Ekşi Sözlük Debe Listesi

Rastgele
Hepsini aç
  • 1. belki ben 2053'leri 2071'leri göremem

  • 2. uçakta yerini değiştirmeyen insan

    güç bela cam kenarı rastlamış ya da parasını verip koltuk seçmiş almışım. bir tane amca da 40 yıllık karısıyla 1 saat ayrı vakit geçiremem diyip ısrarla yerimi istiyor ve koridor kenarına otur diyor. vermezsem de alakasız adamın biri arkamdan deve oğlu deve, mal oğlu mal diye saydırıyor. olaya bak. durumu özetleyen ifade bu olur heralde(bkz: siker misin sabaha mı bırakırsın)

    hakkı olan koltukta oturuyor ve oturmaya da devam ediyor olmasında sıkıntı olmayan insan.

  • 3. ölene kadar erdoğan'ın yanındayım

    "kim ölene kadar?"

  • 4. onur air'daki izmirli hostes sezen

    sezen hanım inşallah evlidir de kocası gelip götünüzden kan alır.

    boku çıkan başlık türü.

  • 5. 14 mayıs 2016 sümeyye erdoğan'ın düğününün iptali

    halay belki, ama takı töreni hayatta iptal olmaz..

  • 6. hiç fakir gay olmaması

    zengin gay, fakir ibnedir.

  • 7. iran'la turizm anlaşması yapmak

    iranlıların bir kısmının daha uçaktayken başörtülerini çıkarıp attığını, hatta bazılarının uçağın tuvaletinde üstünü değiştirerek askılı t-shirt, şort vs giydiğini, üstelik iranlı kızların genellikle güzel ve bakımlı olduğunu bilmeyen arkadaşları rahatsız eden durum.

    sıkıntı yok gelsinler.

    sen hiç ingilterenin fransanın iranlı turist gelmesin, hintli turist gelmesin, afrikalı turist gelmesin vs. dediğini duydun mu?

    edit: türkiye'de millet üstsüz denize giriyor ama yukarıdaki edite göre şort giyen iranlı müslüman ülke olduğu için türkiye'ye gelmezmiş. allah akıl fikir versin, ne diyeyim?

  • 8. 13 mayıs 2016 çukurca'da 8 askerin şehit olması

    sümeyye'nin yarınki düğününü hiç etkilemeyecek olay.
    izleyin bakın, askerlerin şehit düşmesi kimin ne kadar umurunda...
    av fav'a bekle.

  • 9. 13 mayıs 2016 danıştay topçu kışlası kararı

    şükür ki gezi parkı danıştay kararıyla yerinde durmuyordu.

  • 10. 12 mayıs 2016 brezilya darbesi

    bu konu hakkında hiç bir bilgim yok. tek diyeceğim, darısı yönetiminde hırsız, katil, tecavüzcü dostu, tescilli yalancı, ahlaksız, onursuz, mezhepçi, yobaz pezevenklerin olduğu ülkelerin başına.

  • 11. 13 mayıs 2016 antalyaspor trabzonspor maçı

    allahtan antalya'da oynanıyor eskaza trabzonda olsaydı şu maç, şimdiye orta hakem bıçaklanmış, yan hakem taşaklarından kale direğine asılmış olurdu.

  • 12. rte'nin ölümünden sonra intihar edebilecek kişiler

    umarım ülkenin %50'sidir.

  • 13. 13 mayıs 2016 fenerbahçe laboral kutxa maçı

    attığımız sayılar ;
    -laboral' a 400 lira basan arkadaşa
    -laboral tecavüz etmeye başlıyor diyen arkadaşa
    -fener'e basıyolar dediler geldik diyen arkadaşa
    -fenerbahçe gerideyken ahdahhaha diye ağzından salyalar saçan arkadaşlara bu gece teker teker girdi.uykunuz kaçtı orospu çocukları.bu gece size uyumak haram.tinerinizle ve sikko takımılarınızla size başarılar.biz kupa almaya gidiyoruz.

  • 14. isa'nın hiç yaşamamış olma ihtimali

    isa yaşamadıysa şimdiki maymunlar neden insan olmuyor?

    (bkz: ahsen tv muhabiri gibi sırıtmak)

  • 15. ey geziciler dikili ağacınız yok bu memlekette

    gezi'de geri adam atmak artik nasil bir travma yarattiysa, hala unutamadi adam.

    (bkz: kuyruk acisi)

  • 16. 15 mayıs 2016 mhp olağanüstü kongresi

    zamanında biri, gelecekte mhp kongresinin yapılacağına sevineceğimi söyleseydi üstüne atom bombası atardım. tuhaf bir dünyada yaşıyoruz.
    (bkz: neler oluyor hayatta)

  • 17. çr çşı dujnznz a mlucdğ şlğ dujnlsny tulşeşı

  • 18. cumhuriyetin kuruluş yıllarındaki ileri demokrasi

    cumhurbaşkanı ve başbakan farklı kişilerdi.

  • 19. nazara inanan 4. sınıf tıp öğrencisi

  • 20. a clockwork orange'ı izleyen insan olmaması

    çevreyle alakalıdır. benim çevremde izleyen çok var, hepsi de sahne sahne anlatır.

  • 21. 13 mayıs 2016 kobra helikopterinin vurulması

    diktatör bozuntusu orospu çocuğu ve onun sevdalısı orospu çocukları hariç hepimizin başı sağolsun.

    bunların sorumlusu sizsiniz ve sizden kurtulduğumuz zaman bu ülke güzel bir yer olacak.

  • 22. kostas sloukas

    büyük oynadı. tam bir orospu çocuğu yunan guard gibi oynadı.

    tanım: orospu çocuğu yunan guard. ama bu defa bizim tarafta.

  • 23. avrupa'nın sadece masallarda güzel olduğu gerçeği

    yaklaşık bir aydır alman bir kızla chat yapıyorum. kız sürekli bahçelerde parklarda fotoğraf çekip gönderiyor ve ankara nasıl bir yer diye soruyor bana.

    buralar boyuna avm dedim. peki hava güzel olduğunda ne yapıyorsunuz diye sordu. kıza diyemedim birkaç tane park var; ama çime yayılsan zabıta kovalar, ele ele tutuşup yürümek istesen hop aile var derler diye.

    kız şapkacı. el yapımı şapka yapıyor yani. kızın mesleği bu. gayet de iyi para kazanıyor. masal değil gerçek, yıl 2016.

    he gri, he soğuk, he.

    ayrıca yurtdışında 4-5 yıl yaşayıp memlekete dönen ortalama insanın gülmeyi unutması yaklaşık 3-4 ay alır, ve avrupa insanının insancıl ve nazik soğukluğunu, yurdum insanının riyakar ve kaba samimiyetine her koşulda tercih ederim.

  • 24. booking.com rezaleti

    benim bildiğim booking.com kan alır hatice hanımdan.

  • 25. fenerbahçelilerin basketbolla ilgilenme çabaları

    bir galatasaraylı olarak ben bile ilgileniyorsam demekki ilgilenmeye değer. ezikliğin alemi yok. bu ergen kafasıda bi bitmiyor bu ülkede malesef

  • 26. kürdistan'ın eurovision'a katılması

    kürdistan neresi orospu çocuğu şarkısı ile türkiye'nin hevallerin rüyasına son vereceği, dolayısıyla gerçekleşmeyecek durumdur.

  • 27. devlet bahçeli

    mhp'yi iktidara taşımak için değil, erdoğan'ı başkan yapmak için canla başla çalışan mhp genel başkanı. türk siyasi tarihine geçmiştir.

  • 28. solucan deliğine inanan ateist

    solucan deligi din mi be amina kodugumun cocugu. ulan kufur yemek icin baslik acmak nasil bir psikolojinin urunudur anlamiyorum.

  • 29. esmaül hüsna tombala projesi

  • 30. gemerek asliye hukuk mahkemesi

    hakimi yakında terfi basamaklarını ışık hızıyla çıkacak. iyi takip edin.

  • 31. bilgisayar bilimlerine damgasını vuran kadınlar

    programcılık ve yazılım mühendisliği 80'li yıllara kadar bir "erkek mesleği" değil. tam tersine kadın akademisyenler bilgisayar bilimlerinin gelişmesinde ciddi rol oynamışlar. ne yazık ki 80'lerde ev bilgisayarlarının neredeyse tamamen erkek çocuklara yönelik pazarlanmasıyla birlikte bu eşleştirme kadınların bilgisayar bilimlerinden uzaklaşmalarına ve ortamın erkeklere kalmasına yol açmış.

    kadınlar bilgisayar bilimlerindeki başarılarını hak ve özgürlük olarak çok geride oldukları, kendilerinden evlenip çocuk bakmalarının beklendiği dönemlerde ya da işin "erkek işi" kabul edilidiği dönemlerde çalışıp elde etmişler. çoğu başarısını kazanmadan evvel yaşamlarının bir noktasında oy verme hakkı kazanmış. haliyle başarılarının her biri sıradışı.

    muhtemelen artık kadınların biligisayar bilimlerine geri dönüşünü daha artan hızda göreceğiz. özellikle takip ettiğim bilgi güvenliği ve yazılım alanında kadın uzman mevcudu gitgide artıyor.

    geçenlerde bu tarz bir yazıya denk gelmiştim ama eksikti (margaret hamilton yoktu mesela). biraz daha araştırıp daha dolu bir liste elde etmeye çalıştım. gözümden kaçmış olanları da eklersiniz.

    tarihteki ilk programcı. bu kolay: ada lovelace. ama programladığı dijital değil analog bir hesaplama makinası. peki ilk dijital bilgisayar? ilk dijital bilgisayar eniac'ın programcıları da tamamı kadınlardan oluşan bir ekip: frances snyder holber, kathleen mcnulty, mauchly antonelli, jean jennings bartik, marlyn wescoff meltzer, frances bilas spence and ruth lichterman teitelbaum. o dönem tabi "programcı" diye bir meslek yok. çoğu matematik, fizik gibi bölümlerde okuyorlarmış.

    tarihteki ilk e-kitap okuyucunun mucidi angela robles. ispanyol mucit üç çocuk annesi. 1949'da icat ettiği ve patentlediği cihazın çalışır durumda bir prototipi ispanya'da ulusal bilim ve teknoloji müzesi'nde sergileniyormuş.

    dünyadaki ilk bilgisayar tabanlı telefon santrali yazılımının geliştiricisi ve buradaki icadıyla ilk yazılım patentlerinden birinin sahibi erna schneider hoover. icat aklına ikinci çocuğunu doğurduktan sonra hastanede yatarken gelmiş. bu yüzden o sırada çalıştığı bell labs'in avukatları patent belgelerini imzalatmak için kendisini doğum izninde ziyaret etmişler.

    efsane oyun river raid'in yaratıcısı ve 128-byte'lık hafızada sonsuz büyüklükte harita üreten mimarisinin geliştiricisi carol shaw. ürettiği eser büyük bir teknik başarı olması dışında sonradan koskoca bir shoot'em up janrının şekillenmesini sağladı. tarihteki ilk profesyonel kadın video oyun tasarımcısı olarak biliniyor.

    adventure oyun dalında ortalığı sarsmış sierra'nın iki kurucusundan ve kült oyun serisi king's quest'in yaratıcısı roberta williams. aynı zamanda 1980 yılında mystery house adında tarihteki ilk grafikli adventure tarzındaki oyunu yaratan kişiymiş.

    bugün tüm smartphone'larda (iphone dahil) ve çok sayıda elektronik cihazda kullanılan arm işlemci mimarisinin tasarımcısı, geçmişte de acorn bilgisayarlarının ve efsanevi bbc basic'in geliştiricisi sophie wilson.

    bluetooth, wi-fi gibi pek çok kablosuz iletişim teknolojisinde yer alan "frekans atlama (fhss)" tekniğinin mucidi hedy lamarr. hedy lamarr aynı zamanda bir film yıldızı, hatta bir filmde çıplak görünen ilk kadın oyuncu.

    ilk nesneye yönelik programlama dillerinden biri olan clu'yu geliştiren ama en çok oop programcılarının aşina olduğu liskov değiştirme prensibi ile bilinen barbara liskov.

    bug ve debugging terimlerinin mucidi grace hopper. hopper, 1950 yılında tarihteki ilk derleyiciyi geliştirmiş. tarihteki ilk yüksek seviyeli programlama dillerinden cobol'u geliştirmiş. kendisinin bunları yapmasından 70 yıl sonra hala program yazarken çıkan bug'ları debug ettiğimiz, hala yüksek seviyeli dillerde bir şeyler yazıp derlediğimiz hatta bazı yerlerde hala cobol kullanıldığı düşünülürse bize çok uzun ömürlü bir miras bıraktığını söyleyebiliriz.

    yazılım mühendisliği tabirinin mucidi, nasa'nın aya ve uzaya seyahatte kullanılan apollo guidance computer'ın yazılımının geliştiricisi ve geliştirme ekibi yöneticisi margaret hamilton. bilgisayar bilimlerine günümüzde pek revaçta olan asenkron programlama, priority queue, fault tolerance konularında da tarihteki ilk modelleri geliştirmiş (bkz: margaret hamilton/@ssg).

  • 32. 250 gram demir mi daha ağır 250 gram tüy mü

    250 gr demir diyenlere hak verdiğim röportaj. 250 gr demir nerden baksan bi yarım kilo filan vardır.

  • 33. kıç temizlemeden don değiştirmeden 1 yıl geçirmek

  • 34. kızıl saçlı beyaz tenli dövmeli ateist bakire kız

    (bkz: ya hadi bi siktir)

  • 35. fuatavni

    "olacakları önceden haber vermesi bir işimize yaramıyor, öyleyse muhalefetin gazını almak için kullanılan bir hesaptır" gibi bir tez var. bu tez doğru değil. olayları önceden söylemesi bir işe yarıyor. bu olayların tesdüfi veya münferit olmadığını, saray tarafından planlanmış olaylar olduğunu ispatlıyor (elbette fuatavni araya dezenformasyon sıkıştırmadıysa). dolayısıyla sarayın motivasyon ve hedeflerini açık ediyor. hatta çoğu zaman bu planları boşa çıkarıyor.

    örneğin son çizdiği tabloda başkanlığın rte için birinci mesele olduğunu, seçime gidileceğini, seçime giderken israil'in desteğinin alınacağını, danışıklı bir dövüşle israil'e karşı ikinci bir van münüt zaferi yapılacağını ve bunun seçimde kullanılacağını, bahçeli'nin mhp'nin başında kalmasının aşırı önemsendiğini ve bunun için yargıya baskı yapıldığını, davutoğlu ile aradaki meselenin bitmediğini ama bir şantajla davutoğlu'nun susturulmak üzere olduğunu, binali veya bekir'in gerekirse dönüşümlü olarak başbakanlığa getirileceğini, asıl amacın berat'ı başbakan yapmak olduğunu ama şimdilik yıpranmasının istenmediğini, mafya ile ilişkiler kurulduğu ve pis işleri yaptıracak bir çete hazırlandığını, kilis'e düşen bombaların bilinçli attırıldığını, yeni hükümetle suriyeye girileceğini vs. öğreniyoruz. bunların bir kısmı gerçek olmayabilir ama çoğunluğu doğru çıkacaktır. geçmişte doğru çıktı ve olayların gelişimiyle uyumlu iddialar.

    dolayısıyla sen muhalif vatandaş olarak bu dönen oyunların bilincinde olmazsan seçim konularının kenan evren'in yargılanması veya lgbt bireylerin özgürlükleri gibi konularla ilgili olduğu salaklığına düşebilirsin. adam ülkeyi sırtlamış götürürken, atı alan üsküdarı geçmişken "seni başkan yaptırmayacağız" diye sloganlar atarsın ama altını dolduramadan öylece kalırsın.

    sen burada 200 sayfa "fuatavni bence bir kişi değil" esprileri yaparken bir de bakarsın ki seni askere almışlar, eline tüfeği tutuşturmuşlar, başkomutan rte'nin önderliğinde ölüme yürüyorsun.

    hayır bence muhalefetin gazını falan almıyor. muhaliflerin çoğu zaten gazsız meyve suyu gibi. kendi küçük dünyalarında, olan bitenden habersiz takılıyorlar. olsa olsa onlara gerçek gündemi hatırlatıyordur.

  • 36. on yumurta kaç öğretmen eder

    içimi titreten yazı. emekli binbaşı zafer şen tarafından yazıya dökülen yaşanmış bir anıdır.

    kaynak

    --- spoiler ---

    daha ilkokuldayım. evde telefon çaldı. koştum, açtım. babamın okul arkadaşı kerim amca. o da babam gibi öğretmen. çocukluğumuzun öğretmenleri işte…

    iki söz arasında hemen birkaç soru, her fırsatta öğretmenliği yaşıyor ve yapıyor. telefonda hemen sınav başladı.

    - zafer, istiklâl marşımızı kim bestelemiştir?
    - zafer, konya’nın plakası kaç?

    hepsini yanıtlıyorum.

    ardından o zaman bana çok garip gelen bir soru geliyor:

    - zafer, on yumurta kaç öğretmen eder?

    şaşırıyorum.

    - o nasıl soru kerim amca?

    kerim amca telefonda uzun uzun gülüyor. “bak,” diyor. “okulun akıllısı zafer. yanıtını bilmediğin bir soru buldum işte. şimdi telefonu babana ver. sonra da babana sor. o sana yanıtını verir.”

    babamla kerim amcamın telefon görüşmesi bitince, babama soruyorum:

    - baba, kerim amcam sordu. on yumurta kaç öğretmen eder?

    babam da gülmeye başlıyor. ardından, gülerek başlayan, ama bittiğinde ikimizin de gözyaşlarıyla yıkanan aşağıdaki öyküyü anlatıyor:

    kastamonu’nun taşköprü ilçesinin yaklaşık yirmi kilometre güneyinde yan yana iki orman köyü vardır. boşnakköy ve armutlu.

    her iki köyde de hayat zor, insanları yoksuldur.

    1950 yılının güneşli bir temmuz sabahında, bu iki köyün en çalışkan iki öğrencisi ali ve kerim, birkaç yıl içinde öğretmen okullarına dönüşecek olan köy enstitüsü sınavına katılmak için ilçe merkezine yola çıkarlar. tabii yürüyerek.

    ali'nin elinde küçük bir sepet ve sepetin içinde on tane yumurta var. evde para olmadığından, annesi ilçede satıp, sınav için lâzım olacak kalem, silgi gibi ihtiyaçları alması için bu on yumurtayı, biraz kendi evinden, biraz da komşulardan toplayarak ali’ye vermiş.

    kerim’in ailesi daha da fakir olduğundan, kerim’de o da yok. yaklaşık yirmi kilometre yolu yürüyerek ilçe merkezine ulaşıp, hemen bir bakkala giriyor ve on yumurtayı satarak bir kalem ve bir silgi alıyorlar. kalemi de, silgiyi de ikiye bölerek paylaşıyor ve sınava giriyorlar.

    ikisi de başarmıştır. ancak bilmedikleri bir şey var. sınav iki gün. bu iki küçük köylü çocuk, sınava girip akşama köylerine dönmeyi düşünürken, şimdi hükümet konağı'nın önünde, neredeyse ağlamaklı geceyi nerede geçireceklerini bilmeden, bir aşağı, bir yukarı yürümekte…

    cadde üzerindeki evlerden birinde, bu iki köylü çocuğa merakla bakan bir kadın onları eve çağırır. durumu öğrenince onları doyurur. akşama eşi de işten gelir ve çocukları o gece misafir ederler.

    ikinci gün de sınav başarılıdır. birkaç ay sonra kastamonu gölköy köy enstitüsüne kayıt ve ardından şanla şerefle geçen otuz yılı aşkın öğretmenlik yaşamı…

    babam, öykünün sonun şöyle bağladı:

    bak oğlum, köyden on yumurtayla çıkan iki çocuğun öğretmen, subay, mühendis, milletvekili hatta cumhurbaşkanı olabildiği yönetime cumhuriyet denir.

    zafer şen
    18 mayıs 2014, büyükçekmece

    --- spoiler ---

    edit: imla

  • 37. terörle mücadele kanunu ile vize arasındaki ilişki

    beyini çok çalışmayanların beynini yakan ilişki. vizesiz seyahatta esas olan senin vatandaşlarının kendilerine tanınan serbest dolaşım hakkını kötüye kullanmaması yani ülkesine geri dönmesidir. türkiye gibi halihazırda neredeyse bildiri yayınlayan, muhalif konuşma yapan, hükümet eleştirisi getiren herkesin terörist diye yargılanabildiği bir ülkeden avrupaya giden kişilerin siyasi iltica talebinde bulunabilmesi ve kabul edilmesi olasılığı yüksek olduğundan avrupanın, terörle mücadele adı altında siyasi eleştiriyi suç olarak düzenleyen terörle mücadele kanunu değiştir demesinden doğal bir şey olamaz.
    eğer az tarih bilincine sahipseniz, türkiyeye vizenin kitlelerin siyasi mahkumlar olarak işkence gördüğü ve dolayısıyla yoğun göçler yaşandığı 12 eylül döneminde geldiğini hatırlar, bu alık soruyu sormazsınız.

  • 38. mario gomez

    bu adamın gitmesinde sıkıntı görmeyenler ve adamın tek başarısının gol atmak olduğunu düşünenler, net bir şekilde maldır. eğer ki böyle kafada olanlar varsa lütfen gidin feneri falan tutun. beşiktaş en az 2 sezon daha elinde tutmalıdır gomez'i. adamın takıma verdiği auranın farkında değilsiniz sanırım. adam resmen bayrak dikmiş gibi herkesi gazlıyor, liderlik ediyor, canla başla mücadele ediyor.

    beşiktaş'ta pek görmediğimiz ama gomez'de olan en büyük özellik pes etmemesidir. 1 - 0'ın üstüne yatmamasıdır. beşiktaş kolay demoralize olan bir takım oldu her sene. fakat bu sene gomez bunu büyük ölçüde bastırdı. görüyorsunuz takımın morali düştükten sonra bayrağı eline alıp nasıl mücadele ettiğini ve peşinden de takımın tekrar yüklendiğini.

    en az 2 sezon daha ihtiyacımız var, saçmalamayın.

  • 39. survivor 2016

    "son yüzyılın en tiksinç gönüllüler takımı." -the times

  • 40. ilkokul arkadaşıyla seks yaşamak

    (bkz: seks yaşamak)

  • 41. birinin izmirli olduğunu anlama yolları

    bildiğiniz soda limona churchill diyorsa o adam izmirlidir.

  • 42. dinle ilgili en iyi filmler

  • 43. diş doktoru

  • 44. ab yolunda son 100 metreyi koşuyoruz

    sayın cumhurbaşkanımızın başbakanken 2004 yılında söylediği söz.

    http://arsiv.ntv.com.tr/news/286481.asp
    http://arsiv.sabah.com.tr/2004/09/12/siy101.html

  • 45. 13 mayıs 2016 beşiktaş'a doping testi yapılması

    bazıları kendi oyuncularının dopingli çıkmış olduğunu unutup utanmadan şu başlıkta bile yazma hakkı buluyor kendilerinde. her takıma yapılabilir kontrol. ama şampiyonluk maçından 2 gün evvel tesislere gidip doping testi yapmak orospu çocukluğudur. çok istiyorlarsa maç sonrası statta alırlar numuneyi.
    neyse.. biz her türlü koyduğumuz için her çeşit puştluğu deneyebilirsiniz. pazar günü tura bekleriz. gelin bi de orada alın numune..

  • 46. kadınları itici yapan detaylar

    2011 yılıydı sanırım, kadıköy'den ümraniye'ye arkadaşlara gidiyorum, mavi dolmuşlardan birine bindim. önümde bir eleman oturuyor, göztepe köprüsünden iki kız bindi elemanın koltuğunun yanındalar. kız elamana "aa meraba" falan dedi, tanışıyorlarmış. ufak bir naber nasılsın faslından sonra eleman hemen kalkıp kıza yer verdi. kız yanındaki öteki kıza, mahalleden arkadaşım dedi, sürekli konuştular. gülmeceler espriler falan derken oğlan indi.

    neyse oğlan iner inmez kız bi öff ledi. çok bayıyo, sıkıldım falan diye oğlanın arkasından başladı vurmaya. öteki kız da "ya niye öyle diyosun çok tatlı bir çocuktu" dedi ama söyleyişinden cümlenin sonunaki (!) noktalamasını gördüm, zaten oturan kız da "yaa ne demezsin" deyip gülmezler mi...

    muhtemelen oğlan dolmuştan inince kendisini son derece centilmen, kızlarla iyi ilişkiler kurabilen başarılı bir erkek sanmıştır. ama durum çok farklı cereyan etti.

    kibar kişiliğimi bozup öndeki kıza enseden şılaapss diye patlatıp "yerine otururken öyle demiyodun ama" diyesim geldi yalan değil...

    mesela kızlar bu tip durumlarda çok itici olabiliyorsunuz. karşınızdaki erkeği çok güzel kullanıp, işiniz bitince arkasından taşak geçebiliyorsunuz.

    bunların başka bir türü de yalnızken bir erkekle samimi olup, dostluk kurup, derdini dinleyip, der anlatıp, bir ilişkiye başlayınca "yazmazsan sevinirim erkek arkadaşım var" tribine giren kız.

    adriana lima böyle davransa ondan bile soğurum lan.

    edit: soğumam

  • 47. game of thrones

    yok jon'un annesiymiş, kılıcıymış, yok white walkermış johnnie walkermış, ya siz bunları bırakın da gelin kitaptaki en önemli soruya bakalım biz.

    "tywin lannister neden kabız oldu?"

    ciddiyim bak. var mı buna bir cevabın?

    tyrion kendisine 3. deliği açmadan önce, tywin tuvalette oturuyordu. bir süredir orda olsa gerek ki, içerde shae uyuyakalmıştı. içerde hatun beklerken bir insan neden tuvalette oturup candy crush oynar? kabız olduğu için.

    bak grandmaester pycelle sana bir ipucu versin.
    "bu iksire renginden dolayı 'dul kanı' adı verilmiştir. çok zalim bir iksirdir. insanın mesanesini ve bağırsaklarını tıkar ve kişinin kendi zehiriyle boğularak ölmesini sağlar"

    "kabız ederek öldüren iksir" diye bir şey var bak sonra bana götünden iksir uydurma demeyin. tywin gibi sevmeyeni çok olan bir adamın yemeğine böyle bir şey karıştırılmış olması çok da şaşırtıcı olmaz bence.

    peki tywin'in böyle bir iksiri içtiğine dair bir kanıt var mı diye sorarsanız, işin burası biraz belirsiz derim. kitapta bu konuyla ilgili en önemli bilgi, tywin'i cesedinin tyrion kendisini vurduğu andan itibaren acaip bir şekilde kokmasıdır. hatta, tywin'i cenazesini septte ziyaret eden tommen kusacak noktaya gelir. yazarımız da bu kokunun üzerinde gereksiz bir şekilde durur.

    şimdi bir an için tywin'in zehirlendiğini düşünelim. kim, neden yapsın bunu? yani ortamda lannisterlardan nefret eden, zehir konusunda uzman olan ve hatta bu uzmanlığı sayesinde engerek lakabını almış birisi olsa, belki olabilir dicem ama- ne? böyle biri var mı? red viper of dorne da kim? oberyn martell mi?

    kitaptaki en önemli soru olduğunu söylerken tabi ki ciddi değildim. zaten bu olayın "teori" sıfatını hakettiğinden bile emin değilim. ne tywin'in kabız olduğundan eminiz, ne de o iksiri içtiğine dair bir kanıtımız var. zaten, böyle bir cinayet, doran martell'in felsefesine aykırı olur ki ondan biraz sonra bahsedeceğim. ama oberyn gerçekten böyle bir şey yaptıysa, tyrion'a resmen yazık olmuş demektir. eleman, babasını öldüren hain evlat damgasını yedi ama ne bilsin tywin amca bokunda boğularak ölmek üzereymiş zaten.

    ben konuyu böyle boktan bir meseleyle açtım ama aslında asıl incelemek istediğim şey, martell ailesinin, lannisterlara olan nefreti ve bu nefretin sonucunda yaptıkları; ya da yapmadıkları. benim favori ailem martelller olduğu için bu konuya karşı özel bir merakım var.

    bu noktada, diziden biraz ayrılmamız gerekiyor, çünkü dizi dorne hikayesinin tek kelimeyle ırzına geçti. kitabı okumayanlar için gerekli notları düşeceğim buraya. 4. kitabı okumamış ve okumayı düşünenler için spoiler olabilir anlattıklarım.

    önce basit bir soruyla başlayalım,
    "martell hanedanı, lannisterlardan neden nefret ediyor?"

    bunun birden fazla cevabı olabilir ancak rhaegar targaryen'in karısı ve dorne prensesi elia martell ile çocukları aegon ve rhaenys'in, tywin'in emriyle öldürülmesi yakın tarihteki nefrete damga vurmuş olaydır. (gregor clegane, elia ve bebeği aegon'u, amory lorch da 3 yaşındaki prenses rhaenys'i öldürür) her ne kadar tywin, bu emri verdiğini hiç bir zaman itiraf etmemiş de olsa, clegane ve lorch gibi adamların yaptığı işlerden tywin'in haberi olmadığını söylemek zordur. martelller için azmettiricinin kim olduğu bellidir ve o meşhur trial by combat sahnesinde, oberyn'in gregor clegane'in ağzından itiraf almaya çalışması da bu yüzdendir.

    yani martell'lerin nefret ettigi insanlar listesi yapmaya kalksak, soyle bir sey olur heralde,

    tywin lannister
    gregor clegane
    amory lorch
    cersei lannister
    jamie lannister
    tyrion lannister

    tywin'in elia cinayetiyle bir alakası olmayan 3 çocuğunu neden listeye koydun derseniz, doran martell'e kulak verin derim.

    “bana, elia ve çocuklarının başına gelenleri söyledikleri günden beri tywin lannister'ın çöküşü için çalıştım. onu öldürmeden önce değer verdiği her şeyi elinden almayı umut ettim”

    eger martelllerin, yukarıdaki listedeki isimlerin her birinden nefret etmek için bir sebebi olduğu konusunda anlaştıysak, bu noktada biraz ek bilgi vereyim.

    doran martell'i, dizide tamamen aciz bir adam olarak tanıdık ama kendisi aslında kitaptaki en güçlü ve stratejik hareket eden lordlardan birisi. onunla ilgili çok fazla detaya girmeyeceğim ama şunu belirtmek isterim. doran, kardeşi oberyn ile son derece uyumlu çalışıyor. hatta, birbirlerini mükemmel bir şekilde tamamladıklarını da söyleyebiliriz. birisi hesaplayan strateji adamı, diğeri deli-fişek savaş adamı. hatta doran bunu "oberyn, tehlikeli bir yılan ama yılanın saklanmak için otlara ihtiyacı vardır, işte ben o otlarım" diye anlatır.

    dizide oberyn martell'in nasıl bir karakter olduğu gayet güzel işlendi, ancak kendisinin, tehlikeli, öngörülmez ve renkli karakterinin, aynı şekilde macera dolu bir gençliğin sonucu olduğu pek söylenmedi. oberyn'in, zehirler konusunda uzman olduğunu biliyoruz ancak buna ek olarak kendisinin citadel'de kara büyü eğitimi almışlığı da var. essos'daki bir çok uzak şehre seyahat eden oberyn'in aynı zamanda kendi lejyoner birliğini de kurduğu biliniyor. ancak bu birliğin adı açıklanmıyor.

    şimdi bu noktada bir varsayımı kabul etmemiz gerekiyor. ya oberyn'in kurduğu lejyoner grubun "brave companions" olduğunu kabul edeceğiz ya da bu grubun martelller için çalıştığını. (brave companions'ın oberyn'in kurduğu grup olduğu sağlam kökeni olan bir teori)

    kitabı okumayanlar, brave companions'ın ne olduğunu bilmeyebilir. dizide, bu grubun bazı üyeleri var ancak lejyoner grubunun adı geçmiyor. yazının devamında kitaba sadık kalacağım ancak diziyle arasındaki bağı da kurmaya çalışacağım.

    brave companions adlı grup robb stark ile savaşı sırasında, riverlands kırsalında terör estirmeleri için tywin lannister tarafından işe alınıyor. harrenhal merkezli olmak üzere, bu bölgede halka huzursuzluk verip tywin'in, riverlands lordlarını ve robb stark'ı güneye doğru çekme planına hizmet ediyorlar. daha sonra, roose bolton'un harrenhal'a gelmesiyle, lannisterlara hizmet etmeyi bırakıp kendi amaçlarına hizmet etmeye başlıyorlar.

    dizide grubun adı geçmese de en önemli 2 elemanlarını tanıyoruz. brave companions lideri vargo hoat, dizide locke ismiyle karşımıza çıkıyor ve boltonlara hizmet ediyor. bir başka bc elemanı qyburn ise diziye harrenhal'da hapsedilmiş bir mahkum olarak dahil oluyor. qyburn'ün de, aynı oberyn gibi citadel'de kara büyü eğitimi almış olduğunu da belirteyim. (hatta aynı anda orda olmuş bile olabilirler)

    şimdi, brave companions'un martelller için çalıştığı varsayımıyla yukarıdaki nefret edilen kişiler listesine tekrar bakalım.

    amory lorch
    elia martell'in 3 yaşındaki kızı rhaenys'in katili. tywin lannister, harrehal'ı terkederken harrenhal'ı kendisine bırakıyor. brave companions taraf değiştirdikten sonra, vargo hoat'un talimatıyla, çırıpçıplak soyulup, ayı ile dövüşmesi için ringe atılıyor. (evet, brienne'in ayısı) ayı, kendisini parçalıyor. (dizide, jaqen h'ghar, lorch'u tywin'in odasının kapısında öldürüyor)

    gregor "the mountain" clegane
    elia martell'i tecavüz ederek öldüren ve bebeği aegon'u duvara vurarak parçalayan iyilik perisi. oberyn martell, kendisinin işini şahsen bitiriyor. meşhur oberyn vs mountain düellosuna, oberyn, mızrağının ucuna sürdüğü çok güçlü ama kurbanını yavaş yavaş öldüren bir zehirle çıkıyor. oberyn, clegane'den itiraf almaya çalışırken ölse de, mountain'a ölüm cezasını kesmiş oluyor. üstelik, clegane haftalarca acılar içerisinde çığlıklar atıyor. bu arada onun tedavisini(!) üstlenen kim? qyburn!

    jaime lannister
    brave companions'un lideri vargo hoat, "babana bir mesaj yollayayım" diye kendisinin kılıç kullanan elini kesiyor. alemlerin en iyi kılıç kullanan elemanlarından birisi olan jaime için bu ölümden de beter bir ceza. ama vargo'nun jaime'nin elini kesmesinin başka bir sebebi var. jaime'nin elinin kesilmesinden itibaren hayatımıza giren karakter kim? kendisinin tedavisini üstlenen qyburn.
    (dizide bu işi boltonların adamı olduğu söylenen locke yapıyor ama bu çok saçma. roose bolton, bu olay olurken, robb stark'a ihanet edip lannisterlara katılmak üzere. neden kendi adamlarından birine, tywin lannister'ı kızdıracak bir şey yaptırsın?)

    cersei lannister
    artık elimizde, jaime'nin elinin tedavisi, ona yaptırdığı altın protez ile king's landing'e gelip cersei lannister'a duymak istediklerini söyleyerek onun güvenini kazanan bir qyburn var. hatta, dizide şu an cersei'nin (jaime dışında) güvendiği tek kişinin qyburn olduğunu söyleyebiliriz. (kitapta, cersei, jaime'ye de güvenmiyor.) qyburn, cersei'nin bütün planlarını biliyor ve onun en yakınındaki adamlardan birisi. doran martell için bundan daha iyi bir stratejik hareket düşünülebilir mi? qyburn'un şu an istediği anda cersei'yi yok edecek gücü var. hatta, cersei'nin çok güvendiği robert strong bile qyburn'ün kontrolünde.

    tywin lannister
    eğer, oberyn'in tywin'i de zehirlediğine inanırsak, o zaman oberyn'in kendi elleriyle temizlediği lannister hizmetkarı sayısı ikiye çıkıyor. ancak, daha önce dediğim gibi bu hareket doran martell'in "onu öldürmeden önce elindeki her şeyi alacağım" felsefesine aykırı olur. o yüzden, ben oberyn'in böyle bir şey yapacağını zannetmiyorum. bence doran ve oberyn'in kendisi için planladığı sonu görmeye tywin'in ömrü yetmedi.

    tyrion lannister
    sanırım martell listesindeki son kişi tyrion'du. bunun sebebi, tywin'in ondan nefret etmesi olabilir. bana göre doran martell, tyrion'un varlığının ondan utanan tywin'e verilecek en büyük ceza olduğunu düşünüyordu. tyrion, babasını öldürerek, belki de onu, doran martell'in ellerindeki daha dehşet veya utanç verici bir sondan kurtarmış oldu.

    listedeki 6 adamın kaderlerini özetlersek,
    3 ölü, 1 ağır yaralı, 1 tuzağa düşürülmüş durumda.
    tyrion'un şimdilik yırttığını söyleyebiliriz.

    martelllerin, lannisterların altını hiç çaktırmadan oyuyor olması, benim en sevdiğim teorilerden birisi. bu plan, george r. r. martin'in felsefesine ve yazma stiline acaip uyuyor. zaten, kitapta martelllerin gizliden gizliye planladığı başka olaylar da var. yani, doran martell'in çalışma stili bu.

    --
    şimdi bu noktada diziyle ilgili bir şeyler söyleyeyim.

    maalesef bütün bu yazdıklarımın dizide bir karşılığı olacağını sanmıyorum. yapımcılar, benioff ve weiss'in dorne hikayesini komple dışarda bırakmak istediklerini ancak, diğer bir yapımcı bryan cogman tarafından martellleri diziye dahil etmek için ikna edildiklerini okumuştum. ancak, bu dahil ediş, maalesef kitaptaki gibi nakış gibi işlenen stratejiler yerine resmen alelacele yazılmış bir rezillik şeklinde oluyor. zaten, vargo hoat'un adının locke olarak değiştirilmesi, bizzat george r. r. martin'in isteğiyle olmuştu ve yapımcılar qyburn'e de başka bir hikaye uydurmak zorunda kaldılar.

    dizideki doran martell, aciz bir adammış gibi işleniyor. lannisterlara karşı hiç bir şey yapmadığı için, oberyn'in metresi ellaria sand gibi beşinci sınıf vatandaşlar tarafından darbe ile düşürülebilecek birisiymiş gibi tanıtılıyor. kitaptaki doran, serçe parmağının bir hareketiyle, ellaria sand ve oberyn'in bütün piçlerini yok edebilecek güce sahip. zaten, kitaptaki ellaria da, oberyn'in intikamını onun ailesini öldürerek almak gibi saçma bir işe girmeyecek kadar akıllı bir hatun. dizi, diğer dorne lordlarının ve ordusunun, doran martell'in katili bir orospunun peşinden gideceğine inanmamızı bekliyor. kitapta böyle bir cinayet işlense, ellaria sand'ı 10 saniyede sunspear'in en yüksek yerine götünden çivilerler.

    zaten bu teoriyi yazmamın sebebi de, dizi izleyicisine, martellerin aciz bir aile olmadığını biraz olsun anlatabilmekti. aslında bu yazıyı daha sonra yazacaktım ama son bölümü izlerken dikkatimi çeken bir şey beni gaza getirdi.

    qyburn, ajan olarak kullandığı küçük çocuklara şeker verirken, "bu şekerler dorne'dan geldi" dedi.

    ben mi paranoyağım yoksa dizi de qyburn'un dorne için çalıştığının sinyalini verdi?

    büyük ihtimal birinci seçenek.

  • 48. sırt çantasıyla dolaşan erkekler

    telefonum eşşek kadar,
    cüzdanımda ıvır zıvırlar,
    bir elimde anahtar,
    kıçıma mı sokayım bunları
    a dostlar..

    gitgide küçüldü pantolon cepleri,
    nasıl taşıyayım bunca şeyi,
    her gün bir ileri bir geri,
    kıçıma mı sokayım her şeyi
    a dostlar.

    telefon kulaklığı cepte düğüm düğüm,
    ağırlık yapar onca yüküm,
    cüzdan üstüne otursam dümdüz olur götüm,
    kitaplarımı da kıçıma mı sokayım iki gözüm,

    çapraz çanta başa derttir,
    yürürken göte başa değdirir,
    sırt çantası da omuzu göçertir,
    benim kıçımla derdim nedir?
    a dostlar...

    debauchee oğlan der ki,
    i phone, araba anahtarı, marlboro paketi,
    hiç sevmem böyle artistleri,
    sırtımda yüküm gezerim bir ileri bir geri.
    çantamı da beğenmez, bir siki beğenmeme timi,
    en sonunda çantaya da kulp bulduysanız,
    alın sokun götünüze taşıdığım yükleri.

  • 49. sürekli kişiliği bozuk insanlarla karşılaşılan yer

    ekşi sözlük.

  • 50. türkiye'nin kaça bölüneceği sorunu

    türkiye bölünmez arkadaşlar. öyle üstünkörü laf olsun diye söylemiyorum. gerçekten bölünmez. açıklayayım. şimdi bölünme fantezileri “türk-kürt” ve “dinci-laik” ekseni üzerinden gidiyor. türk-kürt hadi yine bir nebze de ben hiç “dinci-laik” diye bölünen bir ülke görmedim. bilmiyorum varsa, biri yeşillendirsin. dünya tarihinde genelde bölünmeler etnik, mezhepsel ve dinsel tabanlı olur. şimdi gelelim bizdeki duruma.
    türkler ve kürtler 2000 yıldır kardeştir, et ve tırnak gibidir gibi bir geyikle başlamayacağım. rakamlarla konuşacağım. şimdi bir ülke bölünecekse iki yolla bölünür. biri iç savaşla (en kötüsü) diğeri de referandumla (en moderni). ben 30 yıldır çıkmamış ve umarım da çıkmayacak bir iç savaşın bundan sonra çıkacağı kanaatinde değilim. şöyle bir ortamda bile insanlar birbirini boğazlamıyorsa (ki boğazlamasın zaten) hiçbir ortamda merak etmeyin boğazlamaz. o halde diğer metoda gelelim. pkk’nın silah bırakıp bölme mevzuunu tamamen siyasal ve rakamsal ele aldığını düşünelim. normal, aklı başında, modern ülkelerde bir taraf bölünmek istediğinde referanduma gidilir ve bölünmek isteyen kesim %50’yi geçmek zorundadır (son olarak ingilterede gördük). peki hdp son seçimlerde %50’yi kaç ilde geçebildi. zahmet etmeyin ben sizin için baktım. tam tamına 12 il (bitlis de %49 aslında ama onu da geçti sayıyorum). bu iller şunlar: tunceli: %56, ağrı: %68, ığdır: %52, diyarbakır: %72, mardin: %68, siirt: %58, batman: %68, van: %65, şırnak: %85, hakkari: %83, muş: %62, bitlis: %50.
    burada bir şeye dikkat etmekte fayda var. bu rakamlar türkiye genel seçiminde kullanılan oylar. türkiye bölünsün diye kullanılan oylar değil. peki size soruyorum bu illere türkiye’den ayrılalım mı diye sorulsa sizce kaç il %50’yi geçebilir. elbette kesin emin olamayız ama kabaca %65’i hdp’ye oy veren illeri baz alırsak sadece ağrı, diyarbakır, mardin, batman, van, şırnak ve hakkari yani sadece yedi il evet ayrılalım diyebilir. o da en uç senaryo da. çünkü bölünelim demek hadi pazar günü pikniğe gidelim demek değil. bir daha türkiye’nin diğer tarafında kalan hiçbir ile gidememek, oradaki yakınlarını, akrabalarını görememek demek. istanbul boğazını göremeyecek olmak demek. ülkenin sağladığı hiçbir imkandan faydalanamayacak olmak demek. ne bilim bir hacettepe’de, boğaziçi’nde, odtü’de okuyamayacak olmak demek bölünen insanlar için. demem o ki hdp’nin son seçimlerde en yüksek oy aldığı şırnak da bile ayrılalım mı diye referanduma gidilse inanın %50 geçilemez. zaten pkk’nın bugün hala silahla bir şeyleri başarmaya çalışmasının en büyük sebebi de bu gerçeği biliyor olmaları. ülkeyi bölmek için silahtan başka çareleri yok çünkü.
    “dinci-laik” mevzuunda ise akp ve chp’nin baz alınması bana çok komik geliyor. internet başında bu kadar çok oturmanın insan metabolizmasında yarattığı olumsuz etkilerden olsa gerek insanlarda şöyle bir algı görüyorum. akp’ye oy veren kesim dindar, chp’ye oy veren kesim ise dinsiz olur. arkadaşlar gidin bir konuşun etrafınızdaki insanlarla. hayat sadece facebookda yorum kasan arkadaş listenizdeki insanlardan veya ekşicilerden ibaret değil. benim evinden atatürk resmini indirmeyen, yedi nesildir chp’ye oy veren ailem ve akrabalarım beş vakit namazında niyazında tiplerdir (bunu bir meziyetmiş gibi anlatmıyorum bu arada). benim oturduğum apartmanda ölümüne chp’li, atatürkçü “o sürekli dalga geçilen cumhuriyetçi teyzeler” ayda bir toplanıp kuran okurlar.
    peki akp’ye oy verenlerin dindar olduğuna emin misiniz? benim izmirli, hayatında camiye gitmemiş bir arkadaşım akp’ye laf atıyorlar diye face’inde arkadaş silmekten arkadaşı kalmadı. adamın yanında akp’yi eleştiremiyorsun bile. daha geçen tanıştığım bir eleman eve artık kadın atamadığından şikâyet ediyordu. ve bu elemanın yanında akp’ye bir iki laf ettim diye beni paralelci olmakla itham etti. adam meğerse damardan akp’liymiş. yine geçen denk geldiğim ellili yaşlarında bir adam akp’yi iyice bir yalayıp sıyırdıktan sonra akşama içmeye gideceğini, istersem benim de gelmemi söyledi.
    yani diyeceğim şu ki bu ülke garip bir ülke. sırf bu garipliğinden bile bu ülke bölünemez arkadaş. yani dünyanın en zeki insanları bir araya gelse, on yıl bu ülkede yaşasa, yine şu ülkeyi bölecek bir yol bir yöntem bir usul bulamazlar. hatta aramızda kaynayıp giderler. o yüzden rahat olun. gidin face de filan takılın.