Değerli ziyaretçilerimiz,

Öncelikle, sitemize gösterdiğiniz ilgi ve destek için hepinize teşekkür ederiz. Sizlerden gelen geri bildirimler ve beğeniler bizim için büyük bir motivasyon kaynağı oldu.

Sozlock olarak tam 9 senedir her gün ekşisözlük'den okumaya değer içerikleri filtreleyip günlük listeler oluşturduk. Bu işi yaparken kişisel davranmadık, günün en popüler başlıklarının en beğenilen entrylerini aldık listelerimize. Üstelik bu gayretimiz hiç bir zaman ticari bir kaygı taşımadı. Yayına başladığımız ilk günden beri en ufak bir reklam yayınlamadık, sponsorluk anlaşmaları yapmadık. Sozlock üzerinden tek kuruş kazanmadık.

Bütün bunlara rağmen, ne yazık ki son dönemde ekşisözlük yönetimi tarafından alınan bot koruma önlemleri nedeniyle, ekşisözlükten entry çekme ve beğenilen entryleri listeleme hizmetimizi maalesef devam ettiremiyoruz. Bu durum ekşisözlük yönetiminin aldığı bir karar olup, tamamen bizim kontrolümüz dışında gerçekleşmiştir. Bu zorunlu durumdan ötürü yaşanan aksaklık nedeniyle anlayışınıza sığınıyoruz.

Sozlock Ekibi

Ekşi Sözlük Debe Listesi

Rastgele
Hepsini aç
  • 1. 20 ocak 2022 galatasaray kasımpaşa maçı

    mustafa cengiz'in ahı çıkıyor. daha bunlar iyi günler.
    o hasta hasta galatasaray için savaş veren adama , başta terim denen herif ve diğer kıymet bilmezlerin yaptığı nankörlüklerin ahı çıkıyor. mekanın cennet olsun mustafa başkan. galatasaray'ın canaydın ile beraber en vakur en kalender başkanı.
    ikinizde nur içinde yatın.
    inşallah küme düşeriz.
    yürekten yazıyorum.

  • 2. konut piyasasının çıldırmış olması

    zannedildiği gibi basit değil bu durum. iki unsur var bu fiyatların bu hale gelmesinde.

    birincisi dövizin artması sonucu maliyetlerin artması ve son 3-4 senedir ev fiyatlarının düşük kalması. bu konu hakkında fazla detaya girmeye gerek yok, dört işlem bilen herkes ne demek istediğimi anladı.

    ikinci durum ise tehlikeli olanı. uzun süredir devam eden kırsaldan kentlere göçün sonucu artık ortaya çıkmaya başladı. köylerde ciddi bir nüfus azalması mevcut ve direk olarak üretimi ve dolayısıyla üretmeden tüketmeyi de etkileyen bir durum. arz talep dengesi bozulmuş durumda. son 10 yılda yaşadığımız suni zenginlikten dolayı, herkes "param var istediğim gibi yaşarım" zannetti ve kentlere göçtü. ne yazık ki bırakın bu evleri almayı asgari ihtiyaçlarını bile zor giderecek bu dar gelirli insanlar.

    türkiye gerçek alım gücüne dönmüştür. yaşanan sahte zenginlik rüyası bitmiştir. bir evden bir kişi işe girince hemen kredi çekip araba alma, iki kişi işe girince ev kredisine girme, son model telefonlar alma, yazın tatillere gitme dönemi bitmiştir. ne yazık ki üretmeden tüketmenin faturasını ödemenin vakti gelmiştir.

  • 3. zenginliği iki kelime ile anlatmak

    ıstemedigini yapmamak

  • 4. başından vurularak öldürülen hemşire

    20 suç kaydı bulunan kişinin sokaklarda dolaşmasının sonucu.

    3-5 ülkücü it cezaevinden salınacak diye nerede barbar varsa dışarı salındı. sonuçları ortada.

    edit : ne kadar ülkücü mafya sevdalısı varmış dm'den hakaret eden edene. ne oldu gerçekleri birisi şamar gibi suratınıza söylediğinde zorunuza mı gitti? olası 2023 seçim kaybında bu hükümete sokaklarda kapıkulu olmak için çıkardılar sizinkileri yalan mı? bu oluk oluk göçmen sokulan ülkede bu göçmen ticaretinin başında kim duruyor? kemal kılıçdaroğlu mu? niye sesiniz çıkmıyor bu şiddet olaylarına, sağlık personeli şiddetine, kadın şiddetine, göçmen akınına? çünkü bunları yapanlar ya siz adamlarınız ya sizin seçmeniniz ya da sizin itleriniz. bu kadar basit.

  • 5. 100 bin lira altına otomobil almış efsanevi nesil

    2015 yılında 4 yasında 36 bin km a3'ü 57.500 tl'ye almışlığım var, gerçekten efsane günlerdi.

  • 6. en sevilen filmi bir replikle anlatmak

    (bkz: babalar oğullarını gömmemeli)

    bir kurgu acı anca bu kadar iyi hissettirilir.

  • 7. çok ünlü olup hiç izlenmeyen film

    ıssız adam filmidir benim için.

  • 8. koklaması zevkli olan şeyler

    paketi açtığınızda burnunuza çalınan kahve..

  • 9. fox ana haber'e inceleme başlatılması

    en azından aktroller bu paylaşım sayesinde 2 dakikalığına gerçek habercilik nasıl olurmuş görmüş oldular.

  • 10. serseri biri olma kararı alan efendi erkek

  • 11. oje süren erkekler

    2000'li yılların başında amatör rock gruplarında sıkça görülen erkeklerdi. siyah tercih edilir ve sahne makyajı olarak kullanılırdı. grubumuzun solo gitaristi bunlardan biriydi. kendisi şimdi iki çocuğu ve eşiyle ay sonunu getirme hesapları yapan bir beyaz yakalı.

  • 12. bakırköy'de yürüyen adama 6 köpeğin saldırması

    istanbul'da köpek saldırısına uğrayan herkesin başta ibb daha sonra ilgili bakanlığa dava açması gerekiyor. yeter bu geri kalmışlık, çağ dışılık.

  • 13. modern insanın eski krallardan daha kral olması

    sabah filtre kahvemi yudumlarken aklıma takılan fikir.

    düşünsene eskinin kralının sarayındaki en büyük konfor olsa olsa çevresindeki hizmetkarlar ve homini gırtlak istediği zaman yemek yiyebilmesiyken, sen sıcacık doğalgazlı evinde oturuyorsun elinde telefon mıç mıç istediğin her bilgiye ulaşıyorsun, yemek için milyon tane seçeneğin var, bir elin yağda bir elin balda.

    şimdi sorarım, modern insan olarak sen mi kralsın eskinin kralı mı kral?

    kahvemde bitti sıcacık bir duş alayım bari.

  • 14. kadın erkek ilişkilerinin güncel sorunu

    ilişki yok flört var denmiş de flört de yok.
    hatta tanımak da yok, iletişim de yok.

    "yer çekimsiz ortamda muz yiyim ama çilek tadı gelsin" derecesinde bir kafaya kollektif olarak ulaşmayı nasıl başardık cidden??

    yatalım kalkalım ama ilişki kurmayalim, adı olmasın, sorumluluk olmasın, sonsuz özgürlük olsun ama yavsaklik olmasın, konuşalım ama flört ediyor olmayalım, tanışalım ama çok da tanışmayalim, iletişim kuralım ama iletişimin gereklerini yerine getirmeyelim.

    böyle uzar gider. kafayı yemişsiniz bence.

    ilişki mi??? kezban mısın?? yazdığın şeye cevap vermek mi? niye ezik misin? dürüst olmak mı? niye salak mısın?

    kafayı yemişsiniz. kendinize saygınız ve güveniniz sıfıra yakın geziyor benden söylemesi.

  • 15. fakir birinin iphone almasının nedeni

    ulaşılabilir lükstür. ayrıca insanlar ne yapsın tatil yok, pahalı zevkler, hobiler yok. bir telefon almış çok mu?

  • 16. acun ılıcalı'nın servetinin kaynağı

    bir insan bu kadar kısa sürede züğürt bi tele-vole muhabiriyken bu kadar zengin olamaz. mutlaka vardır bi dümenler.

  • 17. yaşam kalitesini yükselten şeyler

    sevilmek

  • 18. avrupa'da yaya görünce tüm arabalar durur

    evet makedonya'da bile durmuştu. arabanın arkasından geçince, adam seslendi ve 'neden önden geçmedin, senin için durdum' dedi. teşekkür ettim. ben türkiye'den geliyorum diyemedim.

  • 19. pqueen'e dansı nedeniyle soruşturma açılması

    kafayı kırıp boru dansı yaptı sandım. bunu şikayet eden olur da dilekçeyi nasıl kabul ettiniz? uzaktan eğitimle mi savcı oldunuz yahu.

  • 20. sezen aksu'nun kendini savunmaması

    sike sürülcek aklı olmayanlara, cevap verme gereği duymamasındandır.

  • 21. 20 ocak 2022 para politikası kurulu toplantısı

    faizi sabit tutup mb başkanını görevden alacaklar. reis bu durumu kınayacak filan..

    edit: bilerek tiyatro filan yazmadım fırat tanış hep bakıyor buralara.

  • 22. acun ılıcalı'nın hull city'i satın alması

    acun hayatı tam bir oyun olarak yaşıyor artık. paranın sonu olmayınca mecbur bu şekilde tatmin olmaya çalışıyor. survivorı da bir nevi soft squid game'e çevirdi.

    adam sıfırdan geldi, tebrik etmek lazım.

  • 23. 20 ocak 2022 faizin %14'te sabit tutulması

    nas yalan mı oldu şimdi?

    faiz lobisini mutlu eden karar.

    ha bu arada akbank yüzde 21.5 mevduat faizi veriyor şu an. yersen 14.

  • 24. bill gates'in güneşi karartma projesi

    şu tarz başlıklar, sözlükte ne kadar ahmak insan var; o kadar güzel ve net bir şekilde gösteriyor ki.
    bu adamın müridlerinin akp'nin müridlerinden hiçbir farkı yok. itiraz da edemiyorlar konuyu algılayamadıkları için, şakaya vurup geçiyorlar akıllarınca.

    adam, covid yalanının bile yıllar öncesinden servisini, yine böyle öngörü/plan proje adı altında sunumlarla yapmıştı da kimse umursamamıştı.
    son sunumu da gala havasında geçen bu halka açık oturumda, bill gates'siz yapmışlardı (tarih: 29 ekim 2019)

    açık açık oynanacak tiyatroyu milletin gözlerinin içine bakarak, "çin'de bir yerlerde bir kuş gribi salgının çıkabileceiğini düşünmek çok da çılgınca değil" şeklinde paylaşıyorlar. tabii bunlar piyon; rolleri var. küresel mekanizmanın kodamanları, bunlardan istiyor ve bunlar da oynuyor. buna bill gates de dahil, elon musk ve benzerleri de.

    bu şeytanın sözcüleri ve o sözcülerin piyonlarından olan gates, hiçbir şey değil. onun misyonu sadece bu sapık yapıya hizmet etmek.

    materyalist anlayışı insanlara benimsettiler. çünkü doğaya ve daha başka alanlara yapacakları müdahaleler için kimse itiraz etmemeli.
    ediyor musun? etmiyorsun. edemezsin. çünkü bu sapıklar, zihnine bunu böyle ektiler; "her şey tesadüfen oluşmuştur ve kusurludur. bizler de bu tip projelerle insanlığı kurtarıyoruz" gibi yalanlarla seni oyalıyorlar. yani aslında kendilerini kurtarıyorlar; yani kurtardıklarını sanıyorlar. dünyada senin acı çekmen, üreyememen, sefil bir hayat sürmen için bütün bu yaptıkları.
    halbuki kainat kusursuzdur. insan da öyle. insana düşen, doğaya müdahale etmek değil, onunla uyumlu bir hayat sürmeye çalışmaktır. ne hikmetse buna en ufak bir teşvik yok bu sapıklar tarafından. neden acaba?

    küresel mekanizmayı tanımalısın. onun süslü sözlerine/piyonlarına kanmamalısın. onların yaptıkları insanlık için değil, insanlığın sonunu getirmek için. evet, yanlış duymadın. insanlardan soyutlanmış, sadece seçilmiş kişilerin (yani sadece kendilerinin) yaşayabileceği bir yer haline getirmek için.
    halbuki hepsi şeytanın uşağı. o da bunları böyle aldatıyor.

    marjinal gelmedi mi anlattıklarım?

    modern çatısı altında yaşamayı ve kendinizi marjinal sanmayı bırakmanın zamanı geldi ve geçiyor. dünya size gösterildiği gibi bir yer değil.
    gözün açıldığında insanlığına dair hiçbir şey kalmayacak. (tekrar ediyorum) çünkü bu adamlar sapık, ilim sahibi sapıklar. öyle sapık deyince aklına mevcut model gelmesin. bu, hayal edemeyeceğin türden bir tür; organize ve her yerde. her oluşum, bunların kontrolünde.

    bunlarla ilgili daha çok şey yazılır.

    ona göre.
    güneşi karartma, yok ışınlarını kesmeye çalışma gibi sapıkça söylemleri, yememeli. küresel ısınma yalanını da yememeli yoksa o gözlüklü şişman karakteri gibi ilk gidenlerden olursun.

  • 25. öğretmenin fotoğrafını paylaşan öğrenciler

    bir meslek lisesinde görev yapıyordum ve görevdeki ikinci yılımdı. 12 kişilik erkek sınıfından 5 öğrenci kaynaştırma öğrencisiydi ve bu durumu kötüye kullanıp, ne isterlerse yapıp, olaylardan sıyrılıyorlardı, çünkü disiplin yönetmeliği kaynaştırma öğrencilerine ceza verilmesini uygun bulmuyordu.

    hatırladığım kadarıyla telefonlar yasaktı fakat arama yaptıktan sonra telefona el koysak bile veli gelip telefonu alıyordu ve ertesi gün kaldığımız yerden devam ediyorduk.

    bir gün derste sürekli olarak hayvan sesleri çıkartan çocuk beni çileden çıkarttı. çocuğun başına gidip "ille hakaret etmemi mi istiyorsunuz!" diye bağırırken arkadan videomu çekmişler. şanslıydım ki ellerim görünüyordu, çünkü ellerim görünmese bağırtım yüzünden çocuğu boğazladığım düşünülebilirdi.

    ertesi gün bir kız öğrenci "hocam size bir şey göstermem gerek" diye yaklaştı. instagrama koymuşlar o videomu. o zamanlar ekran kaydı da yoktu sanıyorum. çocuk telefonun ekranını başka bir telefonla kaydedip getirip gösterdi. idareye gittim, disiplin kurulu toplandı, videoyu çeken çocuk kaynaştırma öğrencisi olmadığı için ceza alabildi. 5 gün okuldan uzaklaştırdık.

    4. gün çocuk instagramdan bana mesaj atarak, ki sosyal medya kullanımı için parolam "students shall not pass" tir, teşekkür etti. dinlenmiş, bir daha ihtiyacı olursa destek olur muymuşum...

    o seneye kadar uzaklaştırma devamsızlıktan sayıldığı için çocuklar üzerinde bir yaptırımı varken, o sene uzaklaştırma cezalarının devamsızlıktan sayılmamasına karar verilmişti. yani caydırıcılığı falan kalmamıştı.

    öğrenci merkezli eğitimi mabadlarından anlayanlar, ya da öyle anlamak işlerine gelenler, yüzünden disipsinsizliğin, cezasızlık kültürünün içinde elimizdeki 3-5 öğrenciyle bir şeyler yapmaya çalışıp duruyoruz. öğretmenler odaları işini layığıyla yapmaya çalıştığı için tükenmişlik yaşayan ya da olayı hiç sallamadığı için günü geçirmeye çalışan öğretmenlerle dolu. elinden başka bir iş gelse, başka bir iş bulma şansı olsa bir an bile durmayacağını söyleyenlerin sayısı o kadar çok ki...

    artık dayanamayıp bu güzel havalarda maarifteki memuriyetinden istifa eden biri olarak, işlerin bu raddeye gelmesinde en ufak etkisi olmuş, memlekette okumuş, işini önemseyen herkesi küstürmeye and içmiş insanların topunun allah belasını versin diyerek bu entrymi de burada noktalıyorum.

  • 26. ismail çipe

    oynadıkça gelişmeye devam eden 27 yaşındaki kaleci. kaleye gelen basit topları tutmaya başladı. böyle devam ederse 35 inde süper lig ayarında yedek kaleci olabilir.

  • 27. tsk'ya er olarak giren generalliğe yükselebilecek

  • 28. 60 yıldır banyo yapmayan adam

    olm adam insandan hayvana evrilmiş amg , normalde tam tersi olur.

  • 29. 20 ocak 2022 gülşen'in yaptığı açıklama

    gülşen'in son zamanlarda sahnede giydiği kıyafetler sebebiyle gördüğü baskıya karşı instagram hikayelerinde yaptığı açıklamadır. o kadar güzel, o kadar akıcı, o kadar mantıklı yazmış ki, başlığı hak ettiğini düşündüm. keşke fikirlerini böyle korkmadan ifade edebilen, duruşunu böyle bozmadan ilerleyebilen sanatçılar daha çok olsa.

    edit: instagram'a post olarak da koydu: https://www.instagram.com/…3q/?utm_medium=copy_link

    açıklama:

    “ama… hadi şimdi bu bağlacı başka cümleler içinde de kullanıp pekiştirelim.

    bu kıyafet plajda giyilir ama sahnede giyilmez. bu kıyafeti sesi olmayan şarkılarıyla gündeme gelemeyen giyer ama sanatkar olan giymez. bu kıyafeti yabancılar giyer ama burası türkiye. giyemez. hadi giydi, ama o dansı edemez. evliliği yolunda değilse, aldatılıyorsa, boşanıyorsa ve yeni bir erkek peşindeyse giyer ama her şeyi yolunda giden bir evliliği varsa giymez. şu ana kadar tamamdı ama bu sefer limiti aştı.

    şimdi tüm o “ama”larınızın sonrasındaki cümlelerinize cevaben;

    ben bir kadın bedeninde dünyaya gelmiş bir insanım. ismim gülşen. 26 yıldır tek başıma ayaklarımın üzerinde duruyor ve arı gibi çalışıyorum. hiç kimseye muhtaç değilim. pop müziğe değer ve yenilik katabilmek adına sayısız şarkı yazdım. tabii bu uzun yolculukta hiçbir şey bana altın tabakta sunulmadı. düştüğüm, kalktığım, mücadelesini verdiğim çok da yaralandığım oldu elbet. ama bugün geldiğim noktada ve her zaman ihtiyacım olan gücü hep kendi içimde buldum. taştan duvardan olmadığımı, sadece bir insan olduğumu hep hatırlattım kendime.

    mesleki hayatım boyunca hep zamanın ruhunu okumaya inandım. müziğimin, bedenimin, zihnimin, kelimelerimin hep özgür ve bağımsız kalabilmesine gayret ettim. var olanla yetinmeyip yenilenmeye, değişime açık kalmanın mesleğimi en doğru biçimde icra edebilmek için en önemli unsur olduğunu hep bildim. meğer, insan performansına gösterdiği özeni giyimine de gösterince sanatkarlığı yok oluyormuş. vazgeçmem istenen şey daha az göze batmak ya da daha çok onay görmek için kendimi, bedenimi, vizyonumu yok etmem mi? yoksa asla inanmadığım belirli yaftalara ya da yargılara itaat etmem mi?

    ben de bu satırları tam da o yüzden yazıyorum. kıyafet üzerinden farklı farklı ''ama''larla sırf beni ya da sizden olmayanları nasıl alaşağı ederiz diye düşünerek çıktığınız bu yolda aslında kendi ayaklarınıza, hemcinslerinizin ve evlatlarınızın ayaklarına takmaya çalıştığınız prangaların farkında mısınız? bir gün gelip kadını ya da kendinden olmayanı yok saymaya, baskılamaya ve gerektiğinde yok etmeye hevesli bu ataerkil sistemin sizin gibi düşünenlerden de aldığı güçle gelip sizi de boğabileceğini hatta boğmakta olduğunu görmüyor musunuz?

    evet, ben bir anne-babanın kızı, evet bir erkeğin eşi, ve bir yavrunun annesiyim. babasının kızı, bir erkeğin karısı, bir çocuğun annesi olmaktan öte; ben aklı ve düşünme yeteneği olan özgür iradeye sahip bir insanım. bu sıfatlardan fazlasıyım. hiçbir sıfatın kölesi değilim. kimseye ait değilim. ben kendimim. kendime aitim.

    düşünsenize; sınırlarını başkalarının belirlediği bir yaşam nasıl sürdürülebilir olabilirdi? herkesin sınırları birbirinden böylesine farklıyken. bu size de korkutucu gelmiyor mu? bana bugün sınırı aştı deme yanılgısına düşenler, kendi sınırlarını daha da daraltan birileri çıkıp ahkam kestiğinde beni ve bugün neler söylediğimi hatırlamayacaklar mı? evlatlarımız tecavüze uğrayıp öldürüldüğünde o zehir dolu ''ama''larla aynı kaynaktan çıkan ''üzerinde ne vardı?'' sorusu hangimizin nefesini daraltmadı? bu zihniyetteki soruların aslında soru değil yargı olduğunu hepimiz maalesef ki biliyoruz. bu sorular gibi tıpkı eşim ozan'a yüzlerce kez sorulan; ''gülşen'in kıyafetlerine karışıyor musunuz?' eşinizin kıyafetleri çok eleştiriliyor siz ne düşünüyorsunuz?'' soruları da aynı zehirli kaynağa hizmet ediyor görmüyor musunuz?

    kadınlara "anne olma, eş olma'' erkeklere ''erkek olma, hükmetme zorunluluğunda olma, aksi taktirde eksik olacağı” üzerinden uygulanan tüm tahakkümün nasıl bir cehennem olduğunu ve bu tahakkümün en sonunda erk'lik taşımayanın ya da onun yasalarına uymayanın yaşamdan silinmesini meşrulaştırmaya hizmet etmekte olduğunu ne olur görelim artık hep birlikte. bir insanın yaşam hakkı, yaşam tercihleri bir başkası tarafından belirlenemez. bir cins ya da insan bir diğerinden üstün olamaz.

    'eş'im dediğiniz kişilerle gerçekten eş misiniz? düşünün. bir hayatı bir arada geçirmeye, bir arada ilerlemeye, yürümeye, el ele, yan yana söz verdiğimiz eşlerimiz bizim eşimizdir. bizi hayata çağıran anne babamızdır bize karşı sorumluluğu olanlar; kendimizi gerçekleştirmemizde bize kendimiz olmamızı sağlayarak yardımcı olması gerekenler. masum evlatlarımızdır en başta kendi yalanlarımızdan, kötülüklerimizden, cehaletimizden korumamız gerekenler ki kendileri bir bütün olarak geldikleri bu dünyada tüm şahanelikleriyle özgürce ve mutlulukla var olabilsinler.

    çocuklarımıza ve kendimize öğretmemiz gereken en önemli şeyin kimseye zarar vermeden, yalan söylemeden, hiçbir canlının yaşama hakkını çalmadan, kırmadan, incitmeden yaşamak olduğuna.. yaşamın, yaşamanın ve kendi kıymetlerini bilerek, sadece kendi hayallerinin, yeteneklerinin ve emeklerinin peşinde olmalarınınsa; bu hayatta mutluluğun ve huzurun tek anahtarı olduğuna inanıyorum. benim meselem hiçbir zaman ne giydi ne giymedi, yakıştı yakışmadı çerçevesinde kıyafetim üzerinden yapılan eleştiriler değil, hiçbir zaman da olmadı. çünkü bu son derece göreceli ve her kişiye göre değişebilen zevklerle milyonlarca farklı şekilde yorumlanabilir. yorumlanmalıdır da. benim asıl meselem; yakışık alıp almaması ile ilgili yaptığınız tüm yorumlar, bir kadının nasıl giyinmesi gerektiğine dair kestiğiniz tüm ahkamlar.

    bana kıyafetim, yaşım, anneliğim, cinsiyetim, eşliğim, ya da sanatkarlığım üzerinden kurulmaya çalışılan tüm baskılar gibi, eğer çeşitli baskıların içine hapsedilmiş nefessiz, umutsuz, çaresiz bırakılmaya çalışılmış tek bir kişi dahi var ise okuyup nefes bulsun, küçük sandığı dünyada aslında yalnız olmadığını, kabul gördüğünü ve çok sevildiğini bilsin istedim. çünkü yaşam bu zihniyetler kadar küçük değil. yaşam kocaman ve yaşamak çok güzel.

    gülşen”

  • 30. 21-29 ocak 2022 aşırı soğuk hava dalgası

    olum gelmesin lan valla ödeyemem doğalgaz faturasını

  • 31. fatih terim

    kendisine nefretim o kadar büyük ki, inanın kelimelerle anlatamam bunu.

    bu akşam giresun maçını izlediniz hepiniz, kaleci okan koçuk'u da gördünüz.. eray'dan daha iyi bir kaleci olduğunu anlamamak için .... neyse ya küfür etmeyeceğim..

    akşam yemeğinde bir kaç gün önceki eski bir gazete parçası denk geldi.. fatih terim- burak elmas görüşmesinden... 5 transfer istiyormuş fatih terim.. 2 tane orta saha, 1 tane sol bek, 2 tane de kanat oyuncusu.. evet kovulmadan önce bu transferleri istemiş..

    kardeşim sen orta sahaya taylan'ı, berkan'ı aldırmadın mı? daha neyin transferi bu? yıllarca dedik sen transferden anlamıyorsun diye.. adamın tek misyonu transfer.. başka birşey yok... allahım gidişin oldu, dönüşün olmasın..

    düşünün ki bir adam, altyapıdan çıkmış yunus akgün gibi bir adamı kiralık yollayıp, ondan çok çok daha kötü bir oyuncuyu 2 milyon euroya transfer ettiriyor.. zamanında gomis'i de böyle göndermiş, sadece onun yerini doldurabilmek için 7-8 tane forvet transferi yaptırmıştır..

    tüm varlığı galatasaray'a zarardır.. kendisinin transfer ettirdiği tek bir oyuncudan bile para kazanamımıştır galatasaray.. çünkü kendisinin geliştirdiği inanılmaz bir antreman stili olan ayak tenisi yapa yapa oyuncular körelmiş, sistem ve taktik de olmadığından kimse kendini geliştirememiştir.

    takım kimyasını sağlamak için de zaten günde 1 defa olan antrmenanın yarısını doğum günü partisi kutlamaya ve pasta yemeye ayırmıştır.. ulan zaten 2 saat antreman var.. neyin doğum günü kutlaması bu? girin galatasaray instagram sayfasına, her gün birinin doğum günü.. yok malzemecinin yok sağlıkcının, yok bilmem şu futbolcunun.. ulan gidin antrenman sonrası kutlayın, işinizi yapın önce..

    eee diyorlar ki sonra niye kornerden gol atamıyoruz 4 yıldır, niye penaltı atamıyoruz, niye duran top organizasyonumuz yok, ulan niye biz taç atışı bile atamıyoruz anasını satayım.. nedeni belli değil mi?

    daha önce de yazmıştım... galatasaray onsuz da defalarca şampiyon oldu.. hatta ft nin şampiyon olduğu kadrolarla başında başka bir teknik direktör de olsa yine olurdu.. ama fatih terim galatasaray olmadan bir hiçtir.. koskocaman bir hiç..

    gittiği bütün kluplerden kovulmuş biridir.. galatasaray'dan bu kaçıncı kovuluşu bilmiyorum ama fiorentina'dan da kovulmuştur.. çünkü milan'la görüşüyordu.. aynı ünal aysal zamanında milli takımla görüştüğü gibi.. milli takımdan da çok kovulmuşluğu var.. keza milan da kovdu.. bir gün de çıkıp "ben beceremedim, bu klube zarar veriyorum, bu işi batırdık" diyip istifa etmemiştir.. tazminatlarını da bırakmamıştır..

    neyse gitti de maç izlemeye başladık artık.. gerçi leş gibi kadro bıraktı 4 yıl sonunda ama en azından sırf o yok diye bile galatasaray izlenir..

  • 32. yüzüklerin efendisi (dizi)

    yayın tarihi açıklandığına göre bilgilerini tazelemek isteyen okuyucular için güç yüzüklerinin tarihine dair bir şeyler karalamak istiyorum:

    arka planında hemen hemen hiçbir edebiyat ürünüyle mukayese kabul etmeyecek zenginlikte bir tarih ve coğrafya ihtiva eden orta dünyanın kadim ve muktedir hükümdarlarını doğru yoldan saptırmak ve şerre hizmet ettirmek amacıyla annatar sauron tarafından ikinci çağ'da dövülmüş yirmi sihirli yüzüğü odak noktasına alan muhtemel başyapıt.

    güç yüzükleri, silmarillerin ve palantirinin yaratıcısı ve "tengwar" yazısının mucidi olan orta dünya'da eşine az rastlanır bir yeteneğe sahip olan zanaatkar ve büyük savaşçı feanor'un torunu lord celebrimbor'un ve önderliğindeki eregion'un elf demircilerinin başyapıtıydı. elfler tarafından toplam on dokuz güç yüzüğü dövüldü ve on altı tanesinin yaratılmasında sauron'un doğrudan parmağı vardı. bunların arasındaki en üstün üç yüzüğü, celebrimbor tek başına yaptı.

    eseri okuyanların bildiği üzere sauron, güç yüzüklerini orta dünya'da kalan elflere hükmetmek için kullanmayı planladı. bunun için, "tek yüzük"ü hüküm dağı'nın ateşlerinde gizlice dövdü ve tüm yüzükleri ve takanları kendi egemenliği altına almaya çalıştı. ancak sauron tek yüzük'ü parmağına taktığında elfler, bu durumdan hemen haberdar oldu ve güç yüzüklerini parmaklarından çıkardılar. bu duruma oldukça öfkelenen sauron, savaş tehdidiyle elflerin karşısına çıkarak yüzüklerin kendisine verilmesini istedi. neyse ki elfler diğerlerine kıyasla en üstün olan üç güç yüzüğünü sakladı. ancak sauron diğerlerini geri alıp irade kuvvetleri zayıf olan insanlara ve cücelere bahşetti. birçoğumuzun bildiği üzere dokuz güç yüzüğü verilen insanoğlu, zamanla sauron'un karanlık hizmetkarına dönüştü. cüce lordlar ise, ölçülemeyecek kadar zengin oldular, ancak sauron'a tabi olmadı. gizemli, değerli değersiz tüm taşları ve kendi halinde yaşayan şeyleri değil de bir ustanın elleri altında biçim değiştirebilen şeyleri çok seven aksi tabiatlı cüceler için bu zenginleşmenin bir bedeli olmalıydı: güç yüzükleri, kendi içlerinde sonsuz tamahkarlığı alevlendirdi ve bu melun, kendi krallıklarının yıkımlarına neden oldu.

    filmleri izleyenlerin de yakından göreceği üzere bilbo baggins, güç yüzüğüne sahip olduğu uzun mu uzun bir süre boyunca yaşlanmıyordu. buna rağmen, daha fazla yaşam elde edemezdi. bunun en önemli nedeni, sauron tüm yüzüklerin başlangıçta ölümsüz olan elfler tarafından takılmasını amaçladığından, bu muhtemelen yüzüklerin gücünün istenmeyen bir yan etkisi olduğu ifade edilir.

    elflerde bulunan üç yüce yüzük, sauron'dan titizlikle gizlendi. bununla birlikte, savaş silahları olarak ya da başkalarına hükmetme aracı olarak yaratılmadılar; amaçları, taşıyıcılarının ikamet ettiği elf topraklarını korumak ve kötülüğü iyileştirmeye ve kötülüğe direnmeye yardımcı olmaktı. ancak hâlâ tek yüzük'e bağlıydı.

    silmarillion'da,cücelere ait yedi yüzüğün, insanlara verilen dokuz yüzükten temelde farklı olmadığı belirtilir. çünkü başlangıçta sauron bu yüzüklerin, onları kontrol edebilmesi için elflerin elinde kalmasını amaçlamıştı. hatta, yüzükteki sihirin erkekleri daha kolay kontrol altına alabileceği ifade edilir. sahipleri üzerindeki etkileri veya onlara verdiği güçler bakımından farklı olup olmadıkları belirtilmemiştir. en çok merak ettiğim konulardan biri de bu aslında. acaba dizide, yüzüklerin sahiplerine nasıl bir güç ve özellik vereceği yansıtılacak mı? gene de sauron, yedi ve dokuz'un yaratılmasına yardım etti. bu nedenle, her bir set farklı olsa bile, güçleri ve kullanıcıları üzerindeki etkilerinin benzer olması muhtemeldir. öte yandan bitmemiş öyküler'de yedi yüzüğün, dokuz'dan önce yaratıldığından bahsedilir.

    dizide yedi yüzüğün, cüceleri sauron'un kuvvetli iradesine boyun eğdirmemesi gerçeğinin, yüzüklerin değil, bu kadim ırkın dirençli doğasıyla ilgili olduğunu belirtmek önemli olacaktır. hatta yedi yüzükten birini kullanan bir insan, muhtemelen yine karanlıkla boyanmış bir hayalete ve hizmetkâra dönüşürdü.

    yüce üç yüzük ise, temelde farklıydı. zira büyük zanaatkar celebrimbor, tek başına çalışarak bu üç yüzüğü sauron'un düşünce çizgisine uymayan belirli amaçlar için yarattı ve sauron onların yaratılışlarınaki gerçekten habersizdi.

    silmarillion'da elflerin başka birçok sihirli yüzük yaptığından bahsedilir. bu küçük yüzüklerin, nihai kaderleri ve güçlerinin tek yüzük"e bağlı olup olmadığı bilinmiyor.

    "three rings for the elven kings under the sky..."

    bu üç yüzüklerden ilki, "ring of fire" veya "red ring" olarak da adlandırılan ve kırmızı bir yakut ve altınla süslenen narya'dır. bitmemiş öyküler'e göre, elfler ve sauron savaşı'nın başlangıcında celebrimbor, narya'yı gil-galad'ın ölümünden sonra mithlond limanlarının efendisi cirdan'a verdi. üçüncü çağ'da ise cirdan, gandalf'ın gerçek doğasını valinor'lu maiar'lardan biri olarak kabul edip, zorlu görevinde yardımcı olması için yüzüğü kendisine verdi. bu yüzük başkalarını tiranlığa, tahakküme ve umutsuzluğa direnmeye teşvik etme (başka bir deyişle, kullananın etrafındaki diğerlerinde umut uyandırma) ve zamanın yorgunluğuna direnme gücüne sahip olarak tanımlandı. cirdan ise, gandalf'a yüzüğü verdiği sırada şu sözleri sarf etti: "şimdi bu yüzüğü al. çünkü emeklerin ve kaygıların ağır olacak, ama her durumda seni destekleyecek ve seni yorgunluktan koruyacak. çünkü bu ateş çemberidir ve bununla, belki de, giderek soğuyan bir dünyada kalpleri eskinin yiğitliğiyle yeniden tutuşturursun."

    ikinci yüzük ise, "quenya" lisanında "nen" kökünden türeyen ve "su" anlamına gelen nenya'dır. nenya'nın mithrilden yapılmış olduğu ve muhtemelen elmas olan bir "beyaz taş" ile süslendiği tarif edilir. bir diğer adı olan "ring of adamant"ı, bu özelliğinden dolayı aldığı düşünülse de bu fikir, hiçbir zaman belirtilmedi. taşıyıcısı galadriel olan nenya, yıldızlarınki kadar bir parlaklığa sahiptir. frodo baggins yüzük taşıyıcısı olduğu için bunu görebilirken, samwise gamgee, galadriel'e sadece "parmaklarının arasından bir yıldız gördüğünü" söyler.

    nenya'nın gücü muhafaza etmek ve korumaktır. muhtemelen kötülükten gizlenme idi. zira lorien hakkında "burada kötülüğü topraktan uzaklaştıran gizli bir güç var" deniyor. gene de, herhangi bir savaşta yıkıcı bir güce sahip olmadığı ifade edilir. açıkçası yüzüğün güçlerine dair tüm bu özelliklerin, dizide nasıl işleneceğini oldukça merak ediyorum. nenya tarafından korunan lothlorien'in, bizzat sauron saldırmadığı sürece düşmeyeceği söylenir. galadriel bu güçleri lothlorien'i yaratmak ve bekası için kullandı, ama aynı zamanda denize ve ölümsüz topraklara geri dönme arzusunu da artırdı. tek yüzük'ün yok edilmesinden ve sauron'un yenilmesinden sonra, gücü diğer güç yüzükleri ile birlikte kayboldu. galadriel, nenya'yı ölümsüz topraklar'a götürdükten sonra yüzyıllardır yaşayan olağanüstü mallorn ağaçlarıyla birlikte lorien'in büyüsü ve güzelliği de soldu ve yavaş yavaş nüfusu azaldı. hatta arwen, burada öldüğünde lothlorien terk edilmiş ve harap olmuştu.

    üç yüzüğün en yücesi ve büyüğü ise vilya'dır. sauron eregion'u harap ettiğinde vilya, narya ile birlikte lindon'daki elf kralı gil-galad'a gönderildi. yüzüklerin dağıtımı sırasında gil-galad noldor'un yüce kralı olduğundan, üç elf yüzüğünden en güçlüsüyle ilgilenmek için en uygun kişi olduğu düşünülüyordu. son ittifak savaşı'ndaki (war of the last alliance) ölümünden sonra yüzük, üçüncü çağ boyunca elrond tarafından taşındı.

    elflerin diğer iki yüzüğü gibi, vilya da mücevherliydi. sahip olduğu "safir yüzük" ve "mavi yüzük" unvanlarına atıfta bulunan altın bir şeritte büyük bir mavi taş ihtiva eder. vilya'nın kesin gücünden söz edilmiyor. gene de narya ve nenya'nın güçlerine sahip olduğu belirtilir. bunun dışında elrond'a öngörü kazandırdığı düşünülür.

    "seven for the dwarf-lords in their halls of stone..."

    yedi güç yüzüğü verilen cüceler ise, bunları efsanevi hazinelerini kurmak için kullandılar. bu azametleri, daha sonra tamahkarlıklarını alevlendirip ejderhaları cezbederek krallıklarının çöküşüne neden oldu. öte yandan, bu yüzükler kendilerini görünmez yapmıyordu. iradeleri ise, yüzüklere karşı - merak uyandırıcı bir şekilde - güçlüydü. özellikle cücelerin yedi babasının en büyüğü olan yüce durin'in soyundan geldikleri düşünülürse... zaten silmarillion'da ifade edildiği üzere, diğer ırklardan farklıdır. başlangıçları, doğaları farklı olsalar da kötü yaradılışlı değillerdir. gene de kendi rızasıyla düşmana hizmet edenleri vardı; lakin bunların sayısı oldukça azdı. yüzük savaşları sırasında dört yüzük ejderha ateşi tarafından yakılıp kül edildi. geri kalanlar, sauron tarafından ele geçirildi.

    bu yedi güç yüzüğün arasından en güçlü ve yüce olanını, cücelerin yedi babasının en büyüğü olan; doğrudan yüce durin'in soyundan gelen durin iii taşıyordu. bu bakımdan kendi lisanları khuz-dul'u bir hazine gibi koruyan ve kendi gizli ve iç isimlerini hatta gerçek isimlerini, bırakın yabancı ırklara söylemelerini, mezar taşlarına dahi yazmayan bu kadim, gizemli ve son derece cesur ırkın, dizide layıkıyla aktarılmasını umut ediyorum.

    "nine for mortal men doomed to die..."

    tolkien'in epigrafında yer alan ve insanların kaderine atıfta bulunan bu söz o kadar çok anlam ifade ediyor ki, insanların kutsanmış diyarlardaki elflerin ölümsüzlüğüne olan kıskançlığı büyük numenor'un (land of gift) yok olmasına neden oldu.

    dokuz yüzüğün insanlar üzerindeki etkileri her birinin büyük güç ve zenginlik elde etmelerinin yanı sıra; güçlü büyücüler olmaları ve sonsuz yaşama sahip olmalarıydı. ancak bir süre sonra hayat onlar için dayanılmaz hale geldi ve yüzükleri taktıklarında genellikle sauron'un sanrılarını gördüler. insanın doğasına ve kötülüğe karşı koyamama yetersizliğinden dolayı, birer birer sauron'un kontrolü altına girdiler ve sadece sauron'un emrini yerine getiren hayaletler haline geldiler. sauron'un gücü zayıfladığında, karanlık hizmetkarları da güçsüz bir duruma geliyordu. dizide, bu dokuz hizmetkarın bir araya nasıl geldikleri, meziyetleri vs. ayrıntılı bir şekilde anlatılır, umarım. en önemlisi cadı kral öldürüldüğünde tolkien, onun bir yüzük taktığını tanımlamaz. gandalf ya da aragorn ise daha sonra yüzüğe ne olduğu konusunda endişelerini ifade etmez.

    ""one for the dark lord on his dark throne..."

    ve tek yüzük... bu, başlı başına bir yazının konusu olabilir.

  • 33. nurdağı'nda araçta mahsur kalan vatandaşlar

    araba alırken ödediğimiz ötv, her sene domaldığımız mtv, akaryakıt alırken bi tarafımıza giren pompa ile toplanan vergilerle o yolun üstünü komple kapatır içine de boydan boya ısıtıcı döşersin.

    bizim verdiğimiz parayla saray yapıp bize şov yapmaya kalkan yöneticilerin basiretsizliğidir şu yaşananlar.

    vergilerin akıbetini sorgulayınca da çıkıp nankör diyorlar ya siker misin sabaha mı bırakırsın?

  • 34. 20 ocak 2022 akrep nalan paylaşımı

    bir üstteki entry'e ithafen. ergenler tanımaz.

  • 35. bu saatte hala uyumama sebebi

    yatakta dönerken pcr pozitif mesajını gördüm ekranda. sonunda covid oldum! o son covirgin olma havasını atmayacaktım...

  • 36. tıbbın çare bulamadığı hastalıklar

    kemoterapinin kanser semptomlarını gidermek için uygulandığını zanneden insanların varlığını öğrendiğimiz bir entry içeren başlık.

    tıbbın her şeyden önce meraktan ileri geldiğini bilmek gerekir. biz "bu neden oluyor" sorusuna bir yanıt bulur bulmaz, "tamam da o neden oluyor" diye soruyoruz, sonra onun arkasındaki nedeni buluyor ve hemen "tamam peki o neden" diye soruyoruz. bilimin doğası da bu zaten. neden bir insanın canı yanar ya da ateşi çıkar sorularıyla başlayan merak, bugün "neden sadece üzerinde x proteini olan hücreler y tipinde kanser yapıyor"a evrildi, daha da çok değişecek gibi duruyor.

    temelde bir durumu merak ediyor, nedenini araştırıyor, bunu yaparken teknolojiden bolca yardım alıyor, sorunun izini sürüyor, gittiği yolu bulmaya çalışıyoruz. buna da patofizyoloji deniyor. neden bulunduktan sonra ise çözümü bulmak mümkün oluyor.

    bugün tedavisi yok denen hastalıkların tamamına yakınının patofizyolojisi henüz iyi bilinmiyor. aynı mantıkla tıp bilimi tarafından tedavi olarak insanlara sunulan ilaç, operasyon, izlem vb. de demek oluyor ki söz konusu hastalığın nedeni belli oranda biliniyor.

    örneğin ateş düşürücü denmiş; ateşiniz enfeksiyonla mücadele etmek, vücuttaki bakteri ya da virüsü etkisiz hale getirmek için yükselir. bir nevi mikrobu yakarsınız. artık antibiyotikler var olduğu, tıp dünyası tarafından bulunduğu ve insanlığa sunulduğu için mikroplarla savaşınızı çok daha etkin ve hızlı yürütebiliyoruz. bu yüzden ateşinizin yükselmesi bu tip hastalıklarda bir noktadan sonra anlamsız oluyor. bu sebepten size antibiyotikle birlikte ateş düşürücü veriyoruz ki yok yere hastalığı ağır atlatmayın, hayatınıza devam edebilin, şikayetleriniz azalsın.

    bazı hastalarımıza ise sadece ateş düşürücü, ağrı kesici veriyoruz. bunlar genellikle viral enfeksiyonlar oluyor. bu hastalıklarda ateşin yükselmesi, enfeksiyonlara karşı vücudun genel bir yanıtı ancak ateşin basit viral enfeksiyonlarda iyileşme üzerine etkisi nispeten zayıf. bu yüzden ateşi düşürmek hastanın lehine oluyor. peki antiviral neden vermiyoruz, bulamadık mı? hayır bulduk. bulduk ancak basit viral enfeksiyonlarda antiviral verirsek 7 günde, vermezsek 8 günde iyileşirsiniz. bu yüzden boş yere ilaç yüklememek adına hafif viral hastalıklarda antiviral vermiyoruz. sonuç olarak geriye verilebilecek sadece ateş düşürücü kalıyor. yani kandırma, aldatma yok, minimum müdahale ile maksimum faydayı almak için şimdilik en doğru yol bu.

    şeker konusunda da ne demek istendiğini anlıyorum, açıklayalım. diyabet konusunda şu zamana kadar alınmış uzun bir yol var. patofizyolojisi (bunun ne demek olduğunu artık biliyoruz :) büyük oranda aydınlatılmış. özetle, bu hastalarımızın pankreasında, insülin üretmesi gereken hücreler ya yok ya da hasar almış. yani ne olduğunu biliyoruz. yok işte maalesef, o hücre yok. bu yüzden insülini dışarıdan veriyoruz. burada yine merak devreye giriyor, neden başka insanlarda var da bu hastalarımızda yok bu hücreler? farklı sebepleri var; genetik, yeme-içme alışkanlıkları gibi. çözüm olarak da şu anda gen terapisi üzerinde çalışılıyor. yani bunu kökten çözmek mümkün olacak. diğer koldan, yeme içme alışkanlıkları, hareketli yaşam, sigara ve fazla miktarda alkolden uzak durma gibi tavsiyeler aslında esas önemli olanlar çünkü bunlar önleyici etmenler. yukarıdaki arkadaşın dediği gibi "şerefsiz" doktorlar diyabete henüz çözüm bulamadı, ki dediğim gibi gen terapisi geliyor, ama hastalığı önlemenin yolunu buldu. şeker için özellikle hareket ve beslenme alışkanlığı çok önemli ve bu tedavinizin en önemli kısmı.

    kanser konusu çok derin bir konu ama özetle hangi kansere hangi mutasyonun, hangi virüsün, hangi kanserojen maddenin neden olduğu üzerinde çalışılıyor. bu konuda da bir kütüphane dolusu bilgi edinilmiş durumda, kısa bir araştırmayla bulunabilir. tedavi konusunda da özellikle kemoterapinin alacağı daha çok yol var, yine de farmakoloji eğitimi sırasında insan farkediyor ki bu ilaçların arkasındaki akıl en mütevazi ifadeyle hayranlık uyandırıcı. özellikle yan etki konusunda çok eksikler var ama tüm sayılar gösteriyor ki kemoterapi gerçek bir tedavi ve işe yarıyor. her geçen gün daha çok kanser hastamızı tedavi edip evine yolluyoruz. yine de ne yazık ki alınması gereken uzun bir yol var. merak etmeyin, çalışıyoruz.

    alakasız ama, ben mesela onkoloji cerrahisinde uzmanlaşmak istiyorum. saat şu an 04:36, ders çalışmayı yeni bıraktım. birazdan yatıp uyuyacağım, sabah 08.30'da hastanede, serviste olacağım. gün içinde serviste hastalarımla ilgileneceğim. akşam eve gelip yine çalışacağım. bu şartlar altında yaşamak cennette hissettirmiyor ancak öğrendikçe insanın iştahı açılıyor. hemen hepimiz çalışmayı seviyoruz ve elimizden geleni yapıyoruz. başka türlü de bu noktalara gelmek imkansız zaten.

    sonuç olarak lütfen etrafınıza bakın. göremiyorsanız basit bir istatistik vereyim. modern tıp ortalama insan ömrünü 2'ye katladı. bu sayı artmaya da devam ediyor. tek başına bu bile çok anlam ifade ediyor. yeni çözümler üretiliyor, yeni sorunlar ve sorular çıkıyor. bunlar üzerinde ise çalışmaya devam ediyoruz.

    edit: maalesef böyle bir yazara cevap vermiş bulundum, benim hatam. ara sıra gördüğümüz tiplerden, ciddiye almamak gerekirdi. girip eski girdilerine bakınca devamlı doktorlara küfür ettiğini görüyorum. tam olarak sorunun nedir anlayamadım ama eskilere dayanıyor gibi duruyor. nefretinden, gelip gidip bu başlıkta sana cevap yazılmış mı diye kontrol ettiğine eminim. nefret dolu yaşadığın için üzüldüm. kaybın için de gerçekten üzgünüm, başın sağ olsun.

  • 37. uzun yol araba yolculuğunu çekilir yapacak şey

    yolun 400 km'yi geçmemesi.

  • 38. ankara'da iyi pastane olmaması

    şu kesme(') işaretini bi kullanın anasını siktiğiminin yerinde ya! eğitimsiz misiniz amk? facebook'ta post atan dayılar gibi başlık açıyorsunuz.

    tanım: bir şey.

  • 39. 19 ocak 2022 migros sanalmarket rezaleti

    rezalet puanı 8/10. 2 puanı sadece kırmak istediğimden kırdım.
    paranın para olduğu zamanlar alayıburada isimli siteden üç bin tl ye sipariş ettiğim telefonda bende yaşamıştım. teslim edildi diye mesaj gelince aklım çıkmıştı. şükür ki daha çağrı merkezi numarasını daha çeviremeden kurye hemen aradı ve gayet samimi bir şekilde trafik yüzünden 15 dk gecikmeli getireceğini güzel bir üslupla da hedeflerinin zarar görebileceğinden teslim edildi işaretlediğini belirtti. keşke arama yaptıktan sonra yapsaydınız da dedim. 1 maaşımı vermişim ödüm koptu.

    arkadaşın isyanı bence çok haklı, zaman çok kıymetli diyip günümüz hastalığından da uzak durmak adına siparişi ver, sonra da sanki bedavaymış gibi peşinde koştur. anlamayan kıt insanlara da şaşırıyorum. madem yaptın bir çakallık adamı oyalama da bir özür dile gönlünü al şu saatte getireceğim diye söyle. bizim de burda parmaklarımız kopmasın. eminim ki şu son söylediğimi yapsalardı buraya da konu olmazdı.

  • 40. dolar bir küsur lirayken olan bir anını yaz

    gezi zamanı dolar 5 kuruş artıp 1.95 olduğunda hükümet kanadı ve ne kadar destekleyeni varsa dönüp ülkeyi batırdınız, hep sizin yüzünüzden vb. cümleler kurmuştu.
    dolar 18 lira olduğunda çıkıp ‘bizim dolarla ne işimiz var’ ne bilim ‘onların doları varsa bizim allahımız var’ diyenler o gün pek bi önem veriyordu bu işlere. ne oldu ki acaba….
    bu da böyle bir anımdır.

  • 41. devlet hastanesiyle özel hastane arasındaki fark

    bugün devlet hastanesine diş için gittim doktor olduğumu da söylemedim. o kadar iyi davrandı ki çalışanlar. bizim millet hastanede sakso istiyor. herkes istiyorki hastaneye gideyim. köfteci yusuf garsonu gibi doktor hemşire ayağıma gelsin. işim hemen hallolsun. şımarıklıktan başka bir şey değil. ciğeri beş kuruş etmeyen insanla muhatap olmak zorunda bu insanlar. sokakta görsen yüzüne bile tükürmezsin.

  • 42. sevgiliyi en yakın arkadaşla tanıştırmaya korkmak

    8 senelik arkadaşına 5 aylık sevgiline bu kadar güvenin yoksa ikisini de hayatında tutma bence.
    insanlar bazen çıkmaza girer, umarım dilediğin
    gibi olur.

  • 43. türkiye'nin bir türlü çökmemesi

    lan burgere 40 tl veriyoz daha ne çökcek

  • 44. fakirliği iki kelime ile anlat

    ben tokum.

  • 45. türklerde mesai sonrası bar kültürünün olmaması

    allahımız sikilmiş bir şekilde eve zor gittiğimiz için olabilir mi?

  • 46. neden insan 250bin $ verip türk vatandaşlığı alır

    nedenini bilmem ama sonuçlarını zamanında topraklarını satan filistinlilere sormak lazım

    edit: imlâ

  • 47. insan olmasaydın ne olmak isterdin

    ludwig van beethoven'ın für elise bestesinde, yirmi yedinci saniyedeki, aradan kaçan o "mi" notası olmak isterdim.

  • 48. burak elmas

    galatasaray için canını veren mustafa cengiz'e laf edip 6 ayda kulübü küme düşme potasına sokan efsanevi başarısız başkan.

    mustafa cengiz zamanında finansal fair-play kısıtlamasına rağmen galatasaray görev süresi içerisinde galatasaray 2 defa şampiyon oldu. geçen sezon şampiyonluğu averajla kaçırdı.

    burak elmas geldi, mustafa cengiz ve ekibine hain muamelesi yaptı. sonuç ne?

    kulübün geldiği nokta ortada.

    mustafa cengiz'in fatih terim ve burak elmas üzerinde ahı var.

    not: bunun ekibi hastanede kanser tedavisi gören mustafa cengiz'in kulüpten ihracını istemişti. az insanlık olsa hasta adamın üzerine gitmezdiniz.

  • 49. evlenemeyen kızlarda yaşanan 28-32 yaş arası panik

    akıllı bir kadının evlilikle kafayı bozacağını sanmıyorum

  • 50. erkeklerin yaşlandıkça yakışıklılaştığı gerçeği

    bruce willis hariç. adam kaplumbağaya döndü.