorum? ben tek adam rejimi istemiyorum. ben ülkesinde esnafın ensesinde boza pişiren bir yönetim istemiyorum. ben parlamenter sistem istiyorum, demokratik, halkçı, parlamenter sistem istiyorum. ben her kuruşun hesabını veren bir siyaset anlayışı istiyorum. ben tehdit edildiğim zaman mal varlığımla “aramazsanız, incelemezseniz, şerefsizsiniz.” diyen bir siyaset istiyorum. (chp sıralarından “bravo” sesleri, ayakta alkışlar) ben siyaseti zenginleşme aracı olarak gören bir kültürden gelmiyorum, ben siyaseti halka ve hakka hizmet eden bir anlayıştan geliyorum. ben hiçbir zaman, hiçbir yerde haram lokmaya el uzatmadım, kimsenin hakkını, hukukunu çiğnemedim. her zaman, her yerde adaletten yana oldum, adaleti her yerde savundum.

    ramazan can (kırıkkale) – aday ol o zaman!

    kemal kılıçdaroğlu (devamla) – benim varlığımla beni tehdit edenlerin arkasında selam durmadım. (chp sıralarından alkışlar)

    değerli arkadaşlarım, bugün, borç öderken borç alıyorsunuz. borç ödemek için borç alıyorsunuz, borcun faizini ödemek için de borç alıyorsunuz. evet, bu gerçekleri bilin. hayat acı ama bu gerçekleri bilin.

    (ak parti sıralarından “büyükşehirlere bak” sesi)

    kemal kılıçdaroğlu (devamla) – hiç endişeniz olmasın. arı gibi çalıyor bütün belediyelerimiz, arı gibi çalışıyoruz. (chp sıralarından alkışlar) söyledim, hangi engeli çıkarırlarsa çıkarsınlar asla şikâyet etmeyeceksiniz, asla. vatandaşlar arasında hiçbir ayrım yapmayacaksınız. önce “sizin ihmal ettiğiniz yoksul mahallelerden başlayacaksınız.” dedim, “onlara hizmet götüreceksiniz.” dedim, “engel yok ama halka hizmet sonuna kadar var.” dedim ve öyle yapıyorlar. (chp sıralarından alkışlar) şu ankara’yı… ya “ankara’yı parsel parsel satan” diyen siz değil miydiniz? siz değil miydiniz? (chp sıralarından alkışlar) parsel parsel satan adama hesap sordunuz mu? arkasında duruyorsunuz ya! ankara’yı parsel parsel satan adamın arkasında duruyorsunuz ya, nasıl olur ya bu? (chp sıralarından alkışlar) nasıl olur bu ya? hangi ahlak, hangi din, hangi iman ya! allah aşkına, söyler misiniz ya!

    değerli arkadaşlarım, daha ayıp var.

    (mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

    başkan – sayın kılıçdaroğlu, buyurun.

    kemal kılıçdaroğlu (devamla) - ya, arkadaşlar, türkiye cumhuriyeti devleti millî kurtuluş savaşı’nı veren bir devlettir. (ak parti ve chp sıralarından gürültüler)

    arkadaşlar, yok, hiç konuşmayın. ne derlerse desinler, önemli değil, değil önemli.

    türkiye cumhuriyeti devleti millî kurtuluş savaşı’nı veren bir devlettir. türkiye cumhuriyeti devletine, rüşvet alan kişinin büyükelçi olarak atanması yakışır mı ya? (chp sıralarından alkışlar) 2 kişi ya! ya, rüşvet aldığı belli, rüşvet aldı çikolata kutularında. öbürünün de rüşvet belgesini mahkemedeki dosyadan çıkarıp açıkladım. büyükelçi atadınız ya! arabasında türk bayrağı taşıyacak bu adam. benim ağırıma gidiyor, sizin ağırınıza gitmiyor mu, sizin ağırınıza gitmiyor mu ya? (chp sıralarından alkışlar) onu da söyleyeyim: sizin içinizde son derece değerli insanlar var; bakın, eleştiriyorum ama son derece değerli insanlar var, türkiye’yi en iyi temsil edecek insanlar var. ya, bu insanlar varken neden rüşvetçiler büyükelçi olarak atanıyor, neden? benim aklım bunu almıyor ama sizin bir gerekçeniz varsa çıkıp bu kürsüden söylersiniz “şunun için, biz, rüşvetçileri büyükelçi olarak atıyoruz.” biz de öğrenmiş oluruz. (chp sıralarından alkışlar)

    (mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

    kemal kılıçdaroğlu (devamla) – hepinize en içten selamlar, saygılar sunuyorum değerli arkadaşlar. (chp sıralarından “bravo” sesleri, ayakta alkışlar, ak parti sıralarından gürültüler)

  • 4. muharrem ince'nin parti kuracağını ilan etmesi

    sayın ince,

    size bir şans verildi, “senelerdir bu an için hazırlanıyorum, ekibim hazır, planım programım tam” dediniz, işi elinize yüzünüze bulaştırdınız. ekrem imamoğlu, mansur yavaş, tunç soyer gibi nice belediye başkanı adayları “kazandı” ve sizin onların önünü açmanız gerekir.

    başarısız olunca insan geri çekilmeyi bilmeli. geri çekilmezseniz size karşı olan sevgimizi ve saygımızı sıfırlamaktan başka bir iş yapmayacaksınız.

    tanım: muharrem ince’nin chp’den ayrılması olayı.

  • 5. esnafların batıyor olması

    bir arkadaşımın babası sanayide ağır vasıta servisi açtı. şirketi genç girişimci olan oğlu adına kurdu ki vergiden muaf olsun. oldu da lakin bu konuda sıkıntı yok. devlet hak tanımış.

    ilk 1-2 yıl (tam hatırlamıyorum) geçince vergi vermeye başladılar ama fatura kesmiyorlar. arada maliye uğruyor ama sakal parası gibi cüzi bir ceza kesip gidiyor. sonra uzun bir süre yine vergi yok.

    bu adam aylık 15.000 lira gibi para kazanıyordu. 10.000 tl cebine net kalıyordu. işçilikten kazandığı için malzeme vs gideri yoktu.

    başka bir arkadaşım organizasyon şirketi kurdu. kestiği aylık fatura simit parası bile etmezdi. yıllık ödediği toplam vergi bir asgari ücret etmezdi. dükkanı ağzına kadar organizasyon malzemesi ile doldu. hyundai minibüs aldı. hiç borcu yoktu. çatır çatır kazandı.

    başka bir abim av malzemeleri satıyordu. önce kiraladığı dükkanı aldı şimdilerde 3. dükkanını aldı. fatura yok. kayıt kuyut yok.

    bu 3 kişinin 3üne de fatura kesim vergi kaçırmayın dedim. bana gelen cevaplar şunlar;

    "herkes faturasız çalışıyor."
    "devlet gelirimin %50 sine çöküyor."
    "vergi verirsem para kazanamam."

    bu adamlar sözde vatansever sözde müslüman. vakit namazlarını aksatmazlar alkole yaklaşmazlar ama hırsızlık yapıyorlar.

    şimdi bu adamlar vergisiz çatır çatır kazanırken ben bordrolu üni mezunu bir çalışan olarak yıllarca çatır çatır vergi ödedim. zamanında vergi kaçırarak elde ettikleri kazançlarını benle paylaştılar mı? hayır.

    kazanç dönemlerinde benimle dalga geçtiler. üni okudun bu paraya mı çalışıyorsun? senin maaşın kadar vergi ödüyorum ben eheheh dediler.

    şimdi ben çalışıyorum. kendimi geliştirdim. iyi bir işte iyi bir pozisyondayım. arada dükkanlarına çay içmeye uğruyorum. hepsi ağlıyor, eziliyor karşımda.

    üzgün müyüm? hayır. vergisiz kazanan herkesin bu duruma düşmesini temenni ediyorum ama vergisini veren dürüst esnaflar için söylüyorum; duam her zaman sizlerle. dininiz ne olursa olsun ahlaklı insanlarsınız. allah size çıkar yol gösterir inşallah.

  • 6. domuz eti

    hahahaha ulan bunu yiyerek siyasal islamdan intikam aldigini dusunen ergen var.

    yagli bir ettir.

  • 7. i. melih gökçek'in mansur yavaş'ı tehdit etmesi

    gökçek'in gecenin köründe attığı tweet'te görülebilir;

    "ya kendiliğinden meclisde yola geleceksin.
    ya da yola getirileceksin..."

    kayyum mu atarsınız, görevden mi alırsınız, şiddete mi başvurursunuz, ankapark'taki dinozoru mu yoksa kızılay'daki şişme gorili mi gönderirsiniz? ne yaparsınız melih bey? bi açıklayın hele.

    edit: görsel

  • 8. 8 aralık 2020 fahrettin altun'un wp konuşmaları

    bu konumdaki bir insanın çıkıp kanıtları ile birlikte basın toplantısı yapması gerekir. wp grubundan açıklama yapmak nedir? bir sonraki aşama ne? youtube videosu altında yorum yapmak mı?

  • 9. aşı üretse korkmadan alınacak firmalar

    tarcanlar oto ekspertiz.

  • 10. erdoğan'ın maalesef hiç aşık olmadım açıklaması

    "merkel adlı kullanıcı sizi engelledi."

  • 11. acun'un kızı için sihirli annemi tekrar çektirmesi

    (bkz: diktatör olunca yapılacak ufak şımarıklıklar)

    edit: başlık başa kalınca havada kalmış. ilk entry'i yazan kaçtı. kaynak burada: https://www.haberler.com/…si-kizim-13786734-haberi/

  • 12. hande sümertaş

    ülkenin nasıl bir şizofreniyle mücadele ettiğini bize yeniden hatırlatan isim oldu. bu kadar beyinsizle mücadele etmek çok zor. türkiye'de hakem problemi falan yok allahın belaları, hepinize söylüyorum, galatasaray'ı fener'i yok bu işin. itiraz edilen her pozisyonun tersi için diğer takım itiraz edecek zaten. neyin kafasını yaşıyorsunuz siz? hakemlik böyle bir şey. dünyada da böyle. siz kafayı yediğiniz için ve genel olarak ahlaksız olduğunuz için hakemlere sarıyorsunuz. en olaysız, en normal maç sonunda bile oturup yarım saat hakem konuşuyorsunuz. bunu ben de yapıyordum eskiden. sonra oturup düşününce işin içinden çıktım. hakemi suçlamak kendini suçlamak gibi, ahlaki bir sorun. futbolun ne olduğunu ve izlediğimiz şeyin fonksiyonunun nasıl bir yere denk geldiğini anlarsak olay buralara kadar gelmez. şimdi de bu kadına takmış herifler. kafayı yemişsiniz. eğitilmezsiniz.

  • 13. 7 aralık 2020 ahmet hakan'ın kk'ya yalvarması

    ne kadar samimiyetsiz olduğunu anlamak için yayının sonraki 15 dakikasını izlemenin bile yeterli olduğu çağrı.

    ambargonun kalkması için ricacı olan ahmet hakan, bütün türkiye şu anda kemal kılıçdaroğlu'nun bütçe görüşmelerinde yaptığı konuşmaya övgüler düzerken, bu akşam programında konuklarını o konuşmanın içinde yer alan fakat bugünün gündeminde zerre değeri olmayan tek mevzuyla ilgili, "kılıçdaroğlu'nun cumhurbaşkanı adayı olması" üzerine konuşturdu saatlerce.

    yani bu akşam o yayına çıkarken tek derdi, kılıçdaroğlu'nun bugün yaptığı konuşmayı gargaraya getirmekti.

    cnn türk ambargosu sadece chp'nin değil, chp seçmeninin onurudur. chp başkanını aşar o ambargoyu kaldırmak.

  • 14. kılıçdaroğlu'nun cumhurbaşkanlığına aday olması

    muhalifleri değil ak partilileri sevindirici olay.

  • 15. cyberpunk 2077

    asıl tartışmayı başlatan eleman ahanda budur

    https://twitter.com/carolynmichelle

    bu eleman oyunu oynuyor ama daha yarısına gelmeden polygon'a "oyun bok gibi çünkü içinde translar kötü olarak gösteriliyor" diyor. daha sonra gamespot'tan bunu duyan kallie plage adlı abla da olayın üzerine mal bulmuş mağribi gibi atlayıp "he ya oyunda çok küfür var ben çok triggerlandım, bazı yerleri geçtim, herkes küfür ediyor" diyor.

    daha sonra michael does life denilen meşhur youtuber çıkıp oyunda her transın kötü olmadığını açıklıyor, sonra da direk carolyn'i tagleyerek " siktir et transı filan, oynanışı da yaz bakayım" diyor. bu carolyn petit denen eleman da çıkıp "eğer transları değil de oynanışı konuşmak istiyorsanız alayınız homofobiksiniz" gibi dünyalar saçması bir laf ediyor. anladığım kadarıyla bunun yancısı olan kallie'de hemen gamespot ile bir video çekiyor ve oynanıştan bahsediyor. ama ne bahsetme, hiç görmediği ve karşılaşmadığı şeyleri gömmeye başlıyor. sırayla;

    1-) giysi ve giyindirme konusu çok derin, giyilebilecek yuzlerce kıyafet ve varyasyonu var, bence bu kadar olması saçma diyor.

    2-) oyunda neredeyse her şeyi craft edebiliyorsunuz ama ben sadece 1 kere kullandım zamandan dolayı, bence gereksiz diyor.

    3-) insanları vurmak zorunda kaldım, ben bunu istemiyorum diyor.

    4-) bir kaç yan görev yapılmadan ana hikayeden devam edilmiyor, giyilen giysilerin ana hikayeye katkısı yok böyle olmaz diyor.

    5-) bazı görevlerde oyunun bana ne anlatmaya çalıştığını anlamadım, biraz da cyberpunk kültürüne hakim olmak lazım sanırım deyip tüyü de dikince millet youtube'da deliriyor. bu arada ablanın bugüne kadar en beğendiği oyun animal crossing ve gamespot'ta bu oyuna "gamechanger" daması vuran tek kişi.

    gamechanger: sektörün tüm gidişatını değiştiren bir oyun (minecraft, gta gibi)

    bu arada reddit'te manyağın teki bu trans seven carolyn'in yazı loglarına ulaşıyor ve diğer oyunlar hakkında görüşlerini yayınlıyor. içinde trans olmayan bir çok oyuna sadece "trans yok bu nasıl oyun" diye 4 filan vermiş, polygon yayınlamamış ama burda garip olan bu birey sadece ubisoft oyunlarına inanılmaz yüksek rakamlar vermiş, yine aynı adam gamespot'tan kallie'nin yazılarını inceliyor ve o da ne? kallie, watch dogs'a 80 küsür, valhalla'ya 95 vermiş. ikisi de ubisoft oyunu.

    reddit'te şu an konuşulan şey ubisoft'un karalama kampanyası başlatmaya çalıştığı fakat (yine bir şekilde) rezil olduğu. en nihayetinde amerika gibi önemli bir pazarda 2 haftaya tüm mid-termler bitecek ve millet oyuna oturacak ve şu anda oynayabilecekleri 3 tane aaa oyun var bunlardan 2'si ubisoft'a diğeri de cdpr'e ait. sırf bu yuzden böyle bir çalışma içerisine girildiği söyleniyor.

    bu arada ben ıgn'e filan da güvenmem bu konuda baz alacağım tek yer japon inceleme siteleridir ve çoğu s+ vermiş yanı super+ ki bunu en son alan oyun rdr 2'di.

    muhtemelen oyun harika olmuş ve bir şeyleri değiştirecek. millet o yuzden saldırıyor.

  • 16. kombiyi açmayan komşuya dava açabilmek

    avukat gazina gelip dava acmalarda bu gun.

    gote giren mahkeme masraflari ile kalirsin. adam evi ister buzhane gibi kullanir istrr hamam gibi isitir. kombiyi cok yaksa gidip adamin faturasina ortak mi olacaksin.

  • 17. rock müziğin ölme nedeni

    müzik üreten biri olarak bir istatistik vereyim,

    biraz detaylı ve progresif bir şarkı yaptığınız anda dinlenmiyor.

    diğer müzisyenlerin "çok basit olmuş" dediği verse-chorus-verse-chorus şeklindeki beste deli dinleniyor.

    aynı şekilde şarkıda distortion gitar oldukça dinlenme azalıyor, eğer koyacaksanız bile gömülmüş bir gitar ve daha arabesk sözler falan olursa anca tutuyor diye düşünüyorum. (bunu yapmadık)

    rock dünyada hala var, progresif rock ve metal de var, ama onu dinleyen özel ve güzel bir grup insan var. çoğunluk ne yazık ki basit hafif melodilerle zaman geçiriyor.

  • 18. beşli çetenin projelerini kamulaştıracağız

    yetmez dediğim olaydır.

    20'li yaşlarda milyonlarca liralık ihale alan bebelerin bütün malvarlığı ve 20'li yaşlarda son model rover sahibi olan bütün bacılar dahil tüyü bitmemiş yetimin hakkını yemiş kim varsa malvarlığına el konulması lazım.

    yargı margı yaparsak yıllar sürer. hoş kaçıran anasını bile bellemiştir şimdiye de en azından ülkeden de siktirip olup gitsinler, rahat yüzü görmesinler.

    yanlarına 1 lira kar kalırsa hakkımı helal etmem!

  • 19. bakü'de türk askeri geçidi görüntüleri

    3000 yıldan fazla süredir düzenli ordusu olan bir milletin, 102 yılın ardından bakü’ye ayak basması ve yürümesidir.

    bunu izlerken kameralar karşısında basın toplasında ayağında terlikle ermeni komutanını dinleyen diğer paçoz komutan geldi aklıma. neyse gülmeyeyim.

  • 20. melih gökçek'in tekrar abb başkanı olacağı gerçeği

    (bkz: hayallerde yasiyor bazi ibneler)

  • 21. limak-kolin-cengiz-mapa-kalyon ortak girişim grubu

    özelleştirme adı altında elde ettikleri, aslında türk milletine ait tüm mal varlıkları 1 (bir) kuruş bedel ile kamulaştırılmalıdır,

    aldıkları tüm ihaleler namuslu sayıştay denetçileri tarafından tek tek incelenmeli, haksız elde edilen tüm kazançlar yasal faizi ile geri alınmalıdır,

    silinen tüm vergi borçları da yasal faizi ile geri alınmalıdır,

    bu konuda tek yetkili, türk milleti adına karar veren türk mahkemeleri ( istiklal mahkemeleri ) olmalıdır. ingiltere monarşisine bağlı londra mahkemeleri yok hükmündedir.

    bir kez daha hatırlatalım; sivas kongresinde ilan edildiği günden bugüne manda ve himayenin bu topraklarda hükmü yoktur.

  • 22. hamburgeri süper olan mekanlar rehberi

    gorill burger - eskişehir

    not: eşkişehirlilerin pino demesine aldanmayın samimi sözlüyorum rezil bi burger. sevilmesinin nedenini de eskişehirde ilk burger yapan yer olmasına bağlıyorum. ben de bir arkadaş kurbanı olarak yeme gafletinde bulunmuştum.

  • 23. esnafı sağlam kazıkçı olan küçük yerleşim yerleri

    türkiyedeki tüm sahil kasabaları'nın %95'i orospu çocuğu olan esnafı full artı full insanları kazıklamaya çalışır..

    mümkün mertebe, yiyecek içeceklerinizi yanınızda götürün, ya da oralarda bulunan a101, bim, ya da şok market tarzı yerlerden alışveriş edin.
    allahtan böyle yerler açıldı da, böyle piç kurusu esnaflardan alışveriş etmiyoruz.

    neymiş sezon 3-4 aymış, neymiş dükkan kirası varmış, neymiş vergisi varmış, neymiş ekmek parasıymış..

    banane amına kodumunun evladı, çokta sikimde senin bu düşüncen der geçerim...

  • 24. mehmet demirkol

    sözlükteki yazarların bazılarının ya olayları algılayamayacak kadar gerizekalı olduğunu ya da aptal algı oyunlarıyla insanları gerizekalı yerine koyduğunu düşünüyorum. gerizekalı olma ihtimallerine karşılık olayı kronolojik olarak basitçe özetlemeye çalışayım:

    - hande sümertaş-gs ilişkisi üzerinden beinsports'a gönderme yapan kişi mehmet demirkol değil. yanılmıyorsam iddianın ilk sahibi sportsdigitale youtube kanalında sadece fenerbahçe programından murat aşık.

    - murat aşık bunu ilk dile getirdikten sonraki 2-3 hafta boyunca beinsports fenerbahçe aleyhine taraflı bir yayıncılık yapmaya devam edince sosyal medya ve diğer fenerbahçeli yorumcuların da devreye girmesiyle hande sümertaş'a yoğun bir tepki başladı.

    - bu yoğun tepki sonrası mehmet demirkol'a youtube programında bu meseleyle ilgili yorumu soruldu. mehmet demirkol söze hande demirtaş'ın beindeki pozisyonu gereği maç görüntülerine müdahale etme şansı yok diyerek başladı. sosyal medyada yoğun bilgi kirliliği olan bir dönemde (ciddi ciddi özetleri, var pozisyonlarını sümertaş'ın seçtiği düşünülüyordu), beinde eski bir çalışan olarak ilk elden en sağlıklı bilgiyi paylaşmış oldu.

    - ardından da bu tepkinin sebebinin hande sümertaş'ın geçmişteki pozisyonu ve davranışları olduğunu özetleyen bir konuşma yaptı.

    - socrates ekibi demirkol'un hande sümertaş'a tepki gösterdiği kısmı, twitterda paylaştı. ardından gs taraftarının tepkisi üzerine twitterdaki bu kesilmiş videoyu kaldırdı. fenerbahçe taraftarı kimden korkup kaldırdınız diyince de bu kez videoyu keserek paylaşmanın hata olduğunu ama orjinal halinin youtube'da durduğunu açıkladı.

    - yaklaşık 2 gün sonra kaan kural ile olan youtube programında mehmet demirkol son kez bir açıklama yaparak, eleştirisinin sadece profesyonellik ile olduğunu ve konunun hande sümertaş'ın kadın olmasıyla alakası olmadığını vurguladı.

    söylediklerimde bir hata varsa düzeltmeye hazırım. hala da mehmet demirkol durduk yere hande sümertaş'a saldırdı, olayları başlattı, kadını ateşe attı vb yorumları yapacak gerizekalı varsa artık elimden bir şey gelmiyor ne yazıkki.

  • 25. apple airpods max

    lan o değil de düşünsene amerika’dasın. beş bin dolar maaşın var ay başında bi tane kendine bi tane hanıma alıyosun yine de ayı rahat rahat geçirmek için para kalıyor.

    ağlamıyorum gözüme akp kaçtı.

  • 26. melih gökçek'in anka park açıklaması

    bu adamın hala aynı yüzsüzlükle açıklama yapabilmesidir asıl olay. 450 milyon dolar bile olsa, böyle bir parayı batırıp hala açıklama yapma özgürlüğüyle dışarıda bir yerlerde olması bizim ayıbımızdır ve:

    (bkz: akp zamanında gerçekleşmiştir)

    hepsinin hesabı sorulur.

  • 27. masumlar apartmanı

    inci hanla arkadaslık edince tü kaka ama ege nerimanla arkadaslık etsin sıkıntı yok.klasik orta doğu aile yapısı işte.dede de aynı.:)

  • 28. iyi kadınların nerede olduğu sorunsalı

    üst edit: vallahi şu balkon muhabbetinden de gına geldi. hiç işim gücüm yoktu bir adamın derdi yüzünden balkona çıkıp acı çekeyim. hayatı bu kadar dram haline getirmeyin. siz balkonda üzülürken o adamlar fosur fosur uyuyor bunu da göz ardı etmeyin...

    buraya gelip de iyi bir kadınım, bu yüzden üzüldüm, saçma sapan insanlara prim verdim falan yazmayacağım. iyi bir kadın olduğumu sanmıyorum en azından bir erkeğin bakış açısına göre. ben öyle bir erkek uğruna savaşacak, fedakarlık yapacak, yaptığı saygısızlıklara katlanacak, onun egosunu şişirecek bir kadın değilim.

    yaptığı en ufak bir yanlışta gidecek, bana saygı duymadığı an kafasına vura vura saygı nedir öğretecek, egosunu benim üstümden tatmin etmeye izin vermeyecek bir kadınım. iyi kadınlar kötü adamlarla birlikte olmuyor bu bana göre büyük bir yalan. gerçekten düşündüğüm zaman iyi bir kadın olmak için bir şey yapmak içimden gelmiyor. en azından bizim toplumun beklediği şekillerde iyi bir kadın olamam.

    erkek kadından öylesine roller üstlenmesini bekliyor ki çoğu zaman adama bak istediği kadına bak moduna giriyorum. hadi kabul edelim; burada iyi kadın nerede diye bağıran herkes çoğu zaman kendi kafasındaki profillere göre ortaya atıyor. iyi kadın nedir bizim topluma ve erkeklerin bakış açısına göre hadi analiz edelim:

    öncelikle kariyer sahibi olacak, güzel olacak (şöyle yüzü, göğüsleri, kalçası falan oldukça iyi olacak, kilosu fazla olmayacak, spor yapıyor olacak gibi). eğitimi tam olacak; öyle bir kadın olacak ki sizinle ahbap çavuş muhabbeti de çevirecek aynı zamanda edebiyat, müzik, fizik, sanat da konuşacak. zeki de olacak ama erkekten daha zeki olmayacak. sadık da olacak aynı zamanda erkeğine (en nefret ettiğim kelimelerin başında gelir ama neyse) her yerde her koşulda destekçi olacak. erkek gerekirse daldan dala atlarken o edebi ile onu bekleyecek. kanaatkar olacak aynı zamanda; düğün, söz, nişan istemeyecek. erkek ne verirse onunla yetinmeyi bilecek. alttan almayı da bilmeli aynı zamanda; her şey müşterek, bana saygı duyacaksın diyen kadın iyi kadın olur mu hiç. aynı zamanda geçmişi temiz olacak, erkeğin doğacak çocuklarına "kutsal annelik" görevini yerine getirebilecek donanıma sahip olacak. para kazanırken aynı zamanda ev işlerini de tam zamanında yapacak. çünkü bu görev iyi kadınlara aittir. tam anlamıyla modern bir geyşa olacak ki iyi kadın olmaya layık olsun.

    işte bizim toplumun iyi kadın rolü tam olarak bu oluyor. ben böyle bir kadın değilim ve hayatım boyunca da olmayacağım. aşk ve sevgi bir süre bile olsa insanın gözünü kör eder ama akıllı bir insan bunlara prim vermeyecek kadar da görmüş geçirmiş olacaktır. iyi kadın olmaya çalışmayın, saygı duyulan bir kadın olmaya çalışın. iyi kadın olduğunuz müddetçe pek bir şey kazanma ihtimaliniz yoktur. kimse sizi iyi olduğunuz için sevmez ama insanların kafasına vura vura saygı duyulacak bir kadın olduğunuz zaman o zaman dimdik ayakta kalırsınız. size bir sır vereyim mi hayat bir erkeğin peşinde yok edilmeyecek kadar değerli. çevrenizde binlerce adam var. takılmak isterseniz takılın, sevgili olmak isterseniz olun, evlenmek isterseniz evlenin ama bir asla bir adamın uydusu haline gelmeyin. iyi bir kadın olmak ve erkeğin gölgesinde kalmak yerine zirvedeki kadın olmayı her zaman için tercih edin. kısaca ben kimse için iyi bir kadın falan olmak istemiyorum, sadece kendim için, benliğim için iyi olayım bu bana yeter.

  • 29. mansur yavaş

    2014 yerel seçimlerinde hakkı yenmemiş olsaydı şu an cumhurbaşkanıydı.

    bu adamın hakkını yiyenleri unutmayacağız.

    hakkı yenmiş güzel insandır.

  • 30. h. sümertaş üzerinden feminist mağduriyet yaratmak

    son dönemde galatasaray taraftarları ve medyadaki kalemşörleri tarafından yapılandır.

    hande sümertaş'a gösterilen tepki cinsiyetinden dolayı değil, yaptığı işte tarafsız olamamasındandır.

    sayın sümertaş'a tepki gösterenler onun kadın olmasından değil, yayıncı kuruluşta taraftarı olduğu takıma ayrımcılık yapmasından, farklı takımların maçlarında pozisyonları nadiren göstermesinden, galatasaray ile olan bariz taraftarlık bağından uzaklaş(a)mamasından yakınmaktadırlar.

    ancak birtakım galatasaray taraftarı ve medyası, olayı özellikle "bir kadın işinden ediliyor!!!111birbir" noktasına çekmeye çalışarak, her zamanki gibi bir mağduriyet devşirme peşindedir. kaldı ki fatih terim de zamanında kendisi hakkında haber yapan bir kadın muhabiri işinden etmiştir.

    son olarak mehmet demirkol'a yapılanlar , yukarıda bahsettiğim tayfanın, şikayet ettiği linç kültüründen işlerine gelince ne kadar rahat beslendiklerini ortaya koymaktadır. sosyal medyada 2-3 kendini bilmezin yazdığı cinsiyetçi ifade ve küfürler, ne sayın demirkol'u ne de hande sümertaş'a tepki gösterenleri bağlar. ne de hande sümertaş'ın konuşulan mevzulardan aklanmasını sağlar.

    hande sümertaş'ın tuzla maçındaki görüntüleri

    hande sümertaş'ın twitter adresini buraya bırakıyorum. sosyal medyada dahi bu profili çizmekten rahatsız olmayan galatasaray taraftarı, fatih terim hayranı bir zatın (kadın ya da erkek), işinde tarafsız davranmadığı, bundan sonra da davranmayacağı aşikardır. yayıncı kuruluş gerekli açıklamayı yapmadan da tartışmaları başka eksenlere çekmeye çalışanların niyeti halis değildir.

    not: başlığa sığmadığından dolayı hande sümertaş ismi h.sümertaş şeklinde kısaltılmıştır.

  • 31. ahmet çakar

    biraz reyting alayım diye bir kadının bedeniyle dalga geçen ve o kadını sen beni üzersen ben de seni üzerim diyerek tehdit eden bir hakem eskisidir. zamanında ahlak dersi verdiğin nihat doğan’dan zerre farkın yok. ikinizde aynı lağım çukurunun içindesiniz.

  • 32. hasan ali toptaş

    ifşa söylemlerinden zerre şüphe etmiyorum. iddiada bulunan yazarların ya da kadınların hiçbirinin şana şöhrete falan ihtiyacı yok.

    edebiyat ve sanat camiası bu adamlarla dolup taşıyor. hele ünü, ödülü, çevresi, lobisi varsa her şeyi kendilerinde hak gören bu adamlar size dokunmaya, sözleriyle, muhabbetleriyle taciz etmeye rahatlıkla cüret edebiliyorlar. çünkü o ünlü bir sanatçı. sen de onun okurusun. adam sana iltifat gösteriyor, daha ne istiyorsun?

    bunu lisansta ilk fark ettiğimde derin bir hayal kırıklığı yaşamıştım. sonra lisansüstünde neredeyse her sanat dalından bu tiplerle karşılaşa karşılaşa alıştım. alıştım demek doğru değil belki; doğrusu, bunları nasıl savuşturacağımı, kendimi nasıl savunacağımı öğrendim.. ama kolay olmuyor arkadaşlar. sözlü tacizde bir gün yataktan çıkmadan ağladığımı biliyorum ben sinirden. o taciz sadece iltifata şunla bunla kalmıyor, istediğini alamadığı an ağır bir kişilik saldırısına dönüşüyor çünkü. o sizin inanmamalarınız, ispatla o zamanlarınız taciz kadar zarar veriyor kadınlara.

    insan sanatla uğraşanların farkındalıklarının ya da duyarlılıklarının daha yüksek olduğunu zannediyor, ondan daha fazla sarsılıyor. onları yazan, o parçaları çalan, besteleyen, o oyunu sahneleyen bir adam böyle ucuz, pespaye, adice davranmaz diyorsun. ne farkı var eğitimsiz adamdan diyorsun. beklemiyorsun. beklemediğin yerden vurulunca daha da sarsılıyorsun.

    nacizane tavsiyem: sanatçıların eserlerini okuyun, dinleyin, izleyin kendilerinden uzak durun.

  • 33. 25 yaşından sonra aşık olmanın imkansızlaşması

    aşktan tam olarak ne anladığınıza göre değişebilen bir durumdur.

    lise aşkları biraz farklıdır ve hormonların yeni yeni etkisini göstermesiyle başlar. bir şekilde delicesine aşık olursunuz. onu düşünmeye, sürekli hayaller kurmaya başlarsınız. yeme-içmede bir azalma olur cidden iştahtan düşersiniz. bir çeşit güçlü bir takıntıya dönüşür bu aşk. onu düşünmeden yapmazsınız her şeyiniz bir kişi olur. öylesine güçlü bir istektir ki gözünüzü karartırsınız bu açıdan lise aşkı insanın hayatında ciddi bir iz bırakır. lise aşkı, aşkın çok vahşi ve içgüdüsel bir yönüdür.

    üniversite aşkı ise daha farklıdır aşk duygusundan ziyade sevmek ön plandadır. onu seversin ve ona dair şeyler hoşuna gider. birlikte zaman geçirmeyi, delicesine bir şeyler yapmayı istersin. ortak anılar biriktirirsin her şey daha çok netleşmeye başlar. sevgililiğin en güzel dönemleridir lise aşkı kadar kaotik değildir mantıkta işin içine girmeye başlamıştır. pek çok şeyi sevgilinle öğrenirsin ve yaşarsın.

    iş hayatına atıldığında ise artık hayatın gerçekleri yüzüne daha sert çarpıyor demektir ayakların yere sağlam basmaya başlar. ne istediğini iyi bilirsin hatta daha önemlisi ''ne istemediğini''. yorucu bir ilişkiye ve aptal oyunlara tahammülün kalmamıştır. aşkı, sevgiyi ve daha önemlisi uyumu aramaya başlamışsındır. olgunlaşırsın gerçekten seveceğin birisini ararsın geceleri ve boş zamanlarında... kendini anlatabileceğin, beraber dünyayı gezebileceğin, hayata karşı elini tutabileceğin birisini sevmek istersin. 25 yaşından sonraki aşk bir anda olmaz lise aşkı gibi ya da üniversiteli sevgisi gibi değildir. 25 yaşından sonra aşk zamanla gelişir bir anda birisine bir şey hissedemezsin. detayları bilmen gerekir, zevklerini görmen gerekir, kendini nasıl ifade ettiğini bilmen gerekir. bu açıdan aşkın en kaliteli halidir ne istediğini bilen iki insanın birbirine kavuşma serüvenidir.

    bana göre 25 yaş sonrası aşk > üniversite aşkı > lise aşkı.

  • 34. bütün kariyeri bir kenara bırakıp köye yerleşmek

    * tavuk suyuna çorba tarzı kitapları yavaşça yere bırak.
    * sert kırılmaları kutsayan kişisel gelişim kitaplarının yazarları, özel güvenlikli sitede oturuyor, bunu bil
    * "biz çok mutluyuz, n'aber orospu çocukları" temalı sosyal medya paylaşımlarına temkinli yaklaş.
    * hayatın normal akışında, dana koyun tavuk ekin ağaç vs.. emek vermeden yemek vermiyor aslanım. emek verecek göt+ zaman var mı, iyi analiz et.
    * köylü dediğin kitle saf, bilge ve iyilikten yıkılan bi kitle değil, çoğu kolpanın yavşağın önde gideni, bunu idrak et.

    bu datayla köye mi yerleşiyorsun, bilgecilik mi oynuyorsun, takıl artık kafana göre.

    edit: bi de şu "bütün kariyer" ile neyi kastettiğinizi açıklayın bi zahmet. benim gibilerin aklına bayer baş kimyageri, lenovo yüksek mühendisi, facebook tasarım müdürü gibi şeyler geliyor. bankada, vergi dairesinde, öğretmenlikte bırakılmaya değecek bi "bütün kariyer" sıfatı yok zira.

    "zira? zira nedir yauv"

  • 35. yazarların beceriksiz olduğu konular

    terk etmek, bırakmak, atmak, bağ koparmak. inanılmaz başarısızım.
    hayatımdan bir insanı çıkarmak yerine ölü taklidi yapıp beklemek istiyorum. on yıllık kotumu atacağıma kullanılmayan eşyalar için dolap alasım geliyor.

  • 36. efendi erkeğin acımasız bir erkeğe dönüşmesi

    cani yanmistir, nezaketi zayiflik olarak algilanmistir, sacma sapan kisiler bir anda sidik yaristirmaya baslamistir. (bkz: fazla tevazunun sonu vasattan nasihat dinlemektir)

  • 37. online sınav ile herkesin rahatça geçecek olması

    bütün sınavlarda ortalamanın altında kalarak çürüttüğüm önermedir.

  • 38. bir erkeğin en tehlikeli cümlesi

    ‘ya sana aşık olduysam?’ dır.

    bakınız ‘aşık oldum’ bile demiyor, kaçış kapısını açık bırakıyor.
    sen de diyorsun ki ‘ya bana aşık olduysa?’ ve bu ihtimalin gölgesinde yaşamaya başlıyorsun. yarın öbür gün ‘hani aşıktın?’ desen, ‘hayır, ben öyle bir şey demedim’ der gayet.

    ulan ben böyle hem bir kızı bağlayacak hem de kaçış kolaylığı olacak daha zekice bir hamle görmedim, tebrik ediyorum sizi.

  • 39. maaşlar brüt verilsin

    brüt hakedişin, vergi ve kesintilerin bir kağıtta gösterilmesi,
    sonra hesaba net kalan paranın yatırılması veya elden verilmesi aynı şey değil.

    maaşlar brüt teslim edilsin ve her kişi kendi elcağızıyla paracıkları sikke sikke saysın ilgili kurumlara.

    gelir vergisi, yılda bir kez topluca ödetilsin.
    maaşa istinaden sgk ve diğer kesintiler aylık olarak düzenli biçimde ödetilsin.
    ay boyunca harcalamarın vergileri toplanıp ayrıca ödetilsin.

    daha önce de yazdım,
    her ürün ve hizmet "net" bedeliyle alınsın,
    fiş/faturadaki belirtilen vergiler topluca ay sonunda bir kerede ödetilsin!

    kısacası mesela,
    brüt 10.000 adet aldığımız türk lirasının
    nasıl en az 7.000 adet lirasını onlarca kalem kesinti için devletimize ödüyoruz "net" biçimde görelim.

  • 40. letgo'da hiçbir şeyin satılamaması

    değiştirdiğimiz ofisimizde kalan eşyaları satmak için girdiğim letgo cehenneminde yaşayarak katıldığım önerme.

    aşağı yukarı her üründe şöyle bir diyalog yaşanıyor;

    +selam ben zamanidegersiz_23

    -merhaba

    +ürün hala satılık mı?

    -evet

    +pazarlık payı var mı?

    -olabilir.

    +üründ hrhdngi bir hsr vrrmıı??? (otomatik mesaj olmadığı için türkçenin ırzına geçildi)

    -yok, temiz, zaten az kullanıldı.

    + tmm alcm 100 tl olrmu? (soru eki olan mi yine bitişik. sıfırı 1.000 tl olan, benim de 350-400 tl'ye koyduğum bir ürün)

    - olur hadi tamam (yeter ki satılsın modu)

    + .................

    ses yok.

    zamanidegersiz_23 muhtemelen başka ürünlerin satıcılarına "hla stlkmı? slm? pzrlkpyı vr mı? krgosizdnmi? slmmmrb, tmms mii? slmmm mrb bn alcmm" gibi sesler çıkartmakla meşgul.

  • 41. 8k isviçre videosu

    şu ikide bir yaşadığı hayatı sorgulayan ekşicilerin acil tedavi olması lazım. hayatı makul ölçüler içinde sorgulamak, daha iyisi için çabalamak vs güzel de bu arkadaşlarınki tamamen kıskançlık ve “bende niye yok” isyanı şeklinde olduğu için kendilerini mutsuz etmekten başka bir işe yaramıyor.

    isviçre’ye gitmene gerek yok, çık sokağa hayatın boyu binemeyeceğin bir sürü araba görürsün. bu dünya böyle bir dünya, zenginlik denen şey herkese nasip olmuyor. sanki dünyanın size borcu var da vermiyor gibi davranmayı bırakın artık. gına geldi yok abd’deki lise, şuradaki doğa, buradaki alım gücü, coğrafya kaderdir vs diye açılan başlıklardan. gıpta edersin, daha iyisine erişmek için çabalarsın, mücadele edersin ve sonra senin sahip olduğun imkanların yüzde birine sahip olamayanları düşünür, elindekiyle mutlu olmaya bakarsın. akıllı adamın yapacağı iş budur. siz bilirsiniz yine tabii.

  • 42. mamak belediyesi'nin yaptığı millet kıraathanesi

    park görevlisinin kulubesine çökmüşler.

  • 43. 8 aralık 2020 304 askerin gözaltına alınması

    hazır konusu açılmışken siyasi ayağa da bi' operasyon çekseler daha sansasyonel olacak.

  • 44. black friday rekorunun türkiye'ye ait olması

    yine içeriği okuyup anlamadan, yanlı içerik üzerinden "tık" kazanmak için yapılmış bir habere dayanarak açılmış başlık.

    "dünya genelinde hizmet veren ödeme sağlayıcısı" olarak lanse edilen payu isimli şirketin sitesinde listeledikleri dünya genelinde hizmet verdikleri ülkeler: hindistan, çekya, macaristan, polonya, romanya, rusya, türkiye, arjantin, brezilya, şili, kolombiya, meksika, panama, peru, kenya, nijerya ve güney afrika.

    kaynak: https://corporate.payu.com/company ve https://turkey.payu.com/…u_homepagemap-1_athlon.svg

    bu ülkelerle kıyaslandığında işlem hacmi olarak türkiye'nin birinci olması çok da şaşırtıcı sayılmaz. pandemi sebebiyle market ve diğer birçok alışveriş çeşidinin internetten yapıldığı düşünüldüğünde sonucun çok da şaşırtıcı olmaması gerekir.

    ayrıca haberi yapan keşke şirketin ilgili açıklamasını nereden okuduğunu, hangi kaynağa dayanarak bu haberi yazdığını paylaşsaymış.

    edit: imla, anlatım bozuklukları.

  • 45. çin aşısı sinovac'ın %97 koruma sağlaması

    biofarma'nın sahibi kim? endonezya hükümeti. sanırsın nature'da yayınlamışlar.

    edit: aşağıda bir yazar benim entryime atıfta bulunarak bir link koymuş (bana da gönderdi). bu linki gönderebilecek kadar ingilizcesi var diye düşünerek, gönderdiği makaledeki "for the vaccines in clinical trials for which phase ı/ıı data are available, we observe ..." olayını da fark etmiştir sanıyorum. yoksa; "amaan canım kim okur ki bunu, ve de ingilizce!" diye yazdığını düşünecek kadar kötü fikirli olmak durumundayım. yoksa faz 3 gereksiz birşey, benim mi haberim yok?

    edit 2: burada şunu da yazmam gerekiyor galiba. ben çin'i köşe bucak gezen biriyim. çin'i sevdiğim için bu pandemi döneminde kendi arkadaş çevremden de linç yediğim oldu onlar gibi "abv bu çinlilerin" kafasına girmediğim için. benim için aşı karşılaştırması tamamen bilimsel bir şey. faz 3 tamamlanmış olur, ve her aşı bu sonuçlara göre kıyaslanır eyvallah. ben umuyorum çin aşısı iyi olsun. hepimiz bıktık. ayrıca benim güvensizliğim çin'e değil, benden herşeyi saklayan, beni adam yerine asla koymayan kendi devletime. eleştirecekseniz bunun için eleştirin beni. bir başka notum da şudur ki; nature dergisinde de neler oluyor/ oldu bugüne kadar; dünyada her kurumda olduğu gibi ama endonezya state owned bir şirket ile karşılaştırılamaz diye düşünüyorum. son bir not da; oradan buradan bulduğunu araştırmadan buraya koyan herkese; lütfen yaa. ben hala birşey satın almadan, bir yere gitmeden önce ekşi'ye bakıyorum ve ciddiye alıyorum.

    edit 3 : çin'li sinovac firması yetkilileri endonezya'nın % 97 etkinlik iddiasını red etmişler ve bu oranın aşının etkinliği değil seroconversion rate denen bir değer olduğunu söylemişler. link link

  • 46. laptop kamerasını bantlamayan insan

    uuvvv hayatı sınırlarda yaşayan, uçurumun kenarında ip atlayan, tüpü çakmakla kontrol eden, sigarasını ocaktan yakan, ıslak elle prize fiş takan, tehlikeyi seven ve muhtelif ortamlarda tehlikenin göbek adı olduğunu iddia eden insandır.
    yazan : mübalağa sevenleri yaşatma derneği...

  • 47. bir erkeğin bağımlılık yapabilecek özellikleri

    torbacı olması.

    imza: erdal kömürcü

  • 48. pfizer biontech aşısı uygulanan kişinin ölmesi

    gözleri %97 etkili olduğu söylenen çin aşısına çevirecek haber. bence en etkili yöntem kanal istanbul.

  • 49. türk kızlarındaki tayt giyme hastalığı

    am hasreti çeken bu başlıkta coşuyor anladığım kadarıyla. aynen camel toe kardeş aynen anadolu am maymunları üşüşsün diye giyiyor kadınlar.

    olmayan bir hastalıktır.

  • 50. mirkelam denince akla gelenler

    bu yüzden her gece ben
    her gece üzülmüşüm
    o yüzden her gece bu
    aşkın diline düşmüşüm...