elemanlarda algoritma şu şekil çalışıyor;
1- fenerbahçe için penaltı başlığı aç,
2- penaltı verilmezse atılan gollere çamur at,
3- penaltı yok ve goller temizse rakip teknik direktöre iftira at,
4- 2-3'den birinin gerçekleşmesi durumumda kara gece başlığı aç,
5- 2-3 maddelerinden ekmek çıkmazsa ali koç garson, hülle transfer vb. başlıklarını patlat,
6- asist miroslav stevic, dk.86
Öncelikle, sitemize gösterdiğiniz ilgi ve destek için hepinize teşekkür ederiz. Sizlerden gelen geri bildirimler ve beğeniler bizim için büyük bir motivasyon kaynağı oldu.
Sozlock olarak tam 9 senedir her gün ekşisözlük'den okumaya değer içerikleri filtreleyip günlük listeler oluşturduk. Bu işi yaparken kişisel davranmadık, günün en popüler başlıklarının en beğenilen entrylerini aldık listelerimize. Üstelik bu gayretimiz hiç bir zaman ticari bir kaygı taşımadı. Yayına başladığımız ilk günden beri en ufak bir reklam yayınlamadık, sponsorluk anlaşmaları yapmadık. Sozlock üzerinden tek kuruş kazanmadık.
Bütün bunlara rağmen, ne yazık ki son dönemde ekşisözlük yönetimi tarafından alınan bot koruma önlemleri nedeniyle, ekşisözlükten entry çekme ve beğenilen entryleri listeleme hizmetimizi maalesef devam ettiremiyoruz. Bu durum ekşisözlük yönetiminin aldığı bir karar olup, tamamen bizim kontrolümüz dışında gerçekleşmiştir. Bu zorunlu durumdan ötürü yaşanan aksaklık nedeniyle anlayışınıza sığınıyoruz.
Sozlock Ekibi
Ekşi Sözlük Debe Listesi
-
1. 28 ocak 2024 fenerbahçe ankaragücü maçı
-
2. 28 ocak 2024 kadının soyadı özgürlüğüne kavuşması
hazır eliniz değmişken şu nafaka olayıda bi kalksa güzel olur.
-
3. 28 ocak 2024 sivasspor beşiktaş maçı
yeğenimi beşiktaşlı yapmıştım zoraki, bugün sivasspor maçından sonra
dayı bizi hep yeniyorlar dedemin takımına(galatasaray) geçebilir miyim lütfen, dedi. babam üstten bir gülümsemeyle transfer ücreti de veririm dedi. şimdi internetten g.s forması bakıyorlar. -
4. 130 yazarın elif şafak'a destek açıklaması yapması
okunmayacak yazarlar sıralı tam liste.
-
5. istanbul'u akp kazanınca başınız göğe mi erecek
geçen seçim tüm muhalefet için son seçimdi. kimse birbirini bu kadar uzun süre sırtında taşıyamaz. kimse bir diğerine tüm yolları açamaz.
öncelikle bunu kabul etmemiz gerekiyor.
kılıçdarıoğlu çok büyük kötülük yaptı burada. kılıçdaroğlu kötülük yaptı da diğerleri temiz miydi? hayır.
ümit özdağ daha mansur yavaş ismini ortaya atmadan sinan oğan ile anlaşmıştı.
meral akşener ekrem ve mansur'un aday gösterilmeyeceğini 1 yıldan uzun süredir biliyordu.
babacan, karamollaoğlu, davutoğlu için zaten en baştan beri aday kılıçdaroğlu'ydu.
istediklerini yaptırdıkları, gelecekte kendilerine tehdit olmayacak bir isim kılıçdaroğlu.
oğan-özdağ arasında bu kararın aylar önce verildiğini iki isim de doğruladı zaten. özdağ, partiyi kurduktan sonra uzun süre bir tepki alamadı. mansur'u çıkış için bir basamak olarak kullandı. mansur'u -araları iyi olmamasına rağmen- sanki karşılıklı bir anlaşma varmış havası ile kullandı.
sentezci olmasına rağmen bugün seküler ayakları ile gençleri kullanmayı da sürdürüyor.
akşnere ise 2022 mayıs ayından beri biliyormuş bu durumu. haksız yere suçlamıyoruz. seçimden sonra fatih altaylı'nın youtube kanalına çıkmıştı, açın ve izleyin. akp'nin en dibi gördüğü, tüm anketlerde yavaş ve imamoğlu'nun önde gözüktüğü, bizim burada yavaş mı olsun yoksa imamoğlu mu kavgası verdiğimiz günlerde akşener chp'ye haber göndermiş. eğer bu iki ismi aday göstermeyecekseniz, anketlerde göstermeyin, demiş. bunu kendisi anlatıyor. gerekçe olarak da, chp'nin bu söz üzerine iki isimden birini aday göstereceğini düşünmüşler. en basit şekli ile düşünürsek siyasetin s'sinden bile anlamıyorlarmış. kılıçdaroğlu ve avanesi bu pası iyi değerlendirip bu iki ismi anketlerden çekmişler. anket dediğin zaten chp'den mamalanan tipler, diğerleri önemsiz onlar için.
kısacası akşener chp'nin bu isimleri aday göstermeyeceğini çok iyi biliyordu. ve o anda masayı durdurup "o zaman adayın nasıl belirleneceğini karar bağlayalım" dememiş. aksine o uzun ve gereksiz metnin yazılması için masaya oturmuş. kusura bakmasın ama demekk ki sonraki süreçte sürekli bu iki ismi gündeme getirerek o da sadece kendine oy devşirmeye çalışmış. chp'nin kararını biliyormuş ve adım atmamış.
bu durumu da anlayışla karşılamak lazım belki de gerek yavaş gerek imamoğlu aday olup kazansalar hem bu isimler hem de çevreleri taca çıkacaklardı.
bugün yaşananlar da bunun devamıi yavaş'ın yaşı nedeni ile o kadar büyük risk değil. ama imamoğlu onlar için risk. tekrar kazanması demek onların oyun dışına itilmesi demek. ya bu isimlerin altında olmayı kabul edeceklerdi ya da bu isimler onlara kaybettirmek için ellerinden geleni yapacaklar.
kısacası yavaş, akşener'e eleştirisinde haklı. ama yavaş'ın yaşı belli. eski hırslarından da uzak. ankara belediye başkanlığı onu ziyadesi ile mutlu eder. ama imamoğlu genç, olur da bu seçimi kazanırsa onların tozunu attırır. korkuları tam olarak bu.
ısrarla yaydıkları "imamoğlu 2. erdoğan olur" tezviratının sebebi de bu. aslında erdoğan ile imamoğlu arasında derin bir fark var. erdoğan kurduğu bu sistemi daha islamcı bir yönetim modelini kalıcılaştırmak için kurdu. diğeri ise onun tam tersi. yönettiği şehirden de anlaşılacağı üzere onun aksine laik bir sistemde ısrar ediyor.
ek: çok iddialı biek yapayım. özdağ için chp iktidar olacağına akp iktidarda kalsın daha iyi. cübbeli ile özdağ'ı karşı karşıya oturtsan 100 konunun 90'nında tartışmasız anlaşırlar. kalanında da birbirlerine alan açarlar. 12 eylülcülerin bu cemaate açtıkları lan gibi. cübbeli'nin bbp kökenli kayınçosunu partiye alması, şehsuvaroğlu ile bir türlü ayrılamamasının sebebi de tam olarak budur.
şu kenan evren aşıklarına şu notu eklemekte fayda var;
hani bugün kendine "tebliğci" diyen plajlarda, barlarda gezen tipler var ya, onlar o aşık olduğunuz evren döneminde bu kadar piyasaya çıktılar. istanbul'dan trakya'ya "komünistlere karşı" piyasaya salındılar. bugğne aniden gelmedik. ilk adımı atan o kenan evren'dir. -
6. sacha boey
rakiplerin sol aciklarinin ve mehmet demirkol'un korkulu ruyasi. mehmet demirkol denen tenekenin yuzunu boey muhabbeti gecince izlemek keyif veriyor artik. alnindan futbol cahiliyim yazisi var gibi duruyor afsfdg
-
7. f-16 ve f-35 karşı karşıya gelse olacaklar
f-16 f-35'in silüetini görmeden bum olur. f-35 konusunda hayatımızın en büyük kazıklarından birini yedik. hava üstünlüğü yunan'a geçti, lamı cimi yok.
-
8. tayyip erdoğan'ı sevmeyip ülkesinde yaşamak
beni sevmeyip ülkemde başkan olmak?
-
9. geceye ilişkilerden öğrenilen bir ders bırak
kadınlar sevmediği erkeklere acımazlar, sevdiği erkek için ise kendilerine acımazlar.
iyi geceler sevgili sözlük -
10. doğumdan hemen sonra zorunlu dna testi
böyle bir kuralın olması kimin işine gelmez? eşini aldatan kişinin. kimin hayatında zararsız, sıradan bir prosedür olur? herhangi bir ahlaklı çiftin. o halde bunu savunmamak için bir sebep göremiyorum.
-
11. kaan türk hava sahasına kimseyi sokmaz
buna inanan net aptaldır.
1 ortada henüz uçan bir uçak yok, peşinen bu kadar net konuşmak şov yapmak demektir.
2 henüz ambargolar kalkmadı ve uçağa motor yok, motor olmadan bu proje hayal olur. hayatında hiç motor üretmemiş bir ülkenin 5. nesil uçağa jet moturu yapacağına inanmak aptallıktır.
biz de isteriz tabii ki ülkemizin her ürünün en iyisini yapmasını ama bu işler öyle kolay değil. gidin evinizde sevinin.
her seçim öncesi bir savunma sanayi projeleri çıkıyor, milli uçak hangardan çıkıp bir kıçını başını oynatıp geri dönüyor, altay tankı 3 aya kalmaz seri üretime geçiyor falan filan. hala bunlara inanan varsa allah yardımcısı olsun. -
12. sigara içenler kokuyor yalanı
taksi gibi kokuyorsunuz. yok dişimi fırçalıyorum, yok parfüm sıkıyorum… geçin bu işleriiiii
-
13. 28 ocak 2024 mona lisa tablosuna saldırı
haberin girişi yarılma sebebidir:
'eco-morons have today trown up soup...' -
14. 28 ocak 2024 santa maria kilisesi saldırısı
koskoca 80 milyonluk ülkede toplasan bir avuç katolik var. onlar da size mi battı ulan hayvanlar. ülke ortadogulular tarafından işgal edildi kimsenin sesi çıkmıyor.
-
15. columbia türkiye boykotu
"columbia" sevdiğimiz ve kullandığımız markalardan biri fakat yurtdışında 1 birime satılan ürün, türkiye'de 2-3 birime satılıyor. bu durum sadece vergilerle açıklanamaz. konu, x'te de tartışılıyor bkz.link.
columbia merkez ofisi, türkiye distribütörünün belirlediği fiyatlara karışamayacağını belirttiği bir mail attı. kısaca ya boykot edeceğiz ya da 3.000 tl'lik mala 10.000 tl ödemeye devam edeceğiz. umarım columbia türkiye bu uyarıyı dikkate alır.
edit: amazon'dan daha ucuza alabileceğimi ben de biliyorum. columbia dünya çapında pahalı bir ürün değil. tüm dünyada insanlar makul fiyatlarla ulaşabiliyorlar. bu duruma tepki göstermek en doğal hakkımız. -
16. kocaeli'de ölümle sonuçlanan liseli kavgası
bunu yapanı okuldan uzaklaştırın yazmış bazı gerizekalılar.
amerika'da reşit olmadan cinayet işleyen 50 yıldan fazla içerde kalıyor.
ne okul uzaklaştırması? müebbet vereceksin! -
17. survivor 2024 all-star
ulan nagehan hakanın donunu mı indirdi aq acun öyle bi anlatıyor ki aklım hayalim almıyor diyor. max aklıma bu geldi, bence nagihan hakanı daldaşşak bırakacak şekilde donunu indirdi.*
-
18. 100 tl'ye tüm simit tezgahını almaya çalışan aday
çocuk sanki haksızmış gibi kendi rezilliklerine gülen dalkavuklar da dikkatlerden kaçmamıştır.
-
19. izmir'in en büyük sorunu
mardinliler ve tunç soyer.
-
20. yazarların maaş/borç oranı
maaş 0, borç 0, dikili ağaç 0
baldırı çıplak geldim, baldırı çıplak gideceğim -
21. yazılım sektöründe mühendislik mezuniyeti şartı
"yazılımda çok para var" diye ezberden bilgisayar mühendisliği yazdırılan gencoların isyanı. bir işveren olarak izah edeyim.
yabancı üniversitelerin yapısına baksanız, türkiye'de bilgisayar mühendisliği denen garabet bölümün 2000'lerin işletme bölümü vizyonsuzluğunda olduğunu kavrarsınız.
abd'de lise mezunu ev hanımlarının yaptığı "wordpress developer" gibi işler için türkiye'de mühendisler birbirini eziyor. niye?
sorunun sebeplerini aşağıda yazdım.
araya şunu koyalım. konuyu hakkıyla incelemek isteyen şu yazıya da baksın:
https://www.wired.com/…-is-the-new-blue-collar-job/
bu iddianın ne kadar boş olduğunu amerika'dan bir örnekle anlatalım:
https://learntocodewith.me/
devam edelim biz. türkiye'nin bu kadar mühendis istihdam edebilecek büyüklükte bilgisayar ve yazılım sektörü yok.
o yüzden front-end developer için bile mühendis istihdam edelim istiyor mühendisler:d
verimlilik: 0.
bunu diyen bir de mühendis olacak.
1990 model fakültelerden çıka çıka bu kafa çıkıyor işte.
bunlara kalsa "yazılım mühendisliği" bölümü bile gereksizdi.
ben çok bilgisayar mühendisi duydum yazılım mühendisliği ilk açıldığında
"ya donanım bilmeyen adam yazılımcı mı olacak" diyen.
çalıştığı sektörün geçmişinden, şu anki durumundan, geleceğinden o kadar habersiz mühendisimiz varmış ki. aşağıda madde madde anlatalım.
-yazılımda mühendislik gerektiren işler var. gerek olmayan işler var.
-bir yazılım projesinin her aşamasında "mühendis" çalışsın diyen mühendisliği anlamamıştır. verimlilik bir mühendisin en büyük sınavıdır oysa.
-örnek: bir inşaatta 2-3 mühendis çalışır, 20 tane usta çalışır. bir fabrikanın 20 tane mühedisi 200 tane teknik elemanı olur. her vidayı mühendise sıktırırsan ya batarsın,
ya bir çamaşır makinesini 100bin tl'ye satmak zorunda kalırsın.
-sorun şurada başlıyor. abd ve avrupa ciddi bir yazılım ve bilgisayar endüstrisine sahip. o yüzden 90'ların sonunda her genci yazılıma yönlendirdi sektör açığı olmasın diye.
-türkiye de gaza geldi. ama sorun şu. türkiye'nin o kadar büyük bir bilgisayar ve yazılım sektörü yok. bilgisayar ve büyük yazılımları ithal ediyoruz. üreten çok az.
-bak bilişim derneği türkiye'nin en iyi teknoloji firmalarını seçmiş. firma bulamadıkları için teknosa'ya falan ödül veriyorlar. listedeki firmaların yarısı yabancı, yarısı ithalatçı. yazılım ya da teknoloji geliştiren 3-5 şirket var.
https://www.bilisimdergisi.org.tr/…i-aciklandi.html
-düşün ülkenin en büyük yazılım firmaları diye geçen 3-5 firma var. onlar da muhasebe erp programları ya da e-ticaret modülleri yapıyor sadece.
-birkaç tane de aselsan, netaş, togg gibi donanım da üreten firman var. buraya kadar olan kısımları bir kenara at şimdi bekle. başka bir konuya geçiyoruz.
-"yazılımcı" ihtiyacı 1960'larda belirmeye başladı. bu dönemde direkt donanım programlıyordun. bilgisayar programcılığı oldukça "low-level" düzeydeydi. bu da ciddi manada mühendislik altyapısı istiyordu.
-teknoloji ilerledikçe yazılım teknolojileri de ilerledi. mühendisler her seferinde amerika'yı baştan keşfetmemek için birçok konuyu otomasyonlarla, derleyicilerle, kütüphanelerle çözmeye başladı. bugün birçok işlemi donanıma dokunmadan yapabiliyorsun bilgisayarda.
-şöyle düşün. 90'larda ve 2000'lerde bir e-ticaret sitesinin her şeyini sıfırdan yazman gerekiyordu ve aylar sürüyordu. basit bir butik için bile yaptığın sitede durum buydu. bunu da ciddi mühendislik gerektiren süreçlerle yapıyordun.
-bugün teknolojiye biraz meraklı temel düzeyde html, css ve javascript bilen birisi birkaç kütüphane, framework ya da shopify gibi bir altyapı üzerinden 10-15 gün içinde çalışır bir sistem kurabiliyor.
-eskiden basit bir ön muhasebe yazılımı için aylarca çalışman gerekiyordu. ciddi mühendislik isteyen bir süreçti bu.
-şimdi biraz kafası çalışan teknolojiye meraklı bir finansı 15 günde bubble.io gibi bir platform üzerinden küçük bir şirketin kullanabileceği düzeyde ön muhasebe programı yapabilir.
-teknoloji ilerledikçe birçok iş kolaylaşıyor. kolaylaşmak zorunda.
-çünkü sektör büyüyor. ihtiyaçlar artıyor. her küçük şeyi sıfırdan aylarca tasarlayamazsın.
-90'larda bir yazılım firmasına "haber sitesi yapacağız, içerik yönetimi panel kuracağız" desen ellerini ovuştururdu. büyük işti bu. kim bilir kaç "software engineer" çalıştıracak adam.
-şimdi dünyanın en büyük haber siteleri bile wordpress kullanıyor. birkaç "teknik eleman" ile koca siteyi döndürüyor.
-görüyorsun, eskiden mühendislik isteyen işler artık mühendislik eğitimi almamış insanların yapabileceği hale gelmiş. bunlar için mühendis istihdam etmen manasız. bunlar artık "maintenance" işler. teknik elemanlar yürütüyor.
-tersine mühendislik yapalım soruyu tersten soralım:) bir mühendis neden mühendislik altyapısı gerektirmeyen işler yapmak ister ki?
-şimdi türkiye gerçeği'ne geri dönelim. çünkü başka çaresi yoktur da ondan.
-bir bilgisayar mühendisi türkiye'de ne yapabilir? aselsan vb bir şirkete girebilmeyi başardı başardı. aksi durumda işi zor. seçenekleri yazalım.
-ya bankalarda maintenance işler yapacak. ya e-ticaret sitelerinde çalışacak. ya logo gibi firmalarda erp muhasebe programları yazacak. ya beyaz eşya firmalarında yurtdışından gelen donanımlara, yurtdışından gelen yazılımları entegre edecek. merakı varsa oyun sektörüne girecek. hyper casual oyun yapacak.
-bunları da yapamıyorsa piyasada zibil gibi kaynayan "web tasarım/app geliştirme" sektöründe kobilere web sitesi, b2b satış platformu, sipariş uygulaması vb geliştirecek. ne kadar mühendislik bir iş:) aynı scripti logoyu değiştire değiştire değiştire 100 farklı firmaya uyarlıyorsun.
-bak mühendisliğe ihtiyaç yok mu? var. boeing'in otomatik pilotunu tasarlarken var mesela. tesla'nın otonom sürüşünde var. shopify gibi bir platform geliştiriyorsan var.
ne bileyim nvidia'da yeni chip geliştiriyorsan bilgisayar mühendisliğine ihityacın var. tıbbi teşhis uygulamaları yapıyorsan var. ama bunlar türkiye'de yok işte:d
-o yüzden bu kadar mühendise ihtiyaç yok. mühendis mühendislik yapabileceği bir alan bulamadığı için, teknik elemanların işlerine yöneliyor. bu sefer de oradaki rekabet azalsın istiyor.
-teknoloji ilerledikçe birçok teknoloji işi daha da kolay hale gelecek. şöyle düşün 1960'larda asansörleri kullanmak için adam çalışıyordu. şimdi çalışmıyor.
-abd'de lise öğrencisi veletler bubble.io gibi platformlarda drag&drop yaparak erp ve crm sistemleri yapıp kobilere satıyorlar artık. türkiye'de tek işi crm yazılımı olan şirket borsa'da işlem görüyor. ülkenin vizyonsuzluğunu buradan görün.
-daha acısını söyleyeyim. türkiye'de bilgisayar tuşuna basılan her işe bilgisayar mühendisliği diploması istiyorlar. çünkü kimse teknolojiyi tanımıyor.
-dünyada bilgisayar bilimleri artık tek başına bir fakülte. computer science altında yazılım mühendisliği var, yapay zeka var, siber güvenlik var. ağ teknolojileri bölümleri var. tasarım fakülteleriyle ortaklaşa hazırlanan "human-computer interactions" gibi ux temelli bölümler var. bunların yanında bu alanlarda çalışacak mühendis olmayan ama teknik işleri yürütecek insanları yetiştirecek teknik okullar var. programcılık, web geliştirme, internet yayıncılığı gibi. proje yöneticiliği vs. bunlar da bu sektörün önemli alanları.
-türkiye'de bunların hepsi "bilgisayar mühendisliği" altında. hatta ux falan gibi yeni yeni ortaya çıkan konulardan haberi bile yok çoğunun. olanlar da "önemsemiyor". adam ux'i bile bilgisayar mühendisi'ne yaptırtmaya çalışıyor. ondan sonra babaannem instagram'ı 2 dk içinde öğrenirken, yurdum mühendisinin şahane "ux tasarımıyla" hazırlanan banka uygulamasından para göndermeyi yıllardır öğrenemiyor.
-bu tipler o kadar ama o kadar bağnaz ki... c++ başlığına girip ne demek istediğimi anlayabilirsiniz. sonra bir de pyhton başlığına bakın neler yazılıyor. tam pekişsin arkadaşların bağnazlığı.
-türkiye'de yazılım konusunda eğilim hala "overengineering" üzerine. eğitiminde bile, en temelden, en komplike seviyelerden başlatmak üzerine.
-dünyada trend şu. bu iş çok komplike. o yüzden işine yarayacak olanı bil yeter. herkes bildiği kısmını yapınca zaten ortak bir proje çıkıyor.
-bak mesela https://coolors.co/ diye bir uygulama var. türkiye'deki çoğu yazılım firmasından daha çok kazanıyor olabilir:d bunu yapan adam dümdüz bir tasarımcı. sırf merak ettiği kadarını öğrenmiş ve tasarlamış. türkiye'deki vizyonla bunu yapamazsın. çünkü bu adamın yazılıma fortran ile başlaması gerekiyordu:d
-teknoloji geliştikçe ucuzluyor, kullanması kolaylaşıyor. çin'de lise öğrencileri yörüngeye uydu oturtuyor. siz neyi tartışıyorsunuz:)
https://www.youtube.com/watch?v=-vve_pklbv4
abd'de üniversite kulüpleri yörüngeye roket yolluyor. 60'larda nasa'nın 100'lerce mühendisle yapabildiği işi, bugün 3-5 tane öğrenci yapabiliyor.
(bkz: kümülatif bilgi)
-yazılım işleri de bu yüzden massleşiyor. daha da massleşecek. bugün mühendisin yaptığı işlerin bir bölümünü yarın mühendis olmayan insanlar yapacak. her sektörde bu böyledir. temel mühendislik işleri dışında kalan her şey massleşir.
-son olarak para kazanma becerisi ve eğitim bambaşka konular. oraya da sonra gireriz. ama fikir > diploma.
bu saçma iddiayı çürüten onlarca örnek için:
https://learntocodewith.me/ -
22. 28 ocak 2024 jannik sinner daniil medvedev maçı
medvedev ayısı alsın ve bayrak terörü yapan turnuva ve dünya netice olsun diye beklediğim maçtır.
-
23. patates salatasını üst noktaya taşıyan detaylar
cevap veriyorum; kaliteli patates
-
24. 28 ocak 2024 ürdündeki amerikan üssüne saldırı
aşağılık kompleksli batı özentileri sormaz ama ben sorayım,
ne işi var senin askerlerinin ürdün'de?
tanım: bir kuzey amerika ülkesinin askerlerinin ülkelerinden binlerce kilometre uzakta öldürüldüğü saldırı.
edit: amerikan mandacıları çok alınmış lafıma, o zaman türkiye'nin suriye'de ne işi var demişler. ulan suriye ile bizim 900km sınırımız var, sizin tapındığınız abd'nin ürdün ile kaç km sınırı var? ürdün'den abd topraklarına ne saldırı yapıldı da, oraya üs kurdu?
aksine abd suriye'ye, iran'a, yemen'e, filistin'e aylardır operasyon yapıyor. en son bizim pyd'ye karşı kullandığımız sihayı bile ürdün'deki üssünden kaldırdığı uçakla düşürdü.
abd pkk/pyd'ye ağır silahlar vermekten, askeri eğitim vermekten vazgeçsin, türkiye iki ayda oradaki teröristleri yok eder, akabinde de suriye'den çekilir, merak etmeyin. abd arap baharı diyerek suriye'yi bölmeseydi, ne pyd olurdu, ne de milyonlarca sığınmacı, türkiye'nin de müdahale etmesine gerek kalmazdı.
edit2: bazı arkadaşlar da saf saf bana cevaben abd'nin neden ortadoğu'da olduğunu açıklamış. arkadaşım işbu entry abd'yi demokrasi ve insan hakları savaşçısı diye yutturmaya çalışan yurdumun mandacılarının palavralarını ifşa etmek için yazıldı. yoksa abd'nin neden ortadoğu'da olduğunu biz de gayet iyi biliyoruz.
bu entryleri yazıyorsak 100 yıl önce kurtuluş savaşını engellemeye çalışan bu mandacıların bugün de cahil insanları kandırıp, türkiye'yi birilerinin sömürgesi haline getirememeleri için yazıyoruz. -
25. yunanistan'a 40 adet f-35 satılması
hani geçen seçimlerde liman liman gezdirilen tcg anadolu uçak gemisi vardı, dünyanın ilk iha uçak gemisi diye allanıp pullanarak.
düşün, şimdiye kadar kimsenin aklına gelmemiş ihalara uçak gemisi yapmak, biz yapmışız, helal olsun bize.
işte o gemi aslında kısa kalkış ve dikey iniş (stovl) yapabilen f-35'lere göre dizayn edilmişti.
muhteşem stratejist ve büyük ekonomist reyizimiz s-400 kozunu oynayınca, hem s-400'ler için rusyaya milyon dolarlar verdik, ama aldığımız ekipmanı kuramadık bile.
hem de yine milyon dolarlar verdiğimiz f-35 projesinden şutlandık. böyle de büyük deha.
koca uçak gemisini yapmışız bi kere, f-35 olmayınca karadenizde hamsiye çıkacak hali yok, iha uçak gemisi dendi.
neyse yani, yakında tcg anadolu'yu f-35'leri olan yunanistan'a satarsak şaşırmam. bunlar hep ileri demokrasi. -
26. mahsun j
1. bölüm sonundaki blok flüt ile dertlenen insanlar sahnesi hoşuma gitti. fakirliğin bu kadar iyi rolü olmaz. adamlar gerçekten fakir.
-
27. çocuk sahibi olmayan kadınların askere alınması
askerlik ya kaldırılsın ya da herkes yapsın. eşitlik ilkesi bunu gerektirir.
-
28. bir kadının boş biri olduğunu anlama yöntemi
hiç umursamıyorum artık bu tespitleri. hani burada erkekler ağlıyor ya. boş, basit vs ne diye tanımlarsanız çok büyük çoğunluğunuz bayılıyorsunuz böyle tiplere.
en enteli de en seküleri de en muhafazakarı da…
iki gıdım düzgün erkek vardı ülkede sanırım onların da çoğu yurtdışına yerleşti…
artık erkeklerin kalite, sadakat veya düzgün bir şey aradığını düşünmüyorum. öyle saçma şeyler gördüm ki son dönem kalan iki gram umudum da tükendi. -
29. bu s.ktiğimin partisi dernek olsa da ülke kurtulsa
kim dediyse çok doğru demiş
-
30. mesajlaşılan erkeğin 40 yaşında dede çıkması
şimdi böyle başlık açınca 40 yaşındaki insanların alınacağını düşünmek çocukluk değil mi? nasıl bir kafa bu ben anlamıyorum. 40 yaşındaki adamlara dede dedim hehehe kesin kudurur bunlar vb. düşünmek çok komik. bayağı komik hem de.
valla 40 yaşında bir dede olmak bana koymuyor. buradan ya da herhangi bir yerden konuştuğum bir insan bana dede dese kahkaha atarım sadece. beni dede görüyorsa elimi öptürüp harçlık veririm yahu ne olacak?
gülüp geçilecek şeylere kafayı çok takıyorsunuz. -
31. mhrs ile randevu almanın imkansızlaşması
düne kadar devlet hastaneleri, ssk vb sağlık kuruluşlarında koridorlara kadar taşan sıralar kötü görüntü oluşturduğundan mhrs ile ilgili kuyruklar evde artık. şuan dermatoloji için evin koridorunda sıra bekliyorum. kimse yok benden başka sırada hoş sıranın geleceği de yok.
-
32. 6 şubat 2023 depreminden akılda kalanlar
öncelikle depremin birinci yılına girerken tüm milletimizin başı sağ olsun diyorum. gönüllü bir arama kurtarmacı olarak deprem bölgesinde bulunduğum, yaşadığım her şeyi açık açık yazmaya karar verdim. koç holding'in ufak ama etkili arama kurtarma ekibinin bir üyesi idim. biraz uzun ve rahatsız edici bir yazı olabilir. çünkü ne gördüysem atlamadan sansürsüz yazmaya çalıştım. devam etmek isteyenler bunu bilerek ederse iyi olur.
10 şubatta istanbul üsküdar'da, koç holding genel merkezi önünden, şirketin gürsoy turizmden kiraladığı bir yolcu otobüsü ile bölgeye hareket ettik. gebze üzerinde bir markette durup epey atıştırmalık şeyler aldık. tam bu noktada koç holding yönetim kurulu başkanı sayın ömer koç bey ekip liderimizi arayarak hayırlı yolculuklar diledi. (çok ince bir davranıştı. koç holding'in en tepesinde ki kişinin, 6 kişilik ekibi düşünüp araması bizi onurlandırmıştı.) çok mutlu olduk. ekibimiz 6 kişilik ufak bir ekipti. ama elbistan'da 70 kişilik arçelik çayırova arama kurtarma ekibi ile birleşecektik.
16-17 saatlik bir yolculuk ile bölgeye vardık. elde olmayan sebeplerle istanbul'dan geç çıkış yapmıştık. unutamayacağım görüntülerden birisi; gece saat 4 suları elbistan'a girerken, sağda solda yıkılmış binaların tıpkı bir korku filmi setini andırmasıydı. sabah ise -19 derecelik korkunç bir soğuk yüzümüze vurmuştu. arçelik ekibi bir varil'de ateş yakmıştı ve sokak çocukları gibi bu ateşin başında ısınmaya çalışıyorduk.
koç ve arçelik arama kurtarma ekibi olarak, afad bize yıkılmış bir binayı emanet etmişti. bir gün önce termal kameradan ısı alınmıştı ve kepçe bekleniyordu. biz bu arada "nereye sıçacağız?" derdine düşmüştük. evet maraşta kaldığımız süre boyunca en büyük sorunumuz büyük tuvaletimizi yapmaktı. çünkü her yer viraneye dönmüştü ve tuvalet yoktu.
öğlen saatleri kepçe'nin gelişi ile çalışmaya başladık. üst tabyadan bir delik açtık ve alt katlara seslendik. depremin bir metaforu olan sesimi duyan var mı sözünü ilk defa burada, tabya'da açtığımız delikten içeri söylerken daha bir başka idrak ettim. bu arada çalıştığımız binada oturduğunu söyleyen bir yaşlı amca yanıma geldi. "benim kızımla damadım da az ileride oturuyordu. bina yıkılmış, yanmış. kızımla damadım diye bir avuç kül verdiler bana! ben bu binada oturuyordum. çıkarsa koltuğumu, eşyalarımı almak istiyorum." diyordu. bir başka kadın karşıda dış duvarları patlamış büyük bir binayı gösteriyor ve "altınlarımız kaldı abi girip alsak ne olur?" diyordu. sağdan soldan ambulans sesleri geliyordu. hala enkazlardan canlı çıkıyordu! ben elbistan'da ki o gece soğuğunu gördükten sonra enkazlardan canlı çıkacağını sanmıyordum ama çıkıyordu işte. bu arada bir kaç kişi bizim çalıştığımız binadan çıkan bir yatağın içinden bir tomar para çıkartıyordu...
akşama kadar o binada çalıştıktan sonra, artık burada herhangi bir canlı ve kazazede olmadığına kanaat getirmiştik. öğlen vakti tekrar termal kameralı bir asker gelmişti ve alete göre ısı görünüyordu. ancak hiç bir şekilde bir ses alamamıştık. ayrıca binada oturan kişiler de alt katların boş olduğunu söylemişlerdi. muhtemelen termal kamera'nın aldığı ısı bir hayvana aitti. biraz sonra ceset kokusu sandığımız şeyin de turşu bidonun'dan gelen bir koku olduğunu anlamıştık. hava çok soğuktu. bir kaç arkadaşımız bir ateş yakmış, enkazdan çıkan ufak bir koltuğu olduğu gibi ateşe atmıştı. koltuk tamamen yanana kadar epey ısınmıştık doğrusu.
çekmiş olduğumuz "olay yeri girilmez" şeridini sabahtan ihlal eden ve bina sahibi olduğunu söyleyen şüpheli bir kişiyi arçelik ekibi polise ihbar etmişti. gelen polis ekibi bunu epey tartaklayıp sorgulamıştı ve adam gerçekten bina sahibi çıkmıştı. "demek siz beni ihbar edersiniz ha! şimdi bekleyin buraya kaç kişi yığıp size bir meydan dayağı attırayım da görün!" diyerek gitti. biz adamın binasında canlı ararken gördüğümüz muamele içler acısıydı. arçelik ekibi zaten hatay ve antep'te bu tarz saldırılara maruz kaldıkları için çok hassastı. hemen aletleri toparlardık ve otobüslerimize binerek kaçarcasına bölgeden uzaklaşarak bir ortaokul'un bahçesine sığındık. o gece arçelik ekibi geri dönerken (onlar ilk gün hatay'a inmiş, 6 günde epey yıpranmışlardı.) biz kahramanmaraş afad birlik merkezine gittik. elbistan'dan burası 2.5 saat sürdü ve orada otobüsümüzün içinde uyuduk.
sabah üstünkörü kahvaltı edip, orada bulduğumuz bir varil'de odun yakarak ısınmaya çalıştık. afad merkezinde başta israilliler ve çinliler olmak üzere pek çok ülkenin arama kurtarma ekibi hazır bekliyordu. çinliler sabah talimi yapıyordu. artık büyük felaketin 6. günüydü ve sanıyorum pek canlı ihbarı gelmediği için bu ekipler hazır bekliyordu.
saat 11 sularında ekip şefimizin "hazırlanın canlı ihbarı var gidiyoruz" mesajı ile sevince boğulduk. maraş afad'da kırıkkale tüpraş rafinerisi arama kurtarma ekibi ile birlik olmuştuk. bizim koskoca otobüsümüzde ki malzemeleri tüpraş ekibinin ufak minibüslerine doldurarak, iki ekip 15 kişi ve önümüzde ankara afad ekibi olduğu halde siren açarak 12 şubat ilçesinde ki palmiye sitesine *hareket ettik. bölgeye vardığımızda pek çok ailenin ateş yakarak beklediğini gördük. hemen afad ile brifinge girdik ve a blok enkazına gittik. burada bizden önce kırgız ekibi ilk günden beri çalışıyordu. kazazede yakını olduğunu düşündüğümüz bir adam "siz bu saatten sonra şov yapmaya mı geldiniz? ben kaç gündür burada karımla kızımı arıyorum. afad kalsın, koç ekibi çıksın!" diyerek üzerimize yürümüştü. oralı olmadık. o gün o beyefendi'nin ailesini muhtemelen biz çıkardık.
bir yandan kepçeler enkazı kazıyor, diğer yandan vinçler ağır tabyaları kaldırıyordu. afad ekibinden bir kişi "arkadaşlar c blok bölgesinden ısı aldık, canlı olabilir. özellikle kepçelerin ucuna iyi bakın" dedi ve biz b blokta çalışmaya başladık.
çok geçmeden afad ekibinden ergün abimiz kepçeyi durdurdu ve elinde ki ufak çapa ile biraz kazınca bir kulak göründü. kepçe durdu ve elle kazmaya başladık. ben lukas elektrikli demir makası ile cenaze'nin etrafında ki demirleri kesiyordum. bu aleti destek afad gönüllüsü eğitiminde de kullandığım için yabancılık çekmedim. hava sıcaktı, makine çok ağırdı, kısa sürede elimde derman kalmadı ama durmadan çalışıyordum. cesedini almaya çalıştığımız minik kızın etrafı demirler ile çevriliydi ve bu demirleri kesmek gerekiyordu. bu arada inanılmaz bir ceset kokusu çok yoğun geliyordu. cesedin başı ve bacakları görünüyordu. biz etkilenmemek için bu görünen kısmı battaniye örtmüştük. etrafımız komandolar ile çevrili olduğu için ve arka cephede olduğumuz için rahat çalışıyorduk. insanların olduğu ön cephede çalışsak cesedin insanlar tarafından görülmemesi için ekstra bir kişinin battaniye tutması gerekiyordu.
az sonra 12-13 yaşlarında ki kızcağızın bedenini afad teknisyeni ve enkazda ki şefimiz konumunda olan ergün abi ile kollarından çeke çeke enkazdan çıkardık ve ceset torbasına koyduk. küçük kızın cesedi renk değiştirmiş, mora çalmış vaziyetteydi. küçük kızın sağ ayağı yoktu çünkü kolon altından almıştık onu. birden yanımızda peydah olan genç bir kadın "ayağını bulmadan bu cesedi, ceset teslim bölgesine getirmeyin, şuraya koyun." demişti. içimden "allah allah kim lan bu sıyırma?" diye düşünüyorken bu talimatı veren genç kızın cumhuriyet savcısı olduğunu öğrendik. bizde talimatı uyguladık. kızı teslim etmeyip enkazın yanında ki bir ağaç altına yatırdık. biraz sonra kızın olduğu yerden anne annesini veya annesini (çünkü cesetlerin durumu itibarıyla orta yaş kişilerin teşhisini yapmak zordu. kadın zayıftı annesi olabilirdi. ancak saçları kına rengindeydi. yaşlı bir kadında olabilirdi.) ve yarım saat sonra da kızın kayıp ayağını bularak (yanımda ki ekip arkadaşım ayağı bulmuş, ve büyük bir sevinç yaşamıştı!) cenaze teslim bölgesine götürdük.
yaklaşık 1 saat sonra yine anne kız olduğunu düşündüğümüz iki cenazeyi enkazdan çıkardık. kız sanırım lise öğrencisiydi ve kucağında ki iphone 12 hala çalışır vaziyetteydi. anne kişinin cenazesi kadın zayıfça bir kadın olmasına rağmen o kadar ağırdı ki, cenaze teslim yerine kadar zor götürmüştüm. tüm bu çalışmalar sırasında sayısız kez enkazda düşmüştüm. ayrıca demir yığınını hızlıca çeken kepçe yüzünden neredeyse yaralanıyordum. birden kurtulan bir bağ demir üst montumu yırtıp atmıştı. toza, toprağa, ceset kokusuna zaten değinmiyorum.
akşama kadar başka bir cenazeye ulaşamadık ve afad merkezinde ki otobüsümüze geri döndük. afad merkeze dönerken azerbaycan bulvarından geçtik. manzara korkunçtu! bulvarda neredeyse ayakta bir bina kalmamıştı. afad merkezi önüne vardığımızda babacan şoförümüz ibrahim abi zaten çayımızı demlemişti. üzerimize kompresör ile hava tutarak tozumuzdan arındık ve ayaküstü bir şeyler yiyerek otobüse girdik.
otobüse girdiğimde ekip şeflerimizden ayhan abi "oğlum yanlış anlama, ceset kokuyorsun. üzerini değiştir pijama ile yat." demişti. o gün gerçekten ceset kokusu inanılmaz biçimde rahatsız etmişti. ağzımın için ceset kokuyordu. üstüm başım günlerce ceset kokmuştu. inanılmaz kötü bir tecrübeydi bu.
ertesi gün yine aynı enkazda çalışmak üzere sabah 8'de palmiye sitesine vardık. gece saat 2'de c bloktan yaşlı bir adamın sağ olarak çıkarıldığını duyarak (kanser hastası olan yaşlı amcamız kurtarma ekipleri kendisine ulaşınca "nerde kaldınız a.koduklarım" demişti.) mutlu olduk. onun haricinde hiç canlı çıkmadı. biz b blokta uğraşırken c bloktan da sürekli cenaze çıkıyor, yanımızdan geçiriliyordu. diğer arkadaşlarımız da a blokta sürekli cenaze çıkartmaktaydılar. ergün abiler henüz gelmemişti ve bizim tüpraş ekibinden süper mario'muz hidayet kepçeye kumanda etmeye başlamıştı bile. bu sırada her kepçenin üzerinde operatörün yanında da bizden bir kişi oluyordu ve kepçenin önüne herhangi bir insan cesedi takılıp takılmadığına bakıyordu. hidayet aslında tüpraş'ta çalışmıyordu. tüpraşçıları getiren minibüs şoförünün arkadaşıydı. aslında kırıkkale'de oto elektrikçisiydi. bizim ekip liderimiz serkan abiye adeta yalvararak ve bizden iş başı elbisesi alarak enkaza dalmıştı ve hepimizden fazla çalışmıştı. hidayet kardeşimiz maalesef 4 ay önce intihar ederek hayatına son verdi. çok güzel bir insandın hidayet, mekanın cennet olsun kardeşim...
az sonra ergün abinin katılımı ile arama çalışmalarına devam ettik. bu arada ilk gün ve ikinci gün palmiye sitesinde köpekli arama ve cihazlarla ses dinlemesi de yapıldı. ses dinlemesi gerçekten hüzün vericiydi. bir kadın gelmişti yanımıza. "kardeşimi aradım, kaç gündür telefonu çalmıyordu, şimdi çalıyor!" dedi. hemen çalışan tüm araçlar stop edildi. dinleme cihazı çıkarıldı. bu kablolara bağlı aparatlardan birini ben aldım ve bir duvarın üzerine koydum. bunun gibi 4 aparat daha vardı. ayakta olan herkes oturtuldu. güvenlik tedbiri alan komandolar hariç herkes oturdu. ölüm sessizliği denen kavramı o zaman daha iyi idrak edebildim. çünkü geldiğimiz nokta itibarıyla artık canlı çıkma ihtimali yoktu. biz sadece cenazeleri bulup ailelerine teslim etme gayesindeydik ve palmiye enkazında hala pek çok insanın cenazesi enkaz altındaydı. bir dakikalık bir ölüm sessizliğini sağlamıştık.
kadın arıyordu "çalıyor telefonu" diyordu ama maalesef dinleme cihazı'nın başında ki afad teknisyeni "ses yok" demişti. ziyadesiyle üzülmüştük. az sonra ergün abi üç kez ıslık öttürerek "çalışmaya devam" talimatını verdi. ben bu sırada kepçe operatörü'nün yan tarafına ama dışarıya oturdum.
bu esnada, biz hala cenaze ararken, bir grup iş makinası'da araması tamamlanan enkazları kamyonlara yüklüyordu. her yer toz duman altındaydı. o kadar çok toz vardı ki kepçenin ucunu görmüyordum ve ağzımda 3 gündür taktığım toz maskesi olmasa kesinlikle zarar görecektim. artık şubat'ın 13'ü itibarıyla palmiye sitesinde canlı arama çalışması bitmiş sayılırdı ve hükümet olanca gücüyle enkazları kaldırmaya başlamıştı. ama bu karar biz arama kurtarmacıların işini zorlaştırmaktan başka bir işe de yaramıyordu.
derken ergün abi'nin talimatı ile kepçe tekrar stop etti ve hepimiz onun yanına gittik. bir cesede ait parçalar vardı. etrafını kazdıkça cesedin gövdesi ortaya çıkmıştı. ceset inanılmaz derece de parçalanmış vaziyetteydi. ne kafası ne de başka bir şeyi belliydi. sadece bir eli sağlamdı ve parmağında yüzük vardı. bir afad teknisyeni bunun fotoğrafını çekmişti. sıra cesedi toplamaya gelince pek çok arkadaşım iğrenerek bölgeden uzaklaştı. ergün abi ile ben 70 kiloluk bir et yığınına dönmüş cesedi, iki ceset torbasına koyarak cenaze teslim yerine götürdük.
cenaze teslim yerinde bir uzman çavuş, her gelen ceset torbasını açıyor ve fotoğraf çekiyordu. tam benim getirdiğim son cesedin torbasını açacaktı ki "kardeşim açma, bu açacak, bakacak bir durumda değil." diyerek uyardım. yüzüklü parmağın resmini çeken afad görevlisi orada bulunan gençten bir adama gösterdi ve adam "bu benim babam" diyebildi. aynı adamın eşi de hala enkaz altındaydı ve az sonra yanımıza gelip oturduğu daireyi, yatak odalarını tarif etmeye çalışmıştı. maalesef eşine ulaşamadık. sanıyorum ismi jude hanım olacak. hala adı kayıp listesindedir.
biz b blok enkazında çalışmaya devam ediyorduk. cenaze aradığımız için iki günde olayı çözmüştük ve kepçe'nin açtığı boşluklara hemen kafamızı sokuyor, köpek gibi kokluyorduk. ceset kokusu artık bize yemek kokusu gibi geliyordu, yani kokuyu tanıyorduk. koku varsa yakında ceset olduğunu anlıyorduk. az sonra hem hafif bir ceset kokusu aldık, biraz sonra da benim elime adeta peruk gibi bütün bir saç geldi. maalesef bu saçlar bir gün önce cesedini bulduğumuz ve taşırken çok zorlandığım kadına aitti. çünkü kadının kafasında hiç saç yoktu. bu saç peruk muydu, yoksa kendi saçımıydı bilemiyorum. ama saçlarda ceset kokusu vardı, ve bu nedenle bana göre kadının kendi saçlarıydı.
bu arada diğer posta çalışmaya başlamış, bizde site içinde ki çardakta dinlenmeye çekilmiştik. 1 hafta önce enkazdan cenazesini çıkardığımız insanların oturdukları yerde oturuyorduk. yanımızda enkazdan çıkan şahsi eşyalar biriktirilmişti. yüzlerce fotoğraf, defter ve kitap vardı. artık duyarsızlaşmıştık yaşamayan insanların fotoğraflarına. (enkazdan çıkarılan para ve nakit eşyaları askerlere teslim ediyorduk. bu tarz buluntular ise burada toplanıyor. depremzedeler gelip kendilerine ait olanları alıyordu. bir kişi tuttuğu bir deftere "şurada yüz bin euro geldi, allah bereket versin" tarzında bir şey yazmıştı. yalan dünya işte. site bahçesinde, sahipleri muhtemelen ölmüş olan sayısız otomobil, adeta boynu bükük bir şekilde toz toprak içinde duruyordu. bunca buluntu içinde beni en çok etkileyen, kepçe'nin bir darbede patlattığı bir kavanoz kırmızı mercimek olmuştu. belki bir annenin çorba yapmak için sakladığı bu hububat beni nedendir bilinmez çok etkilemişti. gencecik çocukların üniversite ve lise hayali ile aldığı test kitapları da buradaydı.)
bu sırada a blokta kepçe maalesef bir adamın cenazesini ikiye bölmüştü. çünkü o blokta yabancı ekipler çalışıyordu. macarlar, polonyalılar, afrikalılar, kırgızlar, ruslar... pek çok milleten ekipler vardı. ancak bunlar cenaze çıkarma işini pek gönülsüz yapıyorlardı ve netice de böyle kötü bir olay meydana gelmişti.( profesyonel arama kurtarma ekipleri canlı insan kurtarmak ile ilgilenir. onların cenaze çıkarmak gibi bir misyonu yoktur. türkiye de bu iş afad'a aittir. onlar enkaz ölü diri temizlemeden bölgeden ayrılmaz. bizde afad'a takviye olduğumuz için bu iş bize aitti. tabiki kültürümüzün de bir göstergesi olarak biz her cenazeye adeta sanki canlı gibi yaklaşıyorduk. yukarı daki satırda bahsettiğim küçük kızın cesedini bile kollarından çekerken sanki o yaşıyormuş gibi nazikçe, onun narin bedenini daha fazla incitmeden yapmaya çalışmıştım.)
yanımızdan siyah torbalar ile cesetler geçiriliyordu. "kardeş yardım lazım mı?" diyordum. "yok" diyorlardı. cenazeyi kendileri çıkarmışlardı ve kendileri teslim edeceklerdi. başkasının karışmasını istemiyordu kimse. ilginç bir arama kurtarmacı psikolojisiydi.
öğlenden sonra tekrar çalışmaya başladığımızda ergün abi yine bir ceset kokusu alarak kepçeyi durdurmuştu. zaten b blok enkazı'nın temeline gelmiştik. normalde aradığımız son kişi 2. katta yaşıyordu ama biz artık temele inmiştik. ergün abi'nin "allah allah en alt kata indik nerde bu kadın" sözünü duymuştum. bu sırada bir kepçe b blok enkazını kamyona yüklüyordu ve bir kişi de sürekli o kepçeye bakıyordu. çünkü belki de o kepçenin attığı molozlarda bir ceset parçası olabilirdi.
az sonra gelen kokunun ceset kokusu değil, b blok altında bulunan kasapta ki çürüyen hayvan etlerinin kokusu olduğu ortaya çıktı. bizim işimiz bitmişti ve yine istirahata çekilecektik. ergün abi ile helalleştik. o maalesef son cenaze çıkarılana kadar orada kalmak zorundaydı. çok iyi, çok çalışkan, alışıla gelmiş memur kalıbının çok dışında, çok tecrübeli bir insandı ergün abi. ayrılırken eldivenini çıkarıp benim elimi sıkmış, "koç holding'in adamları çok sıkı çalıştı, sağ olun" demişti...
yine otobüsümüzde geceledik. istanbul'dan yola çıkışımızın 5. günüydü. 5 gündür ne duş alabilmiş, ne doğru düzgün tuvalete gidebilmiştik. afad merkezde tuvaletler kilitliydi. artık büyük tuvaletimizi dağa bayıra yapar olmuştuk. bizim gibi küçük bir ekip için uzun bir süreydi. ekip şefleri artık sabah olunca helalleşip dönelim dediler. ancak sabah "ikinci bir emre kadar tüm gönüllü ekiplerin bölgeden çıkışı yasaklanmıştır" denilince hüsran ile geri döndüler. bizde "abi madem çıkış yasak, bizde vazife isteyelim" dedik. zaten ekip şefimiz serkan abi'nin afad'cılar ile geçmişe dayanan çok eski hukuku vardı. bir telefonu ile yine 12 şubat ilçesinde ki gizem apartmanına hareket ettik. gizem apartmanında 17 kişi vardı ve muhtemelen hepsi ölmüştü. onların cenazelerini alacaktık.
bölgeye vardığımız da tam anlamıyla bir kaos hakimdi. sanki deprem 1 hafta önce olmamışta, 1 saat önce olmuş gibi bir durum vardı. bir kadın birilerine bağırıyordu. palmiye sitesinde ki gibi enkazı çevreleyen komandolar yoktu. depremzede yakınları stresli bir şekilde bekliyordu. bize "vali'nin onayı gelecek sonra enkaza gireceğiz" denildi. bu esnada yan tarafta ki binadan battaniyeler içinde cenazeler çıkarılıyordu. biz aile sağlığı merkezi bahçesinden olan biteni izliyorduk. tam önümüze battaniye içinde bir çocuk cenazesi koydular. anneannesi battaniyeyi açtı. kadının ağlayacak dermanı kalmamıştı. yanında ki yaşlı adama "bak dedesi yavrum uyur gibi gitmiş!" demişti. yanımda yerde yatan çocukla emsal oğlu olan ekip arkadaşım göz yaşlarına boğulmuştu. ben ise hüzünlüydüm. çünkü gerçekten çocuğun cesedi en fazla 1 günlüktü. palmiye sitesinde, 1 haftalık cesetlerin kokusu ve durumunu az çok müşahade etmiştim. bu talihsiz yavrucak muhtemelen günlerce enkaz altında sağ kalmış, bir süre önce hayatını kaybetmişti.
atom karınca hidayet ise yakınlarda sandviç dağıtan bir arabadan, bir tepsiye onlarca sandviç doldurmuştu ve depremzede ailelere ikram ediyordu. hassas bir insandı hidayet, boş durmayı sevmezdi. mekanı cennet olsun.
serkan abi ise uzun uzun enkazı ve çevreyi inceledikten sonra "yok abi burada kaos var. biz burada çalışamayız, bu iş bizi aşar." demişti. serkan abi pek çok yeri aradıktan sonra bize bir koordinatör vali'nin adı verildi ve onunla konuşarak ve helalleşerek bölgeden ayrılabileceğimiz söylendi. afad merkeze gittik ve vali bey ile helalleşildi. tüpraş ekibi ile birlikte maraştan ayrıldık.
keşke daha fazla kalabilseydik, ama yiyecek erzakımız nerdeyse bitmişti. 1 haftadır otobüsün içinde yatıyorduk. kemiklerimiz tutulmuştu ve 1 haftadır aynı şeyleri giydiğimiz için artık kokmuştuk.
dönüşte önce kayseri de güzel bir yemek yedik, sonra tüpraş ekibi ile helaleştik. kırıkkale'de bir sauna da kirimizi attıktan sonra yine 16 saatlik bir yolculuk ile istanbul'a şirket merkezine vardık. güzel bir kahvaltı ile karşılandık. üst düzey yöneticiler yanımıza geldiler neler yaptığımızı sordular.
koç holding arama kurtarma ekibi olarak; 6 günde elbistan ve merkez 12 şubat ilçesi palmiye sitesinde çalışmış, palmiye sitesinde yaklaşık 15 kişinin cenazesinin çıkarılıp ailesine teslim edilmesinde görev almıştık. bu insanları bir mezara kavuşturduğum için şahsen mutluyum.
allah böyle bir felaketi tekrar yaşatmasın. ben milletim için her zaman vazifeye hazırım. vatan sağolsun, milletimiz var olsun. tüm deprem şehitlerimize rahmet olsun...
edit: enkazına girdiğimiz palmiye sitesinde 150 kişi hayatını kaybetmiştir. şuan tek bir tutuklu bile yoktur. instagram'da palmiye sitesi sayfasına üye olup bu insanlara destek verirseniz mutlu olurum.
edit 2: palmiye sitesi'nin hemen karşısında bulunan 4 bloklu hamidiye sitesinin de 3 bloğu çökmüş ve orada da yaklaşık 150 kişi hayatını kaybetmiştir. ben palmiye'nin hengamesinden karşıda ki durumu fark etmedim bile. zaten biz geldiğimizde artık orada çalışma bitmişti.
https://www.instagram.com/…i_?igsh=cw9rnm00zzvsanzn -
33. oturarak işeyen erkek
işeme şeklinden dolayı cinsel yönelimin değişme ihtimali bulunmadığının farkında olan erkektir. kimse oturarak işedi diye ertesi gün götünü siktirmiyor. korkmak yersiz.
-
34. ikinci el otomobil piyasası
şark kurnazlarının cirit attığı piyasadır. gelmiş birde giri girmiş, yemediği yarak kalmamış 20 yaşındaki metal yığınına 600 bin lira istiyor. 20 bin dolar istiyor inanabiliyor musunuz ya? amınıza koyim ne tür, ne değişik bir yaratıksınız bir akıllı kendiniz sanıyorsunuz utanmadan birde buraya giri giriyorsunuz? burayı sahibinden'e çevirenin de buna izin verenin de gözüne koyim.
-
35. sürekli depresyonda olan erkek
annesini ya da babasını kaybetmiştir.
kadınlar tarafından bırakın flört ve seksi, kahve eşliğinde sohbete bile layık görülmemektedir.
şamatada ölçüyü kaçırmadığı için günümüzün sulu dünyasında dışlanmıştır.
hayallerini gerçekleştirememiştir.
ülkenin ekonomik durumundan dolayı endişelidir.
yukarıdaki özellikleri taşıyan biriyim. başkaları da vardır mutlaka. nasıl depresyonda olmasın ki ? hele bu ülkenin bu şartlarında ?
not: söylenecek çok söz, yapılacak çok eleştiri varken susmak zorunda kalması da ayrı bir depresyon sebebidir. -
36. kayahan sözleri
bu kaçıncı çalınışı kapımın
bu kaçıncı sen değilsin başkası
peşimde mazinin ayak sesleri
nelerden vazgeçiyoruz bir düşünsene
kırık kalpler üstüne kuruyoruz bir şey
bu kalleşlik belki bana yakışmıyor ama
sarı saçlarından sen suçlusun -
37. edin dzeko
son haftalarda kennet andersson'un son dönemine bağlamış olan santrafor.
bir an önce şut çalışmaya başlaması lazım, böyle iş olmaz. karşı karşıya belki de harcadığı 8. gol pozisyonu bu akşam. -
38. beşiktaş
bence bu sezon transfer yapılmamalı. cunku kimi alırsak alalım yıpranacak.tıpkı hoca da olduğu gibi. önümüzdeki sezon bu travmayı yaşamış butün oyuncular gonderilmeli ve sıfırdan kadro kurulmalı. beşiktaşım bugün 9. maglubiyetini almış. besiktas tarihinde boyle bir rakam oldugunu dusunmuyorum. üşenmedim diger liglerde 8-10 maglubiyeti olan takimların sıralamadaki yerlerine baktım ve ortalama 8 ile 13. sıra arasında degisiyoe. besiktas ise kigde 4. ve ciddi bir 3. luk sansı var. bu da ligimizin kalitesi açısından bir not olsun
-
39. ahsen tv muhabirinin kızının giyim tarzı
sizin çocuklarınız için şeriat isterler
kendi çocukları abd’de.ingiltere’de okur. -
40. sigara yaktıran şarkılar
sigara içmiyorum ama içseydim bu şarkı yaktırırdı.
-
41. türk dizi tarihindeki en kral karakter
tartışmasız tek bir karakter var.
(bkz: yılan hikayesi'ndeki kürşat) -
42. arda güler
türk halkı iyice kendini deli yaptı arda konusunda. görünen şu an için en yetenekli ve gelecek vaat eden türk futbolculardan biri. dünyanın en büyük takımlarını peşinde koşturup birine imza attı. çok güzel.
ama spor basınının arda'dan antremanda harika gol, kroos ve modric, arda çok büyük yıldız olacak diyor, ancelotti arda'ya çok değer veriyor, büyük yıldız olacak haberleri her gün çıkıyor. arda maçta oynayacak mı haberleri bitmiyor. türk spiker arda'yla röportaj yaparken göz yaşlarına hakim olamıyor falan. şaka mı yapıyorsunuz ya. sanki ülkece mars'a adam indirdik ya da kanserin çaresini buldu, nobel falan aldı zannedecek. altı üstü bir futbolcu. real madrid'de 30 tane futbolcu var. barca, city, liverpool, bayern vs bu tarz yetenekli oyuncularla dolu. kaç tanesi kendini bu hale soktu. kompleksi bırakın artık. milletin bu baskısı ve ilgisi yüzünden arda da kötü etkileniyor. rahat bırakın çocuğu. topunu oynasın. -
43. buluşulan kızın 70-80 kg bandında çıkması
peki ya
başlığı açanın 70-80 iq bandında çıkması... -
44. alperen şengün
-
45. 28 ocak 2024 ankara kar yağışı
-
46. evlendikten sonra eşten sıkılmaya başlamak
rick and mortynin bir bolumu vardı, beth ve jerry (animasyonun anne ve baba karakteri) bi vr aleti buluyor (rick veriyor), erken yaşta evlenmeselerdi ve kurtaj yaptirsalardi nasil bir hayatları olacağına bakiyorlar, jerry ezik bir issiz olmak yerine unlu bir aktor, beth de veteriner olmak yerine unlu bir cerrah olmus.
bölumun sonuna kadar ne guzel hayatimiz olurmus diye izliyorlar, hatta evlilikleri bitme noktasına geliyor. birbirlerinin potansiyelini öldürdükleri konusunds birbirlerini suçluyorlar vs.
bölümün sonunda alternatif evrendeki jerry uyusturucu alip polisi pesine takip ortalığ ayağa kaldırıp (polis helikopteri televizyoncular vs), o sırada evde yalnızlıktan kafayı yiyen alternatif evrendeki bethin kapisina gidiyor.
"hayatımdan nefret ediyorum oyunculuktan nefret ediyorum ünlulerden nefret ediyorum liseden beri sana asiktim keske kurtaj yaptirmasaydik ve keske evlenseydik" diyor.
evlilik böyle bir seçim, bir taraftan insan ne başarırsa başarsın "huzuru secseydim keşke" diye dusunuyor. diğer taraftan huzuru seçtiysen "potansiyelimin çok mu altindayım" anksiyetesi yaşıyorsun.
her seçim bir vazgeçiş. daha öncesinde seçilmeyen yollar hep insanin aklında kalıyor. kişisel inanışım en doğrusunun bir yola girdiysen geriye bakmak yerine ileri gitmek diye düşünüyorum. evliliğinden sıkılıyor musun? nasıl eğlenceli hale getirebilirim diye düşün, yanındaki kadını veya adamı mutlu et. -
47. bir kadını fiziği dışında çekici yapan detaylar
asil olması,kısaca asaleti.
-
48. ton balığını süzmek
hiçbir yağı lavaboya süzmeyin ve dökmeyin. kesinlikle çöpe dökmelisiniz. yağ asla suda çözünmez. 1 litre yağ 1000lerce m² alanda su yüzeyine yayılabiliyor ve su havzasının oksijen almasını engelliyor. daha birçok çevre kirliliği sebebi. buna dair çok miktarda araştırma ve makale var. zaten nasıl kirlettiğini anlamak için bunları okumaya bile gerek yok. duyarlı davranın, hem bizim hem gelecek nesillerin temiz bir çevreye ihtiyacı var.
-
49. rade krunic
gizli kahramandir. fred'in olmadigi maclarda takim felc olmuyorsa ve kimse su an fred'den bahsetmiyorsa bu adam sayesinde. bazilari istiyor ki surekli sut ceksin, adam yesin, gosterisli oynasin. bu kafadakiler zamaninda meireles gibi bir adami da kotuluyorlardi ki her macin en iyi iki uc oyuncusundan biriydi.
-
50. dine hakaretin ifade özgürlüğü olup olmadığı
din bir fikirler bütünüdür. fikirler eleştirilir ve bazı eleştiriler, bazıları tarafından hakaret kabul edilir. ancak hakaret soyut kavramlara yapılamaz. mesela evrim teorisine hakaret etsen ne etmesen ne. hiç birşey fark etmez. aynı şekilde, insanların dini kutsalları da soyutlamadır. o hakaretin muhattabı yoktur. ancak üstüne alınan, o kutsallığın zarar görmesi ile kendilerinin de zarar göreceğini düşünen insanlar vardır. ama bu öyle ucu açık birşeydir ki, herşeyi kapsayabilir ya da hiç birşeyi kapsamaz. bir dinci kendi putperest şeytan taşlama ritüeline eleştiri yapıldığında bunu hakaret kabul eder ama bir hristiyan'ın kilisede sergilenen kutsal emanetine paçavra diyebiir. ya da gidip onların kilisesinde namaz kılabilir. bu nedenle ya yunan mitolojisi ve satanizm dahil tüm inanışlara saygı duyup hakaret etmezsiniz, ya da kendi inanışınıza yönelik hakareti kişiselleştirmeden görmezden gelirsiniz. tutarlı olacak olan budur.