Değerli ziyaretçilerimiz,

Öncelikle, sitemize gösterdiğiniz ilgi ve destek için hepinize teşekkür ederiz. Sizlerden gelen geri bildirimler ve beğeniler bizim için büyük bir motivasyon kaynağı oldu.

Sozlock olarak tam 9 senedir her gün ekşisözlük'den okumaya değer içerikleri filtreleyip günlük listeler oluşturduk. Bu işi yaparken kişisel davranmadık, günün en popüler başlıklarının en beğenilen entrylerini aldık listelerimize. Üstelik bu gayretimiz hiç bir zaman ticari bir kaygı taşımadı. Yayına başladığımız ilk günden beri en ufak bir reklam yayınlamadık, sponsorluk anlaşmaları yapmadık. Sozlock üzerinden tek kuruş kazanmadık.

Bütün bunlara rağmen, ne yazık ki son dönemde ekşisözlük yönetimi tarafından alınan bot koruma önlemleri nedeniyle, ekşisözlükten entry çekme ve beğenilen entryleri listeleme hizmetimizi maalesef devam ettiremiyoruz. Bu durum ekşisözlük yönetiminin aldığı bir karar olup, tamamen bizim kontrolümüz dışında gerçekleşmiştir. Bu zorunlu durumdan ötürü yaşanan aksaklık nedeniyle anlayışınıza sığınıyoruz.

Sozlock Ekibi

Ekşi Sözlük Debe Listesi

Rastgele
Hepsini aç
  • 1. kürtler olmasaydı türkler anadolu'ya giremezdi

    olabilir aslında. o zaman himayesinde oldukları devleti satmışlardır.

  • 2. rus sevgilisinden bebeği olan bakan

    savunma bakanı olabilir.
    korunmadaki başarısızlığına bakılırsa işiyle oldukça paralel..

  • 3. evlenip sıradan bir hayatla geberip gitmek

    aşık olduğunuz kadın ile evlenip, özgürce gezip tozup; aşkınızın meyvelerini rahatça büyütüp, hobilerinize vakit ayıtmanız ve huzurlu bir şekilde ölmeniz sıradanlıksa şayet en sıradan şekilde ölmek isterim.

  • 4. hüseyin üzmez ilişkisi yüzünden linç edildi

    bir mehmet şevket eygi beyanı.

    başlık sığmadığı için asıl vurucu kısmı ekleyemedim. tam olarak şöyle:

    " geçtiğimiz yıllarda, küçük bir kızla ilişkisi yüzünden mü’min ve müslim bir gazeteci maalesef müslüman kesim yüzünden linç edilmiş, bitirilmiş, yerin yedi kat dibine sokulmuştur. bu, adaletsizlik, insafsızlık ve aşırılık olmuştur. "

    http://t24.com.tr/…lmistir-bu-insafsizliktir,330087

    bunlar hakikaten ahlaksız ve utanmaz adamlar. siyasal islamcı kadar yüzsüz, insanlıktan çıkmış bir güruh bu dünyaya gelmedi, muhtemelen gelmeyecek.

  • 5. beni hamile bırakmak isteyen çok erkek var

  • 6. 88. oscar ödül töreni

    leonardo dicaprio'nun ödülü aldıktan sonra debe editini basıp araya küresel ısınma ve çevresel duyarlılık konularını da sıkıştırdığı tören.

  • 7. emin'i antarktika'ya yolluyoruz

    kagan'i yolluyoruz, berk'i yolluyoruz deseydin tamam da emin ne kardes.
    emin'i antakya'ya yollayin.

  • 8. metrodan inenleri beklemeden binmeye çalışmak

    bunun bugün şöyle bir çeşidini gördüm ki suratına kürekle vurulasıdır:

    binerken inenlere öncelik vermeyip kavga ettiği gibi, inerken de öncelik vermedikleri için binenlerle kavga etmiştir.

  • 9. hamile kadınlara otobüste yer vermemek

    26 haftalik halimle istanbula ailemi ziyaret etmeye geldim tekrardan. yollarda kac sefer aglayasim geldi, zira metroda yalnizca bir kere orta yasli bir adam yer verdi buyurun oturun diye.
    onun disinda otobüslerde bir kez ama bir kez bile teklif eden yer veren olmadi. öküz ötesi igrenc tipler karnima bakip bakip durmalarina ragmen, buyur gec diyen bir allah kulu cikmadi mesela, bosalan yerlere benden once gayet fit saglikli kadinlar gecip oturdular.
    hele ki kuzguncuk civarinda size bu halinizle yer veren olmuyor mu hanfendi diye bir adamcagiz sordu, ben de yok, gerek yok zaten diye yarim agiz cevap verdim, bir utanan da cikmadi.

    istanbulu, turkiyeyi siktir edip gitmekle bir kez daha cok cok cok dogru bir karar verdigimi anlamis oldum. toplu tasima araclarinda hamilelere, gercekten ihtiyaci olan yaslilara yer vermeyip de rahatina bakanlardan olusan bir toplumdan bir sikim olmaz afedersin.

  • 10. kahve ve çikolatasız kitap okuyamayan nesil

    * üstüne iki satır sabahattin ali tümcesi paylaşmadan geçemez.
    * video veya fotoğraf çekmeden spor yapamaz.
    * yediğini içtiğini, before-after'ını paylaşmadan; başımıza endokrin profesörü kesilmeden diyet yapamaz.
    * sofra/tabak fotoğrafı çekmeden yemeğe başlayamaz.
    * mağaza kabinlerinde giysi deneme fotoğrafları çekmeden bir şeycik alamaz.
    * arkadaşlarıyla dil çıkarmalı, zafer işareti yapmalı, birbiri üstüne yıkılmalı, ağlamalı gülmeli fotoğraflar çektirmeden sosyalleşemez, tatil yapamaz, yurtta veya öğrenci/bekar evinde kalamaz.
    * albümü yeni çıkmış popçu gibi çeşit çeşit pozlar vermeden mezun olamaz.
    * monaco prensine gelin gidiyormuş havasında pozlar yayınlamadan evlenemez.
    * başında doğum fotoğrafçısı olmadan doğuramaz.
    * şikayet ediyormuş maskesi altında övünmeden çalışamaz, istanbul'da yaşayamaz, trafiğe takılamaz.
    * hastaneden birkaç kare yayınlamadan refakatçi veya hasta olamaz.

    özet geçmek gerekirse "hiçbir zaman 'kendi halinde' olamaz".

  • 11. 29 şubat 2016 fenerbahçe beşiktaş maçı

    fanatik galatasaray'lı olduğumu söyleyerek sözlerime başlayayım. ne eziyor lan fenerbahçe. beşiktaş hakem hakem diye ağlamasın diye fener'in hakkını da bir güzel yiyor cüneyt çakır. maçın hakkı şu an için 4-0 filandı.

    edit: beşiktaş'lı arkadaşların ezilmedik ulan ezilmedik mesajlarına ithafen; adamlar çıkarmış yüzünüze yüzünüze vuruyor daha neyi anlatıyorsunuz.

  • 12. kanzuk

    bu sözlüğün temelini oluşturan yazarların taleplerini, safsatalarla dolu mantıksal dayanağı olmayan bir yazı yazarak geçiştirmeye çalışan, geçiştirebileceğini sanan kişi.

    ''ekşi sözlük 90'larda kalan değil, 90'lardan gelen bir site. görünüm ve fonksiyonlar açısından eskiyi muhafaza etmek gibi bir düşüncemiz hiç olmadı. ''

    o saçma açıklamasından çıkartılabilecek tek doğru cümle ise üstte yazıyor.

    neden doğru? çünkü kendisinin de söylediği gibi ortada ''fonksiyonlar açısından eskiyi muhafaza etmek'' gibi bir düşünce yok. zira birileri sözlüğün var olan fonksiyonlarını da zaman içinde çürüterek kaybetti.

    eski dandik site olarak nitelendirdiğiniz sözlük, yazarlara hiçbir ayrı eklenti indirmeye gerek kalmadan yüzlerce farklı tema alternatifi sunuyordu. übermensch web dizaynırlara hazırlattığınız yeni sözlük ise, gece görüş modu ve migraine patient bafileyicisi ile beraber hepi topu 2 tane alternatif sunabiliyor.

    mesela eskiden bu sözlüğün ekşistats adında çalışan bir modülü vardı, hatırlar mısın? sahi o nerede kanzuk? en son 2014 aralık'ta ''eksi sozluk'un 1000 baslik listeleme siniri nedeniyle gun sayiminda sorun var, bu duzelmeden diger moduller calisamiyor.'' şeklinde bir güncelleme geçilmiş, o tarihten sonra da kaderine bırakılmış. bundan 5 yıl önce, sözlükle ilgili detaylı istatistiklere bakabiliyorken, 2016'nın aşırı modern sözlüğünde bakmak mümkün değil.

    ah bir de başucu eserleri vardı değil mi kanzuk? peki onu nereye sakladınız? entry numaraları nereye gitti? hani kuşlar, ağaçlar? dürü...? şaka lan şaka, sakin ol, dürümler hala yerinde duruyor, kimse yemedi.

    tüm bu laf kalabalığının ardında, ortaya çıkan asıl gerçek şu ki siz sözlüğe yıllardır fonksiyonel manada elle tutulur hiçbir şey katmadınız. işin sadece makyaj kısmıyla ilgilendiniz. paylaş butonu yerine twitter kuşu koy, en üste yeşil şerit çek, logoyu değiştir, onun rengi kırmızı mı maviye çek, entry aralarını aç belki orada da küçük bir reklam alanı vardır, bla bla bla...

    edit: ayrıca ''beyaz fon rengi tercihi neden tepki alıyor, anlamadım. reddit, twitter, facebook gibi sözlük kullanıcılarının en fazla zaman geçirdiği platformların tamamı beyaz fonlu.'' demişsin ya

    twitter, facebook ve 3 farklı ekşi sözlük versiyonlarından aldığım numuneler ile beyazlık farkına dair kendi bilgisayarımda bir test yaptım, sonuç budur http://i.hizliresim.com/xkoj6d.png

    bildiğim kadarıyla retina düşmanı güncel sözlük beyazı (rgb 255, 255, 255) paletteki en beyaz renk oluyor, hex code olarak karşılığı #ffffff

    sonuç: analoji kurmak için söylediğin twitter ve facebook bile senin kadar beyaz değil. mantıksal olarak bir önceki sözlük için gelen şikayetler ''göz yoruyor'' ise, yeni tasarımda rengi biraz koyulaştırırsın, ''nasılsa alıştı mallar'' deyip daha da açmazsın.

    peki sen neden bu kadar beyazsın beşinci boyut kanzuk, anlatsana biraz :))

    not: ticari itibarı zedelediysem affola...

  • 13. antibiyotik kullanımında dünya birincisi olmak

    çok doluyum sözlük...

    kızım 3,5 yaşında. bu zamana kadar hiç kullanmadıysa 15 paket antibiyotik tedavisi almıştır.
    artık yoruldum, sıkıldım..

    yurt dışında, amerikada, kanadada yaşayan çocuklu arkadaşlarım var. çocuklar 5-10 yaşına kadar 1 ya da taş çatlasın 2 defa antibiyotik kullanarak büyüyorlar.

    çok iyi bir çocuk doktoru bulduk,
    bakıyor,
    ateş, öksürük "ciğere inmiş=antibiyotik"
    kulak ağrısı, ateş, "otit= antibiyotik"
    burun akınısı, öksürük, ateş, "boğaz kötü=antibiyotik"

    kıllandım artık, şehrin en iyi üniversite hastanesine götürmeye başladım, özel doktorun yanından çıkıp..
    istisnasız her seferinde onlar da, "agumentin, macrol"

    götünüze girsin o antibiyotikler.
    ulan bu çocuğu mamak çöplüğünde mi büyütüyoruz biz amk lan! bu kadar antibiyotik neden?
    hakkaten bu kadar sık antibiyotiğe ihtiyaç duyan bir çocuk ise, neden bunun sebebi araştırılmıyor?

    hayır ihityaç olmadığı hallerde de yazıyorsanız, neden yazıyorsunuz?!?
    birinciliğin üstünde de bi mevkide olabiliriz antibiyotik kullanımında. 3,5 yaşıındaki kızıma baktığımda, onun bile kişisel sağlık geçmişinden görebiliyorum bunu sadece.

    4 gündür ateşli, en sonunda 3 gün önce bi kbb prof gördü (aynı ünv. hastanesinin)

    "ota boka antibiyotik veriyolar, çok yanlış. çoğu durumda antibiyotik hiçbir işe yaramaz ki... " deyip öyle bi şurup+burun spreyle yolladı bizi...
    oh güzel, antibyotik yok. bikaç güne düşecekmiş ateşi... pek güzel.

    düşmüyo amk. düşmedi.
    şimdi ben bu çocuğu alsam, aynı ünv.nin çocuk polikliniğine götürsem, ordaki asistanlar da antibiyotik yazıp yollıcak.
    ulan hocanız "antbiyotik çözüm değil" deyip yolladı 3 gün önce? bu ne perhiz?
    (aynı profa götüremiyoz, 2 haftalık randevuları dolu)

    peki bu ateş niye düşmüyor amk... çocuğun sorunu ne!

    önceki antibiyotik tedavisi de biteli 10 gün olmuş anca daha üstelik...

    sinirden kendimi sikicem sözlük. nefret ediyorum şu an her şeyden

    edit: gevşek gevşek yanaşmayın amk. tek bir kere bile dr yazmadığı halde antb. kullanmadık... tek bi kere bile yazdığı halde başlamamazlık etmedik,
    10 gün sürmesi gereken antb. tedavisini daha tek bi kere 9. günde dahi kesmedik.

  • 14. italya'da kebaba yasak konması

    doğruysa çok iyi olmuş karardır. zaten verona şehrine gidip orada kebap yiyen adamın aklına şaşarım.

    türkiye'de yan yana onlarca kebap salonu açılmasının önüne geçilebilir, aynı şey yan yana açılan eczaneler veya telefoncular, marketler için de geçerli.

    mesela evime yakın mütevazi küçük bir market vardı, zar zor geçiniyordu ama herkesin ihtiyacını karşılamak için her şeyden bulunuyordu, adamın marketinin bitişiğine migros açıldı. adam da kapattı haliyle, şimdi ise yazları haşlanmış mısır, kışları kestane satıyor. sinirlendim amk, ben böyle düzenin ta amk.

  • 15. şubat 2016'da antalya'ya 55 rus turist gelmesi

    antalya yöresindeki akplilere hediyemiz olsun dediğim durum.

    öyle "ortalih cohh garisti ampulaa basacaam" demekle olmuyor işte.

  • 16. volkan şen

    tipik fenerbahceli oldugundan olsa gerek guzel koymustur.

  • 17. leonardo di caprio oscar aldı diye sevinen tip

    başkalarının sevinçleriyle kafayı bozup sözlükte başlık açan mallardan evladır.

  • 18. akp'nin can dündar'ın tahliyesine sevinmesi

    "anayasa mahkemesi'nin kararını sevinçle karşılıyoruz."

    (error 0620) vekil.dll geçersiz bir işlem yürüttü ve kapatılacak.

    bir tufa basın.

    hasarlı dosyalar onarılıyor...
    biat.rte dosya konumuna taşınıyor...
    bülentturan.exe yeniden başlatılıyor...

    “yetki gaspı.”

    (error 0320) omurga.dll bulunamadı.

    yine de devam et.

  • 19. memur olup sıradan bir hayatla geberip gitmek

    plazada çalışanların köpük partilerinde coştuğunu öğlende işe gelip akşamüstü partilere aktığını zannedenlerin sanrısı.
    memurlar haftasonları tatili ve akşamları insancıl vakitte biten mesaileri sayesinde kendilerine vakit ayırabildiklerinden hepinizden daha kaliteli bir yaşam sürüyor. adamın senede 30 gün izin hakkı var. sen ekrana hipnotize olmuşken dünyayı geziyor lan adam. ayrıca patron ne der kaygısı kovulma korkusu olmadığından stres altında değiller ve daha verimli çalışıyorlar.
    şimdi sevgili dünyayı kurtaran kardeşim, kimin daha sıradan yaşadığına sen karar ver. ben söyliyim, ikiniz de bir rutinin içindesiniz; fakat memurun rutini onu mutlu ederken seninki seni öldürüyor. artık memurlara bok atmayı bırak ve sakince kpssden aldığın puanı utanmadan paylaş.

  • 20. survivor 2016

    yılmaz morgül regl olmuş heralde havuza giremiyor.

  • 21. tolga zengin

    arkadaşına yumruk atan rakibi sakinleştirmek için 80 m depar atan kaptan. he he çok adamsın efendisin.

    top gelince çıkacaksın o kaleden, hani brugge lizbon falan.

    edit: bu adamın kaptan olduğu takım büyük maçlarda psikolojik olarak ezilir, mevzu bu. olmayan faul ile gol yemişsin, rakibin görmesi gereken kartları görmüyor, tam rakibi sahasına sıkıştırıp pozisyonlara giriyorsun; her pozisyonda yere yatan, atılması gereken, arkadaşına yumruk atan adamı sakinleştirip hakemden saklıyorsun.

    (bkz: #56158265)

  • 22. recep tayyip erdoğan

    adam delirmiş, gerçeklikle bağı kopmuş vs vs falan diyoruz ya aslında yanılıyoruz.

    çok kararlı ve militan bir şekilde kendi gerçekliğini inşa etmekle, ve inşa etttiği gerçekliği, bu gerçekliği kabul etmemekte ve tanımamakta ısrar eden kesimlere zorla dayatmakla meşgul.

    adamın kutsal bir davası ve bu kutsal davaya militanca bağlılığı var. anayasayı, kanunları, hukuğu tanımamasının kendince haklı bir sebebi var. allahın hukuğu, yani şeriat...

    nasıl komünistler ve benzeri düzen dışı muhalfler "burjuva hukuğunu ve demokrasisini" tanımadığını iddia eder ya bu adam da aynı şekilde "anayasayı tanımadığını" iddia ediyor.

    bunun arkasında şahsi bir çılgınlık falan değil, ayakları yere basan ve meşruiyetini imanından ve aynı imanı paylaştığı milyonlarca dava arkadaşlarının ve militanlarının (müslüman kardeşliğinin) inancına, desteğine ve gücüne duyulan güvenden alan, bir nevi bir haklı olduğuna inanma durumu var. ihvan gibi, ışid gibi, al nusra gibi, el kaide gibi bir militanlaşma ve kendi cephesine çekilme, kendi cephesine çekilerek safını tahkim etme durumu var.

    bu gerçekliği görmezden gelerek faşizme karşı doğru hatta mücadele edilemez.

    aksi takdirde yarın bir bakarsınız anayasa mahkemesi yerine yüksek şeriat mahkemesi gelivermiş. bundan dolayı politize islamın iktidar olmuş halinin en kaba tabiriyle faşizme eşdeğer olduğunu her fırsatta, yılmadan, yorulmadan göstermek lazım.

  • 23. 29 şubat 2016 emine erdoğan hakkında suç duyurusu

    türkiye'nin 90 yıllık enkazını kaldırdık sözleri nedeniyle chp milletvekili tarafından yapılmıştır.
    http://www.cumhuriyet.com.tr/…ine_suc_duyurusu.html

    o davayı açacak savcı, hakim, önce güneydoğu'dan yer beğensin. akabinde de görevinden alınır.

    demokrasimiz çok kuvvetli biliyorsunuz.

  • 24. yüksek bilmem ne mühendisi zırvalığı

    zırvalıktır çünkü olması gereken "bilmem ne yüksek mühendisi"dir.

    örn;
    (bkz: kimya yüksek mühendisi)
    (bkz: inşaat yüksek mühendisi)
    (bkz: ziraat yüksek mühendisi)
    vs. vs.

    edit:

    (bkz: #6482352)
    (bkz: #8065829)

  • 25. aşık olmadığıyla evli ve sevmediği işi yapan insan

    başlık imdb puanı 8.5 olan gerilim filmi gibi. böyle bir durumda nefes almanın da bir mantığı yok.

  • 26. ekşi sözlük

    yeni tasarımla ilgili olarak kanzuk şöyle bir gerekçe göstermiş:

    "reddit, twitter, facebook gibi sözlük kullanıcılarının en fazla zaman geçirdiği platformların tamamı beyaz fonlu."

    reddit'i düzenli kullananların büyük çoğunluğu res ile kullanıyor, onda da seçili postun arka planı gri. ayrıyeten nightswitch seçeneği var.
    twitter için yine yaygın kullanılan tweetdeck, twitpane ve benzeri uygulamalarda karanlık tema seçenekleri mevcut. kaldı ki twitter'da uzun uzun yazı okunmuyor, içeriğin yarısı resim.
    facebook yine uzun yazıların olmadığı görsel ağırlıklı bir site.

    yine bu sitelerin hiçbirinde beyaz boşluk oranı yeni ucube sözlük tasarımındaki kadar fazla değil.

  • 27. leonardo dicaprio

    oscari almis, bjk de bu sene sampiyon olacak demektir.

  • 28. istanbul'un nüfus sorununa çözüm önerileri

    devletin istanbul'daki iş sahiplerini, yatırımcıları veya girişimcileri başka şehirlere yatırım yapması için teşvik etmesi güzel bir çözüm olabilirdi.

    işveren giderse çalışan da beraberinde gidecektir.

  • 29. leonardo dicaprio'nun bebeklik fotoğrafı

    leonardo'nun çok sevimli ama annesinin koltuk altının ayı gibi kıllı olduğu fotoğraf. tiksinç.

  • 30. vitor pereira

    değil maça, güne rvp ile başlaması gereken hoca.

  • 31. osman pazarlama

    -hadi hadi çabuk, geç kalıyoruz
    +daha vakit var, acele etmeyelim

    otoparka girip güzel bir park yeri bulduk, neşe içerisinde sinemaya yürüdük.

    deadpool'u izleyecektik. çocuklar fragmanını görmüş, okuldan da 1-2 kişi seyredip övünce, götürmeye karar verdim.

    bilet kuyruğu çok uzundu. ekranlarda diğer fimlere baktım, arkamdaki çiftin konuşmalarına kulak misafiri oldum -önemsiz bir konuydu-, ve sıram geldi.

    -deadpool'a iki çocuk, bir büyük lütfen.

    görevli kız, çocukların yaşını sordu. 15 yaş sınırı varmış, bu yanımdakileri içeri alamazlarmış. daha önce de yaş sınırı olan filmlerden tecrübem olduğu için, "yok, bunlar girmeyecek, başka çocuklar girecek" diye yalan söyledim ve biletleri aldım. itiraf edeyim ki, çok salakça bir yalandı.

    belki kötü bir ebeveyndim ama uyanıktım. fragmanı ben de izlemiştim. çok da kötü değildi. ayrıca çocuklar tv'de, ipad'te, playstation'da, okullarda çok daha beterlerine maruz kalıyorlar. en kötü ihtimal, "sıkıntılı" sahnelerde gözlerini kapatıyorlar. onlar da tecrübeli.

    gişeden içeri girmeye çalışırken, görevli farketti ve tüm çabalarıma rağmen bileti hoop elimden kapıp yardımcı olmaya çalıştı. tabii ki hangi film olduğunu görünce yaş sınırını hatırlatıp içeri alamayacağını söyledi. "bakın, sorun olmaz, o kadar kötü değil ben bu filmi izledim" diye dil döktüm ama yemedi. "hadi bırakıver geçelim nolcak" diye burhan altıntopluk yaptım, onu da yemedi şerefsiz.

    kasaya geri döndüm, insanların protestosu altında aralardan kaynayıp biletimi iade etmek istediğimi söyledim kasiyer kıza. bileti aldığım kişi değil, onun yanındakine gittim tabii ki.

    bileti aldığım kasaya yönlendirildim anında; o kız da tabii demet akalın tarzı "tıpış tıpış ayağıma geleceksin" tavrıyla gülümsedi ve "beyfendi, ben size söylemiştim yaş sınırı var diye, kusura bakmayın iade alamayız" dedi.

    "hacı be, şşş hadi be.. ya hacı ya.. şşş hadi değiştir şunu be.." diye yavşaklık yaptım fakat umursamadı.

    müdürle konuşmak istediğimi söyledim. popcorn dahil 70 tl vermiştim ve neden paramı burada bırakaydım. müdür geldi ve popcorn dahil 70 tl argümanımı sundum ama hatanın bende olduğunu söyledi. çok istersek bugün izlemek üzere başka film seçebileceğimizi, ama iade yapamayacaklarını söyledi.

    başka film falan değil, deadpool ya da iade istediğimi söyledim. ardından, iade sebebimin yaş sınırı değil, evden gelen ani telefon olduğunu söyledim ama "deadpool olsa girerim" şeklindeki yaklaşımım, inandırıcılıktan epey uzaklaştırdı beni.

    bütün bunları niye anlatıyorum? çünkü bilin istedim: direndim.

    yalancılık, kötü ebeveynlik, çocuklara kötü örnek olma, manipülasyon, yavşaklık gibi her türlü adiliği yaptım. çünkü başıma geleceği biliyordum. çünkü sırada beklerken, yaş sınırının sıkıntı olmayacağı iki filmin oynadığını görmüştüm: ormanlı sincaplı bir animasyon ve osman pazarlama.

    deadpool'a giremeyince, paramızı geri de alamayınca, o kadar gelmişken hayalkırıklığı yaşamasınlar diye, kasadaki kıza tekrar sordum, peki hangi filme girebileceğimizi.

    sincaplı ayılı animasyonu söyledi, bizimkiler "neee?? hayatta olmaz, noob muyuz biz!!" diye kendilerini yerlere attılar. (bu arada noob: loser gibi bir şeymiş)

    diğer alternatif olan osman pazarlama'yı sununca, düşündüm: şahan'ı pek sevmesem de, geçmişte beni güldürmüşlüğü var... beyaz şov'da beyaz'ı keklemesini unutamam. siyasi (?) duruşu, berbat filmleri falan bir yana, şişman ve sevimli bir figür, en azından çocuklar bakıp bakıp gülerler... 70 tl'm boşa gitmemiş olur. "sinemaya gitsinler ve kötü film de görsünler ki iyinin değerini anlasınlar.. hem popcorn da yeriz" gibi hafif argümanlarla, biletleri değiştirdim, osman'ı aldım.

    içeri girdik ve aklıma şeytani bir fikir geldi. deadpool'da salonun yarısı boştu. nasılsa salona girerken artık kontrol yoktu, film henüz başlamamıştı. bir şekilde çaktırmadan deadpool'un oynadığı salona girebilirdik.

    dahiyane planımı çocuklara anlattım.

    bunun dürüst bir hareket olmayacağını, efendi efendi osman pazarlama'ya girmemiz gerektiğini söyledi 8 yaşındaki velet. "bu kimin çocuğu lan, benim olamaz" diye düşünüp, çıkışta dna testi yapmak üzere planlar kurarken popcornumuzu, ice tea'mizi almış, koltuğumuza kurulmuştuk. sinema kompleksinde o gün 5 salonda birden bu film oynamasına rağmen, üçte ikisi doluydu ve yarısı çocuk ila ergendi salonun.

    film başladı. abartmıyorum, 2 dakika sonra homurdanmaya başladı bizimkiler.

    şahan "küfretmesene lan orospu çocuğu" diye espri yapıyor, salon yıkılıyor. bizimkiler "bu ne ya?" diye gözlerini havaya kaldırıyor.

    şahan osuruktan bahsediyor, bizimkiler boş boş bakıyorlar perdeye.

    20 dakika sonra "baba çıkalım mı" demeye başladılar. biraz daha şans vermelerini, belki komik bir şeyler olacağını söyledim. hay kafama sıçayım. "çok kötü baba yaa..." diye diye başımın etini yediler.

    giderek daha kötü olmaya başladı. hayır, hadi deadpool'a giremedik de, bu çok mu faydalı acaba çoluk çocuğa?

    yarım saat sonra salondan ayrıldık, tam ekşici piçler gibi.

    güle oynaya arabaya gittik ve bu filmi hafızamızdan sildik. eve gidene kadar osman taklidi yaparak alay ettik kendi çapımızda.

    gizli gizli gurur duydum çocuklarla, demek o kadar da fena yetişmiyorlar.

  • 32. galatasaray için ideal başkan hoca kombinasyonu

    cem uzan - jose mourinho

  • 33. anayasa mahkemesi

    1961 anayasası ile türkiye'ye kazandırılmış önemli bir kurumdur.

    meclisin yaptığı kanunları denetler, bu bakımdan seçimle gelen siyasal partilerin anti-demokratlaşmasına engel olur.

    hükümet, 2010 yılında anayasa mahkemesinin üye sayısını artıran bir kanun paketi çıkardı. böylece mahkemenin üye sayısı artacak, yeni üyeler cumhurbaşkanı ve meclis gibi siyasal otoritenin güdümüyle belirlenecek ve mevcut aritmetik ortalama değişerek mahkeme üzerinde kadrolaşma sağlanmış olacaktı.

    ben, şahsen o oylamada sırf bu madde için hayır oyu verdim. zira adil bir anayasa mahkemesi olmaz ise, o memlekette anti demokratik uygulamalar artar, hukuk askıya alınabilirdi.

    bunu en iyi, 1950 senesinde iktidara gelip 1960'ta darbe ile düşürülen demokrat parti döneminde gördük.

    parti herhangi bir sınırlama olmadığı için her türlü yasayı çıkarmak ve uygulamak gücüne sahipti... peki bu yasaların anayasaya aykırı olup olmadığını kim denetleyecekti? hiç kimse.

    kimse denetlemediği için meclisin parti kapatma yetkisi vardı. meclis üyelerinden oluşan tahkikat komisyonunun matbaa baska, gazete kapatma, parti mallarının hazineye devrine karar verme gibi aşırı yetkileri olabiliyordu.

    tüm bu hukuk dışılık, bir darbe doğurdu ve anayasal düzen değişti.

    peki 1950-1960 döneminde, anayasa mahkemesi olsaydı, yasalar denetlenseydi, darbeye ortam sağlayacak hukuksuzluklar yaşanır mıydı? hayır.

    diyebiliriz ki, eğer döneminde anayasa mahkemesi olsaydı, menderes asılmazdı.

    anayasa mahkemesi 2005-2009 sürecinde, yabancılara vstan toprağı satılmasına ilişkin kanunu tam 5 kez anayasaya aykırı olduğu gerekçesiyle reddetti.

    sonra 2010 referandumu gerçekleşti. bugün hükümetten şikayetçi yetmez ama evetçiler referanduma evet oyu verdiler. hdp'liler ise seçimi boykot ederek akp'nin kazanmasına neden oldular. sonuç olarak referandumdan evet oyu çıktı, kasım ayında yeni üyeler atandı. şubat ayında ise tam beş kez toprak satışı yasasını iptal eden mahkeme bu kez yasayı onadı. hemen her yasayı onadı. bugünlere geldik.

    fakat bir nüansı gözden kaçırdılar. mahkemeye atanan üyeler, cemaat kadrolarından yetişmişti. zira cemaat referandum için 'ölüler bile oy kullanmalı' diyordu... ee, boşuna değildi.

    bugüne geldiğimizde anayasa mahkemesi tekrar hukuki bir boyuta geçerek yasaları, kararları titizlikle inceliyor. fakat mahkemedeki siyasallaşma yadsınamaz bir gerçek.

    bugün mevcut on yedi üyenin on üçünü abdullah gül atadı. a. n. sezer'in atadığı üç üye halen görevde ve en yakın emeklilik 2018'de...

  • 34. aym kararına saygı duymuyorum'un ingilizcesi

    i don't hear respect to the decision of the mummylaw court. fuck you all above, you fuckin muhtars.

  • 35. damar yolunu açamayan hemşire

    "hemşirelerde varoş bi hava yok mu lan" demiş biri.

    var kardeşim, çok haklısın. haftanın beş günü 12 saat çalışıyor, senin dokunmadığın anacığının afedersin her yerine temizlik için dokunuyor, kokusundan tiksinip maske taktığın idrar sondasını boşaltırken o, sen yanında ayakta dikiliyorsun ve o senin "togo" ayakkabılarınla göz göze geliyor... aklında hasta annesi var, izin alamıyor, rapor kabul etmiyor bazı hastaneler, burnundan getiriyorlar o raporu.

    hemşireler çok varoş kardeşim. üstleri başları hep bi kirli. saçlar dağılmış mesaisinin son saatlerinde, çünkü sen"geliyor musunuz bakiym bakiym diye" butona bastın tüm gece. yatışının yedinci gününde yine butona basıp "doktor ne zaman gelecek" diye sordun, odana kadar tam 43 adım atıyor cik cik öten butonu kapatmak için, o hesapladı.

    hemşirelerden başka varoş yok kardeşim. çünkü odada baban kötülenince koridora doğru "resepsiyoooonn" diye bağırmana rağmen sana çemkirmiyorlar, "canım, şekerim, aşkım" kelimelerine trip atmıyorlar, oysa emniyete gidip polise hiç kimse "dün gece bizim eve hırsız girmiş aşkım" demiyor. bunu diyebilmen hemşirelerin varoşluğundan, harika bir yere dokunmuşsun tebrik ediyorum.

    hemşire damar yolunu bulamıyor, kolların morardı ve kısa kollu giyemiyorsun... senin adına gerçekten üzüldüm. benim kadar o hemşire de üzülmüştür buna emin ol, çünkü varoşluk bunu gerektiriyor biraz da. can yakmayı kim ister? acı çeken insanlara bakıp zevke gelen bir meslek olduğunu düşünenleriniz var. hepiniz adına üzgünüm.

    teşekkürler.

  • 36. bekar kalıp yalnız ölmek

    nedense bekarlar dışında herkesi geren bir durumdur.

    ölümden evlenince muaf olunuyor sanırım.

  • 37. 28 şubat 2016 leonardo dicaprio'nun oscar alması

  • 38. entry girmek için göz altlarına siyah boya sürmek

    tema ekleme vs. bilgisayarla ilgili pek bilgim olmadığı için yeni temaya getirdiğim mükemmel çözüm.

  • 39. latince sözlerin sonuna nurcanum yazılabilmesi

    hemen hemen tüm latince deyişlerin sonuna nurcanum kelimesinin eklemlenebilmesi olayıdır. deneyin bak.

    örn; errare humanum est perseverare diabolicum nurcanum

  • 40. tinder

    bu uygulama turkiye'de benim icin bulustugum kizi, bulusma sonunda babasi almaya geldigi gun bitti. butun umutlarimi orada tukettim.

    olmaz yani. yurtdisindan gelen bazi seyler bu ulkede maalesef yurtdisindaki gibi uygulanamiyor. bu tinder denen olay da bu bazi seylerden biri. laiklik gibi dusun. fransa'da bu kavram belli mucadeleler devrimler sonunda ortaya cikmis ve uygulanmaya baslanmis. biz ise onu oradan alip aparmisiz. o yuzden bu kavrami ulkemizde itinayla pic etmisiz. anlayamiyoruz yani kullanilma amacini. tinder da boyle bi sey iste.

    ulan babanin almasi nedir arkadas. aklima geldikce guluyorum hala.

  • 41. robin van persie

    (bkz: kalite)

    adam uzun zaman sonra ilk defa 90 dakika oynadı. lidere karşı oynadı bak. adama pas gelmedi lan, napsın olum, ortasahadan alıp çalımlaya çalımlaya mı gitsin? fernandao oynasaydı ilerde bu adam gibi top dağıtabilir miydi? ulan hepsini geçtim nani'ye attığı pası atabilir miydi? gayet de güzel oynadı, hemen başlığa üşüşmeyin vasat seviciler.

    gidin lan burdan.

  • 42. spotlight

    şimdi burası film kültürü popüler kültür dışına çıkamayan ergen sürüsünün ağlama duvarı haline gelecek ama o sığ görüşlerden bağımsız, aldığı oscar'ı sonuna kadar hak ederek almış vatikan'a da selam yollayarak bitirmişlerdir geceyi.

    ülkemiz diyaneti kendi öz kızına hallenmeye olumlu görüş bildirmesine rağmen normal karşılanırken, adamların ülkesinde bir skandal nasıl dile geliyor, nasıl işleniyor ve ne şekilde tepki veriliyor görüyorsunuz.

    benim favorim the big short idi ama the revenant ve mad max gibi saçmalıklara girmeden ödülü spotlight'a veren akademiyi de kutlamak lazım. bu seneki kararları genel olarak da çok eleştirilecek kıvamda değildi zaten.

  • 43. stephen curry

    üçlük çizgisini 1 metre geriye çeksen ligin sayı ortalaması 10 puan düşer, bu marul kafanın ki değişmez anasını satayım, daha neyi konuşuyoruz?

    yetmedi mi? adam turnikeye girdi mi ya atıyor, ya asist yapıyor.

    hiç bir şey yapmasa, milletti tedirgin ediyor "şimdi nereye koşacak" diye.

    en iyi savunmacıları yerlerde süründürüyor, en uzun adamın üzerinden floater bırakıyor.

    topu öyle bir sürüyor ki, ister istemez "kesin ip var amk" esprisi aklına geliyor.

    sırf son iki senede neler yazdırdı - ne analizler, ne istatistikler kastırdı bu adam.
    lige girdiğinden beri kobe bryant hastası şu gönlüme, black mamba'nın gittiği sezon dünyaları verdi bu zengin piçi baby-faced assassin...

    dün akşam yaptıkların bir oyuncudan gördüğüm en epik performanslardan biriydi.
    benim izleme şerefine eriştiğim en büyük olay olan kobe'nin 81ine gördüğüm en yakın şeydi.

    düşün ki;

    - bu galibiyet ile playofflara girmeye en erken hak kazanan takım ol.
    - bir sezonda en çok üçlük atan oyuncu rekorunu kır. zaten ilk iki sırası sana ait olan rekoru kırıp ilk üç sırayı işgal et.
    - bunu ligin bitimine 24 maç kala maç başına 5+ üçlük ortalaması ile yap.
    - bunu bir maçta en çok üçlük atan oyuncu rekoruna ortak olarak yap.
    - bunu maç kazandıran basket olarak yap.
    - bunu ortasahayı geçer geçmez, potaya yaklaşma fırsatın ve süren varken "it's ok. i got this" coolunda yap. (tam o şut sonrasında devasa bir patlama olsun ve stephen curry güneş gözlüğü ve pardesüsüyle olay yerinden uzaklaşsın istiyor deli gönül)
    - bunu seni yenme ihtimali en yüksek olan takıma, mvp sezonu geçiren russell westbrook ve şu sezonkine yakın performansıyla mvp olmuş olan kevin durant'e karşı yap.

    öf...

    - - - - -

    nba tarihine bu kadar kısa sürede bu kadar yukarıdan giriş yapan adam tanımadım ben. kobe, lebron, jordan oldukça sistematik yükseldiler ve ulaştıkları konumlar önceden tahmin edilebiliyordu.

    ama curry? kim son 3 senede stephen curry'nin bir sonraki sezon bu kadar oyununu ilerletebileceğini düşündü? 4. seneyi düşündükçe tüylerim diken diken oluyor. ya 5. sene? 6.? 7.?

    en çok da güldüğüm şimdi "koş, turnike at" desen 12/16 atamayacak adamlar dün gece en ciddi mücadele esnasında 12/16 üçlük atan adama değişik argümanlarla muhalefet ediyorlar. eyvallah ya...

    kobe'nin jordan ile sırıtmadan aynı cümlede yer alabilmesi 15 senesini aldı. stephen curry'nin ivmesine dikkat ederseniz tüyleriniz diken diken olur.
    stephen curry 27 yaşında 2. şampiyonluğu, 2. mvp'si ve ilk finaller mvp'si ödüllerine koşarken, jordan'ın ilk şampiyonluğunu kaç yaşında kazanmıştı, n'olur söyleyin?

    michael jordan ilk şampiyonluğunu 28 yaşında kazanmıştı.

    henüz jordan ile çok uzak segmentteler.
    kareem ile, bird ile, magic ile kobe ile hatta belki kariyeri sonlandığı zaman diyeceğimiz lebron james ile çok uzak segmentteler ama steph curry kariyer başlangıç ivmesine bakılarak greatest of all time (bkz: goat) olabilmek için şu an için oldukça avantajlı gözüküyor. başına bir iş gelmezse (ve umarım takımı komple bozulmazsa) çok uzun yıllar kendisini izleyebilmeyi umut ediyorum.

    bu arada under armour ne biçim doğru yatırım yapmış arkadaş. takdir etmemek elde değil.

  • 44. fenerbahçe kadrosunu sayarken saçmalayan muhabir

    uche sakat bu hafta.

  • 45. boşanmış bir kadınla evlenmek

    bu başlığa ara ara denk geliyorum. yazılanları okuyorum. şunu görüyorum ki hala boşanmış kadınların iffetine dil uzatanlara laf anlatmaya çalışan çok güzel insanlar var burada. aynı ortamda sizinle birlikte yazarlık yapmak bana mutluluk veriyor. iyi ki varsınız.

    konuya gelelim. (umarım devamını okuyayıma tıklamışsınızdır. *)

    ben boşanmış bir kadınım. 29 yaşındayım. boşandığım için kendimi hiç kirli hissetmedim. zaten biraz çocuksu biriyim, böyle düşünceler aklıma bile gelmez benim. rahmim kirliymiş öyle demişler. bunu da hiç düşünmemiştim. çünkü rahmim kirli değil. ben temiz bir beden, temiz bir zihin taşıyorum. her insan gibi inişler çıkışlar yaşıyorum. hayatımdaki insanı mutsuz edersem bu benim karakterimle ilgili olur, boşanmış olmamla ilgili değil.

    eski evliliğimle ilgili konuşmaktan pek hoşlanmıyorum. ama bu başlıkta yazınca bahsetme ihtiyacı duyuyorum. çok sorumsuz bir adamla evliydim. hani hep diyorsunuz ya, siz muhafazakar insanlar böyle diyorsunuz, erkek eve para getirir, kadın çocuklara bakar, benim eski eşim eve hiç para getirmedi. evi de ben geçindirdim, ev işlerini de ben yaptım (çocuk olmadı neyse ki). şimdi beni kirli ilan edenlere soruyorum, boşanmayıp ne yapacaktım? adam iliğimi kemiğimi kurutmuştu, evli kalmaya devam etsem ailesinin borçlarını ödemek için ev eşyalarım bile gidecekti, allah aşkına ne yapmalıydım ya? kirli olmamak için evli mi kalmalıydım? kalmadım, kararımdan da bir gün bile pişman olmadım! beni ve benim gibileri istediğiniz kadar eleştirin, hakaret edin, ötekileştirin. benim bulunduğum konumdan bakınca dehşet verici miktarda gerizekalı görünüyorsunuz.

    insanların böyle düşünceleri açık açık yazmasını ve konuşmasını destekliyorum. içlerinde tutmasınlar ki benden, benim gibilerden uzak dursunlar. ikinci kez hayal kırıklığı yaşamak istemiyorum. iyi kalpli bir adamla olmak istiyorum ben. belki de kimseyle olmam, hiç belli olmaz. başıma gelebilecek en kötü şey böyle bir adamın bana aşık olması olurdu herhalde. kendi düşüncelerini açık açık söylerse benim gibi biriyle de işi olmaz, kimsenin başını yakmaz. o yüzden lütfen böyle insanlara laf anlatmaya çalışmayın.

    boşanmış bir erkekle evlenmekten farkı olmayan eylemdir. bir insanla evlenmekten de farklı değildir.

    imza; boşanmış ve tertemiz bir kadın.

  • 46. 28 şubat 2016 ekşisözlük direnişi

    12 yildir yazarlik yaptigim, bircok tatli tatsiz aniya taniklik ettigim eksi sozluk'u bu "ben yaptim oldu" seklindeki rezil anlayis dolayisiyla birakiyor ve bu cabaya ben de destek veriyorum.

    bu direniscilik oynamak degildir. bizlerin bu siteyi var eden yazarlar olarak irade sahibi ve dayatmalara boyun egmek zornda olmayan bireyler oldugumuzu hatirlatmaktir ilgililere.

    beta'ya gecis okuma ve yazmayi zorlastirmamis, sadece kullanima dair detaylarda farkliliklar getirmisti. bu kez okuma ve yazma iskence haline gelmis durumda.

    entropi burada da gecerli. her sey gunden gune daha kotu ve bozulmus hale geliyor.

    "amaan bana ne" diyerek koyun gibi onune konani yemeye devam edecek olanlar da ozgurler elbette. tek secenekli dayatma karsisinda "sikerim taallukatinizi, yazmiyorum ulan!" demek yerine "sen ne dersen oyle olsun" demek ne kadar tercihse, o kadar ozgurler.

    diger binlerce yazari bilemem. son yapilanlar bana "bu haliyle isine gelirse yaz" demektir. ben de buna mukabil "hassiktir oradan" diyorum ve bu kampanyaya katiliyorum.

    ozgurluk mucadelesi mevzi savasi gibidir. adim adim elimizden alinanlari dusundukce, irili ufakli tercih serbestisinin onemi daha cok anlasiliyor. ben bu dayatmaya razi degilim.

  • 47. 29 şubat 2016 hüseyin çelik'in açıklamaları

    çözüm sürecinin baş aktörlerinden birisi diskalifiye olunca caz yapmaya başlamış.
    eee birader onca sene sen de üst akıl, dış mihrak bok püsür bik vik öttün durdun.
    hayırdır üst akıl tarafına mı geçtin, muhalif gibi konuşmaya başladın.
    size inanan ile osuruğa gülen kişi aynı kişidir.

  • 48. beşiktaş

    yaşanılan onca sıkıntıya rağmen ayağa kalkıp güneşe yürümeye devam etmiş takımım. adam gibi. erkek gibi. el etek öpmeden. eğilip bükülmeden. geleceğini namertlere muhtaç etmeden. bu akşam çıtayı çok daha yukarılara taşımak için sahaya çıkacak. yapılanmasını tamamladı, stadını bitirdi ve bunca olumsuzluklara rağmen bu gece şampiyonluk yolunda dev bir adım atabilir. önümüzdeki yıllar, lige ambargo koymaması için hiçbir sebebi yok. bütün çaresizliklere ve imkansızlıklara rağmen dimdik ayakta ve taraflı tarafsız herkese şapka çıkartıyor. çok güzel takımsın lan beşiktaş.

  • 49. getir.com

    dün gece prezervatif bitince hemen prezervatif siparişi verdiğim uygulama. 2 dakikada getirdiler ama çok geç kaldılar :/. o yüzden puanım sıfır.

  • 50. hayata dair iç burkan detaylar

    sabahtır bekliyorum. allah'tan, psikiyatri polikliniklerinin koridorlarında nasıl beklenmesi konusunda tecrübeliyim. elleri kelepçeli getirilen adli vak'alarla göz göze gelme, başını-elini-kolunu sağa sola sallayan ve yakınının tedirgin gözlerle izlediği hastalarla ilgilenme ve yüzünde amansız bir umutsuzlukla bekleyen kronik depresiflerden uzak dur. sadece otur ve başka şeylerle ilgilen. ben de tedarikliyim, nereden elime geçtiğini bilmediğim kahverengi tükenmez kalemimle küçük not defterime notlar alıyorum. yazacaklarım var, diyeceklerim var.

    ama kağıt üzerinde birbirini tamamlamayan sözcüklerden başka bir şey oluşmuyor. beklemek sıkıyor, beklemek ömrümü törpülüyor. çevreme bakıyorum. insanlar huzursuz, hastane koridorları soğuk, çalışanların hepsi asık suratlı. biliyorum ama birazdan mutlaka bir şeyler olacak. böyle devam etmeyecek.

    sıra numaraları yanmaya başlayınca ufak ufak hareketleniyor ortalık. önce kenardaki bir teyze koşturuyor, ardından bir amca oğlunu içeri sokmaya çalışıyor. bir dakika geçmeden iki kadın jandarma astsubay elindeki kelepçeyi montuyla kapatmış gençten bir kızı sürüklüyor. kız sürekli bağırıyor, "bırakın amına koyduklarım" diyor, "çözün ellerimi kahpeler" diyor, ağzını kapatmaya çalışan astsubaylardan birinin elini ısırıyor. arkalarında silahlı bir kaç er sırıtıyor bu duruma. ayıplayan bakışlar, kınayan sözcükler, meraklı sorular duyuluyor etraftan.

    ister istemez kıza daha bir dikkatle bakıyorum. dal gibi incecik kalmış. yüzü, hatları, kaşları, dudakları çizgi gibi. tüm vücudu titriyor. soğuktan değil ama fark ediyorum. eroin olmalı, bu zayıflığın başka sebebi olamaz. bakışlarımı tekrar not defterime çevirirken bir ses duyuyorum.

    "iyi bir renk seçimi değil!" diyor biri. dönüyorum, ne ara yanıma oturduğunu anlayamadığım bir kadın gülümsüyor. bu bölümde olmaması gerektiği kadar canlı gözleriyle yüzüme bakıyor.

    "anlamadım?"
    "kaleminiz diyorum, rengi iyi bir seçim olmamış."

    gözüm defterin arasından görünen kalemime kayıyor. kadın haklı gibi ama ben fazla uzatmak istemiyorum. "evet" gibisinden başımı sallayıp, gözlerimi poliklinik kapısında gülüşmekte olan askerlere çeviriyorum. kadın tekrar konuşuyor.

    "insanları anlayamıyorum biliyor musunuz? uyuşturucu kullandığını öğrendikleri insanları aşağılama ve yargılama hakkını nereden buluyorlar?"
    "bilmem, ama benim öyle bir amacım yok."
    "farkındayım, siz daha kestirme bir yol bulmuşsunuz. kale almıyorsunuz."

    kadının yüzüne bakıyorum. böylesine net bir tespit karşısında alkışlamak istiyorum onu. ama nedense sinirleniyorum, gözlerimin içinden anlıyor.

    "kızmayın," diyor.
    "kızmıyorum, şaşırdım sadece."
    "burada bulunduğunuza göre siz de bu toplumun ötekileştirdiği insanlardansınız."
    "nasıl? anlayamadım."
    "herkes söz birliği etmişcesine, kendi sıradanlıklarının dışında olduğunu fark ettiği insanları değiştirmek için ilginç bir mekanizma kullanıyor."
    "nasıl bir mekanizma?"
    "farz edelim ki birey her şeyi biliyor ve hayatın kısa ve güzel yaşanması gerektiğini düşünüyor. bunun içinde eroin kullanıyor. ama onu bırakmıyorlar, bunu kendi başarısızlıklarının bir simgesi olarak görüyorlar. oysa birey sadece onların kendisine önerdiklerini reddediyor."

    kadına daha bir dikkatli bakıyorum. yer üniversite hastanesi, sosyal deney falan mı diye içimden geçiriyorum. sonra şaşkın bir şekilde, "bunu uyuşturucu kullanmadan da yapabilir." diyorum.

    "ben kullanarak yaptığını söylemedim, sadece örnek verdim. insanların onları seçmemizi istemelerini, hayatı seçmemizi istemelerini anlayamıyorum. ben de banka kredisi çekmeyeyim, buzdolabım olmasın, araba kullanmayayım, koltuğa oturup saçma salak televizyon programlarını izlemeyeyim, olmaz mı diyorum sadece."
    "iyi de işte tüm bunları uyuşturucu kullanmadan da yapabilirsiniz."
    "anlamıyorsunuz, çürüyüp gitmeliyim. yetiştireceğim salak veletlere rezil olacak şekilde altıma etmeyi tercih etmeyeceğim. onların hayatını seçmeyeceğim. kardeşime seçtirmeyeceğim. biz yaşamayı seçmemeyi seçiyoruz."

    kadına tam cevap vereceğim anda kadın astsubaylar biraz önceki kızı dışarı çıkarıyorlar. kız daha bir gür bağırıyor, "çözün ellerimi lan! çözün ellerimi!" diyor, sonra aniden susuyor. ne ara yanımdan kalktığını anlamadığım kadına dönüyor.

    "beni ihbar etmeyecektin abla" diyor, "beni öldürecektin, ihbar etmeyecektin" diye bağırıyor. kadın astsubaylar sürüklüyor kızı, askerler kadının yaklaşmasına izin vermiyor. kızın kollarında astsubaylar, arkasında askerler, peşlerinde çaresiz bir abla yürüyüp gidiyor.

    koridor "çözün ellerimi" haykırışıyla yıkılıyor.