hepsini geçtim de gelinin abisine 1.5 metre zincir ne lan. dolayıp götüne mi sokacak acaba(:
Öncelikle, sitemize gösterdiğiniz ilgi ve destek için hepinize teşekkür ederiz. Sizlerden gelen geri bildirimler ve beğeniler bizim için büyük bir motivasyon kaynağı oldu.
Sozlock olarak tam 9 senedir her gün ekşisözlük'den okumaya değer içerikleri filtreleyip günlük listeler oluşturduk. Bu işi yaparken kişisel davranmadık, günün en popüler başlıklarının en beğenilen entrylerini aldık listelerimize. Üstelik bu gayretimiz hiç bir zaman ticari bir kaygı taşımadı. Yayına başladığımız ilk günden beri en ufak bir reklam yayınlamadık, sponsorluk anlaşmaları yapmadık. Sozlock üzerinden tek kuruş kazanmadık.
Bütün bunlara rağmen, ne yazık ki son dönemde ekşisözlük yönetimi tarafından alınan bot koruma önlemleri nedeniyle, ekşisözlükten entry çekme ve beğenilen entryleri listeleme hizmetimizi maalesef devam ettiremiyoruz. Bu durum ekşisözlük yönetiminin aldığı bir karar olup, tamamen bizim kontrolümüz dışında gerçekleşmiştir. Bu zorunlu durumdan ötürü yaşanan aksaklık nedeniyle anlayışınıza sığınıyoruz.
Sozlock Ekibi
Ekşi Sözlük Debe Listesi
-
1. düğün için istenen altın listesi
-
2. öğrenim kredisi borçları silinsin kampanyası
mezar soyguncuları şimdide yedikleri paraları geri vermemenin derdinde. türkiye’de sıradan bir gün.
yedin sen o parayı bir zahmet milletin parasının üstüne yatmaya çalışma. vergi borcu ile bu aynı şey değildir.
edit 1: kampanyaya bak "mevcut borçlar silinsin" temalı bir kampanya. sadece kendini düşünen insanların destek verdiği bir kurnazlık kampanyası olmuş. ulan gerçekten gençleri düşünen insan, bizim borçlarımız silinsin diye gelip burada ağlamaz gider der ki devlet öğrencilere karşılıksız kredi nam-ı diğer burs versin der. gidipte sadece şuan olanlarınkini silsin demez.
edit 2: vergi borcu silinmesi ile aynı değil dediğim için çemkirenler olmuş. neden değil? vergi borcu silinen şirketler genel olarak ülkeye yatırım yapıp ülkede istihdam sağlayan şirketlerdir. bu şirketler devlete öyle ya da böyle silinen vergi borçlarından çok çok daha fazla para kazandırmışlar ve kazandırıyorlar. onların borçlarının silinmesi devletin çokta zararına olan bir durum değildir. ha yapılan hoş mudur? tabii ki değil ama kredi işinde olduğu gibi o para karşılıksız değildir.
edit 3: kredi sistemi bir arkadaşında dediği gibi üst jenerasyonun borçlanmasına dayanır. üst jenerasyon borçlanıp sonra ki jenerasyona kasa olmuş olur. sonra da siz borçlanıp gelecek yeni jenerasyona kasa olacaksınız. devlet para harcamadan öğrencilere bu sayede kredi verir. ama sen çıkıp diyorsun ki ben üst jenerasyondan faydalandım ama alt jenerasyona para vermek istemiyorum. devlet benim yerime ödemeyi yapsın bir sonra ki jenerasyon kaldığı yerden ödemeye devam etsin. evet sen akıllısın hemde çok akıllısın. bu zekanı parayı daha hızlı ödemek için kullan zeki kardeş.
aşağılayıcı edit: özelden küfür ve hakaret eden andavallar var onların ben olmayan karakterlerine pres yapam. -
3. sadece bir tane mensubuyla tanışılmış isimler
(bkz: mühendis)
ilk başlarda ünlü bi mühendis demek ki diye düşünmüştüm çünkü herkes mühendis bey diyordu, adamın adı mühendis'miş. -
4. yazarların sempati duyduğu yabancı futbol klüpleri
(bkz: liverpool fc)
not: atiba
(bkz: stockholm sendromu)
---------------------------
edith: bu kadar beğenilmesine en çok üzüldüğüm entrym bu oldu galiba. ama nabıyım abi gerçekten bi liverpool sempatisi var bende, o makus geceden beri. -
5. ecevit görebildiğim kadarıyla baya cahil adamdı
bayağı bir süredir celal şengör hususunda bir entry kaleme almak niyetindeydim, bugünkü saçmalamaları vesile oldu. hem monarşi hem de ecevit hususunda kırdığı potlara ithafen yazacağım. kendisini çok sevenler lütfen bu entryi okuyarak vakitlerini israf etmesinler.
celal şengör hakkındaki kısa kanaatim dünya çapında bir jeolog ve daha genel tanımla, önemli bir bilim insanı olduğudur, fakat ayrıca şu ana dek gördüğüm en berbat düşünürlerden biridir celal şengör. çelişkiler yumağıdır, mütekebbirdir, meritokrattır ve bir darbe şakşakçısıdır.
ilk sormamız gereken şey şu. dünya çapında bir bilim insanının bu kadar televizyona çıkması, her ay bir yere röportaj vermesi, alanına girmeyen ve haddi olmayan (zira kendisi disiplin farklılıklarını çok vurguluyor) konularda demeç vermesi normal mi? benim bildiğim bilim insanları araştırma ve deney yaparlar, makale yayımlarlar, bir amaçları olur. tamam biliyorum neil degrasse tyson veya ne bileyim stephen hawking gibi isimler belgeseller olsun röportajlar olsun ekrana çok çıkıyorlar ama bu adamların amaçları bilimi sevdirmek, bilimi en basit insanın bile anlayacağı bir örnekler silsilesi ile anlatmak. celal şengör ise kendi adıma konuşayım, beni insanlıktan soğutuyor. bu denli birikimli bir insanın bu denli savaş meraklısı ve antidemokrat oluşu beni hayal kırıklığına uğratıyor. o toparlak suratını ekranda gördüğümde zerre umudum kalmıyor insanlıktan.
bir bu bir de james watson… yaka silktirdiler yemin ederim.
kimse kusura bakmasın, ateizm ve evrim hususunda fikirsel manada ittifak halinde olmam, bir eblehi her saçmalayışında savunmamı gerektirmez. evet açık seçik, sözlükteki manasıyla söylüyorum, celal şengör tam bir eblehtir. jorge luis borges’e hayran olup cuntacıları desteklediği için lanet eden biriyim, yemişim celal şengör’ün cv’sini.
bazı insanların ne mal olduğunu çok detaya inmeden anlayabilirsiniz. godwin kanununa takılma pahasına şu örneği vermem kafi. tarihte hayran kalınacak o kadar şahıs varken, cengiz han ve timur gibi canavarları sözüm ona savaş taktikleri ve coğrafyayı kullanış biçimleri yüzünden övüp yüceltip, daha sonra hitler hakkında menfi şeyler söylerse bir insan, bu adam bir eblehtir. bunun zamanın ruhuyla, döneme göre tarih okumasıyla alakası yok. bahsettiğim iki katliam makinesi hakkında konuşurken gözlerinin nasıl cıvıl cıvıl olduğuna bakmanız yeterli. peki, bu celal hoca neden hitler’i sevmiyor? toplama kamplarında öldürülen insanlara acıdığı için değil, hatta isterseniz size o kamplardan elde edilen verilerin ileriki dönemde anatomi bilgisine nasıl faydalar sağladığını bile anlatabilir. alman diktatörü sevmeme sebebi, hitler’in o seçilmiş, o yüce, o nadir bulunan bilim insanlarına takındığı tavrı ve yüksek kültüre ait bazı unsurları avama takdim etmesi (opera). celal şengör’ün umurunda bile değil insanlık. malumunuz bok yemek de işkence değil kendisine göre.
felsefe falan bildiği de yok bu arada. tam bir pozitivist. zannediyorum ekşi sözlükte benden önce daha yetkin insanlar izah etmiştir, bu adamın felsefe hakkında bildikleri presokratiklerin arkhe arayışındaki metotlarının bilime katkısı ve anaksimandros. hatta bazen salt anaksimandros bildiğini zannediyorum. bence yatak odasındaki yastıklara da anaksimandros figürü bastırmıştır. beyefendi sözgelimi plotinus’u, üç azizi, ibn arabi’yi, spinoza’yı, foucault’yu ismen bilir içeriğini haiz değildir. hiç de alınmaz bu söylediğime zira ona göre pozitif bilimler haricindeki bütün bilimler zaten zırvadır. sosyolojiymiş, felsefeymiş, gerek yok bunlara. ya bilimcisindir, ya asker, ya bürokrat ya da avam… bu kadar. popper’ın ismini ve çalışmasını öne atıp hegel ve marx’a salak demeyi çok seviyor da bahsettiği çalışmada popper’ın diyalektiğin sosyal hareketleri çok iyi açıkladığı noktasında şüphesi olmadığını dile getirdiğini nedense hiç anlatmıyor. (sosyalist değilim bu arada, hatta herhangi bir ideolojiye yakın değilim)
gelelim şu monarşi meselesine…
cahil insanların arasında yaşayan az çok birikimli herhangi biri ara ara meritokrasiyi savunabilir, bu düşünceye meyledebilir. itiraf etmeliyim gündelik yaşamımda o kadar çok salağa denk geliyorum ki platon veya aristoteles’e yaslandığım oluyor ama günlük yaşamım meritokrat olmaya hiç uygun değil. bu tür bir sistemin içinde barındırdığı kusurları rahatlıkla görebiliyorum. zaten bu iki düşünürün düşüncelerinde keramet olsaydı, insanlığın son 500 senesi platon ve aristoteles’in saçmalıklarını yıkmakla geçmezdi.
fakat benim tersime celal şengör kelimenin tam manasıyla meritokrattır. bu ve benzeri şahıslara göre bir toplumu yönetmesi gerekenler ya monarktır ya da asilzadegan – bürokrat – asker ailelerde yetişmiş entelektüel - mavi kanlı insanlardır. demokrasinin içinde barındırdığı paradoksa çok atıf yapıyor ama o övdüğü monarşilerin içinde barındırdığı bir yığın paradoksu ve ilkelliği görmek istemiyor hazret. medeniyet tarihi boyunca lider kültü nedeniyle binlerce savaş çıktığını, altın tahtlarında kıçını yayarak oturan liderlerin ihtirasları yüzünden savaşlarda milyarlarca insanın öldüğünü görmek istemiyor baydünyacatanınmışvebelvederesarayındaşunubunutanıyıpsohbeteden biliminsanımız! bugün de monarşiyi savunmuş. sormalı bu çelişkiler yumağı ateiste, monark gücünü nereden alıyor? teorisi dünyevi mi uhrevi mi? boş yere çelişkiler yumağı demiyorum kendisine…
sormak lazım ayrıca, recep tayyip erdoğan’ın şu anki iktidarıyla nasıl bir alıp veremediği var? teorik olarak savunduğu şeye cuk oturan, hatta yeşil kemalizm diyebileceğimiz bir egemenliğin altındayız. nedir ki derdi? söyleyeyim, akp’nin islamcı bir parti oluşu ve gücünü avamdan alışı… şu iki unsur olmasaydı celal şengör seve seve, göbek ata ata recep tayyip erdoğan’ın gölgesinde pantolon askılarından tutmuş size o kendine has tiksindirici kahkahasını atıyor olurdu. tam bir ayn rand tasviri trump da böyle… şayet o embesil herif gücünü dindar ve avam amerikalılardan almıyor olsaydı, celal için hava hoştu.
var böyle tipler. murat bardakçı böyle, celal şengör böyle, ilber ortaylı ne yazık ki böyle. entelektüel ailelerde doğmaktan, asker veya bürokratlar içinde büyümekten kendilerini toplumun geri kalanından daha üstün, daha seçkin, daha kıymetli zannediyorlar. hepsinin devlete borçları var. devlet lafını duyunca pavlov’un köpeği gibi ağızları sulanıyor. ne kadar aydın görünürlerse görünsünler, devlet babaları şayet onları göreve çağırırlarsa en adi suçları bile yalanlarla, laf kalabalıklarıyla sümen altı etmek için didinmekten geri durmazlar. soykırım olan şeye soykırım değil derler, on binlerce insanın kayıtlı kuyutlu öldürülmesini devlet teorisine bağlayıp geçiştirirler. paşaları darbe yapar, binlerce gence sadece solcu oldukları için işkence yapılır, yüzlerce insan faili meçhule kurban gider ama celal gibiler bok yedirmeyi işkenceden saymaz, o günlerde yapılanların gerekli olduğunu iddia eder, paşasının cenazesine katılır. askeri yönetimleri ve otoriterliği savunur. zira senin benim bizim gibilerin önemi yok celal şengör gibiler için. o florya’da, o nişantaşı’nda, o istinye’de, bebek’teki köklü ailelerin çocuklarına zeval gelmesin de, kime gelirse gelsin.
çok merak ediyorum, askeri yönetimlere, monarşiye ve işkenceye dair o siktiriboktan düşüncelerini neden avrupa ve amerika’daki çok övündüğü kürsülerde dile getirmiyor. yemiyor mu? dünyanın umurunda olmayan bir ülkede ve çok az kişinin bildiği bir dilde canlı yayında saçmalamak kolay, yiyorsa git bu saçmalıkları amerika’da yayımlat. çık kürsüye savun. ingilizcen o cahil addettiğin ecevit’e kıyasla pek ala iyi, neden yapmıyorsun bunu celal?
bülent ecevit daha evvel de bahsedildiği gibi yüksek eğitimli, celal şengör gibi birçok dile vakıf aydın bir insandı. evet iyi bir lider değildi ama şu ana dek hala bir yolsuzluğu ortaya çıkmadığına göre iyi bir insan olduğu aşikar. ülkenin kaynayan kazan olduğu günlerde iktidarda kaldı. yıprandı. özellikle 80 darbesinden sonra chp’de yaptığı manevralar (istifası) hakikaten acemi işiydi. ne yazık ki emekli olup köşesine çekilmesi gerekliyken tekrar siyasete atıldı. iktidardayken eşinin tesiriyle saçma sapan bir af ilan edip çoğu pisliğin özgürce dışarıda dolanmasına sebep oldu, bunların arasında mesela gazeteci metin göktepe’nin katilleri de vardır. kıbrıs sürecindeki tutumu haricinde iyi bir yönetim sergilediğini söylemek abes olur ama kesinlikle cahil bir adam değildi. hatta rahatlıkla söyleyebilirim, türkiye cumhuriyeti tarihinin yüksek kültürlü tek başbakanıydı. ve celal şengör bu adama cahil diyor.
celal şengör’e göre ise cahil olmayan büyük lider kenan evren’dir. kırk yıldır saçtığı pisliği bir türlü temizleyemediğimiz, cemaatleri güçlendiren, yeşil sermayeyi palazlandıran, apolitik bir nesil yaratan, apolitik olmayanları işkencehanelerde ağırlayan, ülkenin ekonomisini özal ile beraber bankerlere peşkeş çekmiş kenan evren...
senin beynini seveyim celal.
bilhassa son 15 yıldır zaten iktidardakilerden çektim çekeceğimi bir de papyonlu bir obezin siktiriboktan düşüncelerini dinlemek istemiyorum. (amerika’daki obeziteye laf sokup kendi obezliğini görmezden geldiği ana ithaftır bu gediğe konan taş) gına geldi artık, git kütüphanene kapan, bilim insanı ol araştırma yap ya da alo fatih ile yaptığın programlarda salt bilim hakkında konuş, batıdakilerden feyz al biraz. -
6. 12 yaşındayken aşık olunan ünlüler
(bkz: merve ildeniz)
(bkz: hande ataizi)
(bkz: gülşen) -
7. avokado
öyle bir meyve ki, bunu yiyebilmek için yanında 3-4 tane daha baklagil, narenciye, kuru bakliyat filan gerekiyor.
"onu onla karıştırın, blendera atın"
oysa mandalina öyle mi? al soy dilim dilim ye.
avokado kadar havalı değil ama tek başına tadı daha güzel.
ha somon fümeyi kuşbaşı kesip, nohutları düdüklüde haşladıktan sonra, soğanları pembeleşinceye kadar kavurup sonunda avokado yemeye ulaşabilecekseniz, belki tadı idare eder olabilir. -
8. 4 saat sürse de izlerim dedirten filmler
lotr serisi bir hafta sürse izlerim.
-
9. amazon türkiye'nin kurulması
-
10. bas gitarın çok gereksiz bir enstrüman olması
uhulet ve suhuletle belirtmek isterim ki bas gitarın varlığı değil yokluğu fark edilir.
ekleme: bu minvalde uhulet ve suhuletle'nin anlamını tekrar kontrol edeyim diye ufak bir araştırma yaptım ama sanırım orijinali usuletle ve suhuletle olan söz web ortamında 2014 yılından itibaren uhulet ve suhuletle'ye dönmüş. atatürk'e ait olmayan vecize gibi bir internet kirliliği olabilir sanırım zira uhulet'in anlamını bulamadım. varsa bilgili yazar doğrusunu güncellerim. bir de bas gitar gereksiz derler, peeehhh! -
11. bitcoin
normalde kazamazsınız çok maliyetli. o zaman gelin benim referanslı scam linkime tıklayın. 0.1 dolar karşılığı 1.000 kişi anama sövsün diye yırtınan adamlarının doluştuğu başlık.
gidin youtube kanalı açın arkadaşlar. salaklığa daha çok para veriyor. aileye yenecek küfürün de bir maliyeti olmalı. 0.1 dolar karşılığında olmaz zarar ediyorsunuz. -
12. soğuk grip yapmaz diyen doktora verilen ayar
biraz haksız ayardır.
soğuk sebebiyle virüslere açık hale gelmek ayrıdır, virüs sebebiyle hasta olmak ayrıdır.
korunmasız seks de virüsün bulaşmasına sebep olur, hastalığa sebep olan virüstür. korunmasız seks değil.
doktor değilim, tusa da çalışmam.
ekleme: hayır adam orda türk halkının yanlış anladığı bir şeyi açıklıyor, sen ökojen lökopen diyosun. milletin virüsten haberi yok sen neler konuşuyorsun. bir ayar merakıdır sardı memleketi. yahu ne yapıyorsunuz?
ben kaç gündür soğukta geziyom niye hasta olmadım o zaman? al sana tus sorusu!..
önce birbirinizi anlayın bi ya!
bak gene kızdım allah kahretmesin sizi.
attırdınız benim kafamı gene hafta başı hafta başı!..
bir daha ekleme:
evet! neden sadece kışın grip oluyoruz, neden yazın da grip olmuyoruz?
çünkü virüsler yaz tatiline çıkıyor. yaz kış sizin peşinizde mi koşucak virüsler?
kardeşim, önce bir anlayın.
hasta eden virüstür, bakteridir, patojendir, vıttırıdır zıttırıdır.
bu şeylere yazın yakalanırsanız, uygun ortamını bulduğunda bunlar sizi hasta eder. bakınız vatandaş aşağıda söylemiş. sadece soğuk olması gerekmez, soğuk olmasa da mutsuz iseniz bedeniniz güçsüzleşir, hasta olabilirsiniz, demiş.
sen çıkıyorsun diyorsun ki o zaman yazın niye grip olmuyoruz? virüsler bize acıyor, kışı bekliyorlar ki biz hastalığı soğuktan sanalım, virüsleri suçlamayalım.
virüsten kendini koru, git kar banyosu yap.
sapla samanı ayırın ya. -
13. kafede üşüyüp şal isteyen erkek
sayıları düşündüğünüzden fazla olan erkeklerdir. kadın, erkek farketmez şal isteyen müşterilerin şallarını açar omuzlarına örterim. kadın müşteriler memnuniyet belirtirken, erkek müşteriler şekilden şekile girerler, ezilip büzülürler. istisnasız hepsi böyle ve ben bu tepkiyi vereceklerini bile bile yapıyorum. o halleri çok komiğime gidiyor.(bkz: swh)
evet garsonum. -
14. 40 yaşında anne babasıyla oturan bekar erkek
40 değilsem de 40a nerdiven dayadım. evde kalmış da denilebilir ama bu gönüllü bir evde kalma. anne-babam da kanıksadı artık; evlilik lafı etmiyor, durumu garipseyip-endişelenmiyorlar. birlikte yaşlanıyoruz evde. yemek, bulaşık, temizlik işlerini dahi yapıyorum uzun zamandır. annem izin vermezdi ilk evde kalmış yıllarımda ama sonraları o da bıraktı, ama evde misafir varken ya da yabancı varken yine izin vermiyor.
alışıyor hatta vazgeçilmez oluyor evde anne babayla yaşamak. eş yok, çocuk yok, dert yok tasa yok. tek derdim arada eve gelen akraba ya da başka misafirlerin evlilik hakkındaki sinir bozan sikik soruları. bunları da savuşturunca sultan gibiyim maşallah.
babamla kemal sunal filmlerini izleyip gülüyoruz, arada bir iki haber izleyip sövüyoruz, haftada bir mangal yakıyoruz. annemle pazara gidiyoruz. sıkıcı da değil yani, geçinip gidiyoruz işte. -
15. cübbeli ahmet'in cennetle müjdelenmesi
(bkz: holy şirk)
-
16. nereye düştüm ben denilen ortamlar
muhakkak herkesin bunu dediği ortamlar olmuştur. benim şimdiye kadar bunu en çok söylediğim yer bir kadın kuaförü olmuştur... sebebi; suçsuz yere bir kadının kocası tarafından orada basılmamızdır.
yıllar önce arkadaşla bir yere gidiyorduk, o gün de yılbaşıydı. bir kadın kuaförünün önünden geçerken içeriden hayvani bir gülme sesi geldi. arkadaşa dönüp "bu gülüşü nerede olsa hatırlarım, gel bir bakalım şuna" dedim... ve içeri baktığımda tahmin ettiğim kişiyi kuaförde bir kadınla içerken gördüm. hafif bir ışık var kapılar kilitli ama cama yaklaşınca görüyorsun içeridekileri, onlarda bizi görünce kapıyı açıp içeri davet ettiler. oturduk bizde bunlarla içmeye başladık. lakin bu gülüşünden tanıdığım arkadaş önceden kaza yapmış, ayağı alçıdaydı ve birinin arabayla gelip onu eve götüreceğini söyledi. sonra dediği gibi biri geldi ve o gelen kişi "isterseniz bekleyin bunu bırakayım sonra sizi de gideceğiniz yere bırakırım" dedi.
bizde lanet olsun ki kabul ettik, nereden bilelim başımıza gelecekleri. beklerken kuaförün sahibi olduğunu düşündüğüm kadına bir telefon geldi, kadın arayanı görür görmez dükkanın ışıklarını kapattı. hemen ne oldu diyerek durum raporu istedim.
- kadın; sanırım kocam geldi sizi burada görürse ortalık karışır.
- arkadaş; ciddi misin!? açma o zaman telefonu
- ben; olum ışıkların yandığını görmüşse birilerinin olduğunu anlamıştır. açmaması daha kötü... telefonu aç biz burada yokmuşuz gibi davran.
- kadın; inanmaz, arabası dükkanın önünde... içinde arkadaşları da vardır
- arkadaş; abi o zaman çıkıp her şeyi olduğu gibi anlatalım, bizim buradan geçmekten başka ne alakamız var?
- ben; oldu amk! adam gecenin bu saatinde bizi burada görünce kesin dinler zaten... hatta "kusura bakmayın size de rahatsızlık verdim" falan der.
- kadın; sessiz olun
tam o sırada kocası cama vurur "x! aç kapıyı! içerde olduğunu biliyorum!"
- ben; x, buranın başka bir çıkışı yok mu?
- kadın; yok sadece içerde bir oda daha var
- ben; ne odası?
- kadın; ağda odası
- arkadaş; abi gidip oraya saklanalım, hiç değilse buradan daha güvenlidir
tüm bu konuşmaları kendimizin bile zor duyacağı şekilde yapıyorduk, sonra arkadaşla ağda odasına girdik ama orası da kıç kadar yer... adam içeri girse, bizi bulmaması imkansız. ağda odasında sedye gibi bir yatak vardı, oraya uzanıp çıkış planları yapmaya başladım. sonra birden aklıma ayağı alçıda olan arkadaşı aramak geldi. onu arayıp "burası karıştı" dedim, ve bizi almaya gelecek adamın tekrar buraya gelmemesini istedim, o da gelirse işler daha da karışabilirdi çünkü. telefonu kapattıktan sonra kadın kuaförün onun olmadığını sadece çalıştığını söyledi, o yüzden kendisi açmadıkça içeri giremeyeceğini söyledi. öyle deyince biraz rahatladım.
daha sonra aklıma birden polis geldi... polisi arayıp apartman sakini gibi konuşacaktım. kadından bulunduğumuz yerin adresini aldıktan sonra polisi aradım ve "amirim bizim sokakta birkaç sarhoş var, sürekli bağırıp duruyorlar... bu terbiyesizler yüzünden uyuyamıyoruz" dedim. polis adresi aldıktan sonra ekip göndereceğini söyledi ama yarım saat geçti gelen giden yok, adam da hala inatla kapının orada dikiliyordu... yılbaşını geçirdiğim yere lanet ederek tekrar aradım polisi, 2. şikayetten sonra polisler geldi ve temiz bir şekilde dağıttı bunları.
herkesin gittiğinden emin olunca hemen kapıyı açıp apartmanın arkasından dolaşarak olay yerini terk ettik. az daha dursak ağda ve peruk kaçınılmaz olacaktı. -
17. kalp atışını hızlandıran şeyler
yaygın anksiyete sağolsun her dakika hızlandırıyor
-
18. bakire misin diye soran erkek iticiliği
-
19. 37 travesti 66 lez 78 gey ile ıssız adaya düşmek
(bkz: 66 lez 78) çek kenara.
pişmanlık editi: yaptım böyle bir espri evet. -
20. ekşi itiraf
masa lambası alınca insan çok çalışıp başarıdan başarıya koşacağını düşünüyor. bence başarmanın yarısı masa lambasıdır.
-
21. 27 kasım 2017 çarşı'nın attığı tweet
anlaşılamayan, anlamsız bir tuhaf tweet.
galatasaray'ın amblemini koymayıp yerine -no image- ikonu koyunca beşiktaş daha mı büyük olmuş oluyor? -
22. melih gökçek'in dinozorunun kaldırılması
espiriler yapıyoruz ama ortada bir skandal var. bir belediye başkanının bilmem kaç milyona yaptırdığı dinazorların, başka bir belediye başkanı tarafından kaldırtılması olayı. tüm bunlar yaşanırken para 2 belediye başkanından değil, ankara'daki halktan çıkıyor. yankesicilik yapıp ceplerinden 5 lira alırken yakalansam linç edecek insanlar buna ses çıkarmıyor. sonra hepimiz aynı gemideyiz falan filan. uzun zamandır diyorum artık zerre sikimde değil bu ülke vatandaşı.
-
23. dünya'ya 4 tür uzaylı geldi vurduk
iyi sinirlenip sizi skmeye çalışmamışlar.
başka bir yıldızdan gelecek teknolojiye sahip olan uzaylı ağır sker çünkü tahminimce.
tanım: palavradır. -
24. kellikleriyle akılda kalan isimler
(bkz: johnny sins)
-
25. evde alkol üretme modası
alkol üretmek zor ve hassas bir iş, benim harcım değil şahsen.
ammaa..
evde rakı başka. çok içen bir insan değilim. sadece eve misafir falan geldiğinde ayda yılda bir 70'lik alan adamım. gelgelelim o bile koymaya başlayınca evde rakı üretimine geçtim. öyle ahım şahım bi şey değil, gayet basit.
eczaneden alınmış 5 lt etil alkol - 120 tl
anason yağı (50 ml) - 50 tl
kavaklıdere %100 doğal üzüm suyu - 3 tl
geriye sadece bir iki şırınga veya şurup ölçeği ile 1 litrelik ölçülü kap temin etmek kalıyor.
ölçülü kabımıza 47 cl alkol koyuyoruz. üzerine 2.2 ml anason yağı, 10 ml üzüm suyu ve kaynamış suda eritilmiş 2 adet kesme şeker ilave ettikten sonra 1 litreyi tamamlayacak şekilde içme suyu ekliyoruz. tebrikler, dışarıda 130 liraya satılan 1 litre rakınız oldu. bunu ağzı kapalı cam bir şişeye alıp 3-4 gün bekletirseniz rakımız ideal kıvama geliyor.
ilk başta benim de burun kıvırdığım, "siktir lan, öyle rakı mı olur" dediğim bu tarifi kime denettiysem müptelası oldu. boynuma sarılıp ağlayan mı dersin, gece yarısı zurna olup telefonla arayarak teşekkür eden mi dersin, ciddi ciddi tutuldu bildiğin. hatta parayla almaya bile kalkan oldu amk. üşenmedim, herifi elinden tutup eczaneye götürüp alkol aldırdım, alet edevatı toplayıp evine gittim, bizzat yaparak öğrettim.
bunu olabildiğince yaymaya çalışıyorum ki, herkes evinde içeceğini yapabilsin. zira bu fiyatlarla alkollü içecek alarak bazı şeylere zemin hazırlıyoruz ve bundan nefret ediyorum.
ha bir de, rakının fabrikada üzümden alkol elde edilerek zahmetli bir şekilde üretildiğini falan sanan arkadaşlar yanılıyorlar. ülkemizde sayıca sınırlı bir iki pahalı seri rakı dışında öyle bir üretim yok. fabrika da aynı bahsettiğim usulle dışarıdan alkol temin ederek üretim yapıyor.
son olarak, kavaklıdere'nin iki tür üzüm suyu var. siyah üzümden olanı bulup kullanırsanız rakınız hafif koyumsu efsane bir renge sahip olacak. anason miktarını 2 - 2.5 ml arasında oynayarak, şeker ve üzüm suyunu biraz azaltıp çoğaltarak damak tadınıza uygun tarifi elde edebilirsiniz. ancak verdiğim ölçüden fazla şeker kullanırsanız rakı çok tatlı olabilir, bir iki kişi bendeki şekeri fazla buldu mesela. ayrıca yaptıktan sonra rakıyı oda sıcaklığında tutun. buzdolabında veya serin bir ortamda kalırsa beyazlaşabiliyor. onu da tekrar oda sıcaklığına alırsanız düzelir. içeceğiniz zaman soğuk su veya buzla soğutursunuz.
deneyin, teşekkürlerinizi özelden atarsınız. bu kıyağımı da unutmayın.
edit: cc - ml -
26. 28 kasım 2017 kemal kılıçdaroğlu açıklamaları
belge, görüntü, ses kaydı vs. ne yayınlanırsa yayınlansın, hiç bir şey değişmeyecektir. sonuçta hepsi montaj ve dış güçlerin oyunu olacaktır. zaten cehape de, fetöcüdür, dehaşkapeci'dir, pekaka'cıdır. aynı tas aynı hamam, canım memleketim dibe doğru hızla yol almaya devam edecektir.
-
27. celal şengör'e olan nefretin asıl sebebi
bu da yeni moda. bir adamı eleştirince direkt sevmiyor oluyorsun. ne yapalım sayın çok aydın arkadaş eleştirmeyelim mi? asıl bazılarının neden bu kadar çok sevdiğini sorgulamak gerek, bence tek nedeni olan ergen bir sevgi bazılarında olan.
celal şengör’e uzmanlıkları ve belirli konulardaki donanımından dolayı saygım sonsuz. alanında parmakla gösterilecek adamlardan. ama bazen ağır saçmalıyor ve bağnazlaşıyor. karşısındaki düşünceye olan saygısı sıfır seviyesine iniyor. bazı ekşici çomarlara dönüyor kısaca.
edit:imla -
28. serserilerle evlenip şiddet görünce zırlamak
onu suçla, buna geri zekalı de, şuna aptal mısın de. bu başlık altında kolay iş. bu tür örneklerde sadece tek 1 kadının hatalı olduğunu düşünmüyorum. tam da bu noktaya oturan bir anımı paylaşacağım birilerini suçlamadan. sonuçta herkes tercihlerinin bedelini önce kendisi ödüyor:
göreve başladığım yerde eski tanıdığım müthiş sevimli, bilge duruşlu emekli bir öğretmen vardı. bir gün denk geldik sohbet ediyoruz. güzel, eğitimli pırlanta gibi de bir kızı vardı. ne yapıyor diye sordum. "kopuğun biriyle çıkıyordu bir gün geldi baba biz evleneceğiz dedi. kızım sen ne yapıyorsun? bunun bağımlı serserinin teki olduğunu görmüyor musun? dedim dinletemedim. ne yaptıysak ne söylediysek vazgeçmedi" dedi. evlenmişler. kız şiddet, hakaret, bir bağımlılının her türlü muamelesine maruz kalıp 6 ay içinde de zar zor boşanmış.
bu diyalog 10 yıla yakın oldu, o emekli öğretmenin o gün söylediği sözü bugün hala net hatırlarım: "binlerce çocuk yetiştirdik, ama kendi çocuklarımızı yetiştiremedik" -
29. 27 kasım 2017 tuğba kuruyemiş rezaleti
(bkz: tugba kurtlu yemiş)
-
30. ankara'nın en çok sevilen yanı
izmir gibi acemi sürücülerin dolu olmaması.
istanbul gibi kaos ve varoş şehri olmayışı. -
31. iphone x alınca aşırı tepki veren youtuber
bahsi geçen youtuber ve eşi sahte maratoncular olarak bilinir ve tüm spor camiası tarafından sevilir. zira kendileri bir stk'yı desteklemek için (hayır için yani) maratona katılıp, büyük bir kısmını arabayla kat etmişlerdir.
http://www.hurriyet.com.tr/…tiginiz-olmadi-40008676
(bkz: elvin levinler)
o yüzden ne bu videosu ne de başka herhangi bir videosunda samimiyetin zerresi yoktur. böyle insanları aptal yerine koyan insanlar ne hikmettir ki halen hürriyet seyahatte yazılar yayınlayıp gönüllerince dünyayı gezmeye devam etmektedir.
zaten hürriyet'e de kendilerine de yakışan budur. -
32. iddaa'da kupon yatıran takımlar
tottenham da az orospu çocuğu değildir.
-
33. yeni şafak'ın çılgın reza zarrab planı
-
34. süper dadı programındaki terminatör çocuk
tüm bölümü izledim. çocukları bu hale getiren anneleri.
https://youtu.be/lnk6jpbpoay
özellikle tanışma görüşmelerini ve dadı gitmeden önceki son görüşmelerini izleyin.
kadın kanser olmuş. tam çocuğu doğduğu zaman. buğra'nın bebekliğinde annesinden ilgi görememiş. sonra burak doğmuş. sevgi ve ilgi bölünmüş. burak lösemi olmuş. hep onun üzerine titremişler. buğra tamamen sevgisiz ve ilgisiz kalmış. burak ise hastalığını kullanarak çıkar elde etmiş. onu hep hoş görmüşler.
bölüm sonunda çocukların davranışlarında büyük bir düzelme oluyor. anneleri ise bu evde izinsiz bir şeye dokunulmayacak diye bağırıp onları yok yere cezalandırıyor ve öfkelerini tekrar kışkırtıyor. çocuklar aslında sabırlı. ben olsam o paspasa asla gitmezdim. ne demek bu evde benden izinsiz bir şeye dokunulmayacak? orası çocukların da evi. babaları ise "benim oğlum (mola paspasına) gider zaten." diyerek bence çocuğu çok iyi yatıştırdı.
anneyi evden uzaklaştırmak lazım. -
35. faturamı kürtçe istiyorum
sanki fatura ödüyorsunuz da amk bir de faturayı kürtçe istiyormuş. hadi ordan aq tümörü.
-
36. halı sahada çakılı stoper oynayan adam
sırf takımının zaferi uğruna her maç işini yapan, etliye sütlüye karışmadan topunu oynayan adamdır. öyle ki, maç boyu gelen topu yılmadan uzaklaştırır, yerinde müdahale etmeye çalışır. hücumdaki takım arkadaşları hata yaptığında "olsun beyler bravo" diyerek motive etmesini de bilir, kendisi hata yaptığında efendi efendi özür dilemesini de. havadan top gelir aslanlar gibi çıkar vurur kafasını, savaşçıdır. topa girmekten çekinmez, dosta güven rakiplere korku verir. hiçbir zaman spot ışıklarının altında olmasa da motivasyonu tamdır, yılmaz, yıldırmaz. adeta captain america gibi destek olur takımına. savunmacıların övülmemesini çoktan kabullenmiştir, ama o sorun etmez, underrated olmak kendisi için bir yaşam tarzıdır artık. pepe misali çıkardığı maçtan sonra "ayağınıza sağlık beyler" der, efendi efendi çekilir köşesine. evinde annesi veya eşi, maçı soran ilk kadın kişisi tarafından "kaç gol attın" sorusuna maruz bırakılır. "hiç" der, "ama ben savunmadaydım". karşı taraftan genellikle "hmm .s olsun" cevabını alır, anlatamaz derdini. "fm'de olsa 9.7 ile oynardım" diyemez, anlamaz karşısındaki onu. ama o çoktan kaderiyle yüzleşmiş, olgun bir insandır.
-
37. mesajlaşılan erkeğin bir anda mesajlaşmayı kesmesi
iktisadi anlamda yatırımcıların davranışları incelendiğinde kayıptan kaçınma* diye bir tutumla karşılaşılıyor.
kısaca, bir şeyi kazandığınızda duyduğunuz mutluluk, kaybettiğinizdeki mutsuzluktan daha az değerli. kazandığımızdaki mutluluğu bir süre sonra unutma eğilimizdeyiz ama kaybettiğimizde ciğerimizin yangını sönmüyor. hatta bunu satış stratejilerinde de uyguluyorlar ama bu başka zamanın konusu.
dikkatinizi kazançta olduğunuz tarafa çekmeye geldim. çünkü balık gibi unutuyorsunuz. cinsiyetini boşverelim, gerekçesiz veya haber vermeksizin iletişimi kesen kim olursa olsun yaptığı şey ayıptır. kişiyi mutsuz eder, haliyle aklınızda yer eder, etmesin, salak mısınız? unutamadığınız o kişi değil, size yaşattığı kaybetme hissi. mesajınıza geri dönenleri hatırlayın, azıcık insan olun.
mizahına, dünyaya bakışına hayran olduğum, tarzını, gözünü sevdiğimin oscar wilde'ı "size sıradan biriymişsiniz gibi davranan hiç kimseyi sevmeyin." demiş. ben de bu durum için küçük bir revizyonla diyorum ki "mesajınıza dönmeyen, zart diye kesen salağı sallamayın, o kim köpek ya"
(lanet olsun ki, bu dünyaya asla oscar wilde gibi biri daha gelmeyecek. kopya çekmeme rağmen yazdığım özlü söze bak. yaşasaydı kesin benimle mesajlaşmasını anında keserdi.) -
38. izmirli gelin istemeyen anne
(bkz: anasını mı öldürsek baba)
-
39. bedelli askerlik
resmen kaynak israfı şunu çıkarmamak.,
ofisimde yüzlerce dosya yatıyor, onları paraya çevireceğim ve piyasada oradaki kişi sayısı kadar para dönecek, oradan gelen para ile ihtiyaç yada lüks fark etmeksizin tüketim yapacağım ve kendi adıma para sirkulasyonuna ikinci bir adım daha ekleyeceğim, ben ve benim gibi yüzbinlerce insan piyasaya milyarlarca lira para akıtacak.
peki biz ne yapıyoruz. işle güçle meşgul olup, para kazanıp tüketim yapmak yerine, amip gibi oturup bu yaşımızda yüksek lisanstan doktoraya koşturuyoruz istemediğimz halde, hedefleyerek isteyerek yapanları tenzih ederim tabi de, mesleğimi icra edip hayatımın inşasına devam etmek yerine hiç ilgim olmayan bir konuda akademik kariyer yapmak, hele hele 30'a merdiven dayamış bir halde oturup test çözmek, aman belki çıkmaz da tekrar ales puanı gerekir diye mat-1 'i falan sıcak tutmak. ne bileyim, böyle acayip zul geliyor be hacı bu kadar işin gücün tantananın arasında.
tek başıma koca bir ofisi sırtladım götürüyorum, işe zor yetişiyorum, bir personel alayım maaşını 4000 civarında tutabileyim, sigortasını falan yatırayım, işini sevsin, profesyonel bir partner gibi dört eliyle sarılsın işine, kan emici puşt işverenlerden olmayayım diye binbir hesap kitap arasındayım. ama ne oluyor?
bir kağıt geliyor kapıma, eski okulunuzdan yaptığınız tehir iptal edildi şubatta askere geliyosun. nah geliyorum afedersin. sen gelirken biz dönüyorduk paşam. ben o tehirin üzerine emniyet sibobu olarak iki tane okula daha yazıldım okuyorum da haberin yok.
tek yaptığınız şey ekmeğimi kazanmak için yoğun bir tempoda koşuşturacağım pazartesi günümün içine sıçıp, bütün hafta planımı baştan yazdırıp, beni yollara düşürmeniz oldu.kimbilir kaç bin kişiyi böyle huzursuz ve fuzuli meşgul ettiniz.
bak şimdi, senin yaratacağın katma değerden ne olur?'cu hıyarlar açsın vergi mevzuatındaki gelişmeleri okusun resmi gazeteden. devlet sana diyor ki; abi gözünün yağında hamsi kızartayım, gel etme eyleme, boş boş dolaşma , iş kur, işletme kur, katma değer yarat, bana kdv öde, para kazan- harca bana yeni yeni katma değerler yarat. yeter ki yap bunu, ben senden gelir vergisi bile almayacağım, çok müşkül durumdayım allah rızası için katma değer yarat piyasa çok kötüye gidiyor yoksa. diyor. ben alt metni direkt böyle okuyorum. varsa aksi yönde bir analiziniz ,oturur dinleriz.
bedelli askerlik gelmeli, kazan gibi olmuş kafalarımız bir nebze rahatlamalıdır. -
40. celal şengör'ün monarşiyi desteklemesi
an itibari ile habertürk'te kastettiğini embesile anlatır gibi anlatmaktadır. lakin sözlükteki seviye embesilin altında olunca tabi başlık da bu oluyor.
kısa tanım yapıp geçmek gerekirse: kortikal özürlü birey hezayanı başlık. cehalet neydi cehalet..cehalet yenilmesi gereken en büyük düşmandı. -
41. dolar 2-3 kuruş yükseldi diye karalar bağlamayın
dolar yatırımcısına hitaben söylenmiş gibi. 2-3 kuruş yükseldi diye üzülmeyin, çok kısa süre içinde 20-30 kuruş yükselecek ve iyi para kaldıracaksınız minvalinde olabilir. ya da ağam eğlenir benimle.
edit: bu arada dolar zaten geçen sene bu zamanlardan beri 50-60 kuruş falan yükseldi. 2-3 kuruş dediğimiz dünden beri mi oluyör? -
42. 27 kasım 2017 türk lirasının şaha kalkması
(bkz: alın bu gerizekalıyı)
-
43. ilkokulun ilk gününden akılda kalanlar
siyah önlüklerimizi giyip sınıfa girmiştik.
çok korkmuştum.
zaten tek katlı olan okulun sınıf penceresinden atlayıp kaçmıştım.
sonra dedem filan sürekli yanımda kalarak alışmamı sağladılar. -
44. hepsiburada.com
sitenin adı eksik olmuş, son 15-20 gündür bunu deneyimlemiş bulunmaktayım. gayet adil bir şekilde konuşmak gerekirse hiç ama hiç taraflı olmadığımı düşünüyorum, sitenin tam adı orospucocuklarininhepsiburada.com olmalıymış.
olayı okumak isteyenleri çok boğmadan kısaca anlatıcam. ayın 6 sında xiaomi mi6 128 gb marka ve modelli ürünü aldım kendilerinden. telefonu açar açmaz ekranın sağ üst köşesinde ölü pikseller olduğunu farkettim, ufak bir alan ama sıfır bir üründe bunu istemezsiniz haliyle. neyse efendim hemen aradım kendilerini ürünü göndermemi iadeyi kabul edeceklerini söylediler, sabah ilk iş gönderdim kendilerine, rapor gerekli diyerek tekrar bana göndereceklerini söylediler, istanbul sivas arası mekik dokumaya gerek yok siz gönderin servise dedim tabi öyle de yapabiliriz dediler sonuçta tabi ki ürün bana geldi servise falan gitmedi, çözüm odaklı olmadıkları burdan belli zaten. neyse efendim teknik servise güvenmediğim için bindim istanbula gittim telefonu elden teslim ettim servise, bir gün sonra raporu ve telefonu almaya gittim ürün bizde kalacak dedi teknik servistekiler, yanlarında aradım orospucocuklarininhepsiburada.com müşteri temsilcilerinden aysun hanımla görüştüm cihazı bırakıp raporu almamı söyledi, yetinmedim tekrar aradım ceyhun bey çıktı bu sefer, o da aynısını söyleyince ürünü serviste bıraktım çıktım. atladım uçağa sivasa geldim, şimdi ürünü almanız gerekliydi ürünü siz bize gönderecektiniz diyorlar. siker misin sabaha mı bırakırsın, elimde bütün belgeler mevcut, hakem heyeti yetmezse mahkeme yetmezse icra kanallarında çat çat koyacam ortaya. kaçarları yok. uyanık paşalarım benden faturanın ve raporun orjinalini yollamamı istiyor şimdi, yalvarsalarda yollamam, fotokopisini istiyosanız veriyim dedim yok orjinali olmalı diyor, iyi aq para sizde, telefon sizde, belgeler de sizde kalsın ben neyle hakkımı arayacam.
sonuç: sıkıntı yaşayana kadar orospucocuklarininhepsiburada.com gayet güzel ancak bir sorun yaşadığınızda gerçek yüzlerini görüyorsunuz. kesinlikle uzak durun. adamlar cayma hakkımı bile kullandırtmıyorlar kendi rızalarıyla, sike sike alacam ama o parayı. ki şöyle bir olay var o ürünü alıp yenisini yollamalarına razıydım, bunlar işi yokuşa sürünce sikerim dalağınızı verin paramı moduna geçtim. güzellikle halletmek varken, telefonun ücretini verip kurtulmayı seçmediler. durduk yere tüm belgeleri notere onaylatıcam üstüne bir de mahkemeye gidicem, noter masraflarını, mahkeme masraflarını ve avukat ücretini sokturacaklar kendilerine. maddi açıdan zararlı çıkacaklar zaten de bir de müşteri kaybetmiş olacaklar, umarım bu yazımı gören en az bi 10 kişi daha uzak durur da bunlardan, başları ağrımaz. ciğeri beş para etmez insanlarmış gerçekten.
edit: yaw bırakın yalan entry yazmayı, tablet almışta bir yıl sonra iade etmiş parasını vermişler, kimi kandırıyorsun? daha kutuyu açtım sim kart takmadan, telefonu açma düğmesine bastım malum dil seçeneğini seçmeden ilerleyemiyoruz, dil seçeneğini seçtim sonra basıp kapattım. telefonda en ufak bir kişiselleştirmem yok, hepi topu tr dil seçeneğini seçtim lan, 2-3 dk açık kaldı telefon. ne kullanılmış ürünü iadeyi kabul etmesi, ürün ambalajını değil kargo paketini açmasam bile iade kabul etmiyorlar. mağdur ettikleri bunca insan varken sizin gibi üç beş kişiyi satın almaları kendilerini kurtarmaz. -
45. trt'nin röportaj yaptığı aşırı samimi çoban
dağ başında, koyunların yanından elinde çıbıkla gelen adama 'ne iş yapıyorsun?' diye soran bir adet fıttırzeka barındıran videonun kahramanıdır.
-
46. erbakan mitingine katılan rütbeli asker
fotoğrafın sağ alt köşesinde serçe parmağıyla burnunu karıştıran kasketli amcaya takıldım ben.
-
47. beşiktaş
şampiyonlar ligi gruplarında ilk iki sırada olan 16 takım arasında kendi liginde puan ortalaması en düşük olan iki takımdan biridir. (maç başına 1.77 puan / diğer takım liverpool)
futbolun en büyük problemlerinden birini "sorun sadece bu" diyerek küçümsemek başarı getirmiyor. taraftar olman yanlış giden şeyleri eleştirmene engel değil. "savunmamız çok iyi ama gol atamıyoruz..." bu oyunda 3 puanı yediğinden fazla atan takım alıyor, uyandırayım.
evet beşiktaş'ın savunması iyi durumda. çünkü oyunu elinde tutarak oynayabiliyor. evet az gol yemek de kıymetlidir. ama bin kere söylendi bu; artık anlaşılsın: bu ligi çok gol atan takım kazanır, az yiyen değil.
beşiktaş geçen sene şampiyonluğu aldı çünkü ligin en çok gol atan 2. takımı olan başakşehir'den 10 gol daha fazla attı. 15/16 sezonunda şampiyon oldu çünkü 2. fenerbahçe'den 15 gol daha fazla attı. yanal'ın fenerbahçe'si yine ikinciden 15 gol fazla attı. ondan önceki sene galatasaray, ikinci fenerbahçe'den 10 gol fazla attı.
elbette bunun istisnası olur. ancak bu gerçeği değiştirmez. şu an ligde beşiktaş'tan fazla gol atmış olan 8 takım var. 3 takım da beşiktaş'la aynı sayıda gol atmış. (kayseri'nin bir maçı eksik) lider galatasaray beşiktaş'tan 13 maçta 10 gol fazla atmış. böyle mi şampiyon olacaksın?
bilinen bir şey artık: şampiyonluğu anadolu takımlarına karşı oynadığın maçlarda kazanırsın. bir kişi çıkıp bu sene süper lig'de çok iyi oynadığımız 3 maç söylerse çok memnun olurum.
antalya maçı: ilk yarının son dakikasında duran top, ikinci yarı penaltı golü.
bursa maçı: iki gol de duran top
karabük maçı: oğuzhan araya saldı, babel attı. onun dışında iki pozisyon falan var.
başakşehir maçı: son dakikada duran topla beraberlik
alanya maçı: 87. dakikada gelen golle 3 puan
göztepe maçı: göztepe yüklenirken ilk atağımızda attığımız gol, ikinci yarı başlar başlamaz aynı şekilde gelen gol. onun dışında oyun dengede.
son iki maçı tekrar hatırlayıp sinirlerimi daha da bozmak istemiyorum.
sorun şampiyon olmak değil. şampiyon olmayınca ölmeyeceğiz. cl gelirinden mahrum kalmak şu aşamada büyük problem ama öldürmez; süründürür.
sorun ortada büyük bir sorun yokmuş gibi davranan beyin fakiri ve futbol cahili taraftarlar. mesele destek vermekse eğer biz de veriyoruz rahat ol yani. oturup "şu ibneler kaybetsin" diye maç izlemiyorum. her maçı "hala" aynı heyecanla bekliyorum. ancak benim beşiktaş'ı çok sevmem onunla alakalı sorunları görmezden gelmeme neden olmaz. siz gündelik hayatınızda da sevdiğiniz insanları ilahlaştırıp kafanızda olan imgeye tapındığınız için size normal geliyordur belki.
beşiktaş'ın borcu çıkmış everest'e. takım olmuş veteran takımı. hemen sonuç alma amacıyla kurulan kadro ligde nal topluyor. geleceğe yönelik herhangi bir yapılanma yok. basket maçına taraftar gitmiyor, başkan hala inşaat yapma derdinde. ne diyelim? her şey yolunda mı diyelim?
beşiktaş'a kötülük ediyorsunuz. şu rezalet fenerbahçe bile önümüze geçti. kayseri yarın kazanırsa o bile önümüze geçecek. kalkıp bu kulüpte bunlar bunlar yanlış yapılıyor demek "sözde beşiktaşlı" olmak demek değil. öyle bir şey varsa her şeyi toz pembe gösterenler "sözde beşiktaşlı" bence de, hadi bakalım. kim kime güç yetirirse mi diyeceğiz şimdi?
yok ben sizin ciğerinizi biliyorum. bilmesem inanacağım akıllı mantıklı insanlar olduğunuza. kırmızı kart gören quaresma'yı alkışlayan insanlarsınız siz yani. 15/16 sezonunda maçların %80'ini beşiktaş semtinde izledim. hatta no:24 pub'da izledim. gomez'in, sosa'nın, töre'nin, olcay'ın sikmediğiniz akrabası kalmadı...
uzağa gitmeye gerek yok daha geçen gün hocaya küfrediyordunuz. yok öyle hem ayranım dökülmesin hem götüm sikilmesin. madem işler yolunda, sorun küçük neden hocana sövüyorsun? madem problem yok bu öfke niye? aygır gibi sağa sola saldır, millete çemkir. sonra da sorun yok? sikerler oğlum hepimizi sikerler.
beşiktaş'ın saha dışı sorunları devasa. saha içi sorunları ise çok ciddi. beşiktaş ilk 13 haftada oynadığı futbolla ilk 3'e giremez bak tekrar söylüyorum. ama iç sahadaki porto maçında 45-65 arasında oynadığı oyunu her lig maçının 30 dakikasında oynasın kalan 21 maçın 18'ini kazanıp şampiyon olur.
benim sorunum şampiyonluk değil, iki sene olduk işte. iki sene de olmayalım. ama futbolun gerçekliği diye de bir şey var. sizin ergen gönlünüz olsun diye bunlardan uzaklaşamam.
ben bir birey olarak uzaklaşamazken koskoca beşiktaş yönetim kurulu nasıl buna cüret ediyor? o da güzel hikaye. konuşuruz bir ara. -
48. 27 aralık 2017 restoranların yemek kartı boykotu
bu boykot samimi değildir, ayın 27sinde yemek kartında para kalan kimseyi bulamazsınız o adamlar zaten kredi kartı veya nakit para ile yemek yiyecek. restoranlar samimi ise ay başında yapsın bu eylemi.
ayrıca 10% gibi bir oran vadeye bağlı olarak alınır. normal komisyon 7%'dir vadesi ise yaklaşık 28 gündür, eğer siz paranızı 1 haftada almak isterseniz o zaman komisyon 10%a çekilir. komisyonlar yüksektir bunun nedeni ise şirketlere verilen iskontolardır. büyük şirketlere 10%lara varan iskontolar verilir. örneğin şirketiniz yemek kartı firmalarına sizin için 100 tl yatırdığında o sizin hesabınıza 110 tl olarak yansır bu fark restoranlardan bu komisyonlar ile alınır. eğer iskontolar ortadan kalkarsa (yeni yılda kaldırılması beklenmekte, itonun kararı mevcut) o zaman bu komisyonlar da 2% - 4% gibi düşük seviyelere gelecektir. -
49. toplu taşımaya tek kart sistemi gelmesi
büyük rant kapıda. (bkz: passolig)
bütün belediyelere satışı zorunlu sistem belirlenecek ve satılacak. tertemiz soygun.
temassız kartların ve nfc özellikli cihazların cirit attığı günümüzde böyle bütün sistem tek olsun anlayışlı ödeme sistemi tamamen gerizekalılık.
bunun yerine bütün belediyelere temassız kredi kartı ile ödenebilme zorunluluğu koysalar belediyeler diledikleri gibi kendi ihtiyaçları doğrultusunda ihale edip, ihale ettikleri firmaya temassız kart ile ödeme seçeneğini zorunlu tutarlar. dolayısıyla ne bir tekel olur ne de kontrolsüz iş olur. cihazlar farklı olsa da, firmalar farklı olsa da uygulanabilir.
zaten bir şehirde yaşayıp başka şehirdeki toplu taşımayı çok nadir zamanlarda kullanabilirsiniz. dolayısıyla şehirlerin sürekli aynı sistemi kullanması tamamen fuzuli.
yani bu bütün ülke bundan sonra windows 10 kullanacak diye kanun çıkarmak gibi bir şey.
ne diyelim. afiyet olsun. -
50. ekşi sözlük dertleşecek insan veritabanı
eşinden, sevgilisinden konuşmak isteyen, siyah ve kırmızı yerine, mor ve bordo renk iç çamaşırına inanan, 80b göğüs ölçüsü olan, uyku tutmayan, sevdiğinden ya da hayallerinden uzak olan, cesur ve tatlı kadınları bekliyorum...
yalnızken jartiyerli uyuyanlar da gelebilir. *
http://ribony.com/lithium9987
http://connected2.me/lithium9979